Yazar Selim Uzun: Zazakî-Kirdkî için ne yapılacaksa bugün yapılmalı, yarın çok geç

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO Zazakiyî, 2009’da “Son derece kırılgan ve kaybolma tehlikesi altında olan dillerden” birisi olarak tanımladı. Dikkat çekilen tehlikeye karşın, ne Kürt siyaseti ne de Kürt otoriteleri bu konuda önleyici bir adım atmadı.

Bunlara rağmen, Kadim Zazakî/Kırdki’nin yaşaması için gönüllüleri de var. Araştırmacı Yazar Mehmet Selim Uzun ve bir grup arakadaşı, diasporada Kirdkî-Zazakî’nin yazılı dil kapasitesine ulaşması, standardizasyonu için büyük emeklerle çalışmalarına başladı ve devam ettiriyorlar. Zazakî-Kirdkî’nin tarihsel derinliğini, dil yapısını, Klasik dönem edebiyatını ve yaşadığı sorunları, araştırmacı yazar Mehmet Selim Uzun ile sizin için konuştuk.

Zazakî-Kirdkî üzerine araştırmalar yapıyorsunuz. Yazılı ve standardize bir dil yapısına ulaşması için de öncülük ediyorsunuz. Bu nedenle ilkin şunu sormak isterim. Birçok yabancı dil bilimci Zazakî-Kirdkî’yi Kürtçe’nin bir lehçesi olarak değil de kendi başına bir dil olarak ele alıyor. Bu dil bilimcileri tezlerini neye dayandırıyor? Sizce Kürtçe’nin lehçesi mi, yoksa başlı başına bir dil karakteristiğini mi taşıyor?

Zazakî-Kirdkî’nin kökeni, tarihi ve yapısal özellikleri konusunda farklı görüş ve tezlerin olması, bana göre gayet doğal. Yine buna yönelik farklı tartışmaların olması da olumludur. Zira, farklı görüş ve önermelerin olmadığı bir yerde ciddi araştırmalar yapmak, sağlıklı sonuçlara varmak olanaklı değildir. Kaldı ki, Kürtçe ve özel olarak Zazakî-Kirdkî’nin buna oldukça ihtiyaç vardır.  

Ancak, çok boyutlu ve farklı bazı tartışmalara rağmen, her nedense son dönemde bazı çevreler Zazakî-Kirdkî’nin Kürtçe’nin bir lehçesi mi yoksa kendi başına bir dil mi konusunu tartışmaların merkezine koymak istiyorlar. Bu konuda elbette tartışmalar olsun, araştırmalar devam etsin. Ancak, amaca hizmet etsin bu tartışmalar. Dilde, kültürel planda Zazakî-Kirdkî’yi geliştiren, perspektif açan, yapıcı ve geliştirici tartışmalar olsun.

“Zazakî-Kirdkî’yi yaşamın her alanında yaşayan bir dil konumuna getirmek gerekir”

İçinde bulunduğumuz süreçte öncelikli varolanı korumalıyız.  Folklörü, masalları, deyimleri, ata sözleri ve diğer tüm kültürel değerleriyle Zazakî-Kirdkî’ye sahip çıkmakla başlamalı. Güncel ve öncelikle görev; Zazakî-Kirdkî’yi korumak, standart bir yazı dili haline getirmek, geliştirmek ve hayatın her alanında yaşayan bir dil konumuna getirmek olmalıdır. Dilimiz konusunda kimin ne dediğinden önce ne yaptığı önemlidir. Zazakî-Kirdkî iki cümleyi bir araya getiremeyen, dilin korunması ve geliştirilmesi için ciddi bir çabası olmayan, Türkçe soyut uzun yazılarla, Zazakî-Kirdkî hakkında belirlemelerde bulunmaları, ne kadar inandırıcı olabilir?

“Zazaî-Kirdkî ‘kadîm Kurdî’nin bir dalıdır”

Tarihi ve siyasi nedenlerle Kürt dili kendi içinde standart bir yazı dili haline gelme olanağı bulamadı. Kürtçeyi oluşturan lehçeler arasında, aleyhinde işleyen tarih ve siyasal koşullardan ötürü, zamanla önemli farklılıkların oluştuğu bir gerçeklik. Önemli bazı farklılaşmalar olsa da bana göre Zazakî-Kirdkî, Kürtçe’nin bir lehçesidir. Kurmanci, Sorani, Hewrami, Zazakî-Kirdkî gibi ana lehçe ve diğer ağızlarıyla, Kürtçe kadim ve zengin bir dildir. Ne Kurmanci, ne Sorani, ne Zazakî-Kirdkî ve ne de Hewrami tek başına Kürtçe değildir. Kürtçe, bu lehçelerin hepsinin ortak adıdır. Bunların hepsi “Kadîm Kurdî”nin birer lehçeleridir. Kurmanci, Sorani, Hewrami ne kadar Kürtçe ise, Zazakî-Kirdkî de o kadar Kürtçe’dir.

Zazakî-Kirdkî’nın kendi başına bir dil olduğu tezinin bazı yabancılar tarafından savunulduğu doğrudur. Zazalar arasında Zazakî’nin ayrı bir dil olduğu tezini savunanların da genellikle dayanağı, sayıları sınırlı olan bu kişilerdir. Buna karşın, başka amaçlar peşinde olanlar dışında, ne dün ne de bugün, genel olarak Kürt dili ve özel olarak tek tek Kürt lehçeleri üzerine çalışma yapan Kürt dilbilimcileri arasında, Zazakî’nin ayrı bir dil olduğunu savunanlar pek olmamıştır. Yine son 30-40 yılda Kurdoloji ve Zazakî-Kirdkî alanında araştırma yapan çok sayıda Kürt araştırmacı ve dilbilimcisi değerli çalışmalara imza attı. Esas alınması gereken bu çalışmalardır. Kürt toplumunun içinden gelen, onun tarihini ve kültürünü yaşayan, Kürt dilini konuşan ve lehçelerini tanıyan onlardır. Kuşkusuz, yabancıların Kürt toplumu, Kürt dili, Kürt kültürü üzerine çalışmaları elbette önemlidir, taktir ve teşvik de edilmelidir. Yine de esas alınması gereken bir toplumun içinden gelen araştırmacıların, kendi toplumları ve dilleri hakkında ne düşündükleri, ne söyledikleridir. Bu tür çalışmalar es geçilerek, yabancı bazı kişilerin dayanak, referans gösterilmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur kanımca.

Doğrusu, Zazakî-Kirdkî’yi ayrı bir dil olarak görenlerin, dayanak ve kriterleri nelerdir? Sorusunun uzunca üzerinde durulması gerekiyor. Taktir edersiniz ki, böyle bir röportajda bunun ayrıntılarına inmek mümkün değildir. Bir kere şunu ifade etmek isterim: Dil ve lehçe konusunda dilbilimcilerin üzerinde anlaştığı, her zaman ve her yerde geçerli, herkes tarafından kabul gören, genel geçer bazı kriterlerden bahsetmek mümkün değildir. Dil ve lehçe ayırımı konusunda dilin yapısal özellikleri, ortak kelime sayısı, anlama ve anlaşılma durumu, tarih ve coğrafya, hatta din ve inanç birlikteliği/ayrılığı ve siyasi koşullar gibi çok sayıda farklı faktör ve kriterlere başvuruluyor.

Açıklama yok.

Zazaların bölgelere göre kendilerini; (Kird, Kirmanckî, Dimilî) değişik isimlendirmelerinin tarihi arka planı nedir?

“Murat nehrinin kuzey tarafında kalanlar kendilerine Kirmanc diyorlar”

Zazalar genel olarak Murat ve Fırat havzası boyunca Kuzey ve Güney istikametindeki coğrafik alan üzerinde meskundurlar. Murat nehrinin kuzey tarafında Varto’dan (Gimgim) Erzincan (Erzingan) ve hatta Sivas (Sêvas)a kadar uzanan bölgede kalanlar çoğunlukla Alevi olup kendilerine Kirmanc ve dillerine de Kirmanckî diyorlar. Alevi olan Kirmanclar aynı dili konuşan Sünnilere ise Zaza diyorlar. Erzincan, Koçgiri ve diğer Alevi Kürt bölgelerinde egemen olan anlayışa göre Aleviler Kürt’tür, Sünniler ise Türk’tür, görüşü hakimdi.

“Murat ve Fırat’ın güneyinde kalanlar kendilerine Kird ve Dimilî diyorlar”

Murat ve Fırat’ın Güneyinde kalan Zazalar Sünni ve mezhep olarak da Şafiidirler. Palu, Bingöl (Çewlîk) ve Diyarbakır’ın (Dîyarberkir) bazı ilçelerindeki Zazalar kendilerini “Kird” ve dillerini “Kirdkî” olarak tanımlıyorlar. Diyarbakır ve diğer bazı yerlerdeki Zazalar kendilerine “Kird” derken Kurmanclara “Kirdas” (yani Kürde benzeyen, Kürtçük) diyorlar.

Diyarbakır’ın Çermik (Çêrmuge), Çüngüş (Şankûş) ve diğer bazı yerlerinde, Urfa Siverek, Adıyaman’ın Gerger (Aldûş) ilçesinde, Bitlis’in Mutki (Motkan) kazası, Batman’ın Sason ile, Siirt’in Baykan (Hewêl) kazasında yaşayan Zazalar kendilerine Dimilî, konuştukları dile de Dimilkî/Dimilî diyorlar.

“Elazığ’ın Maden ve Sivrice (Sîvrîce) kazaları ile Palu merkezde yaşayanlar kendilerine Zaza diyorlar”

Kısmen Elazığ’ın Maden ve Sivrice (Sîvrîce) kazaları ile Palu merkez de ve şehirlere göç edenler kendilerine ağırlıklı olarak Zaza ve konuştukları dile Zazakî/Zazaca diyorlar.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde yer alan uzun bir şiirinde, Palu’nun sosyal ve demografik yapısını anlatırken şöyle diyor:

Bir acayib-i şehre vardım, adına derler Palo

Kimi Zaza, kimi Zozo, kiminin de adı Lo

“Bazı tezlere göre; Daylem/Daylemi sözü zaman içerisinde değişime uğrayarak “Dimilî olmuş”

Kuşkusuz bütün bu farklı tanımlamaların tarihi ve sosyolojik ve hatta dini bazı nedenleri vardır. Kimi araştırma ve kaynaklara göre; “Zaza” ve ”Dimilî” tanımlamaları etnik tanımlamadan çok, birer aşiret ismidir/tanımlamasıdır. Kürtlerin Zazaca (Kirdki, Kirmanckî, Dimilkî) konuşan bu toplumsal grubu daha çok yabancılar tarafından “Zaza” olarak tanımlanmıştır. Ancak, son zamanlarda “Zaza” ve “Dimilî” tanımlamaları konusunda yeni bazı tezler geliştirilmekte, yoğun spekülasyonlar yapılmaktadır. Bu tezlerden birine göre Dimilîler, Hazar denizi çevresi ve Horasan’da yer alan “Daylem” ülkesinden gelenlerdir. “Daylem/Daylemi” sözü zaman içerisinde değişime uğrayarak “DimilDumilDumbilî” vb. formunu almıştır. Dolayısıyla Zazalar aslında Daylemî (Dumilîdirler)

“Diğer bir tez Zazaların Sasani”ler olduğu, Sasanilerin büyük bir imparatorluk (Zazana/Zazanî) kurdukları tezidir”

Diğer bir tez Zazaların “Sasani”ler olduğu, Sasanilerin büyük bir imparatorluk (Zazana/Zazanî) kurdukları tezidir. Bu teze göre “Zazanî” kelimesi zaman içinde (ve esas olarak da batı dillerinde “z” harfinin “s” harfine dönüştürülmesi sonucu) “Sasani” olmuştur.

Açıklama yok.

“’Kird’ ve ‘Kirmanc’ kavramları daha çok etnik tanımlama yapan kavramlardır”

Aslında “Kird” ve “Kirmanc” kavramları daha çok etnik tanımlama yapan kavramlardır. Ayrıca bu iki kavram hem nüfus olarak hem coğrafik alan olarak, en fazla kullanılan kavramlardır. Bilindiği gibi ‘Kirmanc’ sözü, sadece Alevi olan Zazalar için kullanılmıyor. Bu kavram Doğu ve Güney Kürdistan’da bazı Soranca konuşanlar, Şırnak ve Hakkari bölgelerinde yaşayan bazı topluluklar ve Kürdistan’ın diğer bazı yerlerindeki kimi topluluklar için de kullanılıyor. Hatta Ehmedê Xanî Mem û Zîn adlı destanında “Kürt” anlamında hem “Kurmanc” hem “Kirmanc” tanımlamalarını kullanıyor.

Kanımca Palu ve Bingöl ile Diyarbakır’ın bazı kazalarında Zazakî-Kirdkî konuşanların kendileri için kullandıkları “Kirdkî” tanımlamaları tarihi ve etnik açıdan en doğru olan tanımlamalardır. Bazı tarihi kaynaklarda Kürtlerin “Kırti”“Kirti”“Kartu” vb. kelimelerle tanımlandıklarını biliyoruz. Ehmedê Xasî, Zaza edebiyatının ilk eseri ve temeli olan Mewlidê Nebî’nin girişinde, bu eserini “Kirdî/Kirdkî” lisanıyla yazdığını beyan ediyor. 

Zazaca-Zazakî kavramına karşılık Kirmanc-Kirmanckî kavramı akademik çalışma yürütenlerce standartlaştırıldı. Bu kavramı Erbil ovasında Soranca konuşan bir kesimde, Kurmanci lehçesini konuşan kesimler de kendilerini tanımlamak için kullanmaktalar. Kirmanckî kavramının standartlaşmasının dil ve topluluk açısından dayandığı maddi zemin nedir?

Bana göre bir toplumsal grup olarak Zazaların bölgesel olarak kendilerini ve dillerini farklı adlarla tanımlamaları doğaldır. Bunun elbette tarihi, dilsel, siyasi, sosyal ve dini bir arka planı vardır. Ve bu farklılıkların bugün de devam ediyor olmasının açıklığa kavuşturulması gereken nedenleri vardır elbette. Her şeyden önce Kürtler tarihsel olarak uluslaşma sürecine geç giren bir halktır. Sömürgecilik ve emperyalist müdahale gibi dış güç ve dinamikler tarafından belirlenen bu süreç son derece çetin, sancılı ve de kanlı geçen bir süreçtir. Kürtler tarihsel olarak ortak bir dil, ortak bir etnik ad, ortak bir ulusal devlet ve tüm Kürdistan coğrafyasında kabul gören genel değerler yaratma olanaklarını bulamadılar. Kürt toplumunun bugünkü parçalı durumunun arka planında bana göre bu yatıyor. Bu durum Kürt toplumunun bir parçası olarak Zazalar için de geçerlidir.

Bu isim ve tanımlamaların hepsi Zaza toplumunu oluşturan insanların kendi kendilerini adlandırma veya tanımlamasının kodlarını veriyor

Dolayısıyla bu tanımlamaların hiçbiri yanlış değildir. Aksine bu isim ve tanımlamaların hepsi doğrudur. Şu isim veya tanımlama doğrudur, diğerleri türetmedir, yanlıştır yaklaşımı doğru değildir. Bu isim ve tanımlamaların hepsi Zaza toplumunu oluşturan insanların kendi kendilerini adlandırma veya tanımlamasının kodlarını veriyor. Sorun, bunlardan birini tercih etmek ve bugünden sonra bu toplumsal grubu adlandırırken ortak bir ad kullanma sorunu ve gerekliliğidir. Bununla diğer adlar ve tanımlamalar elbette dışlanmıyor, yasaklanmıyor veya horlanmıyor. Bu ad ve tanımlamalar, bu kodlar, elbette uzun bir zaman daha var olmaya devam edecektir. Nihayetinde bu toplum kendisini nasıl tanımlayacaksa yine zaman içinde kendisi buna karar verecektir.

Açıklama yok.

“Vate Çalışma Grubu’nda Zazaları tanımlayan ortak ve resmi ad Kirmanc-Kirmanckî olarak benimsendi”

Kirmanc-Kirmanckî kavramları “akademik çalışma yürütenlerce” yaratılan veya standartlaştırılan kavramlar değildir. Bu kavramlar Zazaca konuşan Alevi Kürtlerin kendilerini ve dillerini ifade etmek için bulduğu ve bugüne kadar da kullandıkları kavramlardır. Yani otantik kavram ve tanımlamalardır. Zazaca konuşan bu toplumsal grubu ortak bir kavramla ifade etmek gerekiyorsa, bana göre örneğin şu veya bu kavram daha uygundur, denilebilir. Bu yadırganacak, karşı çıkılacak bir şey değildir. Tabi ki neden ve gerekçelerini ortaya koymak kaydıyla.

“Vate Çalışma Grubu’nun standardize ettiği Kirmanckî ismi çoğunluk eğilimi sonucu belirlendi”

Vate Çalışma Grubu (Grûba Xebate ya Vateyî), ikinci toplantısında bunu gündemine aldı. Bu toplantıda üç isim önerisi geldi. Kirdkî, Kirmanckî ve Zazakî. Bu üç isim önerisi toplantıya katılanların görüşlerine sunuldu. İlk turda her üç isim aynı sayıda taraftar buldu. İkinci turda bir arkadaşın eğilimini Kirmanckî’den yana değiştirmesiyle, Kırmanckî, Vate Çalışma Grubu’nun Zazaları tanımlayan ortak ve resmi adı olarak benimsendi.

Bunu eleştirebilirsiniz, Kirmanckî yerine başka bir ad önerebilirsiniz, bu bir haktır ve makul karşılanır. Şahsen ben, yukarda kısmen ifade ettiğim neden ve gerekçelerle, Kird ve Kirdkî adlarını daha uygun buluyorum. Ama Kirmanc ve Kirmanckî adlarını da sahipleniyor ve yazılarımda kullanıyorum.

Zazacanın şive farklılığı bir zenginlik mi, yoksa dilin standardize edilmesi önünde bir engel midir? Standardizasyon, otantik yönünü yok eder mi? Zazaca neden standardize edilmelidir?

“Zazaca’da üç temel şive vardır

Zazaca’da üç temel şive vardır. Bunlar Dersim, Palu-Bingöl, Siverek-Çermik-Çüngüş şiveleridir. Her şivenin de kendi içinde bir de ağızları vardır. Sorunuza gelince; Şive ve ağızların varlığı bir dil için hem bir zenginliktir hem de dilin standart bir yazı dili haline getirilmesi önünde engeldir. Bu durum Zazaca için de geçerlidir. Zenginliktir çünkü; bazen bir bölgede ya da şivede bulamadığınız ya da kaybolmuş bir kelimeyi, bir deyimi, bir tekerlemeyi, bir bilmece-bulmacayı, bir atasözünü ya da folklorik bir ürünü, çok orijinal biçimleriyle başka bir bölge ya da şivede bulabiliyorsunuz. Bazen o dilin yapısal binasının kaybolmuş bazı özgün formlarının otantik biçimlerini de başka bir şivede, korunmuş olarak görebilirsiniz.

Açıklama yok.

Ehmedê Xasî, Mewlidê Nebî-Mewlidê Kirdî adlı ilk eseri yazdı

“Ehmedê Xasî`nin Mewlidê Nebî-Mewlidê Kirdî adlı ilk eseri tarihte Zazakî-Kirdkî olarak ilk yazılan eserdir”

Bugüne kadar Zazaca’nın esas olarak bir konuşma dili olduğunu söyleyebiliriz. Zira Zazaca’nın yazım tarihi oldukça yenidir. Bilebildiğimiz kadarıyla ilk yazılı Zazaca tekstler Rus dilbilimcisi P. Lerch tarafından kayda geçirilen ve 1856 yılında yayınlanan ürünlerdir. Bir Zaza tarafından ilk kez kaleme alınan eser 1899 yılında Diyarbakır’da Litografya Matbaası’nda basılan Ehmedê Xasî`nin Mewlidê Nebî-Mewlidê Kirdî adlı mesnevî tarzındaki manzum eseridir. İkinci olarak, ardından 1900’ların başında, Siverek müftüsü Osman Efendîyo Babij’ın, Biyîşê Pêxemberî-Mewluda Nebî adlı eseri yayınlanır. 1940- 1980li yıllar arasında medrese geleneğinden gelen Kürt aydınları olan bazı malalar ile modern eğitim kurumlarında okuyan bazı yeni nesil Kürt aydınları tarafından, sınırlı bazı ürünler ortaya konulmuştur.

“Vate dergisinin yayınlanmasıyla Zazaca tarihsel olarak yeni bir sürece girmiştir”

Vate Çalışma Grubu’nun 1996 yılında başlayan çalışmaları ve Vate dergisinin yayınlanmasıyla, Zazakî-Kirdkî tarihsel olarak yeni bir sürece girmiştir. Bu süreç, Zazakî-Kirdkî’nın standardizasyonu ve ortak bir yazım dilinin ortaya çıkarılması sürecidir.  Başından beri bu süreçte yer alan biri olarak; Zazakî-Kirdkî’nin standardize edilerek, eğitim ve öğretim dahil, hayatın her alanında kullanılabilir, ortak bir yazım dili haline getirilmesi gerektiğine inanıyorum. Hatta bana göre bu süreç geç bile başlamıştır.

Bir dilin standardizasyonu son derece hassas ve riskli bir süreçtir. Sorumluluk, bilgi, birikim, deneyim ve büyük çaba gerektirir. Önünde ciddi bazı engeller, tepki ve direnişler olabiliyor. Biz Vate Çalışma Grubu olarak, bunları yakından görüyor ve yaşıyoruz. Burda Zazakî-Kirdkî’de farklı şive ve ağızların varlığı, süreçte önümüze elbette ciddi zorluklar ve engeller çıkarıyor. Mutlak gelen eleştirileri, tepkileri, farklı görüş ve önerileri ciddiye alıyoruz. Ancak, bu sürecin kesintiye uğratılmadan, sürdürülmesi gerektiğine inanıyoruz.

Açıklama yok.

Osman Efendîyo Babij’ın, Biyîşê Pêxemberî-Mewluda Nebî adlı eseri yazdı

“Zazaca tarihsel olarak bir konuşma dilinden yazım diline geçiş sürecini yaşıyor”

Zazakî-Kirdkî aynı zamanda tarihsel olarak, konuşma dilinden yazım diline geçiş sürecini yaşıyor. Bu son yıllarda giderek yoğunlaşıp, derinleşen bir süreçtir. Bugüne kadar yok olmayan, yaşayabilen dünyadaki dillerin büyük çoğunluğu, zorunlu olarak, bu süreçten geçmişlerdir. Bir dilin onu konuşanlar tarafında toplumsal hayatın her alanında sorunsuz bir biçimde kullanılabilmesi ve hatta bir bakıma yaşayabilmesi buna bağlıdır. Zazakî-Kirdkî’nin da mutlaka bu süreci yaşaması ve sağlıklı bir biçimde, konuşma dilinden yazım diline geçmesi gerekiyor. Dilini seven ve yaşamasını isteyen her Zaza Kürdü’nün, bu sürece bir biçimiyle destek vermesi gerekiyor. Bugüne kadar bize dayatılan her alanda hep ret, inkar ve yasaklar olmuştur. Bugün de gelinen aşamada bize söylenen şudur: “Daha ne istiyorsunuz, alın size diliniz, istiyorsanız evinizde dilinizi konuşabilirsiniz, ama bundan daha fazlasını da istemeyin.“

Zazalar ya Zazakî-Kirdkî’nin konuşma dilinden yazım diline ve oradan da standard bir dil haline gelme sürecini kabul eder ve buna omuz verirler ya da kendilerine dayatılan zorbalıklara boyun eğerler. Başka bir seçenek de yoktur.

Bir dil konuşma dilinden yazım diline geçiş sürecinde, diğer bir ifadeyle standardizasyon sürecinde, çok ciddi ve önemli bazı değişimlere uğrar. Bu bilinen bir gerçektir ve bu gerçeklik süreci yaşayan bütün dillerin ortak kaderi olmuştur. Zazakî-Kirdkî’de bu süreçte zorunlu olarak, hem şiveler ve bölgeler bazındaki bazı özelliklerini hem de konuşma dilindeki kimi özgünlüklerini kaybediyor ve kaybedecektir. Vate Çalışma Grubu’na gelen tepki ve eleştirilerin temelinde bana göre büyük ölçüde bu yatıyor.

Celadet Bedirxan’ın oluşturduğu alfabenin Zazaca dilinin seslerini karşılamadığı, dar kaldığı, böylece bazı seslerin yitirilmesine neden olduğu konusunda neler söylemek istersiniz?

Kanımca bu röportajda sorulan en önemli ve en güncel sorulardan biri de alfabe konusunda sorulan sorudur. Çünkü, bana göre dünden bugüne, Zazakî-Kirdkî’nin yazım tarihinde en önemli sorunların başında alfabe sorunu geliyor. Üstelik alfabe sorunu Zazakî-Kirdkî yazımında birçok boyutu olan bir sorundur.

“Medrese kökenli geleneksel Zaza aydınları Arap Alfabesi’ni kullandılar, Cumhuriyet Okullarında yetişen Zaza aydınları Latin Alfabesi’ni kullanıyorlar

Bilindiği gibi Zazakî-Kirdkî bugüne kadar birçok farklı alfabeyle yazılmıştır. Bunların başında Kril alfabesi, Arap harfleri ile oluşturulan alfabe, Latin harflerine dayalı Latin alfabesi geliyor. Bugün de esasen ve ağırlıklı olarak iki alfabe, Arap harflerine dayalı alfabe ile Latin harflerine dayalı alfabe, kullanılıyor. Burada alfabe sorunu iki boyutlu bir sorundur. Birincisi, Arap Alfabesini kullanan medrese kökenli geleneksel Zaza aydınları Latin alfabesiyle yazılan ürünlerden, buna karşın cumhuriyet okullarında yetişen ve Latin Alfabesi’ni kullanan yeni nesil aydınlar da Arap alfabesiyle yazılan ürünlerden yararlanamıyorlar.

“Latin Alfabesi’yle yazanlar ortak bir alfabe kullanmıyorlar, bu konuda tam bir anarşik durum yaşanıyor”

İkincisi, ne Arap Alfabesi’yle yazanlar arasında ne de Latin Alfabesi’yle yazanlar arasında ortak bir alfabe kullanılıyor. Özellikle Latin alfabesiyle yazanlar arasında alfabe konusunda tam bir anarşik durum yaşanıyor. Vate Çalışma Grubu dışındaki çevrelerin hemen her biri ve hatta tek tek bireylerin her biri farklı bir alfabeyle yazıyor. Bu da dile zarar veren, okuyucuların motivasyonunu bozan, dilde var olan ayrılıkları daha da derinleştiren bir durumdur. Halbuki bir dilin herkesi bağlayan ortak bir yazım dili haline gelebilmesinin birincil, öncelikli ve olmazsa olmaz önkoşulu, ortak bir alfabe kullanımıdır.

Açıklama yok.

Vate Çalışma Grubu, Mir Celadet Bedirhan’ın temelini attığı alfabeyi kullanıyor

Vate Çalışma Grubu, Latin Alfabesi’yle yazan Kürtlerin kahr-ı ekseriyeti tarafından kabul edilen ve kullanılan Mir Celadet Bedirhan’ın temelini attığı alfabeyi kullanıyor. Bana göre Mir Celadet Bedirhan’ın alfabesi, yaşanan süreçte, genel olarak Kürtlerin ve özel olarak da Zazakî-Kirdkî’nin yazım ihtiyaçlarına cevap verebilen bir alfabedir. Kuşkusuz bu, Mir Celadet Bedirhan’ın temellerini attığı alfabenin her türlü eleştiriden muaf, geliştirmeye yönelik, yeni görüş ve önerilere kapalı, dokunulamaz bir alfabe olduğu anlamına gelmiyor. Kürtler, ilerde yetkili ve etkili karar organlarına, bu konuda yeterli bilgi ve donanıma sahip kurumlara sahip olduğunda, elbette mevcut alfabe konusunda yeni kararlar alabilirler.

“Alfabe sorunu politik bir sorun değil, teknik bir sorundur. Farklı çevrelerden kişilerin katılımıyla bir komitenin oluşturulmasıyla bu sorun aşılır.”

Bugünkü koşullarda Zazakî-Kirdkî yazanların yapmaları gereken şey öncelikle ortak bir alfabe konusunda anlaşmalarıdır. Bana göre üzerinde anlaşılması gereken Mir Celadet Bedirhan’ın alfabesidir. Bu konuda zemin de vardır. Birçok konuda anlaşamayan Kürtlerin yukarda ifade ettiğim üzere, büyük çoğunluğu Mir Celadet Bedirhan’ın alfabesi üzerine zaten anlaşmışlardır. Bu anlaşma zeminin Zazakî-Kirdkî yazanlar arasında da kabul gören bir zemin haline getirilmesi için, mutlaka bazı adımların atılması gerekiyor. Malesef bunun önünde bazı engeller ve sorunlar vardır. Dil-lehçe tartışması, kimi dini ve mezhebi yaklaşımlar, Zazalar ve Zazakî-Kirdkî konusunda bazı kesimlerin sorunu politik bir çerçeveye oturtan yaklaşımları vb. bunlardan bazılarıdır. Alfabe sorunu aslında politik bir sorun değil, teknik bir sorundur. Alfabe sorununun çözümü için benim naçizane önerim farklı çevrelerden kişilerin katılımıyla bir komitenin oluşturularak bazı adımların atılmasıdır.

Açıklama yok.

Zazaca’nın sözlü edebiyat tarihi, birikimi nedir? Zazacanın ilk yazılı edebiyatı olan Mela Ehmedi Xasi’nin ve Osman Esad Efendiyo Babıj’ın Zazaki Mevlüt yazmalarının zemini ve motivasynu nedir? Zengin bir edebi eser olan Mevlüt’ün Zazaca’nın zenginliğini ve yazım diline uygunluğunu bize gösterir mi?

Zazakî-Kirdkî oldukça zengin bir sözlü edebiyat birikimine sahiptir. Nesilden nesile ve dilden dile aktarılan destanlar, birer küçük mitoloji örneği olan masallar, söylenceler, darb-ı meseller, menkıbeler, ağıtlar, dua ve beddualar, bilmece ve bulmacalar, farklı türlerden klam ve stranlar, diğer folklorik ürünler gibi çok çeşitli sözlü edebiyat türleri vardır. Başta Vate Çalışma Grubu üyeleri olmak üzere, son yıllarda çok sayıda kişi tarafından bu alanlarda ciddi çalışmalar yapılmış ve bu ürünlerin önemli bir kısmı yok olmaktan kurtarılmıştır. Bu konuda çalışanlara burada minettarlığmızı ifade etmek istiyorum.

“Melayê Cizîrî, Ehmedê Xanî, Feqîyê Teyran ve diğer klasik değerler ne ise, Zazakî Edebiyatında da Ehmedê Xasî ile Osman Esad Efendiyo Babıjın yeri odur

Ehmedê Xasî ve Osman Esad Efendiyo Babıj’ın eserlerini yazmalarındaki motivasyon gerçekten önemlidir. Zazalar, Zazakî-Kirdkî ve Zaza edebiyatı üzerine araştırma yapmak isteyenlerin öncelikle cevabını bulmak durumunda olduğu sorulardan biri de budur. Bana göre, bu iki tarihi şahsiyetin attıkları adımlar, tarihi önemde adımlardır. Zaza edebiyatı tarihinin bu iki mümtaz alim, şair, edip, mütefekkir ve münevver şahsiyeti Zazakî-Kirdkî’nin yazım ve edebiyat tarihinde yeni bir çağ açmışlardır. Bu konuda söylenecek çok şey var, fakat ben kısaca şunu söylemek istiyorum: Her ikisi de Zazakî-Kirdkî, Kadîm Kurdî’nin en eski ve zengin bir lehçesi olarak gören ve bu anlamda dilleriyle övünen, bu dile layık olduğu değeri ve konumu kazandırmak isteyen, bu bilinç ve aidiyet duygusuyla eserlerini kaleme alan insanlardır. Onlara göre, eğer Kürtçe’nin Sorani, Kurmanci, Hewrami lehçelerinde değerli edebi eserler yaratılmışsa, pekala bu dilin en eski ve zengin lehçelerinden biri olan Zazaca (Kirdkî, Dimilî) lehçesi ile de aynı düzeyde eserler yazılabilir. Ve bu mümtaz şahsiyetlerin her ikisi de bu motivasyonla hedeflerini gerçekleştirdiler. Bana göre Kurmanci edebiyatında Melayê Cizîrî, Ehmedê Xanî, Feqîyê Teyran ve diğer klasik değerler ne ise Zazakî edebiyatında da Ehmedê Xasî ile Osman Esad Efendiyo Babıj’ın yeri odur. Ehmedê Xasî ve Osman Esad Efendiyo Babıj’ın kaleme aldıkları iki mevlid Zaza edebiyatının hem başlangıcı hem de temelini oluşturur.

Açıklama yok.

Zazaca hikaye, masal, söylence, destan, ata sözleri, özdeyişler, şarkı, ağıt ve şiirleriyle büyük kültürel varoluşunu günümüze dek ulaştırdı. Bu güçlü miras yazılı olarak yeteri düzeyde kayıt altına alınmadığından yok olma riski altındadır. Bu alanda ne tür sorunlar yaşanıyor? Bu zengin hazinenin yok olma tehlikesi nedir? Yeterince kayıt altına alma çalışmaları yürütüldü mü?

Bu zengin hazinenin önemli bir kısmı kayıt altına alınmıştır. Bu alandaki çalışmalar her gün hem çeşitlenerek hem de artarak, devam ediyor. En önemlisi de bu alanda genç nesil arasında yaratılan bilinç ve motivasyondur. Vate dergisinde bir masal, bir şiir, bir fıkra gibi son derece mütevazi bir katılımla başlangıç yapan çok sayıda genç arkadaş, bugün folklorik derlemeler, hikaye ve şiir kitapları, roman, araştırma gibi farklı tür ve alanlarda önemli eserlere imza atıyor. Vate Çalışma Grubu bugüne kadar 67 sayı dergi çıkaran Vate dergisi aradan geçen 26 yıllık bir zaman sürecinde adeta bir üniversite rolünü üstlenmiştir. Bu süreçten geçen genç neslin ortaya koyduğu sayıları yüzleri bulan değerli eserler başta Vate Yayınları ile Roşna Yayınları olmak üzere birçok yayınevi tarafından yayınlanmış ve yayınlanmayı bekliyor. Bunlar yeterli midir? Hayır, asla değil, yapılması gereken çok şey var daha. Öncelikle alanda kurumlaşmak gerekiyor. Maalesef kurumlaşma çok zayıf, yok denecek bir düzeyde. Çeyrek asrı aşkın bir süredir Vate Çalışma Grubu hiçbir yerden yardım ve destek almadan, çalışmalarını sadece grupta yer alan kişilerin kendi özel imkanlarıyla ve dilini seven insanlarımızın zaman zaman verdikleri destekle sürdüre gelmiştir.  

Kürt dilinin gelişiminde Avrupa Kürt diasporasının katkıları büyüktür. Aynı diyalektik Zazaca için nasıl gelişti?

12 Eylül 1980 darbesinden sonra Kürt ulusal hareketinin farklı parti ve örgütlerinde yer alan çok sayıda Kürt siyasetçisi yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Avrupa ülkelerine giden kadrolardan bir kısmı belli bir süre sonra dil, kültür, edebiyat ve değişik diğer bazı alanlarda yoğunlaşmaya başladı. Dil, kültür ve edebiyat alanındaki çalışmalar öncelikli bir sıradaydı. Bu çalışma ve araştırmalar kısa zamanda meyvesini verdi. Dil konusunda daha derin bir kavrama ve bilinç oluştu. Avrupa ülkelerinde ve özellikle İsveç’te bu alanda yeni bir hareketlenme oluştu, değerli eserler ortaya çıkmaya başladı.

“Avrupa’da başlayan Vate Çalışma Grubu’nun çalışmaları Zazakî-Kirdkî alanında ortaya çıkan bir rönesans hareketi gibidir”

Aynı şey Zaza kökenli kadrolar arasında da yaşanıyordu. Birçok siyasetçi ve aydın insan bir araya gelerek, Zazakî-Kirdkî konusunda neler yapabileceklerini tartışmaya başladı. Bu görüşme ve tartışmalar 1990’lı yılların ortalarına doğru sonuç vermeye başladı. Vate Çalışma Grubu ve Vate Dergisi’nin ortaya çıkması bu sürecin bir ürünüdür. Eğer bir kıyaslama yapmak gerekirse, diyebilirim ki; Zazakî-Kirdkî üzerine başlayan çalışmalar ve alınan mesafe, oransal olarak Kurmanci üzerine yapılan çalışmalar ve alınan neticeye göre daha ileri bir aşama kaydetmiştir. Benim değerlendirmeme göre; Avrupa’da başlayan Vate Çalışma Grubu’nun çalışmaları, Zazaki alanında ortaya çıkan bir rönesans hareketi gibidir.

Vate grubu hangi ihtiyaçtan doğdu? Farklı siyasal yapılardan ve farklı bölgelerden gelen aydınların kurduğu bu kurumlaşma, nasıl bir çalışma metodu izledi? Zazaca Dilinin gelişimi açısından Vate grubunun önemi nedir?

Daha önce ifade ettiğim üzere Zazakî-Kirdkî’nin konuşma dilinden yazı diline geçme süreci, 19. yüzyılın sonlarından itibaren başlamıştır. Ancak bu süreç, Vate Çalışma Grubu’nun ortaya çıktığı 1996 yılından sonra, yeni bir evreye sıçramıştır. Bundan sonra süreç, yazılı dile geçme, dilin standardizasyonu süreciyle bütünleşmiştir. Bugün bu akış, derinleşip yoğunlaşarak devam ediyor.

Doğrudur, bu süreç ve Vate Çalışma Grubu, farklı siyasal yapılardan ve Zazakî-Kirdkî’nin konuşulduğu Kürdistan’ın hemen hemen her bölgesinden en ileri kadroların içinde yer aldığı bir süreç ve yapılanmadır. Vate Çalışma Grubu’nun temel özelliklerinden biri de budur zaten. Yani hem Kuzey Kürdistan’da var olan her siyasal çevreden, hem Zazakî-Kirdkî’nin konuşulduğu her bölgeden, hem de dil de dahil alanlarında, o günkü koşullarda var olanlar arasından en ileri kadroların içinde yer aldığı, bir çalışma grubudur. Farklı ideolojik, politik ve örgütsel yapılardan gelen bu kadrolar, tüm farklılıklarına rağmen, 26 yıl gibi uzun bir zaman diliminde bir arada kalarak, ortak amaç ve hedefleri olan dillerini sahiplenme ve standardize etme çalışmalarını birlikte sürdürebilme başarısını gösterebildiler. Bence üzerinde durulması ve diğer Kürt siyasi ve demokratik örgütlerinin örnek almaları gereken bir durumdur bu. Diğer yandan Vate Çalışma Grubu ve ortaya koyduğu ürünler, bugün Zazakî-Kirdkî üzerine çalışma yapanların, Zazalar ve Zazakî-Kirdkî konusunda sorusu olanların başvurduğu referans, temel bir başvuru kaynağıdır.     

Vate Grubu, Zazaca dilinde ilk standardizasyonu başlatan gruptur. Bunu neye göre yaptı? Hangi kıstasları göz önünde bulundurdu? Zazacanın otantik yapısını koruyabildi mi? Zazaca dili türetmeye en yatkın ve zengin bir dil olmasına rağmen Kurmancî ve Soranî lehçelerinden kelime alma yaklaşımı eleştirilmekte, siz bu konuda ne dersiniz?

Dilde standardizasyon çalışmaları konusunda dünyanın birçok ülkesinde ve farklı bölgelerinde yapılan çok sayıda çalışma ve deneyler vardır. Tabi ki bu çalışmaların farklı model ve metotları yanında bazı kriterleri de vardır. Burada bunun ayrıntılarına girmek istemiyorum. Bizim de elbette çalışmalarımızda bazı önceliklerimiz, bir çerçevemiz ve temel bazı kriterlerimiz var. Bu konu da uzun açıklamalar gerektirdiği için fazlaca üzerinde durmak istemiyorum. Belki başka bir zamanda ve başka bir vesileyle konuyu ayrıntılarıyla ele almak mümkün olur diyorum. Ancak, önemli gördüğüm için sorunuzun bir kısmına cevap vermek istiyorum.

Biz elimizden geldikçe Zazaca’nın dilsel otantik ve özgün yapısal özelliklerine sadık kalarak, çalışmalarımızı yapıyoruz. Zaten genel olarak dilde zorlama olmaz. Zorlama yollarla yapılan dil çalışmaları, o dile zarar verir. Hiçbir zaman emin olmadığımız bir konuda, erken bir sonuca varmak istemiyoruz. Ancak, daha önce de söylediğim gibi, konuşma dilinden yazma diline geçişte ve standardizasyon sürecinde, dilde kaçınılmaz olarak, radikal bazı değişiklikler ortaya çıkıyor. Kanımca, birçok insanın anlamadığı bir durumdur bu. Kurmanci ve Sorani Lehçelerinden kelime alma eleştirisine gelince; eleştirilerin gelmesi, bir bakıma çalışmalarımızın önemsendiği anlamına geliyor ve bu da bizi sevindiriyor. Eleştirileri elbette ciddiye alıyor ve göz önünde bulunduruyoruz. Ancak bazı eleştirilerin isabetli isabetli eleştiriler olmadığını da belirtmek istiyorum.

“En gelişmiş diller bile, bazen başka dillerden kelimeler almak zorunda kalıyorlar”

Biz, öncelikle Zazakî-Kirdkî’de var olan kelimeleri alıyoruz. Bu konuda oldukça zengin bir repertuarımızın olduğunu söyleyebilirim. Aramızda hemen her bölgeden insanlar var. Aramızda iyi Arapça bilen, İngilizce bilen, Farsça bilen ve en azından bir Avrupa dilini iyi bilen arkadaşlar var. Grubun hemen tüm üyeleri Kurmanci’yi iyi biliyor, Sorani’yi en azından iyi anlıyor. Bazen toplantılar esnasında telefonla başkalarından da sorduğumuz bile oluyor. Fakat tüm çaba ve imkanlarımıza rağmen, bazen bir kelimenin Zazakî-Kirdkî karşılığını bulamıyoruz. Özellikle modern şehir hayatı, idari yapılanma, bilim, teknik, ekonomi gibi çağdaş alanlarda kullanılan kelimeler. Bu durumda ya tam emin olmak koşuluyla, ya kendimiz türetme yoluyla yeni kelimeler üretiyoruz, ya Kürtçe’nin diğer lehçelerinden yararlanıyoruz, ya da orijinal kökenine sadık kalmak koşuluyla, başka dillerden alıyoruz. Bir bakıma buna mecbur kalıyoruz. Kaldı ki, en gelişmiş diller bile bazen başka dillerden kelimeler almak zorunda kalıyorlar. Katı bir öz dil politikası doğru olmadığı gibi, bu aşamada Zazakî-Kirdkî gibi tarihte ve bugün özgür gelişme olanağını bulmamış bir dilde hele, hiç doğru değildir. Sonra, Vate Çalışma Grubu’nun 26 yıllık çalışması boyunca, hiç hata ve eksikliklerinin olmadığı ve olamayacağı gibi bir iddiamız da olmadı, bugün de yoktur zaten.   

Kürtçe’nin Zazakî ve Hewramî Lehçelerinin yok olmayla karşı karşıya kaldığı, yeterince bu lehçelere önem verilmediği, bu lehçelerin siyasete kurban edildiği konusunda eleştiriler var. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Hewramice tıpkı Zazakî-Kirdkî gibi Kadîm Kurdî’nin en eski, en zengin ve de hala Kürt dilinin otantik özelliklerini koruyan lehçelerinden biridir. Ayrıca bu iki lehçe Kürt Dilinin lehçeleri arasında birbirine en yakın iki lehçedir. Diğer yandan Hewramice oldukça geniş ve zengin bir yazılı edebiyat mirasına sahiptir. Buna karşın Zazakî-Kirdki ise Kürt dilinin lehçeleri arasında yazınsal alanda en geri kalan lehçe olup UNESCO’nun da bildirdiği üzere bugün açıktan bir yok olma tehlikesiyle yüz yüze olan bir dildir.

“Kürt dilinin tamamını, tüm lehçeleri kapsayan, ortak bir ulusal dil politikasının olması gerekiyor”

Bu iki lehçeyi konuşan insanlar, bugünkü koşullarda dillerinin sahipsiz kaldığı düşüncesi ve böyle devam etmesi halinde dillerinin kaybolacağı korkusu içindeler. Bana göre bunun kısmen haklı bazı nedenleri ve maddi bir zemini de vardır. Fakat, ben bunu Kurmanci ve Sorani’nin dominantlığına bağlamıyorum. Genel olarak Kürtlerin, Kürdistan’ın genelini ve var olan lehçeleriyle, Kürt dilinin tümünü kapsayan ortak bir ulusal dil politikalarının olmadığına bağlıyorum. Güney Kürdistan’da genel olarak dil konusunda çözülemeyen sorunlar var. Bu koşullarda fiili bir devlet statüsünün varlığına rağmen, Hewrami’nin gerekli ilgi ve destek gördüğü kanısında değilim.

“Zazaca üzerine yapılan çalışmalara pozitif ayrımcılık temelinde yaklaşmaları ve öncelikler tanıması gerektiği inancındayım

Zazakî-Kirdki’ye gelince; şahsen Kürt ulusal hareketlerinin sorunun çözümüne yönelik bugün için ve geleceğe dönük somut ve pratikte uygulanabilir tatmin edici bir programa sahip olmadığına inanıyorum. Bana göre, genel ve soyut bazı tespitler yeterli değildir. Bu nedenle, yaşanan süreçte bazı Zaza Kürtleri arasında şu veya bu biçimde dışa vurulan, kendisini dışarda hissetme duyguları gelişiyor. Ciddi politikalar üretilmez ve hayata dönük adımlar atılmazsa, bu durum daha tehlikeli gelişmelere yol açabilir inancındayım. Devletin Zazalar üzerinde bazı plan ve programlarının olduğunu ve Zazakî-Kirdkî konuşanlar arasında buna zemin oluşturmaya çalıştığını zaten süreci takip edenler, yakından biliyorlar. Vate Çalışma Grubu’nun çalışmaları, önemli ölçüde var olan bu boşluğu doldursa bile, tek başına yeterli değildir. Vate Çalışma Grubu, siyasi bir grup değildir. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Ancak belirtmek isterim ki; Vate Çalışma Grubu’nun dil, kültür, edebiyat vb. alanlardaki çalışmalarının yanında bir de var olan siyasal boşluğu dolduran ve bu alandaki tehlikelere set olan, fiili bir rolü ve misyonu da vardır. Kürt siyasi çevrelerinin, var olan sivil, demokratik ve kültürel kurumlarının Zazakî-Kirdkî ve bu lehçe üzerine yapılan çalışmalara pozitif ayrımcılık temelinde yaklaşmaları ve öncelikler tanıması gerektiği inancındayım.

Yaşayan Diller Enstitülerinin Zazaca diline katkıları ne oldu? Zazaca’nın akademik alanda ilerlemesini nasıl görüyorsunuz? Bu konuda yaşanan sorunlar nelerdir?

Bildiğim kadarıyla Mardin Artuklu ÜniversitesiBingöl ÜniversitesiDersim’de Munzur Üniversitesi ile kısmen Muş Alparslan Üniversitesi bünyelerinde Kurmanci ve Zazakî-Kirdkî alanında sınırlı bazı çalışmalar oldu. Bugün de bir biçimiyle, bu çalışmalar devam ediyor. Artuklu Üniversitesi’nde önemli bazı çalışmaların olduğunu biliyorum. Burada Zazakî-Kirdkî ile yüksek lisans tezlerini veren bazı genç akademisyen arkadaşların yetiştiklerini de gururla ifade etmek istiyorum. Ancak, hem dil çalışmalarının kalitesi hem de siyasal bazı nedenlerle Bingöl Üniversitesi ile Munzur Üniversitesi için aynı düşüncede olmadığımı da belirtmek isterim.

 Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO Zazakî-Kirdkî‘yi 2009 yılında “Son derece kırılgan ve kaybolma tehlikesi altında olan dillerden” saymıştır. Bu konuda Kürt siyaseti ve aydınları bunu idrak etmiş midir? Bu dilin yok olmaması için ne tür çalışmalar yapılmalı? Kimlere ne tür görevler düşmekte?

Zaza olsun, Kurmanc olsun, Kürt aydınları ile siyasetçilerinin bunun farkında olduklarını ve bu konuda bazı adımların atılması gerektiğine inandıklarını şahsen görebiliyorum. Ancak, yukarıda ifade ettiğim üzere, bu alanda yapılanlar yeterli değildir. Mevcut verili durumda bu konuda devletten bir şey beklemek safdillik olur. Kürtlerin kendileri ne yapabilirler? Kürt siyasi örgütlerinin, var olan Kürt kültürel ve demokratik kurumlarının, Kürt aydınlarının güncel ve uzun vadeli bir programla somut bazı adımlar atmaları gerekiyor.

“Kürtlerin her şeyden önce acil bir ulusal dil hareketini başlatmaları gerekiyor”

Dil bir milletin varlığının, millet olarak yaşayabilmesinin temel ögesidir. Nasıl ki dil bir insanın kimliği ise, aynı şekilde bir milletin de kolektif kimliğidir. Dilini kaybeden bir millet, diğer tüm ulusal değerlerini de kaybedebilir. Zaza olsun, Kurmanc olsun, her Kürdün bunu bilmesi gerekiyor. Bana göre, yaşanılan bu katmerli asimilasyon ve ulusal erime sürecinde, Kürtlerin her şeyden önce acil bir ulusal dil hareketini başlatmaları gerekiyor.

Ayrıca, son olarak şunu söylemek istiyorum:

Zaza aydınlarına, Kürt ulusal hareketinin hangi örgütünde ve neresinde olursa olsun, Kürt siyasetçilerine, dilini seven ve dilinin yaşamasını isteyen her Zaza Kürdüne tarihsel görev ve sorumluluklar düşüyor. Güzel ve şirin dilimize sahip çıkın! Zazaca dil çalışmalarını yakından takip edin ve omuz verin! Yarın geçtir artık, ne yapacaksanız bugün yapın!

Mehmet Selim Uzun Kimdir?

Araştırmacı yazar Mehmet Selim Uzun 1955 yılında Elazığ’ın Palu İlçesi’ne bağlı Gökdere (Ardurêk) nahiyesinde dünyaya geldi. İlkokulu köyünde okuyan yazar, 1969-1975 yıllarında Elazığ İmam-Hatip Lises’nden mezun oldu. 1977-1980 yıllarında Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademesi’ni bitirdi.

1974’ten başlayarak Kürt ulusal hareketi içinde aktif yer alan Mehmet Selim Uzun TKDP/KUK saflarında değişik düzeylerde görev ve sorumluluklar üstlendi. Siyasi nedenlerle 1981 yılında yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. 1980’li yılların ortalarından başlayarak siyasi çalışmaları yanı sıra dil, kültür, edebiyat çalışmaları yürüttü.

Türkiye’de ve Avrupa’da çıkan bazı dergi ve gazetelerin yayınlanmasında yer aldı ve bu alan çalışmalarında çeşitli sorumluluk üstlendi. Kürt basın dünyasının dergi ve gazetelerinde farklı mahlaslarla güncel konularda, araştırma ve inceleme alanında, Türkçe ve Kürtçe (Zazaki ve Kurmancki) yazılar yazdı. Çocuk kitapları dahil Zazaca yayınlanan bazı ortak çalışmalarda yer aldı. Vate Çalışma Grubu’nda başından günümüze kadar etkin rol alan kişilerden biridir. Vate dergisinin 44. sayına kadar derginin Redaksiyonunda yer aldı.

Arap Alfabesiyle Zazaca yazılan klasik ve dini edebiyat konularındaki eserlerin, bazı Osmanlıca belgelerin transkripsiyonu çalışmalarında bulundu. Yazarın siyasi ve güncel, dil ve kültür, edebiyat ve folklor, ekonomi ve toplumsal konu ve içerikte olan araştırma ve inceleme çalışmaları yakın süreçte yayınlanacak. Mesleki olarak muhasebecilik ve tercümanlık yapan Mehmet Selim Uzun, zorunlu nedenlerle İsveç’te diaspora Kürt’ü olarak yaşamaktadır.

Ruken Hatun Turhallı/Basnews

https://www.nerinaazad.cc/tr/news/life/culture/yazar-selim-uzun-zazaki-kirdki-icin-ne-yapilacaksa-bugun-yapilmali-yarin-cok-gec

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *