TÜRKİYE’NİN DEMOKRASİ SORUNU ABANT PLATFORMU’NDA TARTIŞILDI

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen 34. Abant Platformu toplantısında “Demokrasinin Türkiye Sorunu” ele alındı. Çok sayıda akademisyen, siyasetçi, insan hakları savunucusu ve gazetecinin katıldığı toplantı 30-31 Ocak Cumartesi ve Pazar günü Abant’da gerçekleştirildi. Toplantıya, davetli olan PAK adına Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Gül katıldı.

Toplantıda, “Demokrasinin Türkiye Sorunu” üç ana başlık altında ele alındı.

“Bugünü Hazırlayan Geçmiş: Kuruluşundan Bu Yana Türkiye’nin  Demokrasi ile İmtihanı” başlıklı ilk bölümde, Cumhuriyetin kuruluş süreci ve niteliği üzerinde duruldu.  Reha Çamuroğlu’nun başkanlığında ele alınan birinci bölümü Murat Belge sundu. Oturumu açış konuşmasında Çamuroğlu, yaşamakta olduğumuz durumun olağanüstü olduğunu belirtti ve “olağanüstü durumlar, olağanüstü durumlarla sonuçlanır” dedi.

Sunumu yapan Belge, cumhuriyetin kuruluş felsefesinin “önceden tasarlanmış bir düzen” olduğunu belirttikten sonra “geçmiş önemli olmakla birlikte beni ilgilendiren aslında gelecektir” dedi. Belge ayrıca, özet olarak, “toplumun kendisini savunma mekanizmasından yoksun olduğunu”, “kendine demokrat bir gelenek”in hükün sürdüğünü, “vesayet rejiminden çoğunlukçu-plebisist iktidarına” geçildiğini, mevcut durumda bir yapısal dönüşüm yaşandığını ve “yapısal dönüşümden normal bir rejime geçişin zor” olduğunu, “hepimizi tehdit eden bir yargı” ile karşı karşıya olduğumuzu ve “birbirimizden haberdar olarak hareket etmeliyiz” dedi.

12 dakikalık bir sunumun ardından sözü katılımcılar aldı ve özet olarak sorunlu bir geçmişin mirası olan bugünün ciddi derecede demokrasi sorunuyla malül olduğunu belirtti. Üzerinde dikkatle durlması gereken bir benzetmeyi Ertuğrul Günay yaptı. 100 yıl öncesinin koşullarını ve bugünü karşılaştıran Günay, şartlar arasında ciddi bir benzerlik olduğunu belirttikten sonra, her gün daha fazla ittihatçılara benzeyen AKP’nin, sadece kendi çıkarlarını korumak adına, ciddi ve bütün toplum için büyük tehlikeler doğurabilecek girişimlerde bulunabileceğini belirtti.

Dikkat çekici bir diğer saptamayı ise Baskın Oran yaptı. Oran, satır başları halinde, “Akp’nin iktidar olması iyi oldu, şimdi herkes onu daha iyi tanıyor, iktidar olmasaydı daha kötü olurdu”, “Fakat Erdoğan’ın gelmesi iyi olmadı, korkuyor, hırslı ve devamlı geri gidiyor, ben korkan birinden korkarım”, “AKP, çoğunluğun diktatörlüğünü kuruyor. İslamcı ulus-devleti kuruyor”, “Erdoğan’ın yaptığı çok kötülük var fakat bir de yaptığı iyilik var: bütün Türkiye’yi, İslamcıları, Kemalistleri, Kürtleri birleştiriyor”.

“Kurumlar: Şimdiki ve Gelecek Zaman” başlıklı ikinci oturum Perihan Mağden yönetiminde başladı ve Ergun Özbudun Türkiye’de sivil bir anayasa oluşturulamamasının nedenleri üzerinde durdu. Özbudun, bir toplumun demokratikleşmesinde kurumlar mı vicdanlar mı daha önemli sorusu ışığında ele aldığı konunun Türkiye özgülünde daha çok kültürel olduğunu belirtti. Ve mevcut şartlar altında çağdaş ve demokratik bir anayasanın yapılmasının mümkün olmadığını, çünkü toplumun laikler ve muhafazakarlar olarak bölündüğünü, buna şimdi de Kürtlerin eklendiğini belirtti. Bu nedenle yeni bir anayasa yapımı çok zor, parlamentoda bulunan siyasal partilerin uzlaşmaları neredeyse imkansız dedikten sonra Özbudun, “bir ülkenin rejimini belirleyen, kağıt üzerindeki belirlemeler değil, gerçek anlamdaki işlerliktir” dedi.

Bu bölümde söz alan PAK Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Gül, geleneksel değerler ve kültürel yaratıların önemi olmakla birlikte, kurumlar mı kültürel gelenek mi türünden bir ayrımın sorunlu olduğunu, hem gelenek hem de kurumların karşılıklı önem arz ettiğini belirttikten sonra, “Bunlar arasında diyalektik bir uyum mevcuttur. Ayrı düşünmek mümkün değil. Anayasalar, içinde bulunulan koşulları esas alarak yapılmalıdır. Böyle olan anayasalar daha uzun ömürlüdürler. Örneğin ABD anayasası… “ dedi. Mevcut şartlar altında demokratik bir anayasa yapmanın temel şartının Kürt meselesiyle ilişkisi olduğunu belirten Mehmet Gül, “Kürtleri dışlayan, ya da yarım yamalak ele alan bir anayasa demokratik olamaz. Eşitlik temelinde bir çözüme dayanmayan bir anayasa ancak geçici olabilir.” Mevcut şartlarda devletin/kurumların giderek “şahsileştiğini” belirten Gül, PAK’ın kuruluş sürecini örnek verdi.

“Örneğin PAK’ın kuruluş sürecinde bu keyfi davranışı gördük. 11 klasörle İçişleri Bakanlığı’na müracaat ettik. Başvuru evraklarımızı aldılar fakat evrakları aldıklarına dair bir belge vermediler. Çünkü onlara göre Partimiz tehlikeliydi. Bir gün bakanlıkta beklememize rağmen ne yazık ki alındı belgesi alamadık. Suç duyurusunda bulunmak için Cumhuriyet Başsavcılığı’na müracaat ettik. Ne yazık daha büyük sürprizle burada karşılaştık. Dilekçemizi okuyan savcı genel başkanımıza şu soruyu sordu: Evraklar teslim alınırken alındı belgesi mi veriliyormuş?” Türkiye’de demokrasi kültürü yok, ama ne yazık ki kurumsal düzeyde de değil demokratik, sıradan kurumsal bir davranış yok.”

 “Demokrasiyi (birlikte) İnşa Edebilecek Miyiz?” başlıklı son oturuma Ufuk Uras başkanlık etti ve Mehmet Altan tarafından sunum yapıldı. Altan, Türkiye’de şu an hukukun üretilmediğini, üretilen hukukun ise bir tarafa atıldığını vurguladı. Hukukun çiğnenmesi karşısında toplumun bu derece duyarsız olmasını yadırgadığını ifade eden Altan, “ kaçak saray dediler ama bir milyonluk bir miting yapamadılar” dedi. Özet olarak Altan, “hukuku çiğnetmeyecek bir mücadele,” yürütmek gerektiğini,  korkmamak gerektiğini, “korkmazsan, korkutan korkar” dedi. Gelecek adına ise Altan, “Türkiye’de ne olur, doğrusu bilemiyoruz” dedi.

Konuşmasını yaptıktan sonra toplantıdan ayrılan Ahmet İnsel ise azınlık haklarına saygılı ama yurttaşlık haklarının bütünüyle ihlal eden otoriter rejimler olabileceğini sadece azınlık hakları üzerinden tasarlanan yurttaşlık haklarının bize başka türlü otoriter rejimlerin kapılarını açabileceğini Rusya örneği üzerinden anlattı. İnsel ayrıca, şiddetin Türkiye’ye yayılma ihtimali karşısında İsrail-Filistin örneğini verdi ve “Türkiye böyle bir savaşı yüz yıl sürdürebilir” dedi.

Bu bölümde de söz alan PAK Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Gül, İnsel’in “Kürt Siyaseti” genel tanımını doğru bulmadığını, böylesine yekpare bir siyasi hareketin olmadığına açıklık getirdikten sonra, Kürtlerin PKK üzerinden teste tabi tutulmasını da yanlış bulduğunu söyledi. “PKK Kürt siyasi hareketi içinde bir partidir ve kendisine göre bir strateji ve taktiği vardır. Farklı düşünen ve davranan Kürdistani siyasal hareketler de vardır. Biz nasıl ki “AKP hakkında ne düşünüyorsunuz” diyerek sizleri test etmiyorsak, sizler de “PKK hakkında ne düşünüyorsunuz?” diyerek bizleri test etmemelisiniz. Bize göre demokratik bir geleceğin inşası ancak, Kürt sorununun çözüme kavuşturulmasıyla mümkün olabilir. Gördüğüm kadarıyla mevcut durumda demokrasi kavramı hakkında farklı görüşlere sahibiz. Demokrasiden ne anladığımız konusunda anlaşamazsak, demokratik bir gelecek kuramayız.”

AKP iktidarı karşısında ne yapılabileceği konusunda da görüşlerini belirten Gül özet olarak şunları söyledi. “ Karşımızda ne istediğini ve ne yapması gerektiğini bilen bir iktidar var. Fakat bunun karşısında ne istediğini ve ne yapması gerektiğini bilen bir muhalefet yok. Mevcut durum bunun açık bir göstergesi. Bu konuda anlaşırsak ortak bir tutum geliştirmek mümkün olabilir. Bizim önerimiz, şiddetten uzak, demokratik bir ortamda, düşüncelerin açıkça ortaya konduğu koşullarda tartışmak ve sorunlara çözüm bulmaktır. Böylesine bir ortam herkes için ortak bir nokta olabilir. Bu oturum bunu başarırsa iyi bir başlangıç yapmış olur. Demokrasi, esas olarak, Kürt sorununun eşitlik temelinde çözüme kavuşturulduğu koşullarda mümkün olur. Türk tarafı, Kürtlerin haklarını eksiksiz teslim etmeyi, ayrılma hakkı da dahil, demokratik bir ortam için mücadele etmeye hazırsa sorun büyük oranda çözülmüş olur.”

Toplantının ardından bir sonuç bildirisi yayınlandı.

PAK Basın ve İletişim Bürosu

 

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *