Şemdin SAKIK’la bazı görüşme notlar…

İbrahim GÜÇLÜ 

15 Ocak 2022 tarihinde Diyarbakır E-Tipi hapishanesinde Şemdin SAKIK’LA görüşme yaptım. Görüşmem konusunda Kürt yurtseverlerini ve Kürdistan kamuoyunu bazı notlarla bilgilendirdim. Bu bilgilendirmemden sonra, konunun önemli bir tartışma yaratacağını biliyordum. Öyle de oldu. Ezici çoğunluk görüşmemi olumlu buldu. Görüşmemi eleştirenler de oldu. Her iki tutumu da olağan ve saygıyla karşılıyorum. 

ŞEMDİN SAKIKLA NEDEN GÖRÜŞTÜM? 

“Ne sebeple olursa olsun İbrahim GÜÇLÜ’nün Şemdin Sakık’la görüşmesi olumlu ve önemlidir” gibi bir yorum ve tespit, Şemdin SAKIK’la neden görüşme yaptığımla ilgili net bir açıklama yapmam gerektiğini öngörüyor.

 Bazıları, Şemdin SAKIK’la ilgili bir yarar da umduğumu da düşünüyorlarsa, bu kesinlikle yanlış. Ortadaki matematikö Şemdin Sakık’tan bir yararımın olmayacağını gösteriyor.

 1-Milli, insani, sosyal vicdanım beni zorladığı için,

 2- Şemdin SAKIK üzerindeki PKK ambargosunu, şiddetini, saldırısını protesto etmek ve karşı çıkmak için,

 3-PKK baskısı, ayrıca siyasi ve ekonomik çıkarlar gereği ailesinin ambargosuna karşı çıkmak için,

 4-Şemdin SAKIK’ın PKK ile irtibatının kesin kesilmiş olduğunu bildiğim için,

 5-Şemdin SAKIK’ın yazdıklarının bilincinde olduğum için,

 6-Şemdin SAKIK’ın da PKK aparatının bir kurbanı olduğunu bildiğimden dolayı,

Şemdin SAKIK’la görüştüm.

 Görüşme konusunda kamuoyuyla görüşlerimi de aşağıdaki çerçevede paylaştım.

 Dedim ki:

 Ben daha önce de Şemdin Sakık’la görüşme için ceza evine gittim.

 Ama ne yazık ki teknik bir hukuki nedenden dolayı görüşme yapamadım. Buna çok üzülmüştüm.

 Görüşme yapmak istediğim dönem, basında “Şemdin SAKIK elektrik parasını ödeyemiyor” diye haber çıktığı zamandı ve buna çok kahırlandığım bir dönemdi.

 Kısa bir süre önce bir yolla kendisiyle ilişki kurdum. Selam gönderdim. İhtiyaçlarını sordum. O benim halen Avrupa’da olduğum bilgisine sahipmiş.

 Daha önce Şemdin SAKIK’la görüşmeme engel olan hukuki teknik sorun, 15 Ocak 2022’de çözüldü. Çözüm haberini almamdan bir saat sonra Şemdin SAKIK’la görüşmeye gittim.

ŞEMDİN SAKIK’IN, DEVLETİN APARATI OLAN PKK ÇARKININ SORUMLUSU OLDUĞU DÖNEMDE, YAPILANLARI UNUTARAK GİTTİĞİM DÜŞÜNÜLMEMELİDİR…

Şemdin SAKIK’la görüşmemden sonraö yaptığım açıklamalardan sonra, Kabul ESER Kardeşim diyor ki: 

“Büyük amcamız, çocukları içerdeyken kapı eşiğinde başından vurulup katledildi, içeriye atılan el bombası ve keleş mermileri ile bir kuzenim yaralandı, babamın kalça kemiğinde hala şarapnel parçası mevcut ve sol gözünde görme kaybı var. Köyümüzü, hayvanımızı, toprağımızı bırakıp şehre inmek zorunda kaldık. Biz korucuda değildik, suçumuz örgütten kaçan 10 – 13 yaşlarındaki kuzenlerimizi teslim etmemekti.

Şemdin purü pak değildir, ne yapmışsa, PKK mantığı doğrultusunda yapmıştır. Yani PKK içinde iken, yapılanların esasen sorumlusu yöneticileridir. 14 kişilik timine emir verip, içeride iki bebek (biri ben) 7 çocuk ve 3 yetişkin olduğu halde bunları yok edin diye talimat verirken, oradaki en üst yetkili Şemo’dan başkası değildi. Onun ruhunda katillik var, yaptıklarının yenilir, yutulur tarafı yok.”

1-Kabul ESER ve ailesinin acısı bizim ortak milli acımızdır. Kabul Eser Kardeşimin çocukluk yaşında ailesiyle birlikte yaşadığı bu barbarizmi, katliamı lanetliyorum.

2-Kabul ESER kardeşimin, bahsettiği katliam, PKK’nın Kürtlere yönelik yaptığı binlerce katliamdan biridir. Hiç şüphe yok ki, Kürt gençlerini kullanarak bu katliamları yaptı. Şemdin SAKIK da bunlardan biriydi. Hiç şüphe yok ki, Devletin Aparatı olarak PKK Kürtlerin kanında boğulacak ve bunların bir hesabını verecektir. O katliamlardan yaşamını yitiren her Kürt bizden bir parçadır.

3-PKK, toplu katliamlar dışında, 1975’lerden başlamak üzere on binlerce Kürdü ve Kürt yurtseverini katletti.

4-Bundan ötesi, Kürt milli Hareketini ve Kürdistan parti ve örgütlerini tasfiye etmek için binlerce Kürt siyasi kadrosunu katletti.

5-PKK, Kürt milletinin düşmanıdır. Bundan dolayı tüm Kürtleri devletin yok etme sömürgeci stratejisi çerçevesinden yok etmek istiyor. PKK için, kendi içindeki Kürtler sadece kullanıldıkları sürece sağdırlar ve kullanılır araçlardır. PKK’nın parametrelerinin dışına çıktığı zaman, onlar da düşmandırlar. PKK’nin katlettiği Kürt yurtseverlerinin çoğu, kendi içindekilerdir.

Eğer Şemdin SAKIK da, PKK’dan kaçmamış olsaydı, o da Semir (Çetin Güngör), Enver Ata, Mehmet Şener ve diğer binlercesi gibi, PKK tarafından katledilecek ve öldürülecekti. 

ŞEMDİN’DE BİRÇOK KÜRT GENCİ GİBİ PKK KURBANLARINDAN BİRİDİR…

Kürdistan Gençleri, PKK, Kürdistan Bağımsızlığı ve Kürtlerin milli haklarını kazanmak işçin mücadele eden bir örgüt olduğunu zan ederek katıldılar. PKK’nın Kürt milletine düşman, Kürt halkını yok etmek isteyen, Kürdistan bağımsızlığına ve devletine karşı olduğunu bilmeden, okullarını, ailelerini bırakarak PKK’ya katıldılar. Ama zamanla gerçeği böyle olmadığı anlaşıldı. O zaman da onların hepsi, devlet ve devlet Aparatı tarafından katledildiler.

Onun için ben o gençlerin hepsini PKK’nın kurbanları, Kürt milletinin kayıpları olarak değerlendiriyorum.

Şemdin SAKIK da, bu saikle PKK’ya katılanlardan biridir. O da, PKK’nın yaşayan kurbanlarından biridir. Kişisel sorumluluğunu yerine getirme bilincinde olduğunu, yazdıkları gösteriyor. Yaşadıklarıyla da ödüyor.

Bu nedenle ben PKK’nın kurbanları olan, onlardan kaçarak kurtulan herkese de sahip çıktım. Bunun doğru olduğunu da halen savunanlardan biriyim.

Eğer biz PKK aparatının sorumluluğu ile kişisel sorumlulukları birbirinden ayırt etmezsek büyük yanlışlar yaparız. O zaman bundan yine Sömürgeci Devlet ve aparatı PKK kazanacaktır.

Biz büyük Kürdistan davasının emekçileriyiz. Büyük davanın sahipleri gibi davranmalıyız. Kin ve nefretle hareket edemeyiz. Ölümsüz Efsanevi Milli Lider Mele Mustafa Barzani’nin dediği gibi: “düşman, sömürgeci devletler, iyi Kürtleri öldürüyor. Biz de kötü/hain Kürtlerimizi birçok biçimde öldürürsek” o zaman düşmana hizmet etmiş oluruz.

Bizim özelimizde de Sömürgeci Türk Devleti ve onun aparatı PKK’ya hizmet etmiş oluruz.

 İNSANIN BÜYÜK GÜCÜNE, AZMİNE, DİRENGENLİĞİNE “İMAN” GETİREN BİRİ OLARAK, BUGÜN ŞEMDİN SAKIK’LA GÖRÜŞTÜĞÜM ZAMAN BİR KEZ DAHA BU “İMANIM” YENİLENDİ VE TAZELENDİ…

Şemdin SAKIK 1984 yılında cezaevine giren biri. 24 senedir cezaevinde yatıyor.

Ben de birkaç kere hapishanede yatan biri olarak cezaevini, hapishanedeki siyasi ve siyasi olmayan insanların psikolojisini, iki-üç hafta görüşçüsü gelmeyenlerin içine düştükleri durumu, bir ölçüde bilen biriyim

Şemdin SAKIK, bir ya da iki hafta, bir ya da iki ay, bir ya da iki yıl görüşçüsü olmayan bir mahpus değil. Görüşçüsü on yıllardır olmayan bir mahpus.

Yakalandığı zaman, her açıdan ambargolarla ve saldırılarla karşı karşıya olan biri olduğu biliniyor.

En yakınları tehdit ve ölümle karşı karşıya olan bir mahpus.

Bundan dolayı, herklesin uzaklaştığı bir mahpus.

Çok kısa bir süre dışında, bütün zamanlar avukatsız bir mahpus.

Hapishanede tahmin edemeyeceğimiz ölçü ve derecede maddi ve manevi baskı altında kalan bir mahpus.

Kendisine para gönderilmeyen bir mahpus.

Bir zamanlar ailelerin çocuklarına ismini takmak için yarıştıkları bir insan. Bugün Bölgede yüzlerce çocuğa ismi verilen kişi.

Bu kadar bir kuşatılmışlık, unutulmuşluk, vefasızlık, riyakârlıkla, dostsuzluk, arkadaşsızlık, ailesizlik gölünde yüzüyorsa, görüşmede nasıl bir insanla karşılaşacağım şüphesiz merak konusuydu.

Ben de bu atmosfer gölünde Şemdin SAKIK’la görüşüyordum. Karşıma saçları dağınık, moralsiz, sağlıksız, beynini yiyen bir mi çıkacak diye de merak etmedim değil.

Ama Şemdin SAKIK’la karşılaştığım zaman, insanın ne kadar azimli, güçlü, çok şeyi tek başına da çözme kabiliyet ve basiret sahibi olduğunu gördüm.

Görüş kabinine gittiğim zaman, moralli, sağlıklı, tıraşlı, temiz giyinmiş,, kendine güvenli, sorduğum sorulara sağlıklı cevap veren biri olarak Şemdin SAKIK’ı gördüm.

Bu beni fazlasıyla sevindirdi.

Beni de psikoloji, bilinç, direnç, insana güven konusundan başka noktaya ve düzleme taşıdı. 

 GÖRÜŞME SIRASINDA KONUŞMAMIZDAN KÜÇÜK AKTARIMLAR…

 Şemdin SAKIK’la görüşmem ilk görüşmemdi. Onu ismen, ailesinden, yazılanlardan, yaptıklarından, başına gelenlerden tanıyordum.

 İlk plânda doğal olarak görüşmemiz birbirini kişisel olarak yakından tanımayan iki insanın görüşmesi gibi başladı. Ama bir iki dakika sonra da görüşmemiz iki yabancı gibi değil, birbirini yakından tanıyan iki insan gibi devam etti.

 Karşılıklı selamlaşmaktan sonra, Muş’u çok iyi bildiğimi, Muş’ta çok kaldığımı, Zengok ailesini, babası Sabri’yi 1974’ten bu yana tanıdığımı, otellerinde kaldığımı, ağabeylerini yakından tanıdığımı ifade ettim. O da, “ben de isim olarak eski tarihlerden bu yana sizi tanıyorum. Daha sonra da senin ismin bilinen bir isim olduğu için, sizi tanıyorum.”

 Bu kısa tanışmamızdan sonra ben bazı sorular sordum, o cevap verdi.

 Sordum ve dedim ki: “Dava sırasında hangi avukatlar senin davanla ilgilendiler.”

 O dedi ki: “Önce PKK taraftarı bir grup avukat geldi. PKK’yı karşı almamam halinde davama bakacaklarını söylediler. Ben kabul etmedim. İki başka avukat arkadaş, onlardan biri Sebahattin Korkmaz’dı, ama diğer avukatın ismini hatırlamıyorum, ilgilendiler.”

 “Ağabeylerin senin ziyaretine geliyorlar mı?” diye sordum.

 “Yakalanmamdan sonra Sırrı Sakık yanıma geldi, PKK’yı karşı alma. Karşı alırsan, biz seninle ilişkimizi keseriz” dedi.

 “Ben, onun ve bu düşüncede olan aile fertlerimin görüşlerini kabul etmedim. Onlar da, benim görüşüme gelmemeye, bana yardım etmemeye, benimle ilişkilerimi kestiler. Şu an da benim görüşüme gelen hiç kimse yok.”

 

Ben ilk dönemde basınla yaptığı röportajlarında Kürt duruşu gösterdiğini söyledim. O dedi ki: “M. Ali Birant, Güneri Civaoğlu ve başka gazeteciler benimle röportaj yapmak istediler. Önce kabul etmedim. Sonra kabul ettim. Röportaj için gittiğimde duvarda Atatürk resmi ve Türk Bayrağı vardı. Ben bunlara itiraz ettim. Bunları kaldırmazlarsa röportaj yapmayacağımı söyledim. Çok bozuldular. Ama Atatürk resmini ve Türk Bayrağını kaldırmak zorunda kaldılar.”

 Konuşmasına devam etti: “Ben PKK ile ilgili pişmanım. Ama Kürtlüğümden gurur ve onur duyuyorum. Milletim olan, Kürt milletinin haklarına sahip çıkıyorum” dedi.

 Yine ben sormadan o bir başka önemli konuyu açıkladı. O da, kendisinsin Kürdistan’da bir askeri operasyonla yakalanmasından sonra ileri sürülen görüşlerle ilgiliydi.

 Şemdin Sakık’ın dediği şey çok önemliydi. 

Dedi ki: “Ben yakalandıktan sonra, KDP ve Kürdistan başkanı Mesut Barzani’nin bana ihanet ettiğini, PKK’e propaganda yaptı. Bu propaganda doğru değildi. KDP ve Başkan Barzani bana ihanet etmediler. Ayrıca Başkan Barzani için bir mektup hazırlıyorum. Ona göndereceğim. Yardımcı olur musunuz” dedi.

 Ben de elimden geleni yapacağımı kendisine ifade ettim.

 Konuşmamız devam etti.

 Kendisine vekâletname göndereceğimi, belli ihtiyaçlarının karşılanması için elimden geleni yapacağımı ifade ettim. O, “ zahmet etme, gerek yok” diyerek. Tok insan tutumu gösterdi.

 Morali ve sağlığı iyiydi.

  Diyarbekîr, 18 Ocak 2022

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *