Sayın Burkay’ın görüşlerini analize devam (II)

Îbrahîm GUÇLU 

Birinci makalemde Sayın Kemal Burkay’ın görüşlerini değerlendirmeye devam edeceğimi açıklamıştım. Çünkü makale kısa bir makale olsa da çok temel ve önemli konuları gündeme getiriyor.

Değerlendirmemdeki temel kavramların daha iyi anlaşılması, yerli yerine oturması için, geçmişte de gündeme gelen ve açıklanan bazı kavramsal konuları gündeme getirmenin ve ifade etmenin yararlı olacağını düşünüyorum.

5- KÜRT MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİYLE İLGİLİ BÜTÜNLÜKLÜ BİR DÜŞÜNCE VE SAĞLIKLI TEZLERE SAHİP OLMAMIZ OLANAKLI DEĞİLDİ. BU DÜŞÜNCE VE TEZLERİMİZN ÇOĞU DEĞİŞTİ, BİR KISMI DA ANLAMSIZ HALE GELDİ, BİR KISMI DA İHTİYATLA DİYORUM KI DERİNLEŞTİLER. SAYIN BURKAY BUNU GÖRMEK İSTEMİYOR…

Kürdistan’ın Kuzeyinde Milli ayaklanma hareketlerinden sonra; derin bir sessizlik, imha, değerlerin yok edilmesi ve unutturulması gibi uzun bir felaket dönemi yaşandı. 1965 yılında Türkiye Kürdistan demokrat Partisinin kurulması, Kürdistan milli hareketinde bir bahar olsa da; çok zor şartlarda, hazırlıksız ve sayısal olarak da oldukça küçük bir milliyetçi grup tarafından kuruldu. Partinin kuruluşu, devam eden sistemli bir milli hareket çalışmasının yarattığı bir birikime dayanmıyordu. Partinin kuruluşunda sonrada çok sistematik, mili kurtuluş mücadelesi normlarına uygun bir çalışma yürütemedi.

1969 yılında da kurulan DDKO, her ne kadar daha geniş, döneme uygun, belli bir birikime, değişik dünya görüşlerine sahip sol yurtsever ve milliyetçi kadrolar tarafından kurulmuş olmasına rağmen, ömrü çok kısa oldu. Çok büyük etki bırakmasına rağmen, Kürdistan milli kurtuluş mücadelesi için gerekli çok olgun tezler da yaratamadı. Ayrıca da böyle bir özel amaca da sahip değildi.

Kürt milli kurtuluş mücadelesinin formatına bir ölçüde uygun olan gelişme, 1974’den sonra oldu. Ama bu dönemde uzun sürmedi. Bu dönemi omuzlayan siyasi kadrolar (özellikle de sol yurtsever kadrolar) oldukça genç, tecrübesizdiler. Aralarında çok az sayıda birikimli ve tecrübeli bir kadro vardı. Bu kadrolardan Kürtçe yazanların sayısı, parmak sayısı kadardı. Kürt tarihi ile ilgili kapsamlı bilgileri yoktu. Kürt milli mücadele tarihimizle ilgili bilgileri oldukça sınırlıydı. Teorik bilgi kaynakları Türklerdi. Çoğu da Kemalizm’den arınmış değildi. Yabancı dil bilenlerin sayısı birkaç kişiydi. Kürdistan’ın diğer parçalarını bir tarafa bırakalım, Kuzey parçasını bile tanımaları söz konusu değildi. Kürdistan milli hareketinin çoğu yönetici kadrosu, Kürdistan’ın birçok şehrine bile gitmemişlerdi. Düşünce ve tez üretecek insanların sayısı bir elin parmakları kadardı.

1974 sonrası daha sistemli iki fikir hareketi Rizgarî Hareketi ve Özgürlük Yolu hareketiydi. O hareketin merkezinde olan değerli insanlar da, eklektik düşünce yapısına sahiplerdi. Görüşleri de oldukça hamdılar. Düzeyleri de öyle ahım ve şahım değillerdi.

Kürdistan’ın Kuzeyinde, çoğu hareketin ve örgütün merkez komiteleri bildiri yazma kapasitesinden bile uzaktılar.

Bu durumda, o dönemde çıkan tezleri mükemmel, tartışmasız, organik kabul etmek çok doğru olmazsa gerekir.

Açıkça belirtiyorum ki o dönemde,  Kürt milli kurtuluş hareketiyle ilgili bütünlüklü ve organik bir düşünce ve sağlıklı tezlere sahip olmamızın olanaklı olmadığını söylemek gerçeğimizle örtüşür.

Böyle olunca da, tezlerimizde ve ürettiğimiz düşüncelerde, iddialı olarak tartışma yapmak da çok doğru ve sağlıklı olmadığını düşünüyorum.

Bu görüş ve tezlerimizin bir kısmı değişti, bir kısmı anlamsız hale geldiler, bir kısmı da derinleştiler.

Görüş ve tezlerimiz çok sağlıklı da olsalar üzerlerinden 40 yıla yakın bir zaman geçti. Değişmeleri, anlamsız hale gelmeleri, derinleşmeleri kadar olağan bir şey olamaz.

Biliniyor ki, o günden bu yana dünyada büyük değişikler oldu. Birçok felsefe ve ideoloji kendilerini yeniden revize ettiler, değiştirdiler, zenginleştiler. Sovyetler Birliği ve sosyalist sistem (ki Sayın Kemal Burkay, diğer Sovyetçi arkadaşlarımızın ve örgütlerin kâbesiydi) glasnost perestroika sonrasında yıkılarak değiştiler. S. Birliği, Yugoslavya, Çekoslovakya parçalandılar. Doğu Almanya Batı Almanya ile birleşti. Onlarca yeni milli devletler kuruldu. Çin değişti. Doğu Avrupa sosyalist ülkeleri değişti. ABD ve Avrupa Birliği ülkeler, Arap Dünyası büyük değişiklikler gösterdi. Kürtler ve Kürdistan değişti.

Biz tezleri oluşturmaya çalıştığımız zaman Kürdistan Otonomi Yönetimi savaşla yıkıldı. Şimdi Irak’ta federal bir devlet var. Kürdistan Federe Devleti var ve demokrasi rejimini benimsemiş durumda.

Sayın Kemal Burkay’ın yazısını okunduğum zaman, bu değişiklikleri görmezlikten geldiği görülüyor. Değişim gerçeğini kabul edilmiyor.

Sayın Burkay, kendi tezlerinin değişmez olduğunu düşünüyor. Böyle düşünmesi onun hakkıdır ve söylenecek bir şey yoktur.

Sayın Burkay’ın asıl sorunu, kendi dışındaki değişimleri de anlamsız görüp, onların önüne geçmek istemesidir.

6-DEVLETLER OLMADAN DEMOKRASİ, SOSYALİZM, MONARŞİ, FAŞİZM, ŞERİAT KURUMSAL ANLAMDA OLMAZ. REJİMLER DEVLETLERİN SAHİP OLACAĞI OLGULARDIR. YOKSA ARABAYI ATLARIN ÖNÜNE KOŞMAK OLUR.

Milletlerin en ileri ve gelişkin, hem de doğal ve sahibi olması gereken örgütü, devleti anlamadan, doğru bir rotada yürümek olanaklı değildir. Devlet, milletlerin en son ve en kapsamlı güvenlik, egemenlik, iktidar örgütlenmesidir. Bütün milletlerin, devlet sahibi olmak için çalışması ve çaba göstermesi oldukça doğaldır. Milletlerin devlet örgütlenmesi ayrıca gerekli, milletin ihtiyaçlarını karşılayacak bir örgütlenme ve kurumdur.

Dünyada, bütün milletlerin tecrübesi bunu da bize gösteriyor. Milletler, bundan dolayı da kendi devletlerini kurdular.

Milletler, devletlerle, kendi topraklarını dış güçlere (emperyalistlere, sömürgecilere)  karşı en iyi koruma imkânını elde eder. İçerde de, iç yıkıma karşı da, kendisini koruyan en ileri örgütlenmedir.

Devletler kurulduktan sonra, kuruluş sürecindeki mücadeleye ve birikime bağlı olarak rejimler edinmişlerdir. Devletler demokrat, sosyalist, monarşi, şeriatçı, faşist devletler olmuşlardır. Bundan dolayı, “Demokratik Devlet”, “Sosyalist devlet”, “Monarşist Devlet”, “Faşist Devlet”, “Şeriatçı Devlet” milletlerin tarihine girdi.

Sayın Kemal Burkay, yazısında sadece demokratik devletleri görüyor, diğer devletleri görmezlikten geliyor. Hatta onların meşru olmayacağı gibi bir düşünce ifade ediyor.

Diyor ki, “Oysa dünyamızda bir devletleri olduğu halde o devletin sınırları içindeki emekçilerin, yani o devletin vatandaşlarının acımasızca sömürüldüğü, baskıya, zulme uğradığı pek çok devlet var. (….) Demek ki bir devleti olmak yetmiyor. O devlet aynı zamanda demokratik olmalı. Orada emekçilerin, kadınların hakları çağdaş standartlarda var olmalı. Orada sömürü ilişkileri tümden son bulmalı.

Sayın Burkay’ın demokratik olmayan devletlerin emekçiler ve tüm vatandaşlar üzerinde baskı ve zulüm uyguladıkları tezine katılıyorum.

Ama biliyoruz ki, dünyada sadece devletlerin belli bir kesimi, demokratik olmayan devletler, baskı ve zulüm yapmıyorlar. Benim görüşüme göre, demokratik olsun ve olmasın tüm devletlerde haksızlıklar, hukuksuzluklar, sömürü var.

Demokratik olmayan devletlerin her türü (Sosyalist devlet de içinde olmak üzere) içerde baskı ve zulüm yapıyorlar. Bu devletler sadece emekçilere de değil, tüm toplumsal kesimlere baskı, zulüm uyguluyorlar. Devleti yöneten elitin dışındaki herkes ve her kesim zulüm görüyor.

Demokratik emperyalist devletler de, başka ülkelerde milletler ve halklar üzerinde baskı ve zulüm yapıyorlar.

Sayın Kemal Burkay, demokratik olmayan bir devleti devlet kabul etmiyor, ya da demokratik olmayan devletleri meşru görmüyor. Devlet mutluluk getirmiyorsa, o devlet olmamalıdır diyor. Sübjektif niyet olarak, bu bir yaklaşım. Ama eğer bu yaklaşım demokratik olmayan devletleri küçümseme ve önemsememe olarak ele alınırsa, bu oldukça sorunlu bir durumdur.

Sayın Kemal Burkay diyor ki: “Hitler döneminde de bir Alman devleti vardı. Saddam dönemindeki Irak, Mollalar yönetimindeki İran… Bütün bunlar devlet işte. Peki halklarına özgürlük ve mutluluk getirdiler mi?..”

Bu devletler mutluluk getirmediler. Ama Almanlar, Araplar, Farslar hiçbir zaman demediler ki “madem demokrasi yoksa devleti yıkalım”, ya da “demokrasi yoksa devleti ne yapacağız” demediler. Devletlerini savundular, ama devletin karakterini rejimini, yönetim biçimini değiştirmek için çalıştılar ve çalışıyorlar.

Çünkü biliniyor ki, Hitler dönemindeki Faşist Devlet, İkinci Dünya Devletinden sonra karakter değiştirdi. Büyük bölümü demokratik Devlet oldu. Küçük bölümü sosyalist devlet oldu. Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra Sosyalist Doğu Alman Devleti, demokratik devlete katıldı. Demokratikleşti.

Doğu Avrupa ülkeleri demokratik devletlerdi, İkinci Dünya Savaşından sonra sosyalist devlet oldular.

İran Devletinde monarşik diktatörlük vardı. Monarşik Şah Devletiydi. 1979’dan sonra Devlet, Şeriat Devleti olarak değişti. Şimdilerde de bu Şeriat devleti devam ediyor. Şeriatçı olmayan toplumsal kesimler, siyasi güçler, İran’daki milletler, rejimi değiştirmek istiyorlar. Milletler ve özellikle Kürtler Devletin Federal Devlet olmasını istiyor. Farsların Şeriata karşı olanları, İran devletinin ortadan kalkmasını istemiyorlar. Demokratik İran Devletinin kuruluşu için çalışıyorlar ve mücadele ediyorlar. Bir kısmı da, devletin sosyalist olmasını istiyorlar.

Saddam Dönemindeki Devlet, faşist bir devletti. Ama Araplar kendi devletlerini yıkmak istemediler. Devletin demokratik ya da şeriat devleti ve hatta sosyalist devlet olması için çalıştılar. Sonuçta Irak Devleti, 2003’ten sonra demokratik federal Devlet oldu. Federal devlet ihtiyaca cevap vermediği için, Kürtler Irak devletinin değişmesi ve devletin konfedere bir devlet olması için çalıştılar. 25 Eylül 2017 yılındaki Bağımsızlık referandumu da bunun en somut göstergesidir.

Rusya’da monarşik bir imparatorluk vardı. 1917’de geçici olarak Burjuva Demokratik devlet oldu. Komünistler (Leninistler) Ekim 1917’de darbe yaparak Rusya’yı sosyalist devlet haline getirdiler. Sovyetler Birliğini kurdular. Eğer sosyalistlerin amacı demokrasi olsaydı, 1917 Ekim’inde darbe yapmalarına gerek olmazdı. 1989 yılında glasnost ve perestroyka ile sosyalist sistem çöktü, Sovyetler Birliği parçalandı. Bünyesinde 16 milli devlet çıktı. Kendisi de burjuva demokratik rasyonellere döndü. Bugün yarı-demokratik bir ülkedir.

Yugoslavya, 1918’de krallık ve monarşik bir devletti. 1943 yılında demokratik bir devlet oldu. İkinci Dünya Savaşından sonra 1946’da sosyalist devlet oldu.  Glasnost ve perestroykadan sonra yeniden demokratik devlet rasyonellerine döndü. Yugoslavya bünyesinden de 6 milli devlet çıktı.

Ayını Gerçek Romanya, Polonya, Çekoslovakya (iki milli burjuva devlet oldu), Bulgaristan, Macaristan için de geçerli değişim süreçleri oldu.

Çin devleti, emperyalistlerin işgali altındaydı. Milli Devrim gerçekleşir gerçekleşmez sosyalist devlet haline geldi.

Açık ki, devlet olmadan, sosyalizm, demokrasi, monarşizm, faşizm, şeriat olmaz. Eğer devlet olmadan bu rejimlerin geçerli olacağı düşünülürse, (Sayın Burkay böyle düşünüyor) o zaman da arabaları atların önüne koşulmuş olur.

7- SAYIN BURKAY KÜRT DEVLETİ DEMOKRAT OLMALIDIR DEMESİNE RAĞMEN, YAZISI BÜTÜNLÜKLÜ OKUNDUĞU ZAMAN KÜRDİSTAN DEVLETİNDEN YANA OLMADIĞINI SAPTAMAK ZOR DEĞİLDİR…

Sayın Burkay diyor ki: “Günde bin kere “Kürt Kürt!” (hatta öyle de değil, “Kürd Kürd!”) diye haykırmak, “bir devletimiz olsun!” demek yetiyor. Oysa dünyamızda bir devletleri olduğu halde, o devletin sınırları içindeki emekçilerin, yani o devletin vatandaşlarının acımasızca sömürüldüğü, baskıya, zulme uğradığı pek çok devlet var. Hitler döneminde de bir Alman devleti vardı. Saddam dönemindeki Irak, Mollalar yönetimindeki İran… Bütün bunlar devlet işte. Peki halklarına özgürlük ve mutluluk getirdiler mi? Demek ki bir devleti olmak yetmiyor. O devlet aynı zamanda demokratik olmalı. Orada emekçilerin, kadınların hakları, çağdaş standartlar da var olmalı. Orada sömürü ilişkileri tümden son bulmalı.

Bunu söylemek elbette Kürtlerin de kendi kaderlerini özgürce belirleme hakkını savunmaya engel değil. Bağımsız bir Kürt devleti olmakla dünya yıkılmaz.”

Bu satırları okuyunca Sayın Burkay adına üzüldüm. Kürtlerle nasıl böyle bit literatür kullanabilir. Bu literatür bende şaşkınlık yaratmış durumdadır. İleri sürdüğü görüşleri nerede tutmak gerektiğini bile kestirmek oldukça zor.

a.Sayın Burkay’ın, “Kürd” kavramıyla, onun haykırılmasıyla, “Kürd- Kürd” diyenlerin “bir devletimiz olsun” demesiyle alay etmesini onun kişiliğine layık görmedim. Elbette ki Kürtlerin devlet olmasını istemek her şeyden önemlidir. Devletin kurulması için yapılması gerekenleri de yapmak gereklidir. Kürt Devletini isteyenler, kişi olarak bunu tek başına yapmayabilirler. Bunun gereklerini yapmak da Kürdistan parti, örgüt, tüm milli kurumları el ele vererek yapacakları bir iştir. Ama ne yazık ki yapamadılar. Açıkça söylüyorum, demokrasi, devletten daha sonra gelir. Kürdistan Devleti olmadığı zaman da demokrasinin beş kuruşluk kıymeti harbiyesi olmaz ve uygulanacak alan bulunması da olanaklı değildir. Çünkü devlet olmadan demokrasi olmaz. Ayrıca milletin tercihi önemli. Belki de milletimiz şeriat devletini isteyecek. Şeriatçı devleti kurma olanağına sahip olduğu zaman, biz o zaman devleti yıkmak için çalışamayız. Demokrasi, sosyalizm isteyenler demokratik devlet ve sosyalist devlet için mücadele edecekler. Doğal olarak Sayın Burkay da sosyalist devlet için çalışacak. Bugün Irak’ta, Kürdistan Federe Devletinde, dünyanın başka yerlerinde, Avrupa’da, Afrika’da, Arap Dünyasından da, devleti sosyalist yapmak için çalışanlar var. Ama konumları çok parlak değiller.

b- Kürdistan devleti kurulmadan önce, demokrasi, Kürdistan parti ve örgütleri, diğer milli kurumları için gerekli. Ne yazık ki, Sayın Burkay’ın partisi başta olmak üzere, Kürdistan’ın parti ve örgütleri demokratik örgüt olamadılar. Otoriter özelliklere sahip oldular, lider parti ve örgütleri olmaya devam ettiler.

c- Demokrasi devlet kurulması aşamasından önce, Kürdistan örgütleri arasındaki ilişkilerde lazımdır. Bunu da beceremiyoruz.

d- Demokrasi, aile ilişkilerimizde bize lazım, bunu da becerip becermediğimiz çok tartışmalıdır.

e- Demokrasi, arkadaşlarla ilişkilerimizde bize lazım, onu da beceremiyoruz.

f- Demokrasi halkımızla ilişkilerimizde bize lazım, bunu da becerdiğimiz söylemek zordur.

*****

Sayın Burkay’ın faşist, şeriatçı, Baas gibi sosyalist otoriter devletlerdeki baskı ve zulmü gerekçe göstererek, demokrasiyi Kürdistan Devletinin kurtuluşunun önüne geçirmesinin doğru olmadığını yukarıdaki bölümde uzunca anlattım.

Bütün bunlardan sonraö Sayın Burkay lütfen babından diyor ki, “bunu söylemek elbette Kürtlerin de kendi kaderlerini özgürce belirleme hakkını savunmaya engel değil. Bağımsız bir Kürt devleti olmakla dünya yıkılmaz.”

Bu cümleyi okuduğum zaman, ben Kürtler için devlet çok gerekli değil, ama olursa “dünya yıkılmaz” olduğunu anlıyorum. Sayın Kemal Burkay, bu tanımlaması karşısında dehşete kapılmamak olanaklı değil.

 

8-DEMOKRASİ, SOSYALİZM, MONARŞİ, ŞERİAT REJİM VE FARKLI SİSTEMLERDİR. SOSYALİSTLER DEMOKRASİ SEVDALISI DEĞİLLER. TERSİNE DEMOKRASİYE ALTERNATİFTİRLER…

 

Demokrasi ve sosyalizm, diğer rejimler gibi birbirinden çok farklı rejimlerdir. Demokrasi farklı, sosyalizm farklı nitelikte iki rejimdirler.

Çok açık söylüyorum sosyalizm, demokrat değildir. Demokrat olmasına da gerek yoktur. Çünkü sosyalizm, demokrasiye alternatif bir rejim olduğu iddiasındadır. Sosyalizm, demokrasiden daha ileri olduğunu ileri sürmekte ve tahayyül etmektedir. Sosyalizm, bütün sorunları çözme, bütün hastalıklara tedavi edecek bir sistem ve rejim olduğu iddiasındadır.

Ama dünya ve sosyalist ülkelerin pratiği bunun tersini gösterdi. Sosyalizm, üretimi artıramadı. Yoksulluğu çözemedi. Ezilenler üzerindeki baskıyı kaldırmayı bırak bir tarafa, tersine artırdı. Hak ve özgürlükleri tanımadı. Düşünce, ifade ve örgütlenme gibi hayati, insani, olmazsa olmaz özgürlüklerine hayat hakkı tanımadı. Bütün muhalifleri ya öldürdüler, ya hapishanelere doldurdular, ya da sürgüne gönderdiler.

Geçmişte de yazdım, sosyalist rejimler, Batının demokrasisi karşısında kendi diktatöryal ve sosyal faşist sistemlerinin tutunamadığını gördükleri zaman, demokrasiyi bir demagoji olarak kullandılar. İşçi demokrasisi ve halk demokrasisinden bahsettiler. Uygulamada diktatöryal ve sosyal faşist uygulamalar yaptılar. 

Şu çok iyi biliniyor ki, sosyalizm, demokrasiye alternatif bir rejim ve sistemdir. Bundan dolayı, Rus Komünistleri Bolşevikler, Lenin öncülüğünde Rusya’da demokrasiyi yıktılar. Yerine Sosyalist, başka ifade ile İşçi diktatörlüğü dedikleri aslında, Kemalistler gibi sivil ve asker bürokrasinin, siyaset teokrasisinin diktatörlüğünü kurdular. Başka bir deyimler bürokratik parti diktatörlüğünü kurdular. Batının demokrasisine savaş açtılar.

Zaten klasik sosyalist teori, demokrasiyi, burjuvazinin rejimi olarak kabul eder ve tanımlar. Onun burjuva diktatörlüğü olduğunu ifade eder. Buna karşı, proletarya diktatörlüğünü yani başka bir diktatörlüğü alternatif olarak savunur.

Sovyetler Birliği, hiçbir zaman demokrat olmadı. Kendi halkına ve milletlere zulüm ettiler. Emperyalist uygulamalarına devam ettiler. Onun için milletler bir dönem sonra (1989 sonrası) onlardan koptular.

Yugoslavya demokrat olmadı. Halkına ve milletlere zulüm yaptı. Milletler de kopuş gösterdiler.

Sosyalist ülkeler ve sistemin yıkılmasının en önemli nedenlerden biri, demokrat olmamaları, milletlerin ve ezilenlerin düşmanı olmalarıdır..

Kuzey Kore sosyalisttir, diktatörlüktür. Demokrasiye karşıdır ve düşmandır.

Küba sosyalisttir, bir diktatörlüktür. Demokrasiye karşıdır.

Onun için sosyalistler, demokrasi sevdalısı değillerdir. Çünkü onların demokrasi rejimine alternatif, sosyalist bir düzen kurma amaçları vardır.

Diyarbekîr, 14. 09. 2021

                                     (Devam edecek

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *