Åžahsiyet’in sezon finalinde Kürtçe sahnesi: Bilinmeyen dil…

Emmy ödüllü Åžahsiyet dizisinin faili meçhul cinayetleri konu alan 2. sezonunun final bölümünde Kürtçe sahnesi gündem oldu: Herkesin anadili Türkçe, bitti…

Ä°lk sezonuyla Emmy Ödülü kazanan Åžahsiyet dizisinin 2. sezonunun final bölümü Gain’de yayınlanan yayınlandı.

Ä°kinci sezonunda 1990’lı yıllardaki faili meçhul cinayetlere ve Cumartesi Anneleri’ne odaklanan dizi, sezon finalindeki Kürtçe sahnesiyle gündem oldu.  

Sahnede, mahkemede Türkçe bilmeyen ve Kürtçe savunma yapan bir kadının konuÅŸmasına hakim “Yahu ben sana ne dedim? Hanım Türkçe konuÅŸ. Kırk defa söyledim” diyerek bölüyor.  Kadın Kürtçe yanıt verince hakim, “Ä°sterseniz ben çevireyim” diyen katip AÄŸah’a “Ä°stemez. Ne diyor kanunda? Herkesin ana dili Türkçe, bitti.” yanıtını veriyor. 

Katip “Ä°yi de bilmiyor ama” deyince “AÄŸah, karışma sen otur yaz hadi” karşılığını veren hakim, durumu “Sanık Türkçe konuÅŸmayı reddetmekte olup bilinmeyen bir dilde konuÅŸmakta ısrar ettiÄŸi için…” ifadeleriyle zapta geçirdi. 

Dizinin yeni sezonunda yıllardır yurtdışında olduğu, zamanında faili meçhul cinayetlere bulaştığı ve ‘kimsenin yüzünü görmediği’ Kader karakteri ile Yeşil’e de gönderme yapılıyor. 

Nihayet beklenen gün geldi ve ‘Åžahsiyet’in yıllar sonra ikinci faslı yayınlandı. Ä°lk platformu Puhutv’den ayrılıp Disney Plus’la anlaÅŸan ancak yayıncının Türkiye yapımları süreçlerini durdurması sonucu açıkta kalan ‘Åžahsiyet’, Gain tarafından satın alınmıştı. 

Hakan Günday’ın yazıp, Onur Saylak’ın yönettiÄŸi, ikilinin anlatı uyumunu perçinleyip yollarını bir kılan, Haluk Bilginer’e Emmy Ödülü kazandıran ‘Åžahsiyet’, macerasına kaldığı yerden devam ediyor. Diziyi deÄŸerlendirmeye geçmeden konusunu analım ve Agâh BeyoÄŸlu’nu kısaca hatırlayalım. 

HER ÅžAHSÄ° CÄ°NAYET KENDÄ° KATÄ°LÄ°NÄ° YARATIR

Agâh Beyoğlu, ilk sezonda adliye katipliği döneminden kalma bir hesabı görmek üzere kamu yararına faaliyet göstermiş, hasıraltı edilen bir dosyanın faillerini, azmettiricilerini hatta suskunlarını tek tek öldürmüştü. Onu finalde şakağına dayadığı silahla bırakmıştık, bir başka el de diğer şakağına silah doğrultmuştu. 

Ä°kinci sezona gelindiÄŸine göre anlıyoruz ki BeyoÄŸlu bu açmazdan kurtuluyor! Bir süre bakımevi misafirliÄŸinin ardından kâh ilerleyip kâh gerileyen Alzheimer hastalığı ile kendi evinde kendi düzeninde yaÅŸamaya alışıyor. Her sabah saat 7’yi vurmadan uyanıp hatırlamaya çalışıyor. Kim olduÄŸunu, neyden ve nasıl kurtulduÄŸunu… Aklı uçarı kızı ve hayırsız damadı yanında. BeyoÄŸlu tüm bir kan deryasından çıkıp ömrünün son yıllarına devam edecekken bir anlık itirafı başına dert açıyor, uyuyan devi uyandırıyor adeta.

BeyoÄŸlu, ilk sezon gençliÄŸinde tanık olduÄŸu dosyayı kapatıp adaleti saÄŸlarken olmadık iÅŸlere de bulaÅŸmıştı. Kendisini soyadını taşıdığı semtle özdeÅŸleÅŸtiren BeyoÄŸlu, sosyal yaÅŸamı esir almış yozlaÅŸmaya tepki duyarak ÅŸahsi cinayetler iÅŸlemiÅŸti. Bir gün Ä°stiklal’e baÄŸlanan sokakların birinde külhanbeyi yürüyüşleri, alaycı tavırlarıyla üç gence rastlamış ve “Siz mafya mısınız?” sorusunu yöneltmiÅŸ, beklediÄŸi saygıyı görmediÄŸi için üçünü de oracıkta öldürmüştü. BeyoÄŸlu diÄŸer eylemlerinden alışkanlığı olduÄŸu üzere maktullerin alnına etiket yapıştırmıştı. Etikette “ÅŸahsi” yazıyordu. Bu ÅŸahsi cinayetlerin, keyfi davranışların elbet bir bedeli oluyor. Ä°fade verdiÄŸi savcı, mafyaya göbekten baÄŸlı bir derin yapı elemanı çıkınca iÅŸler tersine dönüyor ve ölen gencin yıllardır kaçak yaÅŸayan abisi Kader, intikam almak için dönüyor. Bir metro istasyonunda Agâh’ın karşısına çıkarak tüm ailesini yok edeceÄŸini söylüyor. Ä°tirafı meydan okuma izliyor. Böylece Agâh için yakınlarını koruyacağı, bir yandan kendini arayacağı zorlu bir süreç baÅŸlıyor.

KAMU YARARINA ÖÇ MÜ KİŞİSEL İNTİKAM MI?

‘Åžahsiyet’in ikinci faslı, ÅŸahsi meselelerin çetrefil bir hal alıp ÅŸahsiyet arayışının psikolojik bir derinlik kazacağı, hatırlamanın ızdırabı ile unutmanın lanetinin aynı terazide tartılacağı bir sezon görüntüsü sunmakta. Agâh Bey’in henüz ilk bölümden kendini aramaya koyulması, ölümden döndüğü yerin neresi olduÄŸuna dair fikir yürütmesi, vicdan muhasebesinin varoluÅŸ sancılarında düğümleneceÄŸini gösteriyor. Dizide esas çatışma ise bu sürecin aynı zamanda bir yok oluÅŸ anlamına gelmesiyle kuruluyor. Agâh tam da öleyazarken, unutadururken, kendini arar, ailesini tanırken bir zalimin eline düşüyor. Ölümün arifesinde bebek adımlarıyla yürümeye baÅŸlayan vicdanlı katilimiz; onu her fırsatta itinayla itip kakacak, profesyonel ve acımasız bir düşman kazanıyor. Ä°lk sezon vekaleten intikam alan, adaletini el yordamı tetik marifetiyle tesis eden BeyoÄŸlu, denk bir güç ile karşılaşıyor. Zira dinsizin hakkından gelecek imansız da kardeÅŸini bir arka sokakta gözünü kırpmadan öldürdüğü Kader’den baÅŸkası deÄŸil! Kader’in ilk sezonki ahlaki doÄŸru arayışını ödeÅŸme duygusuyla kiÅŸiselleÅŸtireceÄŸi ve dengeleyeceÄŸi ortada. Yine bu karakterin bir derin devlet aparatı biçiminde çizilmesi ülkedeki adaletsizliÄŸin saldığı köklere dair sözler söyleneceÄŸini ortaya koyuyor. Zaten Saylak-Günday iÅŸbirliÄŸinin dayanaklarından biri de güncel siyaset.

Daha filminde göçmen sorununu iÅŸleyen ikili, ‘Uysallar’da ülkenin sosyopolitik sarsıntısını orta üst sınıfların kültürel arayışlarında ölçmeye çalışmıştı. Son filmleri “BoÄŸa BoÄŸa” da yeni zengin modelinin küçük bir kasabada yaÅŸadığı yüzleÅŸmeye, benzeÅŸmeye ve dönüşüme dairdi. Tüm bu öykülerde bir diÄŸer dayanak ise insanın politika karşısındaki refleksi ve topluma siyasal bir örseleniÅŸin ardından kendisi olarak katılıp katılamayacağı tartışmasıydı. Bir dönüşüm, bir yolculuk vardı hepsinde. BaÅŸ karakterler güncel siyasi kırılmalar doÄŸrultusunda harekete geçiyor, kendi doÄŸrularını savunuyor ve eylemleri ile düşüncelerinin çarpışmasıyla dönüşüyorlardı. Agâh BeyoÄŸlu gibi “Daha”da Gaza, ‘Uysallar’da Oktay Uysal ve “BoÄŸa BoÄŸa”da Yalın bu sürecin bir parçasıydılar. 

Saylak-Günday iÅŸbirliÄŸinde vicdan kavramının hareketliliÄŸi de göze çarpmakta. Yönetmen ve yazar vicdanı, söylenen sözün özeti biçiminde vermektense yaÅŸananlardan süzülen söz olarak iÅŸlemeyi seviyorlar. Dolayısıyla vicdan; gözden süzülen bir damla yaÅŸ, bir damla timsah yaşının ötesinde belki bir kutlamaya, cenaze töreninde atılan göbeÄŸe, üzerinde tepinilen topraÄŸa eviriliyor. Vicdan böylece çiÄŸnenen deÄŸerlerin bedeli niyetine insanın bölünmez devamlılığını, hayatın kazananlar lehine akışını hedef alıyor. Bu anlamda “BoÄŸa BoÄŸa”nın finalinde kurulan sofra, hem bir cenaze hem bir kutlama yemeÄŸi… Vicdana bakıştaki bu evrim, karakterin devinimiyle anlam kazanıyor ve tüm o kavramların zaman karşısındaki acziyetini hatırlatıyor. Herkes kendi vicdanından dahası herkes kendi intikamından sorumlu… Yahut göz yuman da çarkı döndüren de eline baltayı alan da bu sürecin parçası…

‘Åžahsiyet’in ikinci sezonunda Agâh Bey kendini ararken onu daha önce bulmuÅŸ olanın, Kader’in insafına terk ediliyor. Ä°lk bölümün etkileyici sahnelerinden Kader’in Agâh Bey’in karşısına dikilip hesap sorduÄŸu sahnede “Sen kardeÅŸimin alnına ÅŸahsi yazdın, senin alnında da kader yazıyor” ifadesi oyunda etkiyi artıran bir kelime oyununun ötesinde ikilinin anlatı mekaniÄŸinin de tıkır tıkır çalışacağının göstergesi. BeyoÄŸlu’nun alnında vicdan yazıyor, ben yazıyor, ÅŸahsi yazıyor. Toplum nerede, adalet nerede, aile nerede? Kader, biraz bu soruların yanıtlarına göre yol alacak. Bir dirençle karşılaÅŸacak mı göreceÄŸiz?

PLASTÄ°K ÃœZERÄ°NE BIRAKILAN Ä°ZLER VE KANI BOYA NÄ°YETÄ°NE KULLANAN KÄ°MSELER

‘Åžahsiyet’in ilk sezonunda Agâh BeyoÄŸlu, özellikle dijital platformlarla beraber artan yerli seri katil hikayelerimizden baÅŸarılı bir örnek sunmuÅŸtu. Tek kanallı televizyon yayın döneminden itibaren “Sekiz Sütuna ManÅŸet” (1982), “Mesela Muzaffer” (1987), “Ä°z PeÅŸinde” (1990) ve “TeleflaÅŸ” (1992) gibi kayda deÄŸer polisiyelerimiz olsa da seri katil meselesinde Ahmet Ãœmit anlatılarına deÄŸin ciddi bir mesafe kaydedilmemiÅŸti. Ãœmit’in BaÅŸkomiser Nevzat’ı, ‘Karanlıkta KoÅŸanlar’ ve ‘Åžeytan Ayrıntıda Gizlidir’ dizilerinde mesai harcamış, bu topraklar da bir dizi kovalamaca neticesinde seri katil topuklarından payını almıştı. Normalde 90’larda seri cinayetler Türkiye için adaletle özdeÅŸleÅŸtirilecek son ÅŸeydi ve bunun sebebi cinayetin ahlaki olarak giydiÄŸi hüküm deÄŸildi. 90’larda seri cinayetler politik düzleminden sıyrılıp bir cinnet malzemesi biçiminde piÅŸiriliyor, reality showlarda seyirciye servis ediliyordu. Seri katil hikayeleri, efsaneler, tesadüfler ve elbette cani edimler aynı teknede yoÄŸuruluyor, ortaya sapkın fanteziler ve öldürülme korkusu saçılıyordu.

Dijital, polisiyeye yeni bir soluk kazandırdı şüphesiz. ‘Masum’ ve ‘Fi’ geldi. Psikolojik derinlik ve çetrefil kurgular marifetiyle suça farklı bir yaklaşım getirdiler. Ancak seri cinayetleri bireysel sapkınlığın sınırlarından taşırarak toplumsal bir mesele ekseninde ele alan ‘Åžahsiyet’, suçun toplumsallığından yola çıkıp ceza verenin ÅŸahsiliÄŸine uzandı! Cezanın ÅŸahsiliÄŸi ilkesini tartıştıran; her türden illiyeti, katılımı deÄŸerlendirerek sıra sıra kıyımı bir dosya takibine baÄŸlayan Agâh BeyoÄŸlu, mahkeme tozu yutmuÅŸ doÄŸasından hareketle “hukuka raÄŸmen (ve) adalet için” can alan bir katil örneÄŸi sundu. BeyoÄŸlu, güzel Anadolu’muzun çorak zihinlerine ceza kesip vekaleten intikam aldı, sessizce akan kanı yerde bırakmadı.

Tabii BeyoÄŸlu bir eski zaman beyefendisi olarak nezaketini takındı. Yıllarca kendini dışlamış, sürmüş, örselemiÅŸ bir tonton ihtiyarın bir katile dönüşerek yaÅŸamdan zevk almaya baÅŸlaması her ne kadar bireyin hazzı sınırlarında kalsa da iÅŸlediÄŸi cinayetlerle BeyoÄŸlu hiç hesaplanmayanın etkisini ortaya koyuyordu. Ä°lginçtir BeyoÄŸlu, bu kez bastırılanın deÄŸil “bir zamanlar bastıran”ın temsiliydi. BeyoÄŸlu bir zamanlar iktidar olmuÅŸ bir kültürün yenilgisinde belirmiÅŸ ve öfkelenmiÅŸti. Ceza keserken de öfkesine yenik düşmüyor, törensel davranıyordu. Bir zamanlar egemen olmanın verdiÄŸi özgüven kayıt altına alma çabasında dirilmiÅŸti sanki! Öldürdüklerinin alnına plastik ÅŸeride iz bırakarak yazdıkları hukuk, insanı oluÅŸunun yanı sıra bir zamanlar tarih yazan tarafın üyesi oluÅŸunun da eseriydi.

Ve ÅŸimdi baÅŸka bir dünyayla karşılaşıyor BeyoÄŸlu… KarşılaÅŸacak… Adına “kod adı” ile baÅŸlayan kitaplar yazdıran, araÅŸtırmacı gazetecilik konusu bir adem var karşısında… Devlet safrası diye tabir edebileceÄŸimiz, çok fazla ve seri bir biçimde kullanıldığı için ısınmış bir tetik… Kader’i kare bulmacada sorsalar şöyle derler: Kanı boya niyetine kullanan kimse! PlastiÄŸe ÅŸerh düşen katille seri bir katil karşı karşıya…

SANAT, GÖRÜNTÜ, RENK

‘Åžahsiyet’, televizyona art arda ÅŸatafatlı hayatlar etrafında geçen iddialı ve geniÅŸ kadrolu diziler çekmiÅŸ Ay Yapım’ın gerek maddi olanakları gerek tecrübesinden faydalandı diyebiliriz. Ay Yapım’ın dijitale çektiÄŸi ilk iÅŸ yine Puhutv’de yayınlanan ‘Fi’ dizisiydi. Dijitaldeki bu ilk denemeler televizyon estetiÄŸinden ve anlatı matematiÄŸinden izler taşıyordu şüphesiz. Bu izleri bir nebze silen Saylak, özellikle yeni açılar denedi ‘Åžahsiyet’te, bir bakıma yönetmenliÄŸi üzerinde çalıştı, dilini aradı. Saylak’ın yönetmen koltuÄŸundaki mesaisi arttıkça bu durum ‘Åžahsiyet’e de olumlu yansıdı. Yönetmen, televizyon estetiÄŸini kırmak adına renk kullanımına ve sanat yönetimine de eÄŸildi. Özellikle Agâh BeyoÄŸlu el örgüsü hırka ve kazakları; montları, kabanları ile renk çatışmasında taraf kılındı. Benzer bir çatışma ise BeyoÄŸlu’nun cinayet iÅŸlemek için yöneldiÄŸi mekanlarla yaÅŸamını sürdürdüğü semti arasındaydı. Åžehirden uzaklaşılıp intikama yaklaşıldıkça renkler solarken ÅŸehrin hengamesinde kahramanın ışıkları neon tercih edildi.

Agâh Beyoğlu’na çizilen imaj, seri katilli anlatılarımızla paralellik gösterirken karakterin özgünlüğü kendine ait nesnelerle vurgulandı. Altına eski model bir araba verildi, üstüne bir kostüm dikildi. Katilin sade ancak etkileyici kedi kostümü ve dizide gençlerin giydiği çeşitli renklerde kedi kostümleri cinayet eyleminin sosyal yaşamdaki tezahürüydü. Köpeköldüren lakabı, kedi kostümü ve susturuculu silahı ile katil kimliğini pekiştiren Beyoğlu, tarzına bir nişane olarak etiket yazma makinesini ekledi. Plastiğe baskı yaparak iz bırakmaya dayalı alet, katilin hüküm verme ritüeline uygun düşmekteydi. İkinci fasla arabasını rengarenk boyayarak giren Agâh Bey, düşmanlarıyla savaşında yeni yöntemler geliştirecek mi yahut ne gibi silahlar kullanacak, zamanla göreceğiz.

OYUNCULUKLAR ÃœZERÄ°NE

Söz konusu ‘Åžahsiyet’ olunca oyunculuklara deÄŸinmeden geçemeyiz. Dizi Haluk Bilginer’e uluslararası düzeyde ödüller kazandırdı, oyuncunun performansı günlerce konuÅŸuldu. Bilginer halkın desteÄŸini, seyircinin teveccühünü toplamış seri katil rolünü alt metinleriyle kavrayarak oynadı ve performansı üst düzeye çıktı. Bilginer diÄŸer yandan parlamalarla, fiziksel etkinliklere dayalı yüksek oyunculuÄŸunu da dengeledi ve adliye emeklisinin oyununu duygusal gelgitlerine, kültürel yakınmalarına koÅŸut, gerçeÄŸe yakın aktardı.

Ä°kinci sezonda karşımıza çıkan Erdal ÖzyaÄŸcılar da Bilginer kadar deneyimli ve önemli bir isim. Bilginer ilk sezonda cinayet iÅŸleyen kahramandı. Acımasız olmasına raÄŸmen sevimliydi çünkü duygulara tercümeydi. ÖzyaÄŸcılar’ın oyunculuk kumaşı ise antikahramana daha yatkın. Bu sezon ondan kötü adamlık bekleneceÄŸi aÅŸikar fakat o bir komik ve bu yönüyle yalın bir insanı oynamakta mahir. “Kibar Feyzo”da “artık karı istiyem” diye bağırırken yahut ‘Bizimkiler’de orta sınıftan bir aile babasıyken hayatın karşısında afallayıp bazen karikatür bazen gerçeÄŸin ta kendisi olmayı baÅŸarıyordu. ÖzyaÄŸcılar elbette parlak bir “kötü adam” performansı sergileyecektir fakat rolü çok köşeli çizilmezse bize göstereceÄŸi yalın insanla yıllarca kaçak yaÅŸamış bir katilin yabani tavırlarını ve belki piÅŸmanlıklarını aktarabilir, rolünde devleÅŸebilir.

**

Anlaşılan ‘Åžahsiyet’ ikinci fasıl, tam manasıyla bir düelloya sahne olacak. Åžahıslar hâlâ aranıyor, ÅŸahsiyetler soruÅŸturuluyor, kimlikler numaralardan fazlasına denk geliyor. Güdüler ve içgüdüler çarpışmaya hazırlanıyor. Bastırılan, göz yumulan, uzaÄŸa gönderilen… EksiÄŸinden parçalar bularak yapboz tamamlamak isteyen iki katil var bu sezonda. Ahlak ile siyasetin bir kez daha birbirinin ayağına basacağı, katip ile kaderin bir ipte yürüyeceÄŸi ve savaÅŸ nasıl biterse bitsin dövüşenlerin alnına “son” yazılacağı bir sezon bizi bekliyor. 

Haydar Ali Albayrak 

Duvar

 

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *