İbrahim GÜÇLÜ
PKK ile geçmişte ve günümüzde tutarlı olmayan mücadele, devlete karşı tutarlı olmayan mücadelemizin bir sonucudur.
Kürdistan’ın Kuzeyinde 1919-1938 yılları arasında gelişen silahlı ulusal kurtuluş mücadelesi sömürgeci Türk Devleti’nin büyük katliamı ve kırımıyla karşılaştı. Kürdistan ve Kürt milleti, 1938’den sonra derin bir sessizliğe gömüldü ve korkuya gark oldu. Ancak Kürdistan’ın Güneyinde Molla Mustafa Barzani ve KDP liderliğindeki ulusal kurutuluş mücadelesinin, dünyadaki ulusal kurtuluş hareketlerinin etkisiyle Kürt milli hareketi 1959 yılından itibaren yeniden yeşermeye ve dirilmeye başladı. 1959 tutuklanması sonrasında, basın-yayın organları etrafında milli bir uyanmış ve toparlanma oldu. Bu çabalar, 1965 yılında gizli bir şekilde Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin (TKDP) kuruluşuna yol açtı. Yasal olarak da TİP içindeki çalışmalarla ve 1969 yılında DDKO’ların kuruluşuyla gelişmeye başladı.
Bu gelişmelerin devleti tehdit eden bir boyuta geldiğini, 12 Mart 1971 Askeri Darbesinin Deklarasyon ve açıklamalarından anladık. Bu nedenle darbe Kürt milli hareketinin tüm örgütlenmelerini ve dinamiklerini yok etmek için harekete geçti. Ama sonuçta Sömürgeci Türk Devleti ve Askeri Diktatörlük bu amacında başarıya ulaşamadı. Kürt milli hareketi daha da dal-budak salmaya, genişlemeye, Kürt milli şuuru yükselmeye, bu milli şuurun örgütlenmeyle ete-kemiğe bürünmesine yol açtı.
Bundan dolayı 1974 yılı sonrası Kürt milli hareketi için yeni bir milat ve bahar oldu diye değerlendiriyorum. O tarihten sonra Kürdistan’da yeni parti ve örgütler kurulmaya başladı. Eskide var olan parti ve örgütler de kendilerini yeniden yapılandırdılar.
Bu parti ve örgütleri kuran kadroların, Kürt tarihinden çok haberdar, Kürt milli direnme hareketlerini bilen-analiz eden ve bilince çıkaran, milli direnme hareketlerini döneminde yapılan olumsuzlukları ve aksaklıkları bilen, Kürt milletini ve Kürdistan’ı çok iyi tanıyan, örgütlenme ve siyaset konusunda çok tecrübeli kadrolar olduğunu söyleyebilmek olanaklı değildir.
Türk sömürgeci devletine karşı büyük bir reaksiyon, onu yıkma inanç ve amacına sahip olmalarına rağmen, Türk Devletini de yakından tanıyan, devletin neler yapabileceğini kestiren ve tespit edebilen, tehlikeleri görüp açığa çıkarabilecek kadrolar da değillerdi.
Onun için de oldukça duygusal, romantik siyasi kadrolardı. Bundan dolayı da tehlikeleri de saptamaktan uzaktılar.
O dönemde ortaya çıkan guruplardan biri de, kendisini “Kürdistan devrimcileri”, “Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları”, “Apocular” olarak tanımlayan gurup oldu.
Kürdistan siyasi kadroları, teslim etmemiz gerekir ki, devletin Kürt milli hareketini tasfiye etmesinin yeni stratejisini, Kürt milli hareketi içinde kendi örgütünü kurmasını, bu tehlikeli projelendirmeyi ve örgütlenmeyi göremedi
İşte bu durumda, devlet bize karşı birkaç puan önde işe başlıyordu. Biz oynanan oyunda sıfır iken, devlet, birkaç puan öndeydi.
Sonra olaylarca bu tehlikeli ve operasyonal grubu anlamaya ve tanımaya başladık. Ne yazık ki tam anlamıyla da tanıyamadık. Tanıdığımızı zan ettiğimiz zaman da ona karşı tedbir geliştiremedik ve sağlıklı bir mücadele veremedik. Tehlike giderek büyüdü ve bugünlere tırmandı.
Bu konuda yaklaşımlara ve mücadele tarzımıza biraz daha yakından bakalım.
RIZGARÎ-ALA RIZGARÎ HAREKETİ: Görüşleri PKK hakkında başından beri negatifti. En başta PKK’yı analiz eden hareketlerin başında geldi. PKK’nın yaptıklarının devletin yapmak istedikleriyle örtüştüğünü açıkça ifade etti. Maceracı bir hareket gördü. Siverek’te Mehmet Bucak’a saldırısını bir provokasyon olarak değerlendirdi. Buna rağmen, milli saflarda bir Kürt ve Kürdistan Hareketi/Örgütü gördü. Onu ideolojik mücadele ve politik dostluk kavramı içinde ele aldı.
PKK’nın, devletin bir operasyonal örgütü olduğunu tespit edemedi. Bundan dolayı PKK’ya karşı da doğru bir mücadele yürütemedi.
Daha sonra başta Ben ve Orhan Kotan olmak üzere PKK’nın çok tehlikeli, devletin bir operasyonal örgütü olduğunu gördük. Ne yazık ki, Rizgarî ve Ala Rizgarî yönetici ve üyelerinin önemli bir kesimi halen PKK’yı milli saflarda görmeye devam ediyor. Ona karşı bir mücadele geliştirmiyorlar. PKK’yı destekliyorlar.
ÖZGÜRLÜK YOLU HAREKETİ: PKK’nın grup olarak ortaya çıkması döneminde hiç ciddiye almadı. Kendi dergilerinde birçok konuda yazılar yazmalarına rağmen, bu konuda bir yazı bile yazmadılar. Ne zaman ki, Ağrı’da üyeleri Mustafa Çamlıbel PKK tarafından katledilince, PKK’nın MİT tarafından kurulduğunu ya da MİT’in yönlendirdiği bir örgüt olduğunu açıkça ifade etti.
Ne yazık ki bu tespitine uygun bir kararlılık göstermedi, karşı mücadele sürdürmedi. PKK, UDG kurucu üyesi olan KUK’a saldırdığı zaman açık bir tutum takınmadı. KUK’a destek olmadı.
Daha sonraki tarihlerde kabul etmek gerekir ki: Özgürlük Yolu Hareketi içinde PKK konusunda iki tutum ortaya çıktı.
Bir tutum, Kek Kemal Burkay’ın başını çektiği, PKK konusunda oldukça duyarlı olan kesimin tutumu. Bu kesimin büyük bir kesimi HAK-PAR içindeler.
Şimdiki PSK ise, geçmişte PKK hakkında söylediklerini rafa kaldırmış, PKK’yı milli bir güç gibi tanımlıyor, PKK’yı ittifak edilmesi gereken bir güç olarak değerlendiriyor..
KİP/DDKD HAREKET: Öcalan, kendi çevresindekilerin teşviki ve önerisi ile önce KİP/DDKD Hareketiyle birlik yapma çabası içine giriyor. Bir kesim, onu ve arkadaşlarını KİPDDKD’ye almak istiyorlar. Ama bende olan bilgilere göre Kek Ömer Çetin’in duyarlılığı bu tehlikeyi engelliyor. Öcalan’ın çevresindeki önemli bir genç Kürt grubu (İsmail Mütevellizade, Faruk Zerrukoğlu, Elazığlı Mühendis Gültekin, bazı başkaları) daha sonra KİP/DDKD Hareketinin üyeleri ve taraftarları oldular.
KİP/DDK Hareketi, PKK tarafından arkadaşları öldürüldükten sonra, PKK’yı MİT tarafından kurulmuş bir örgüt/gurup olarak tanımladı. Ona göre de fiili tutum takındı. Ama yeterince bir mücadele geliştirmedi. PKK, KUK’a büyük saldırı savaşı içine girdiği zaman, UDG Kurucu üyesi olarak KUK’a açık destek vermedi.
Ne yazık ki daha sonra KİP/DDK Hareketi içinde olanların büyük bir kesimi, PKK’yı MİT kurdu diyerek broşürler yazanlar bile içinde olmak üzere PKK’yı milli bir güç, bir Kürt ve Kürdistan gücü gördüler destek oldular.
Şimdilerde de KİP/DDKD taraftarlarının ağırlıkla kurucusu ve üyesi olan PAK da PKK’yı ittifakçı bir güç olarak tanımlıyor. Ona göre politikalarını tayin ediyor.
KUK: Başından PKK ile ilgili ciddi analizlerin sahibi olmadı. O da PKK’yı tehlikeli, Devletin yaptıklarıyla onun yaptıklarının örtüştüğünü söylemesine rağmen, milli ve ittifakçı bir güç olarak ele aldı.
Ama PKK’nın KUK’u toptan ortadan kaldırmak için saldırıya geçmesinden sonra, PKK’ya bakışlarından köklü bir değişiklik oldu.
Ama ne yazık ki, daha sonraki tarihlerde KUK taraftarı ve üyelerinin çoğunluğu değişikliğe uğradılar. PKK, 50’den daha fazla değerli arkadaşlarını katletmiş olmasına rağmen, PKK’yı milli bir güç görmeye, PKK’yı desteklemeye devam ettiler.
Günümüzde legal TKDP bu konumdadır. PKK’nın kuyruğunda ve ona teslim olmuş durumdadır.
Diğer birçok KUK taraftarı da PKK’ya karşı kararsız bir tutum içindedirler.
DENGÊ KAWA VE TÊKOŞÎN HAREKETLERİ: Başlarda olmazsa bile, Dengê Kawa’nın lideri Ferîd Uzun’un ve birçok ileri kadrolarının öldürülmesinden sonra Dengê Kawa; Têkoşîn Hareketi birçok ileri kadrolarının PKK tarafından katledilmesinden sonra Têkoşîn, PKK’ya karşı sert tutum içinde oldular.
Ne yazık ki, daha sonraki tarihlerde özellikle Dengê Kawa Hareketi taraflarının bir kesimi de PKK’yı milli güç görmeye ve desteklemeye başladılar.
ORTAYA ÇIKAN SONUÇ:
1-PKK’nın tehlikesi Kuzey parçasının sınırlarını aşarak bütün diğer parçaları sarmasına; PKK’nın sömürgeci ve emperyalist devletlerin taşeronu ve vekâlet savaşçıları oldukları açığa çıkmasına; bütün Kürtlerin evi olan Kürdistan Federe Devleti’ni yıkmak istediğini açıkça ilan etmesine, halen Kuzey Kürdistanlılar ve parti-örgütleri PKK konusunda tutarlı bir görüşe sahip değiller.
2-Kuzey Kürdistanlıların bu tutarsızlığı, diğer parçalardaki parti ve örgütleri de etkileyerek, kararsız hale getirdiler.
3-PKK konusunda tutarlı bir görüş olmayınca da, Ona karşı tutarlı, açık, yordamına u ve racona uygun bir mücadele de geliştirilemiyor.
STRATEJİK ÇIKARSAMA: PKK’ya karşı tutarlı olmayan mücadele, sömürgeci Türk Devletine karşı milli kurtuluş mantığına uygun mücadele vermediğimiz de anlamına gelir.
Bilmeliyiz ki, PKK devletin aparatıdır. Devleti tanımadan aparatı, aparatı tanımadan devleti tanımak olanaklı olmaz.
BASİTÇE TUTARLI GÖRÜŞ İÇİN İLK ADIM: PKK’yı milli bir güç görmemek, Kürt ve Kürdistan gücü görmemek, ittifakçı kabul etmemektir.
BİLİNMESİ GEREKEN GERÇEK DE ŞUDUR: PKK konusunda bütün parçalarda tutarlı, gerçekçi, olayların ve gelişmelerin gösterdiği rotada tutarlı bir görüşe sahip olunmadan, PKK’ya karşı –tutarlı ve tasfiye edici bir mücadele geliştirilemez.
Eğer PKK’nın tanımı ve misyonu konusunda milli ittifak ve uzlaşma sağlanırsa, mücadele konusunda yapılacakları saptamak ve onları hayata geçirmek zor olmayacaktır.
Şu da açıkça bilinmeli ve altı çizilmeli ki: PKK, Kürdistan’dan tasfiye edilmeden, milli hareketin, parti ve örgütlerinin sömürgeci devletlere karşı güçlerini temerküz etmeleri, doğru ve kararlı bir çizgide mücadele vermeleri de olanaklı değildir.
Diyarbekîr, 05. 01. 2021