Medya, Kürd Medyası ve Kürd Toplumu Üzerine

Medya, üzerinde en çok konuşulan ve en çok tartışılan alanlardan bir tanesidir. İlk yazılı basından günümüz görsel medyasına kadar kudretli bir güç olarak görülen medyayı, güçlü olan herkes elinde bulundurmak istemiştir. Çünkü medya tekeli, kimilerince ideolojik silah olarak görülmüş, kimilerince de algıların yeşertileceği ve meyve vereceği bir bahçe olarak.

Medya ve kültür tartışmalarında en çok yinelenen savlardan biri, medyanın toplumu dönüştürebilme yeteneğidir. Yani medya ham madde olarak kültürü kullanmakla kalmayıp, onu yeniden yaratmakta, değişikliğe uğratmakta ve şekillendirmektedir.

Ayrıca medya ve medya kültürünün önemli ilgi toplayan boyutlarından birisi de medyanın, modern bireyin dünyaya ilişkin algılarını yaratmasına katkıda bulunmasıdır. Günümüzün modern bireyleri okumaktan ve sorgulamaktansa; izleyip fikir sahibi olmayı yeğlemektedir.

Bu durum maalesef kişiyi; birey olmaktan çıkarıp kitle toplumu içine nüfuz ettirmektedir.  Medya tekelini elinde bulunduran erkler bu olayın farkında oldukları için kitle iletişim araçları ile toplumu daha iyi kontrol altına alabilmekte ve yönlendirebilmektedirler.

Kamuoyunu idare etme biçimi, genelde sübvansiyon (ekonomik yardım) sağladıkları için devletlerin elindedir. Fakat bunun yanı sıra medya sektörünün en fazla tekelini elinde bulunduranlar, yine iktidar(lar)a yakın sermaye sahibi şirketleridir.

Ulus-Devlet döneminin; yasama, yürütme ve yargı kuvvetinden sonra en büyük kuvveti elbette ki medyadır. Çünkü medya baba figürü olan devletin, çocuk figürüdür. Başka bir anlatımla özellikle siyasi kurumlar ve politikacılar, politik dünyada daha fazla güç sahibi olabilmek, siyasi sahnede daha etkili olabilmek için her zaman güçlü bir medyaya ihtiyaç duymuşlardır. Devletlerin yaptırımı medyanın üstünde her zaman vardır. Devlet, kendi çıkarı dışında olan ve kendisine karşı olan herkese ve her şeye tahakküm uygular ve bu tahakkümü sübvansiyon sağladığı, kendine yakın basın ve medya aracılığı ile meşru hale getirir. Yani enformasyonu, kendi çıkarları gereği dezenformasyona uğratma becerisini de ellerinde bulundururlar.

Ulus-Devletlerde hal böyle iken; işgal altında olan toplumların enformasyonu sağlıklı bir biçimde elde etmeleri daha olanaksızdır. Çünkü burada birkaç faktör etkili olabilmektedir. Bunların en önemlisi; egemen devlet, kitleyi harekete geçirebilme potansiyelini içinde barındırdığı için üzerine şiddet politiğini uyguladığı bir toplumun bilgiyi olduğu gibi almasını asla istemez ve her zaman çarpıtılmış bilgiyi, şiddet yolu ile göstererek toplumu kontrol altında tutmaya çalışır.

Bu durum Kürd medyasında da böyledir. Kürd ulusu, maalesef işgal altında olduğu devletlerin enformasyon ağlarından haberdar olmakta ve algılarını bu medya organlarının bilgilerine göre şekillendirmektedirler.

Egemen devlet, genelde işgali altına aldığı başka bir ulusun kendi ideolojisinden özerk bir biçimde hareket etmesine izin vermez. Çünkü kendi ideolojisinden farklı hareket edecek olan esir halk, kendi kültürünü yaşatarak, toplumu uyandıracak ve egemen devlete karşı bir hak arama mücadelesine girecektir ki bu mücadele, hiç şüphesiz iktidar ve rejimlerin işine gelmemektedir. Bunun en büyük örneği Arap Baharında yaşanmıştır.

2011 de başlayan ve kısa sürede Orta Doğu ile Kuzey Afrika’yı etkisine alan bu devrimin şüphesiz ki en önemli rolünü medya üstlenmişti. Tahakküm altında olan halk, özellikle sosyal medya’nın gücünden yararlanarak örgütlenmiş, geniş katılımlı toplantılar gerçekleştirmiş ve tepkilerini ortaya koymuşlardır. Arap Baharı sürecindeki despot rejimlerin yıkılmasında, medyanın rolü tüm dünyada da kabul görülmüştür.

Baskı ve işgal altında olan birçok halk, medyanın gücünü fark etmemiştir; fark edenler ise bu durumu tarafsız bir şekilde sürdürememiştir.

Kürd medyasında da durum böyledir. Kürd/Kürdistan medyasında söz sahibi olanlar, medyayı ulusal kurtuluş için bir silah olarak görmektense, olaylara dar ve partici bakış açısıyla yaklaşmaktadırlar. Kürd medyası, dış dünyaya dönük perspektifler geliştirmek yerine, iç dünyasına yönelik kendisini ait hissettiği tarafa yönelik haberler yapmaktadır, bu haberlerin doğru veya yanlış olması önemli değildir, tek bir nedeni vardır. O da, benim ait olduğum taraf doğrudur, senin ait olduğun taraf yanlıştır.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Kürd medyası, kendi içinde bütün değil, parçalanmış ve günü kendi ulusal mücadelesine zarar verecek bir şekilde sürdürmektedir. İşgalci devletlerin Kürdleri ve Kürdistan’ı böldüğü yetmezmiş gibi, Kürd medyası da ulusal çıkarlardan ziyade, bireysel çıkarlar politikasını güttüğü için Kürd ulusunun algısını da ideolojik olarak parçalara ayırmaktadır. Bu durum hala da böyle devam etmekte ve Kürd ulusu için büyük bir problem teşkil etmektedir.

Oysa Kürd medyasının eklemi, günü kurtarmak yerine, ulusal bağımsızlık adına uzun bir çalışmanın ürünü olarak kamuoyu oluşturmak üzerine kurulmalıdır. Yukarıda örneğini verdiğimiz Arap Baharında medyanın etkisi ne derece kuvvetli olduysa, ulusal kurtuluş mücadelelerinde de medyanın ve kitle iletişim araçlarının da etkisi o derece önemlidir.

Kürd ulusunun okuma yüzdesi düşüktür: hal böyle olunca da, Kürd ulusu medyanın ‘Ben sana nasıl düşüneceğini değil, ne düşüneceğini söyleyeceğim’ doktrinine çok güzel ayak uydurduğu ortadadır.  Nasıl düşüneceğini bilmeyen bir topluma, ne düşüneceğini söylersen eğer, toplum buna karşı gelmeden ayak uyduracaktır. Bunun birçok örneği hem geçmişte hem de günümüzde mevcuttur. Örneğin: Türkiye’de ‘Vatan bölünmez, şehitler ölmez.’ Sloganı ülkeyi böldürmemek adına bir üst-algı politikası iken, ‘hepimiz kardeşiz, demokratik bir Türkiye istiyoruz, ulus devlet dönemi bitmiştir, gibi argümanlar da bir alt-algı politikasıdır. İşte medyanın önemi burada ortaya çıkmaktadır. Kürdistan’ın işgal altında olduğu 4 devletin Kürd ulusu üzerindeki medya propagandası, işgal altına aldığı devletin yokluğu üzerine kuruludur. Bu ülkeler, şiddetli bir biçimde kendi toprak bütünlüklerini savunurken, Kürd ulusu da eski ulusalcı algısından sıyrılıp, ulusal kurtuluş amaçlarından vazgeçip düşüncelerini bu propagandalara göre şekillendirmektedirler. Unutulmamalıdır ki her propaganda zihinlere yeni bir şeyler ekmek için geliştirilen profesyonel yalanlar dizisinden ibarettir.

Alman Propaganda ustası Joseph Goebbels’in: ‘Bir yalanı ne kadar tekrarlarsanız halk o söylemin nereden geldiğini unutacak ve kendi fikriymiş gibi benimseyecektir.’ Sözüyle konuyu toparlayacak olursak, Kürd medyası, maalesef egemenliği altında yaşadığı medyaların etkisindedir.

Bazı gazete ve televizyon kanallarının sadece isimleri gazete ve televizyon kanalıdır. Bu bağlamda Kürd medyası parçalara ayrılmış ve günü kurtarma derdinde olan bir işçi konumuna erişmiştir. Toplumu, kendi içinde birbirine karşı yönlendirmekte ve toplumun gelişiminin, kurtuluşunun, doğru bilgiye sahip olmasının önüne geçmekte ve toplumu birbirinden bilinçli bir şekilde ayrıştırmaktadır.

R .Ateş

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *