Kuzeyli Kürtler, Kendileri, Devlet ve PKK ile ilgili kavramlarla hayli problemliler…

İbrahim GÜÇLÜ

(ibrahimguclu21@gmail.com)

Kavram, kavramlaştırmanın ürünüdür. Kavramlaştırma, nesneleri adlandırma, düzenleme ve kümelendirmedir, tanımlamadır. Yani bir nesnenin değişik özelliklerini yan yana ve üst üste dizerek tanımlamaktır. Ortaya çıkan tanımlara da kavram denir. Kavram da, nesnel gerçekliğin insan beyninde yansıma biçimidir. Bundan ötürü de her kavram, doğrudan ya da dolaylı olarak nesnel gerçekliği içerir.

Kavramlaştırma bir süreç işidir. Nesnelerin bütün yönleriyle, açığa çıkması ve onların birleştirilmesinin sonuçlanmasıdır. Bugün hayatımızdaki her nesnenin isimlendirilmesi ve kavramlaştırılması uzun zamanı almıştır. Ama kavramlar ortaya çıktıktan sonra, her kes o nesneye o isimle ve kavramla bakar. İnsan eşyayı ismiyle çağırır. Basit bir örnekle ele alırsak, “elma” zamanla tanımlanıp, kavramlaşmıştır. İnsanlık tarafından “Elma”  kavramı üzerinde uzlaşma ve ortaklaşma olduktan sonra, her insan “elmayı” gördüğü zaman bu “elmadır” dedi. Eğer bir insan “elmaya” “armut” derse o işte bir sakatlık vardır. Ortada bir algılama ve zihinsel bir problemi var demektir.

Aynı gerçek ülkeler, milletler, devletler, örgütlerle ilgili kavramlaştırmalarla da kavramlar oluşur. Bir ülkenin, devletin, milletin değişik açılardan özellikleri ele alınarak kavramlaştırılsa; o ülkenin, devletin, milletin niteliğiyle ilgili kavramlar ortaya çıkar. Örneğin o ülkenin, devletin, milletin, zengin olup olmadığı, geri kalmış olup olmadığı, gelişip gelişmediği, emperyalist ve sömürgeci olup olmadığı, demokrat olup olmadığı kavram olarak ortaya çıkar.

Kuzeyli Kürtleri genel anlamda kavramlaştırmalar ve kavramlarla ve eşyayı ismiyle çağırma ve tanımlama konusunda problemli haldedirler. Sorun, kendilerine,, Türk devletine ve PKK’ya geldiği zaman daha da problemli bir durum ortaya çıkıyor.

Kürt okumuşları yakın 50-60 tarihimizde, yıllar boyunca, Kürtlerin halk mı, millet mi? Başka bir ifade ile Kürtlerin millet olup olmadığını tartıştılar. Oysa yüzyıllar öncesinden Kürtler de diğer halklar gibi millet yapısına sahiptiler.

İlk aşamada, Kürt okumuşlarının millet kavramına ulaşmamaları birikimsizliğine dayanıyordu. Ama ne zaman ki Kürtlerin millet olduğu kavramına ulaştılar, bu sefer de bu kavramdan kaçmaya, bu kavramı kullanmamaya başladılar. Aynı zamanda millet kavramının baş belası bir kavram olduğunu anlamaya başladılar. Bu da Kürtlerin ve ülkeleri Kürdistan’ın konumuyla ilgiliydi.   

Açık ki Kürtlerin millet kavramı ile birlikte başka kavramlara ulaşmaları gerekirdi. Bu kavram da, Kürt milletinin ve Kürt milletinin üzerinde yaşadığı Kürdistan’ın statüsüyle ilgiliydi. O zaman, Kürt milletinin statüsünün, ezilen ulus, bağımlı ulus, sömürge ulus olup olmadığı kavramları önem kazanmaya başladılar.

Bir dönem sonra da Kürt milletinin sömürge statüsünde olduğunu anladılar. Bu da Kürdistan’la ilgili statünün işgal edilmiş olup olmadığını, ilhak edilmiş olup olmadığını, sömürge statüsünün karakterinin ne olduğu kavramları konusunda zaaflar ortaya çıkmaya başladı.

Aslında günlük yaşamda bile işgal kavramının sık-sık kullanılmış olması bile Kürtlerin kafasını açmadı. Bu kavramlara ulaşıldığı zaman, ulusal kurtuluş kavramı ile buluşmaları gerekirdi. Bundan korktukları için, bu kavramları geçiştirmeye, gizlemeye, hayatlarına sokmamaya çalıştılar.

Türk Devletinin karakteri, Kürtlerin Türk Devleti konusunda; Türk Devletinin Kürt milleti ve Kürdistan ilişkileri konusunda da kavramlara ulaşılması gerekirdi. Bu yapılamadı. Türk Devletiyle ilgili, işgal, ilhak, sömürgeci, emperyalist olduğuyla ilgili kavramlara ulaşmak hayli zor ve sancılı oldu.

Türk Devletinin Kürdistan’da sömürgeci, işgalci, ilhakçı olduğu anlaşıldığı halde, birçok Kuzeyli Kürt ya bu kavramları benimsediler ve karşı çıktılar, ya da benimsemeleri oldukça zor oldu. Bu kavramlar bilince çıkarıldıktan sonra, bu kavramlar üzerinde yürüyerek mücadele edenlerin sayısı az oldu. Çoğu Kuzeyli Kürt devlet korkusundan bu kavramları ifade etmeyi doğru bulmadılar.. Bu kavramlardan korktular.

Kuzey Kürtler de PKK ile ilgili olarak kavramlaştırmalarda. anlamıyla bir trajedi komik, bir kafa karışıklığı, bir riyakârlık var.

Öncelikle PKK’nın niteliği konusunda doğru bir kavram oluşturulmadı. PKK’nın bir devlet projesi olduğu, yaptıklarının hepsinin devletin Kürtlere yaptıklarının ve yapmak istediklerinin aynısı olmasına rağmen, bu kavramsal tanıma ulaşmadılar. PKK’nın bütün Kürt yurtseverlerini, parti ve örgütlerini, milli hareketin toplumsal tabanı güçleri düşman kabul etmesine ve silahla saldırmasına, katletmesine rağmen bu gerçek görülmedi. Halen de kavramsal gerçekliğe ulaşılmış değiller. Hatta 40 yıl önce bu gerçeğe varanlar, bu kavramlaştırmayı benimseyenler, bu kavramsallaşmayı terk etmiş durumdalar. PKK yurtsever bir güç görerek, onunla muamele yapma kavramlarını oluşturuyorlar.

PKK’nın bir Kürt partisi ve Kürdistan partisi olmadığı son 25 yılda çok açık hale gelmiş olmasına rağmen, PKK’nın kendisi tarafından ifade edilmekte olmasına rağmen Kuzeyli Kürtler bu kavramsal sonuca bile varmış değiller. Bunu kabul edenler bile, onlarla ilişkilerini yurtseverlik kavramı etrafında sürdürüyorlar.

PKK’nın Kürt ve Kürdistan partisi olmadığını kabul etmeyenler, o kavramlaştırmanın alt düzeyinde olan PKK ile ilgili tanımlamaları ve kavramlaştırmaları benimsemiyorlar.

PKK, son 509 yıllık mücadele tarihimizde devletten önce, Kürt milletine, Kürt yurtseverlerine, Kürt lider ve kadrolarına karşı çoklu anlamda terör ve suikastlar yaptı. Bu suikastlar da açıkça terör metodunu kullandı. Zaman içinde terörist faaliyetlerini sistematik, yapısal, sürekli hale getirdi. Kuzeyli bu gerçekleri görerek, PKK’nın terörist olduğu kavramına ulaşmadılar. Uluslar arası camia PKK hakkında bu kavramı benimsemiş olmasına rağmen, Kuzeyli Kürtler halen PKK hakkında bu kavramı kullanmıyor.

Oysa kapalı kapılar arkasında PKK’nın Ferit Uzun, Semir, Mustafa Çamlıbel ve binlerce kıymetli Kürt yurtseverini öldürme metodu konuşulduğu zaman, PKK’yi terör kavramının ötesinde barbarlıkla, vandalizmle tanımlayanlar bile, PKK’ya terörist demiyor.

PKK, bir devlet projesi, sömürgeci devletlerin taşeronu olarak Kürdistan’nun Kuzeyinin dışındaki parçalarda yaşam kurallarının tanımlamasıyla açıkça görülmesine,  Kuzeyli olduğu halde “yabancı” bir güç olduğu PKK’ya kondurulmadı. Hayat, insanın kendi kardeşinin evinde bile yabancı olmasını bize öğretmesine rağme, PKK’nın yabancı ve yabancı güç olduğu kabul edilmiyor. PKK açıkça Kürdistan Federe Bölgesinde yabancı bir güç gibi davranarak, halkımıza kötü muameleyi reva görmesine rağmen PKK hakkında “yabancı güç” kavramı bilince çıkarılmıyor. PKK’nın “yabancı güç” olduğuna ilişkin tam bir körlük var.

Bu yabancılığını başka kapsamlı bir işle bütünleştirmesine rağmen, “yabancı güç” olduğu kabul edilmiyor. Bu eylemi ne? O da Kürdistan Federe Bölgesinde Mahmur’u, Şengal’i, Kandili, Kürdistan Köylerini işgal etmesiyle açığa çıkıyor.

Sosyoloji ve siyaset bilimi disiplininde, yabancı bir güç kendine ait olmayan toprakları işgal eder. PKK bunu yapıyor. Buna rağmen, PKK’ya işgalci bir güç denilemiyor.

Oysa özel yaşamda, başkasına ait mülk olan bir eve mafianın, bir çıkar gurubunun, komşunun, çetesinin el koyması bile hukukta işgaldir. PKK yüzlerce Kürt köyünü ve birçok Kürt kasabasını elinde tutmasına rağmen işgalci kabul edilmiyor. İşgalci olarak, köylerden zorla haraç almasına, Kürt çocuklarını dağa kaçırmasına, istediği gibi öldürmeler yapmasına rağmen, PKK’nın işgalci olduğu kabul edilmiyor.

Kuzeyli Kürtler de bu durumun, sadece bilinçsizlikle ve bilgisislkjle açıklanması olanaklı değildir. Bu durumda aynı zaman da sosyal etiksizlik ve ahlâksızlık var. Korku var, Siyasal, sosyal, ekonomik çıkarların PKK üzerinden sürdürülmesi var. Milletvekili ve belediye başkanlığı beklentisis var.

PKK’yı Kürt ve Kürdistan parti-örgütü görmeyen Kürt okumuşunun, siyasetçisinin, örgütünün, PKK’ya terörist, işgalci, yabancı güç kavramlarını kondurmaması bir riyakârlık değilse, tam bir garabettir..

Diyabekîr, 10 Kasım 2020

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *