GÖLGE OYUNU VE MÜDAVİMLERİ

Küçücük teknelerle denize açılmak hepimizin geleceğini karartacaktır.


Bizans-Osmanlı patentli entrika ve saray oyunlarından derlenmiş; Türkçülüğün mayalandığı İttihat Terakki-Kemalist geleneğinin günümüz versiyonları Kürdistani değerlere pervasızca saldırmaktadırlar.

Bu güçler derin bir devlet aklıyla vaftiz ettikleri Kürd ve Türk “sol” etiketli kadrolar aracılığıyla asimilasyon ve entegrasyon projelerini hazırlamakla meşguller!

Siyasal hedeflerini, Türkiye’nin birliği ve bütünlüğünün garantörü olarak ifade eden bu güçler, Kürdistan sorununu karanlığa gömmek için politik bir tercih olarak kürd toplumunu bir labirentin içine doğru yürütmektedirler.

Bu kültür, tarihsel roller ve bağlar bakımında güçlü bir geçmişe sahip olduğu için gücü elinde bulunduranlar, değişime, ilerlemeye ve yeni toplumsal talepler karşısında duvar örmeyi, sisteme biat etmeyi-ettirmeyi başarı diye lanse etmektedirler.

Militarizmin kutsal ocağında örgütlenen siyasal ve sosyal değişim talepleri karşısında “gayri nizami harp” teknikleri ve propaganda yöntemlerini kullanmayı tercih eden Kemalist rejim, 1950‘lerden sonra provokatif bir dil kullanarak “sağ ve sol” örgütlenme tahtırevanı üzerinde toplumu dizayn etme sürecinin startını verdi.

1960 ve sonlarına doğru kadro ve eleman teminiyle geçti. 1970`lerde, artan toplumsal değişim talepleri karşısında sistem, kendi eliyle karşıt görünümlü “matruşka” türü örgütlenme tarzına ağırlık verdi.

1980 lere gelinceye kadar rejim, olası tehlikeler karsısında savunma ve saldırı mekanizmasının zeminini güçlendirdi.

Sistem 12 Eylül silindiri sayesinde var olan muhalif güç odaklarını tahmin etmediği bir kolaylıkla bertaraf etti. Ayak diretmeye çalışan ya da teşebbüs edenleri de hadım etti.

Kemalist sistem, Doğu Perinçek, Yalçın Küçük, “Er Tuğrul Türkçü” ve benzeri gibi aktörler sayesinde siyasal hareketleri kontrol etme, tasfiye etme ya da süreç içinde oyun dışında tutmak için toplum mühendisliğinin ince ayarıyla yıllardır “milli” görevlerinin gereğini yapıyorlar.

Toplumsal değişim süreçlerinde bu aktörler ve derin devlet aklı, “sağ-sol-dindarlık” etiketlerini kullanarak, toplumsal güç dinamiklerinin rotasını kontrol etmeye özen gösterdi.

Her on yılda bir toplumsal değişim taleplerinin önüne set çekme ve oyunun dışına çıkanları ise ordunun yardımıyla bertaraf ettiler.

Yenilgi psikolojisinin yarattığı ruh hali, mevcut aktörlerde, celladına aşık olma sendromu yarattı. Bu sendrom, zamanla toplumsal bir travmaya dönüştü.

Kemalist sistem, bu darbe süreçlerinde, bir yandan “sağ-sol-dindarlık” etiketli “yenileme” adı altında rant çarkını dizayn ederken, öte yandan da olası kendiliğindenci ani toplumsal tepkileri en aza indirmeye azami çaba göstermiştir.

Sistem, Muhalif güçleri şiddet sarmalının etkisiyle “tehdit” olmaktan çıkarmış, ısrarcı olanları da, sızdırılan kadroların böl-yönet, ya da “yeni yol haritası” adı altında makas değiştirme manevralarıyla entegrasyon türbülansına sokmuştur.

Bir diğer etken de, marjinal kalmayı bir ayrıcalık olarak gören kimi muhalif aktörler/güç odakları, sistemin yarattığı korku labirentinin sayesinde giderek bir gölge oyunu izleyicisi haline gelmişler. Bu gölge oyunu, 1920`lerden günümüze kadar farklı isim ve karakterlerle varlığını devam ettirmiştir.

Sahne aynı, dekor aynı, senaryo aynı, ancak her on yılda bir devletin bekası için aktör ve oyuncular değişir. Seyirciler ise tütsülenmiş derin bir uykunun etkisiyle Kaf dağının ardından gelecek kurtarıcıyı düşlüyor. Ancak ortaya çıkan kurtarıcı adaylarının soyağacına baktığımız zaman: “torunlar”, “dedeler”inin izinde görevlerini ifa ettiklerini görüyoruz. Dolaysıyla “kürkçü” kaftanın altında “türkçü” özün olduğunu her geçen gün daha net görüyoruz.

“Dedelerinin torunları”. bugün kılıç yerine dil kullanarak ve ayak oyunlarıyla Kürd halkını sisteme yamamaya çalışıyorlar.

Siyasal yaşamın Med Cezirlerine baktığımız zaman, sistem komplo ve niyet okumaya dayalı politik bir iklim yarattığını ve bu iklim etrafında bütün zamanlarda bir algı operasyonu yürüttüğünü görüyoruz.

Politik oluşumların tasfiye ya da çözülme süreçlerinde, bu mekanizmanın çok süratle çalıştığını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Dolaysıyla yaşadığımız süreci iyi tahlil etmek ve somut koşullara uygun somut adımların atılması yaşamsal bir zorunluluktur.

Sanal alemde, sosyal fenomen olmanın kat sayısıyla beğeni ölçümü hiçbir şey ifade etmiyor. Olsa olsa psikolojik bir rahatlama olur. Oysa koca okyanusun içinde kasırgalarla yüz yüzeyiz.

Küçücük teknelerle denize açılmak hepimizin geleceğini karartacaktır.

İşte bu tehlikeden dolayı da olsa, ulusal çıkarlar zemininde bütün olanaklarımızı birleştirip güçlü ve donanımlı bir gemiyle okyanusa açılabiliriz. Yeter ki bilinç altında biriktirdiğimiz algılara yenik düşmeyelim!!!

25/05/2014

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *