Feridun Yazar: Kilise ve Cami Arasında Bir Siyasi Yaşam Öyküsü…

İbrahim GÜÇLÜ
(ibrahimguclu21@gmail.com)
HEP eski Genel Başkanı Feridun Yazar, Ankara’da Güven Hastahanesinde, 12 Haziran 2016 tarihinde, Akciğer Kanseri hastalığı sonucu hayatını kaybetti.
13 Haziran günü de doğum yeri olan Urfa’da, büyük bir halk topluluğu eşliğinde, tabutunun üzerinde Kürt Bayrağı’nın sarılmış halde, Kürtçe ağıtlar ve zılgıtlarla toprağa verildi.
Tabutuna Kürt Bayrağı’na sarılmasını, kendisi vasiyet etmiş. PKK/HDP’liler, Feridun Yazar’ın bu vasiyetini hiçe saymak istemelerine rağmen, bunu başaramadılar. Ama yine de gömüldüğü yere gelene kadar, Kürt Bayrağının onun tabutuna sarılmasını engelleyebildiler.
Mezarının başında kızı, HDP’liler, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu konuşma yaptılar.
( I )

Feridun Yazar, 1944 yılında Urfa’da dünyaya geliyor. O, Urfa’da tanınan büyük bir aşirete, Kejan Aşiretine mensup. O, Kejan Aşiretinin büyüklerinden Hacı Abbas’ın torunu olarak tanınır. O, 10 kardeş sahibidir. Çok çocuklu bir ailede yaşamanın hem güzelliklerini, hem de sıkıntılarını yaşıyor.

Büyük bir aşirete mensup olmasına, maddi koşulları o günkü standartlarda iyi olmasına rağmen, zor koşullarında ilk ve orta öğretimini bitiriyor.

O tarihlerde Kürdistan’da iki temel sorun göze çarpmaktadır. Bu sorunlardan biri, toprak sorunları ve aşiret kavgalarıdır. İkinci sorun da, sağlık sorunu ve doktor sorunudur. Bu nedenle, Kürt çocukları ilkokula başladıkları günden itibaren, büyükleri tarafından ya avukat ya da doktor görülmek istenirler.

Bu toplumsal retorik ve istek sonucu, Feridun Yazar da liseyi bitirdikten sonra, İstanbul Hukuk Fakültesine devam etti. Üniversitedeki uzun bir yolculuktan sonra, mezun oldu. Avukatlığı seçti. Avukatlık stajını bitirdikten sonra, Urfa’da avukatlığa başladı.

Feridun Yazar ile hem arkadaş, hem de meslektaştık. Ben de, O, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenci iken, ben de Ankara Hukuk Fakültesinde öğrenciydim. Onu, Kürtlük ve devrimcilik çalışmaları içinde tanıdım.

( II )

Feridun Yazar, İstanbul’da Hukuk Fakültesi öğrencisi olduğu zaman, diğer tüm Kürdistanlı öğrenciler gibi, Kürtlük ve devrimcilik siyasetiyle doğrudan karşılaştı.. Ama geldiği şehir itibariyle de, Kürtlük ve devrimcilikle ilgili olarak bir arka plana sahipti. Urfa’da Hukukçu ve Yazar Kemal Badıllı, Hukukçu Eyüp Sabri Öncel, Rastgeldi Kardeşler, Urfa’nın Kürtlük çalışmalarıyla tanınan şahsiyetleriydiler. Onlar önemli faaliyetler içinde bulunuyorlardı.

O, İstanbul’da “Süleymaniye Grubu” denilen bir Kürt grubunun içindeydi. Bu grup, kendisini Kürt, devrimci, sosyalist olarak tanımlamasına rağmen; Kürtlük, devrimcilik, sosyalistlik faaliyetlerinde aktif değillerdi. Çok eleştiren, ama az iş yapan bir gruptu.

Bilindiği gibi 1969’da Kürtler için yeni legal ve açık örgütsel mücadele dönemi başladı. Bu yeni dönemde, Kürdistan’daki milli ayaklanma hareketlerinden 31 sene sonra, Türkiye’nin metropol kentlerinde (Ankara ve İstanbul), ilk legal Kürt örgütlenmesi olan Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) kuruldu. DDKO örgütlenmesi kısa sürede, Kürdistan’da da yaygınca yapılanmaya başladı.

Feridun Yazar da, İstanbul DDKO’nun aktif olmayan taraftarlarında biriydi. Ben de Ankara DDKO’nun hem kurucusu, hem yöneticisi, hem başkanıydım. Feridun Yazar’la kader çizgilerimiz orada da buluştu.

12 Mart 1971 Askeri Darbesinden sonra, örgütlü ve örgütsüz Kürtler genel bir planda gözaltına alındılar, işkence gördüler ve tutuklandılar. KDP üye ve yöneticilerinin, TİP’in üye ve yöneticilerinin, Kürt ağaları, aşiret reisleri, beyleri, şeyhleri ve din adamları yanında: DDKO’ların (Ankara, İstanbul, Ergani, Diyarbakır, Silvan, Batman, Kozluk) yöneticileri, üyeleri ve taraftarları da sayısal olarak yüksek oranda gözaltına alındılar, işkence gördüler, tutuklandılar.

Bütün Kürt ve Kürtçü tutuklular, Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Ceza Evinde toplanmışlardı.

Feridun Yazar da 1971’de tutuklanan DDKO’lulardan biriydi.

Feridun Yazar’la kaderimiz burada da bir örtüşme gösterdi. Biz aynı zamanda cezaevi arkadaşı olduk. O cezaevinde, cezaevi yönetimine ve mahkemeye karşı dikkat çeken bir aktör değildi.

( III )

1974 Genel Af’ıyla Kürt tutukluların da serbest bırakılmasından sonra, onlar için yeni bir dönem başladı ve yeni bir yol ayrımı ortaya çıktı. Ya Kürtlük faaliyetlerine devam edecekler, ya da bu yolu terk edeceklerdi. Bu nedenle, cezaevinde çıkanların bir kısmı bu Kürtlük yolundan ayrıldılar, Kürtlük treninin kompartımanını terk ettiler.

O dönemde cezaevinde çıkanlar için, ikinci bir yol ayrımı vardı. Onlar, sistem partilerinde (CHP ve Diğer Sol Partiler) mi siyaset yapacaklar, ya da Kürdistan’da örgüt ve partilerini mi kuracaklar, kurulan Kürdistan parti ve örgütlerinde mi çalışmalarını ve mücadelelerini yürütecekler?

Feridun Yazar, tercihini sistem partisinden, CHP’den yana yaptı. Tercih yaptığı parti, hem Kemalist ve hem de Kürt milletinin hak taleplerine katliamlarla cevap veren, Kürt katliamlarına imza atan partiydi.

O, böylece, Türk Devlet Sistemi ile radikal bir şekilde ayrılmayı benimsemediğini seçti. O dönemde kurulan Kürdistan örgüt ve partilerinin (Rizgarî-Ala Rizgarî, KİP/DDKD, Ögürlük Yolu/TKSP, Kawa, KDP, KUK, Têkoşîn) kurucusu da, üyesi de olmadı.
Feridun Yazar, hiçbir zaman açıkça ben Kürt milliyetçisiyim, Kürt Devrimcisi, Kürdistanlıyım demedi. Türk Devlet sistemiyle ilişkisini doğrudan kesmedi.

O günden sonra da, Türk Devlet sistemiyle ilişkilerinde, kilise ve cami arasında bir yerde durdu. Sistemle yolunu radikal bir şekilde ayırmadı. Öldüğü günü kadar da böyle devam etti. Türkiyelilik çizgisinde Ortodoks bir tutum ve yol izledi.

( IV )

Feridun Yazar, sistem partisi CHP’de çalışmanın da karşılığını, bir dönem sonra aldı. 1977 yılında CHP’den Urfa Belediye Başkanı seçildi.

Onun Belediye Başkanlığı, 12 Eylül 1980 Sömürgeci Faşist Askeri darbesine kadar devam etti. Askeri yönetim, onun belediye başkanlığını elinden aldı. Tutukladı. O da, Diyarbakır Cehennemi olarak nitelendirilen zindanda iki yıl yatmak durumunda kaldı. Ceza evinde O da, diğer tutuklular gibi işkenceye, kötü muameleye, hakarete, haksızlığa ve hukuksuzluğa maruz kaldı.

Cezaevinde çıktıktan sonra da, yine CHP’lilerin oluşturduğu Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) içinde siyaset yapmaya başladı. Bu çalışmalarını, 1988 yılında yeni bir düzeye ve aşamaya ulaştırdı. SHP’de İl Başkanı oldu.

Paris’te Kürt Enstitüsü ve Daniel Mitterand’ın Vakfı tarafından, Ekim 1989 yılında, çok önemli, dünya kamuoyunda etkili olan ve ses getiren; Kürt meselesinde dünyada bir virajdan dönüşü sağlayan, “Uluslararası Kürt Konferansı” yapıldı.

Bu konferansa Kürdistan’ın dört parçasından liderler, yazarlar ve araştırmacılar, tanınmış siyasetçiler; Türkiye’den araştırmacılar ve siyasetçiler; dünyadan yabancı Kürdologlar, yazarlar ve araştırmacılar katıldılar.

Ben de bu konferansa katılan Kürdistanlılardan biriydim. O zaman sürgünde hayatımı devam ettiriyordum.

Bu konferansa, SHP’den de milletvekili olan Kenan Sönmez, İsmail Hakkı Önal, Ahmet Türk, Mehmet Ali Eren, Adnan Ekmen, Mahmut Alınak, Salıh Sümer de katıldılar.

Onların, Kürt konferansına katılmaları Türkiye’de ve SHP’de büyük olaylara yol açtı. Deniz Baykal ekibinin bastırması sonucu, ismi geçen milletvekilleri SHP’den ihraç edildiler.

Bu ihracı protesto etmek için, Kürdistan’daki 12 SHP İl Başkanı istifa ettiler. Feridun Yazar da, SHP’den istifa eden il başkanlarından biriydi.

( V )

İl Başkanlarının istifasından sonra, SHP’de büyük çözülme başladı. Bazı milletvekilleri, parti yöneticileri, kitlesel üye istifaları ve kopuşları oldu. SHP’de istifa eden kitle, büyük oranda ya da ezici bir oranda Kürtlerden oluşuyordu.

Bu tepki ve kopuş, SHP’deki Kürtlerim milli bir tepkisi ve kopuşu olarak nitelendirilebilinir.

SHP’deki ihraçları protesto eden çoğunluğu Türk kökenli milletvekilleri Abdullah Baştürk, Fehmi Işıklar, Cüneyt Canver, Mehmet Kahraman, Arif Sağ, İlhami Binici, Kemal Anadol, Hüsnü Okçuoğlu, Tevfik Koçak, Kamil Ateşoğlu, Aydın Güven Gürkan da partiden istifa ederek ayrıldılar.

Bu gelişmelerden sonra, yeni bir parti kurma arayışları başladı. Uzun görüşmeler ve çalışmalar sonrasında, 7 Haziran 1990’da Halkın Emek Partisi (HEP) kuruldu.

HEP, beyni Türk ve gövdesi Kürt olan bir partiydi. İlk genel başkanı da DİSK eski Genel Sekreteri Fehmi Işıklar ve İlk Genel Sekreteri de İbrahim Aksoy oldu.

20 Ekim 1991 tarihinde yapılan erken genel seçimlerde HEP, yüzde 10’luk barajı aşamayacağını saptayınca, SHP ile anlaştı. Kendi milletvekili adaylarını SHP’den seçime soktu. Böylece 21 HEP’li milletvekili olarak meclise girdi.

Fehmi Işıklar, SHP’den milletvekili olunca HEP genel başkanlığından ayrılmak zorunda kaldı. Bu nedenle HEP yeni genel başkanını seçmesi için olağanüstü kongre yaptı. Feridun Yazar 15 Aralık 1991’de yapılan 1. Olağanüstü Kongre’de HEP Genel Başkanı olarak seçildi.
( VI )
Feridun Yazar, 1998 yılında Terörle Mücadele Yasasının 8. Maddesinden dolayı tekrar ceza evine girdi. PKK ile anlaşmazlığı 2002’de ortaya çıktığı kabul görmektedir. Avrupa’da bir görüşme sırasında bu anlaşmazlık açığa çıkar. Bunun üzerine, dışişlerindeki sorumluluğundan alınır.
Buna rağmen daha sonra, Demokratik Toplum Partisinin (DTP) kuruluşunda da yer aldı. Partinin marjinal kaldığını söyleyerek, partiden uzaklaştı.
( VII )
Feridun Yazar buna rağmen, PKK ve legal partileriyle ilişkisini köklü bir şekilde koparmadı. PKK ve legal partilerine, bazı eleştirileri olsa bile, bu eleştiriler köklü ve onların gerçek niteliğini açığa çıkaracak nitelikteki eleştiriler değildi.
Bu nedenle, PKK ve onun legal partilerinden niteliksel olarak ayrışmadı. Onlara hep yakın durdu ve onlarla hep bir ilişki içinde oldu.
Bu yaklaşımından dolayı da, hem belediye seçimlerinde ve hem de milletvekili seçimlerinde bu partilerde belediye başkanlığı ve milletvekilliği için aday olma ve seçilme arayışı içinde oldu.
PKK ve legal partileri de, Feridun Yazar’la ilişkiyi kesmeyi aleyhlerine hesap ettiklerinden, hep onunla ilişkilerini sürdürdüler. Ama en bilinmez ve tanınmaz insanları partilerinde belediye başkanı ve milletvekili seçmelerine yapmalarına rağmen, onu belediye başkanı ve milletvekili yapmadılar.
1 Kasım Genel seçimlerinde de, Feridun Yazara’a aynı taktiği uyguladılar. Aday yaptılar. Ama seçilmeyecek bir sırada aday yaptılar.
Bu yaklaşım da, Feridun Yazar’ın PKK ve legal örgütler konusunda kilise ve cami arasında bir yerde durduğunu ortaya koyuyordu.

( VIII )
O, Türkiye’deki büyük depremde, Yalova’da, bir kız çocuğunu kaybetti. Kızının ölümü onu çok sarstı. O sarsıntı, onda onarılmaz duygu kırılmasına yol açtı. Haklı olarak çok etkilendi. Bu derin duygu sarsıntısı onun bünyesinde dirençsizliğe yol açtı. Bu dirençsizlik, başka nedenler ve sıkıntılar, sonuçta onda Akciğer Kanserine yol açtı.
Kanser hastalığı da onu halkının bağrından koparıp götürdü.
( IX )
Özcesi ya da sonuç olarak diyebilirim ki, Feridun Yazarın siyasi yaşam öyküsü, kilise cami arasında gidip gelen bir yaşam öyküsüydü. Her bir kürdün yaşam öyküsüs gibi trajik bir yaşam öyküsü.

Amed, 15/18 Haziran 2016

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *