Ismail BEŞIKÇI
İrfan Aktan’ın (1981, Yüksekova/Hakkari) Japonlarla, Japonya’yla ve Japonya’daki Kürtlerle ilgili kitabını çok
büyük şaşkınlıklar içinde, yoğun bir ilgiyle, dikkatle okudum.
Kitabın tam adı şöyle: Karihōmen, Japonya’da Kürt Olmak, İletişim Yayınları,
2025, İstanbul, 351 s.
Karihōmenliler, yani iltica başvurusu reddedilip bütün sosyal ve kamusal
haklardan mahrum bırakılanlar, Zainichi Koreliler, yani İkinci Dünya Savaşı
öncesinde Kore’nin ilhakından itibaren ucuz işgücü olarak Japonya’ya gelen
veya getirilen Kore kökenliler, Burakuminler, yani etnik Japon oldukları halde
Şintoizm ve Budizm inançlarına göre “kirli, pis” işlerde çalışan ve tarihsel olarak
toplumdan dışlanmış olanlar… Bunlar Japon toplumunda bir nevi toplumsal
tabakaları ifade eden kesimler.
Japon sanayisinin, azalan nüfus nedeniyle yabancı işgücüne ihtiyacı ciddi
boyutlarda. Bu bakımdan, Çin’den, Kore’den, Filipinler’den, Wietnam’dan,
Kamboçya’dan, Nepal, Sri Lanka, Myanmar vs. ülkelerden işçiler, Japonya’ya
çalışmak için geliyorlar. 1990’lardan itibaren, yayla yasakları nedeniyle Kürdler
de çalışmak için Japonya’ya gitmeye başlamışlar. Bunlar daha çok Gaziantep,
Maraş, Adıyaman yöresinden giden Kürdler oluyor. 1990 yılında Mahkan
aşiretinden bir Kürd, Avustralya’ya gitmek niyetindedir. Fakat bir dostunun
tavsiyesi üzerine Avustralya yerine Japonya’ya yönelir. Kawaguchi şehrinde
inşaat işlerinde çalışmaya başlayan Mehmet, daha sonra Kawaguchi lakabını
alır. Kawaguchi Mehmet zamanla akrabalarının, hemşehrilerinin de Japonya’ya
gelmesinin yolunu açar.
Bugün Japonya’da iki bin civarında Kürd var. Bunlar daha çok Tokyo’nun
kuzeyinde yer alan, başkente yarım saatlik mesafedeki Saitama Vilayeti’ne bağlı
Kawaguchi ve Warabi şehirlerinde yaşıyorlar. Aynı şekilde 1990’lardan itibaren
Japonya’ya giden çoğunluğu Fatsalı Karadenizlilerden oluşan üç bin civarında bir
Türk nüfus da bulunuyor. Bunlar da Kyoto ve Tokyo arasındaki Nagoya şehrinde
yaşıyorlar.
Çoğunlukla ailece Japonya’ya göç eden Kürdler, Pazarcık ve Antep’e bağlı
köylerinde gördükleri baskılardan, zulümden ve bunun bir parçası olan yayla
yasaklarından dolayı esas meslekleri olan hayvancılığı yapamaz hale geldikleri
için topraklarını terk etmişler.
2
Fakat Japon toplumu, özellikle de ırkçı gruplar, sanayinin işgücü ihtiyacına
rağmen ülkelerine yabancıların girmesinden rahatsızlar. Japon hükümeti ise
çeşitli programlar çerçevesinde yabancı işçileri ülkeye getirirken, mültecileri ise
kesinlikle istemiyor.
Hâlbuki Japonya 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre
Sözleşmesi’nin imzacılarındandır. Bu uluslararası sözleşmeye göre ülkesindeki
zulümden kaçarak ülkeye sığınan insanlara mültecilik statüsü verilmelidir. Fakat
Japonya, çoğunluğu Güneydoğu Asya ülkelerinden olmak üzere yapılan siyasi
iltica başvurularının yüzde 1’ini bile kabul etmiyor. Örneğin 2014 yılında ülkeye
beş bin kişi iltica ederken, bunlardan sadece 11 kişiye mültecilik statüsü
verilmiş. 2016’da ülkeye yapılan iltica başvuru sayısı 10.901 iken sadece 28
kişiye mültecilik hakkı tanındı! Japonya 2021’de sadece 74 yabancı uyruklu
kişiye mültecilik statüsü verdi. 35 yıldır Japonya’da bulunan Kürdler için ise
şimdiye kadar sadece bir kişiye, 2022 yılında mültecilik hakkı tanındı. Oysa
Japonya’da yaşayan Kürdler arasında Türkiye’de siyasi nedenlerle hapse atılmış,
işkence görmüş veya halihazırda hakkında dava açılmış çok sayıda insan var.
Ama bunların hiçbirinin iltica başvurusu kabul edilmediği gibi, çoğunluğu
Karihōmenli yapılmış. Karihōmen kelimesinin Türkçesi “denetimli serbestlik”.
Yani suçlulara yapılan bir uygulama.
***
Japonya’daki Kürdler “ev yıkım” sektöründe, Karihōmenli, yani çalışma
hakkından mahrum oldukları için kaçak çalışıyorlar. Ev yıkım işi Japonlar
tarafından ‘üç K’ diye anılıyor: Kitsui (zorlu-sıkı), Kitanai, (kirli) Kiken (tehlikeli).
Bu işi yaparken sakatlanan, hatta hayatını kaybeden Kürdler de var.
Kürdlerin sık sık muhatap olmak zorunda kaldıkları Japonya Göç Hizmetleri
Dairesi (Nyukan) devlet içinde devlet olarak anılan bir kurum. Nyukan’ın başta
Tokyo’daki 12 katlı merkezi olmak üzere çok sayıda gözaltı merkezi bulunuyor.
Tokyo’daki Nyukan binasının 7-12 arasındaki katlar iltica başvuruları reddedilen
göçmenler için hapishane olarak kullanılıyor ve göçmenler burada zulüm
görüyorlar.
Göçmenler Nyukan’ın Tokyo’daki 12 katlı binasının sadece 7 ve üstü katlarında
değil, aşağı katlarında da insan yerine konmuyor. Bu bina insan haklarının hiç
olmadığı, bu anlayışın hiç yeşertilmediği bir yer olarak tanımlanıyor.
3
Nykan’da göçmenlere verilen ve Karihōmen olarak adlandırılan statü, aslında
bir statüsüzlüktür. Karihōmenli yapıldığın zaman, ‘’çalışmazsın, sağlık sigortası
yaptıramazsın, ev kiralayamazsın, banka hesabı açamazsın, cep telefonu hattı
alamazsın, kredi kartı alamazsın, taksitli alışveriş yapamazsın, çocuklarını devlet
kreşlerine yazdıramazsın, bulunduğun vilayetin sınırlarının dışına çıkamazsın…
Nyukan sopası sürekli tepende. Ne zaman çağrılacığını bilmediğin Nyukan’a
sürekli gidip ifade vermen gerekiyor. Ve her gittiğinde 7. kata çıkarılma korkusu
taşırsın. Karihōmenli olduğun sürece o korku gölgenmiş gibi sana eşlik eder.’’
(s. 81) Kitapta Karihōmenli olmak, Japon askısı olarak da tasvir ediliyor. (s. 75
vd.)
26 Nisan 2011 günü 34 yaşında bir Kürd, Karihōmenliliğe ve ağır çalışma
koşullarına dayanamayarak, Kawaguchi’de, istasyona doğru gelmekte tren
raylarının üzerine kendini atarak intihar eder. Japon hükümeti, ‘intihar eden
kimdir, neden intihar etmiştir, derdi neymiş gibi konuları hiç araştırmayarak,
intihardan dolayı devlet zarara uğramıştır, insanlar işine, eğlencesine geç
kalmıştır vs. diyerek intihar edenin ailesi hakkında tazminat davası açmıştır. (s.
86)
***
- yüzyıldaki Meiji Restorasyonu’ndan önce, Japon toplumundaki toplumsal
tabakaları şu şekilde göstermek mümkündür: En altta köylüler yer alıyor.
Köylülerin üstünde ticaret erbebı kasabalılar var. Bunların üzerinde de
Samuraylar bulunuyor. Samuraylar büyük toprak sahibi, savaş ağası Daimyō’ların
silahlı güçleridir. Dördüncü basamakta Daimyō’lar yer alıyor. Bunların tepesinde
de Şogun var.
Bu toplumsal tabakalaşmada bir de Burakumin olarak adlandırılan bir kesim
var. (s. 273 vd.) Aslında Burakuminler etnik olarak Japonlar ve toplumsal
tabakaların, hatta insan olmanın dışında tutulmuşlardır. Çünkü 19. yüzyıl öncesi
Şogun rejimi toplumu iyiler ve adiler diye ikiye ayırmış. Adiler de kendi içlerinde
‘hinin’ (insandan sayılmayanlar) ve ‘eta’ (aşırı kirliler) olarak tasnif edilmişler.
Bugün nüfuslarının üç milyon civarında olduğu tahmin edilen Burakuminler,
Şogun zamanında “insandan sayılmayan aşırı kirliler” olarak yaftalanmış ve
toplumsal tabakalaşmanın bile dışına itilmişlerdir. Burada sözü edilen kirlilik
fiziki değil, dinsel anlamda kirliliktir. Yıkanmakla fiziki kirliliğinizi giderebilirsiniz,
ama dinsel kirlilik, ömür boyunca sürer gider.
4
Brakuminler kirli sayılan işlerde çalışanlardır. Bunlar dericilik, mezar bekçiliği,
kasaplık, ölü yıkayıcılığı, cellatlık, at bakıcılığı, bambu eşya yapımı zanaatkarlığı,
tören davulculuğu gibi işlerdir. (s. 127, s. 273) Bu Hindistan’daki Kast sistemini
hiç aratmayan bir anlayıştır.
Japonlar dış ülkelere karşı, yabancı halklara karşı oldukça kapalıdır. Kürdlerin
davetlerine katılırlar, ama kendileri hiçbir zaman Kürdleri evlerine davet
etmezler. Bu, başka halklar için de böyledir. Bir Kürd kadın, ‘Japonların evleri
kale gibidir, yabancıyı asla evlerine sokmazlar’ demektedir. (s. 46)
2023’ten itibaren ise Japonya’da Kürdlere karşı oldukça yoğun bir anti-Kürd
kampanya başlamıştır. Yalan-yanlış haberlerle Kürdler her gün
aşağılanmaktadır, küçük görülmekte, sık sık suçlanmaktadır. Kürdleri aşağılayan
çok çirkin fıkralar piyasaya sürülmektedir. Kanımca bu, Türk-Japonya dostluğu
çerçevesinde gündeme getirilmiş bir süreçtir. Bu, Türkiye’nin Kürd sorununu
Japonya’ya taşıması olarak değerlendirilmektedir. Japonlar’da ‘Kürdler kabul
edilirse Türkiye ile ilişkilerimiz bozulur’ algısı yaratılmak istenmektedir. Tokyo
Yabancı Araştırmaları Üniversitesi’nde Kürd Dili öğretim görevlisi Vakkas Çolak
üniversitede Japonlara verdiği Kürdçe derslerin kaldırılması konusunda, Türkiye
hükümetinin Japon hükümetine baskı yaptığını açıklamıştır. (s. 149)
İmparator Meiji’nin (1867-1912) Japonya’nın batılılaştırılmasında çok büyük bir
rol oynadığı vurgulanıyor. Bu batılaştırılmanın temel ilkesi şudur: “Batı’nın
ahlakını değil, sadece ilmini alalım.”
İrfan Aktan’ın : Karihōmen, Japonya’da Kürt Olmak kitabı çok önemli, değerli bir çalışma. Japonlar, Japonya’yı, Japonya’ya çalışmak için giden Kürdleri anlamak için çok değerli bir kitap
Bu çalışma bize şunu da anlatıyor: Bir toplumu, bir ülkeyi anlamak için 3-5 günlük ziyaretler yeterli olmuyor. Orada en az 3-4 ay çalışmak, başkentin dışındaki şehirlerde de, kırsal kesimlerde de dolaşmak, hatta o ülkeyi, birkaç yıl ara ile bir defa daha ziyaret etmek gerekiyor.