2021 YILINA GARİP BİR SORUŞTURMA İLE GİRME ŞANSI…

İbrahim GÜÇLÜ

Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı, Terörle Mücadele Dairesinden talimatla ifademin alınmasını istemiş. Ben Terörle Mücadele Dairesine kendilerini ifade vermeyeceğimi, benim ifademi almalarının yetkileri içinde olmadığını, kendilerinin hâkim ve savcı olmadıklarını, hâkim ve savcıların avukat olmamdan dolayı benim ifademi alabileceklerini kesin bir dille ilettim.

Bunun üzerine dün (31 Aralık 2020) Cumhuriyet Savcılığına gittim. Cumhuriyet Savcılığında garip bir soruşturma ile karşılaştım. Bir yığın gelgitler ve münakaşalardan sonra ifademi verdim.

Böylece yeni yıla şanslı girdim.

TEM’İN ÇAĞRISI VE CUMHURİYET SAVCISININ ÖZÜR NİTELİĞİNDEKİ AÇIKLAMASI…

Cumhuriyet Savcısıyla selamlaşmamızdan sonra, konuşmaya başladık. Benim ilk sorum ve eleştirim: Terörle mücadele Dairesinden talimatla ifademin alınmasının talep edilmesi konusunda oldu. Bunun hukuki ve etik olmadığını, ayrıca terörle ilgili bir soruşturma olmadığı, avukat olduğum halde Terörle Mücadele Dairesinin bana muhatap edilmesinin yanlış olduğunu, ifade ettim.

Cumhuriyet Savcısı da, “avukat olduğunuzu bilmiyordum. Kusura bakmayın” diyerek üstü kapalı özür dilemiş oldu. 

CUMHURİYET SAVCISININ “KARAKOLDA NE OLDU?” SORUSU, BENİM ÖNGÖRÜMÜ DOĞRU ÇIKARDI…

Cumhuriyet Savcısı, ifademi almaya başlamadan önce, “dün karakolda ne oldu?” sorusuyla konuşmaya girdi.

Ben de, “dün herhangi bir karakola gitmedim. Sadece Terörle Mücadele Dairesiyle telefonla konuştum. Telefonda, Terörle Mücadele Dairesine kendilerini ifade vermeyeceğimi, benim ifademi almalarının yetkileri içinde olmadığını, kendilerinin hâkim ve savcı olmadıklarını,  hâkim ve savcıların avukat olmamdan dolayı benim ifademi alabileceklerini kesin bir dille ilettim” dedim

Buna ek olarak, “ama dün Kürt Demokrat Partisi’nde emniyet görevlileriyle partiye ilişkin tartışma ve konuşmalarımız oldu. O konuda mı bir şikâyet var?” dedim.

O zaman daha önce de yazdığım gibi hakkımda soruşturmanın alelacele yapılmasının, tesadüf olmadığını anlamış oldum.

Bu konuyu ben derinleştirmek isterken, Cumhuriyet Savcısı bunun üzerini örtmeye çalıştı. Hızla ifademe geçti.

SORUŞTURMA KONUSU İLE ALAKASI OLMAYAN GARİP SORU/SORULAR VE CEVAPLARIM…

Cumhuriyet Savcısı, ifademi almaya başlar başlamaz, dosyadaki soruşturma konusu ile alakası olmayan bir soru ile ifadeyi başlattı. “PKK ile ilişkiniz var mı?” diye konuya girdi.

Ben de “siz bu soruyu bana soramazsınız. Bu hukuki ve ahlaki değildir. Soruşturma konusu ile sorunun bir ilgisi de yoktur. Sorunuzu geri alın” dedim.

Cumhuriyet Savcısı da, “bana soruşturmayı nasıl yapacağımı, nasıl ifade alacağımı bana öğretmeye kalkmayın” dedi.

Buna karşılık ben de, “ben 50 yıldır az çok hukuktan anlayan, siyasi davaları takip eden, savcılarla yüzlerce defa karşı karşıya gelen, yığınla da yargılamadan geçen biriyim. Size yol göstermem de doğal. Benim hukukçu olduğumu unuttunuz galiba, Üstelik de sizden daha tecrübeli bir hukukçuyum” dedim.

Cumhuriyet Savcısı, “bunları bana söylemeye hakkınız yoktur” dedi. Ben de buna karşılık, “bana böyle bir soru soramazsınız. Ama illa da soracaksanız, sorunuzu tutanağa geçin. Buna karşılık söylediklerimi de tutanağa geçin.”

Tutanağa geçmesi gereken görüşlerimi sıraladım ve yazın dedim: “Cumhuriyet Savcısının PKK bağlamında bana sorduğu soru hukuki ve ahlaki değildir. Eğer benim PKK ile ilişkili olduğumla ilgili bir kanıt ve soruşturma varsa bu soruyu sorabileceğini, ama sorunun soruşturma konusu ile hiçbir ilgisi yoktur. Suç ve suçlu yaratma çabasıdır. PKK’nın propagandasını yapmaktır. Yıllardır da aynı tutum sürdürülüyor. PKK’lı olmayan Kürtleri, hatta PKK’ya karşı olan Kürtleri de PKK propagandası, yardım ve yataklık yapmakla sorguluyor, yargılıyor, cezalandırıyorsunuz.”

O zaman tartışmamız daha da serleşti. Cumhuriyet Savcısı, “ben PKK propagandası mı yapıyorum?” dedi. Ben de, “benim söylediğim konu kişisel bir sorun değil, bir sistem, bilinçli yargılama uygulamasıdır.”

Cumhuriyet Savcısı, “ben sizin söylediklerinizi tutanağa geçemem” dedi.

Ben de, “ o zaman siz de bana böyle bir soru soramazsınız” dedim.

Cumhuriyet Savcısı, o zaman bana bu soruyu sormaktan vazgeçti. Ama ne yazık ki aynı cahilliği, Kürdistan24 Gazetesi ile ilgili gösterdi. Dedi ki, “siz Kürdistan 24 Gazetesinde mi bu yazıyı yazdınız?” Ben de, “Ben Kürdistan24 Gazetesinin yazarıyım. Soruşturma konusu yaptığınız yazı da orada yayınlandı.”

Cumhuriyet Savcısı soruşturmaya devamla, “Küğrdistan24 Gazetesinin PKK ile bir ilişkisi var mı?” diye sordu.

O zaman tam anlamıyla üzerine gittim. Çünkü benim daha önce belirttiğim görüşlerimden sonra, aynı sorunun Kürdistan24 hakkında sorulması tam anlamıyla hukukla alakası olmayan bir soru olduğu gibi, kasıt taşıyan bir soruydu. İşte o zaman aramızdaki konuşmalar daha da sertleşti.

Cumhuriyet Savcısına “siz bu soruyu sorma hakkına sahip değildiniz. Neden bu soruyu sordunuz?” dedim. O da, “PKK’nın birçok yayın organı var. Bu yayın organı da bunlardan biri olabilir?”

Bunun üzerine “bu bir ahmaklıktır” demedim. Ama daha önce söylediklerimden daha sert tanımlamalar yaptım. Dedim ki,”sizin sorunuzun soruşturma ile ilgisi yok. Daha önce söylediklerim bu sorunuz için de geçerlidir. Benim Hürriyet Gazetesindeki bir röportajımla ilgili soruşturma açsanız. Aynı soruyu Hürriyet Gazetesi hakkında sorar mısınız?” dedim.

“Bununla ne alakası var” diyerek aklımla alay eder bir hale geldi.

Cumhuriyet Savcısı sonuçta bu hukuk dışı sorularıyla bir yere varılamayacağını, benim işi daha serleştireceğimi görerek asıl soruşturma konusuna geçti.

SORUŞTURMA KONUSU VE CEVAPLARIM…

Cumhuriyet Savcısına gittiğim zaman, dosyayı inceledim. O zaman tespit ettim ki, soruşturma konusu (www.kurdistan24.net)’teki, “Devlet, Irkçılık, Kürdistan, Deprem” başlıklı yazım.

Sorguda özce şu görüşleri açıkladım:

1-Ben, (www.kurdistan24.net)’in yazarıyım.

2-Söz konusu ettiğiniz “Devlet, Irkçılık, Kürdistan, Deprem” yazısı bana aittir.

3-Yazının içeriğini aynen savunuyorum.

4-“Kürdistan diye bir ülke var mı, Kürdistan denilen yer neresi?” gibi soruları abesle iştigal kabul ediyorum. Kürdistan hakkında geçmişte ve günümüzde yazılmış binlerce kitap, on binlerce makale var. Benim bu konuda yazdığım yığınla yazı var. Mahkeme savunmalarım var. Makalemde geçen şehirlerin hepsi (Diyarbakır, Muş, Elazığ, Erzurum, Malatya) Kürdistan şehirlerdir. Kürdistan’ın (kast ettiğim Kuzey) 24 şehri var.

5-Ben benzer konularla ilgili T.C Devletinin mahkemelerinde yargılandım. Bazılarından takipsizlik, beraat kararları; bazılar hakkında da cezalar aldım. Dolayısıyla bu bizim hayat hikâyemiz.

6-Benim düşüncelerim şiddet içermiyor. Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, uluslar arası hukuka, hatta T.C Devleti Anayasasının ilgili hükümlerine göre bile düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındadır. Aykırı, sarsıcı, muhalefet görüşleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve diğer ilgili sözleşmelere göre suç kabul edilemez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, ABD Federal Yüksek Mahkemesinin, T.C Devleti Mahkemelerinin bile buna ilişkin kararları var.

7-Yazımla ilgili soruşturmanın açılması bile hukuki ve yerinde değildir.

Doğrusuna bakarsanız, hakkında iddianame tanzim edilmesini ve davanın açılmasını istiyorum. Mahkemede esas hesaplaşma gerçekleşsin. Cumhuriyet Savcısı da bir kez daha hukuk dersi alsın.

Diyarbekîr, 1 Ocak 2021

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *