İbrahim GÜÇLÜ
(ibrahimguclu21@gmail.com)
Bu soruya sağlıklı cevap vermek için HDP’yi doğru tanımlamak lazım.
HDP, Kandil ve Öcalan’ın isteği ve talebiyle kurulmuş bir partidir. Ama esas olarak da, Kandildeki PKK olmadan, HDP olamaz. Bu nedenle, Türk Hükümetine bağlı Öcalan iradesiyle, İran ve müttefiklerine bağlı iradenin ortaklaştığı yerlerde, iki irade tarafından belirlenen kararları uygulamak durumundadır. İki irade arasında çatışma ve çelişki çıktığı zaman da, önce bocalasa bile, daha sonra askeri kurmay (Türk genel Kurmayı konumundaki) Kandil’deki PKK iradesine göre hareket etmek konumundadır.
HDP, demokrasilerde olduğu gibi, kurucuların iradesi partide tayin edici değildir. Kurucu üyelerinin iradesi şeklidir. Bundan dolayı da, genel başkanı, ya da eş başkanları, yönetim organları; kurucularının iradesiyle saptanan bir parti değildir.
Parti organları, bir “üst akıl” tarafından tayin edilmektedir. Bu organların da demokratik iradeleriyle ve özgürce karar almaları olanaklı değildir.
Milletvekili adayları da, bu “üst akıl” tarafından tayin ve tespit edilmişlerdir. Seçilmeleri halinde de, bu “üst akıla” biat kültürü kanunları içinde, alınacak kararları uygulamakla görevlidirler.
HDP’nin seçim bildirgesindeki talepler de, o üst akıl tarafından dikte ettirilmiş taleplerdir. Bu talepler, oldukça değişkendir. “Üst aklın” içinde yaşadığı koşullara göre niteliksel olarak çok farklı bir düzeyde seyir edebilir.
*****
HDP barajı aşıp meclise girdiği zaman, ilk dönemde seçim meydanlarında ve seçim bildirgesinde söylenen ve yazılan vaatlere bağlıymış gibi hareket edecek. Ama kısa bir dönem sonra, HDP asıl gerçeğiyle karşılaşacak ve başı sert duvara değecek.
O zaman Öcalan’ın konumu gereği talepleri olacak. Öcalan’ın talepleri HDP’nin AK Parti ile işbirliği yapması, AK Partinin talep isteklerini desteklemesini isteyecek. AK Parti’nin en önemli, stratejik, hayati taleplerinden biri, kendi meşrebine uygun bir anayasa yapması, anayasanın başkanlık sistemine göre dizayn edilmesidir.
HDP, seçim meydanında, “biz seni başkan yapmayacağız” dediğinden, Kemalistler bu nedenle ona destek olduklarından ve oylarını HDP’ye borç verdiklerinden, kavga kopacak. Bu kavgada, Kandil’deki PKK ya Öcalan’a karşı tutum takınarak, aralarında şiddetli bir çatışma başlayacak. Ya da Kandil’deki PKK Öcalan’la uzlaşacak ya da ona itaat ederek onun dediğini yapacak. O zaman da solcu ve HDP bildirgesine kendisini bağlı görenler ya partiden kopacaklar ya da kendi çıkarlarını gözeterek, gelecek seçimi hesap ederek başlarını indireceklerdir.
HDP, gerçeği verilen vaatlere bağlı kalmasının olanaklı olmadığını, tutum ve taleplerinin değişken olacağını gösteriyor.
Tabi ki bölge koşulları ve esas olarak da PKK’nın silahlı olarak devam etmesi mutlak koşuluna bağlı olarak, HDP’nin hareket ettirilmesi, İran’ın Türkiye’ye karşı taleplerinin Kandildeki PKK tarafından realize edilerek HDP’ye uygulatmaya çalışılması da hesap dışı tutulmamalıdır.
*****
HDP’nin seçime girmesi, mevcut oyunun kurallarına, yani anayasanın, siyasi partiler ve seçim yasasının belirlediği kurallara göre oynaması, barajı aşması ve meclise girmesi, PKK’nın silahlı mücadelesinin meşruiyetini önemli ölçüde tartışma gündemine getirecektir. PKK, silahlı olmayı savunmakta zorlanacaktır.
Ama PKK rasyonel ve demokratik, bağımsız bir parti olmadığından (O da bir Üst Akıl tarafından yönetildiğinden) ve silahla var olan, silah onun için olmazsa olmaz koşul olduğundan, silahı terk etmesi, kendine silahlarıyla egemenlik alanı yaratma hedefinden vazgeçmeyecektir.
PKK’nın taleplerinde bir değişiklik olmayacak, sadece silahla var olmanın yeni koşullardaki oyunlarına, taktiklerine ve manevralarına başvuracak. Bunun için gayret gösterecek.
-‘Demokratik Özerklik’ talebi konusunda meclise giren HDP nasıl bir siyaset izler?
HDP, PKK adına “demokratik özerklik” ttalebini ifade etmeye devam edecek. Bu talep PKK’nın gerçek talebi değil. Gerçek talebini gizleyen bir manivelasıdır. Buna rağmen bu talebinin gerçekleşmesi için, bütün siyasi partilerin, en azından siyasi partilerin çoğunluğunun bu konuda uzlaşma sağlaması gerekir.
Bu da imkân dâhilinde görülmemektedir.
Bunun dışında, özerkliği kamusal alanda bir siyasi sistem olarak yapılandırması olanaklı olmayacak. Sadece bazı sivil alanlarda bugüne kadar olduğu gibi, kendi meşrebine uygun sözüm ona “demokratik özerklik” uygulamaları yapacak.
PKK’nın asıl stratejisi “demokratik özerklik” değil, kendi egemenlik alanını silahlı güçleriyle yaratmak oluğu için de, bu konuda “yapmak” değil, “yapar görünmek” ahvalinde olacak.
Diyarbakır, 3 Haziran 2015