YENİLGİ İKLİMİNDE İZDÜŞÜMLER

12 Eylül vurgunuyla birlikte su alan ve süreç içerisinde dibe vuran, Kuzey Kürdistan’daki politik yapılar zamanla eski statülerini kaybettiler ve giderekten bölünme, bireysel ve grupsal ayrılıkların ardında ağırlıklı olarak tarihsel rollerini noktaladılar.

Bu geleneklerin tabanları uzun bir süre “kurtarıcı-ları” beklemekle zaman kaybetti-ler. Çünkü umut bağlanan ve kurtarıcı gözüyle bakılan kadroların esas kurtarıcılara kendilerinin ihtiyacı olduğunu taban geç fark etti.

Genelde bütün yapılarda, zaman zaman tabandan bir takım iyi niyetli girişimler, hamleler olduysa da sonuçta sürece denk gelen bir yanıta dönüşmedi. Bu hamleler, girişimler her seferinde bir takım anlamsız ve önemsiz egoların kurbanı oldu.

Yenilgi psikolojisinin ağır buhranı altında ezilen, eskiyen politik kadrolar, geleceğe yönelik adım atmaktan ziyade, geçmişin tozlu rafları arasında birbirlerini suçlayarak, günah keçisi ilan etmek için olmadık sebeplerle suçlu aradılar.

Dünün yol arkadaşları birbirlerini dinleyip, birbirlerini anlamak yerine, siyasal güç odakları tarafından, kulaklarına fısıldanan “ideolojik ve örgütsel ayrılıklar” rüzgarına kendilerini hızla kaptırdılar.

Buhran ve bunalımlardan kurtulmanın yollarını arayacaklarına, eksiklik ve yanlışlıklarına çare üreteceklerine ısrarla birbirlerini nasıl ekarte edecekleri üzerinde kafa yordular ve en kestirme yoldan rakip diye düşündükleri arkadaşlarını mahkum ettiler.

Ne yazık ki, yenilginin ağır psikolojik atmosferinin etkisiyle birbirleriyle didişen bu kadrolar, süreç karşısında kendi konum ve pozisyonlarını değerlendirmek, kendi rol ve sorumluluklarını eleştirel bir şekilde ortaya koyup geleceğe dair bir perspektif oluşturacaklarına, yol gösterici bir özeleştiriyle yapının deneyimli ustaları olmaları gerekirken, tam tersine, bugüne değin yaptıkları tek şey bilinçaltı güvensizlik duvarlarının güçlendirmesine ağırlık vererek birbirlerini yakın markaja aldılar.

Kimileri de rant ve kariyer için olmadık yerlere kapağı atmanın hayaliyle, eski arkadaşlarına karşı düşmanlık ve kabuk bağlamış yaraları kanatmayı şahsi çıkarları için tercih ettiler.

Hepimiz biliyoruz ki, 1980 sonrası politik hareketlerde baş gösteren çözülme, bölünme ve yenilginin ortaya saçtığı dağınıklık ve plansız programsız ricat kararları ardında  “yoldaş”lar arasında psikolojik uçurumlar ve güvensizlik bariyerlerinin oluşmasına neden oldu.

Süreci sağlıklı değerlendirmek, bu sıkıntıları anlatmaktansa kendi içimizde ve dışımızda sorumlu, günahkar ve suçlu arayışlarına ağırlık verdik. Tıkanıklık ve sıkıntıları aşmak için özveri ve fedakarlık etmeyi basit bir gurur meselesi haline getirdiler.

1990’lı yıllara gelindiğinde, artık toparlanma ve yeniden ayağa kalkmak için son hamlelerin yapıldığı, güven ve kararlığın su almaya yüz tutuğu bir süreç eşlik etti. Bir takım özverili kadrolar her şeye rağmen, koşullarını zorlayarak yılların ataleti ve yeniden diriliş beklentisinin etkisiyle  tekrar tekrar bir takım girişimlerde bulunmak istedilerse de, sonuç olarak gelişmeler bize  takat ve mecalin kalmadığını ortaya koydu.

2000 lı yıllardan sonra ağırlıklı olarak otel lobilerinde ve bir takım girişimler adıyla ülkede  yeni bir arayış, yeniden toparlanma, birlik çalışmaları amaçlarını güden bir hayli fazla politik girişimlere, siyasi arayışlara ve parti inşa hamlelerine tanık olduk. Bu girişimlerin başını çeken ve her kulvarda söz sahibi olanlar benzer aktörlerdi.

Ne vakit tabandan bir arayış, bir kıpırdanma ya da hareketlenme olduysa, bu girişimlerin önüne set çekmek için “rol çalmalar”  baş gösterdi. Dikkat edilirse “bu rol çalma” aktörleri genelde birbirlerinden ayrı gibi görünseler de pratikte birbirleriyle ilintili ve ilişkilidirler. Israrla küçük olsun benim olsun mantığıyla umutsuzluk ikliminin kasvetli atmosferini daha da pekiştirdiler.

Bunca deneyim ve tecrübeler gösterdi ki, olmadık zamanlarda  ve olmadık yerlerde  denenmekten kanıksanmış, yaşama pozitif bakmaktan usanmış ve egosunun gölgesinde  müzmin şikayetçi  karakteriyle, suçlamayı alışkanlık haline getirmiş aktörlerle “yeni” bina inşa etmek kolay değildir.

Aynı zemin üzerinde, tıpkı sonbahar yağmurları sonrası aniden boy veren mantarlar gibi siyaset sahnesinde, partiler boy göstermeye başladı. Mevcut yapıların tümü benzer argüman ve programlara sahip olmalarına rağmen ısrarla öncü kadroların kariyerist ve bencil egoların tatmine yönelik suni ayrılık duvarları örüldü. Bu yetmezmiş gibi içerde ve dışarıda birbirlerinin aleyhine rapor ve karalama kampanyaları başlatarak  bir nevi otobüs firmalarının rekabetini örnek alırcasına “öz”, “has”, “yeni” gibi  benzer sıfatlarla politik bir rekabete giriştiler.

Fosilleşmeye yüz tutan kimi müfettiş ve yeni yetme müfettiş adayları “Rê û Rêbaz”a bağlılık adı altında kişisel pozisyonlarını sağlama almak için rakipleri hakkında raporlar hazırlamayı, şikayet seanslarını oluşturmayı “yurtseverlik” diye lanse etmeyi alışkanlık haline getirdiler.

İthalat ve İhracata endekslenmiş bu yapının devamı olduğunu iddia edenler, her nedense başkalarının aforoz ettiği şahsiyetleri bir kurtarıcı olarak transfer etmeyi bir başarı olarak görüyorlar.

1965’lerden bu yana siyasal sahnede yer alan ve kimi dönem makas değiştiren, kavşaklarda kötü aktör rolünü üstlenen bireyleri, arkadaş çevresini iyi değerlendirmek gerekiyor.

Kişisel kapris ve egoları için olmadık hukuksuzluklara, kötülüklere ve yıkımlara imza atan bu madalyalı müfettişleri referans alanlar, onlarla hala birlikte siyaset yapılabileceğini ifade eden dostları anlamakta güçlük çekiyorum.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki kendileriyle barışık olmayan bu bireylerin, kadro, sermaye ve politik birikimi, bu anlamsız rekabeti sürdürmeye müsait değildir.

Yeterli olmadığı 1990’lardan bu yana çok bariz bir şekilde anlaşılmasına rağmen, her seferinde aynı hamleler ve benzer girişimler, aynı argümanlarla gölge oyunu oynamaya devam edilmektedir.

Görünen o dur ki bu alışkanlıklar ve mitoz bölünmeler bir süre daha devam edecektir. Çünkü alfabedeki son harflere ulaşmak için sırada birkaç sayı kaldı. Bütünleşme adı altında  “şiddetli geçimsizlik” gerekçesiyle boşanıp tekrardan evlenmeye çalışan çiftlerin anlamsız çabalarını çağrıştıran girişimler, bize umutsuzluk ikliminde yeniye dair bir emare göstermemektedir. 25/02/2015

Cano Amedî

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *