Filistin Sevdası Zulüm Karşıtlığı Boyası-III

Şefik ÇOLAK

Geliştireceğimiz politika başkalarının politikasının devamı değil, kendimize ait olmalıdır. Ve Kurdlerin uzun ve kısa vadeli çıkarına uygun olmalıdır. Biz karşılıksız olarak Kıbrıs veya Filistin sevicisi olmak zorunda değiliz. Rumların haklarını inkâr ederek, yapılan bir Kıbrıs işgalini unutmayalım. Gerçekleri görmeden, tavır aldığımız sürece sadece haksızlara hizmet etmek durumunda oluruz. Türkler Filistin sevdalısı değiller. İşgalcilik, kendilerinin doğal anlayışı olduğu için bugün de aynı anlayışlarına hizmet ettiği için Filistin seviciliği yapıyorlarmış gibi görünüyorlar. Böyle davranmak zorundalar. Kendilerinin işgal ettikleri yerlerdeki halkların durumunu gündemden düşürmek, halkların mücadele gücünü farklı yola kanalize temek, İşgal ettikleri yerler için başka devletlerin desteğini sağlamak için Filistin seviciliğini pazarlık için kullanmaktalar. Filistin toprakları üzerinde hak idea etmekteler ve fırsatını buldukları zaman, geçmişte yaptıkları gibi burayı işgal etmekten kaçınmayacaklar. Güçlü İsrail Devleti olduğu sürece bu bölgeyi ileride de işgal edemeyeceklerini çok iyi biliyorlar.

Doğru politika geliştirildiği takdirde Kurdler, ancak olanlardan yarar sağlayabilirler. Yakındoğu’da ve Ortadoğu’da Kurdler aralıksız olarak saldırı altındalar ve özellikle TC.’de yürütülen asimilasyon politikası sonucu, aralıksız soykırıma tabi tutulmaktalar. Kurd Soykırımını, uluslararası arenaya taşımamız için BM üyesi bir devletin ciddi desteğini sağlamak zorundayız. Kurd Soykırımını, Dünyanın gündemine taşımak bir devletin işine geldiği takdirde bunu yapabilir. Bu da bizim işimize gelir. Türklere karşı bir politikanın ve pazarlığın gereği de olsa, İsrail Başbakanı’nın Kurd Soykırımını gündeme getirmesi önemlidir. Bu tutumunu süreklileştirdiği takdirde, bizden dostluk göreceğini onlara his ettirmeliyiz. Bizim bu tutumumuza ihtiyaçları vardır. Unutmayalım, kazanç kazanç anlayışı bize yarar sağlayabilir.

Kurdler kendi gelecekleri ve barış için herkes ile masaya oturmak zorundadır. Barış görüşmesi her şeyden önce düşman ile yapılır. İki yüz yıldır bize her türlü baskıyı yapanlarla çözüm için masaya oturmaya hazır isek, neden İsrail ile masaya oturmayalım.

İsrail’e karşı tutum almış gibi görünen TC, İran ve 22 Arap devleti sözlü açıklamalarının tersine ticari ve siyasi ilişkilerini sürdürmekteler. Çıkarlarının gereğini yerine getiriyorlar. Akıldan yoksun bazı Kurdler ise, kraldan çok kralcılık yapıp Diyarbekir surlarına bazı Filistinlilerin posterlerini asmaktalar. Bu davranış, ancak Kurd çıkarlarına zarar verir. Unutmayalım bu savaş sürecinde bile Türkler gemilerle İsrail’e mal satmaya devam ediyorlar. Bazı Türk guruplarının bunu eleştiriyormuş gibi görünmesi, sadece takiye ve manipülasyondur. Bu ticareti yapanların içinde Kurd olanlar olabilir ama onlar Kurd değil Türk kimliği ile bunu yapıyorlar. Ticaret yapanlar ise devlet tarafından teşvik edilmektedir.

Başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, Türkiye’deki bütün tanınmış şahsiyetler, kurumlar, partiler, çıkar gurupları ve inanç gurupları, sahte tutum içindeler ve devletin çıkarına uygun tutum içindeler. Devletin kendilerine yüklediği görevi yerine getiriyorlar. Kulağa hoş gelen bazı söylemleri tekrarlamaları, yaptıkları görevin gereğidir. Devlet dininin temsilcisi olan DİB sürekli Müslümanlara karşı yapılan haksızlığı şaşalı bir şekilde gündeme getirmektedir. Aynı şeyi bir defa dahi Kurdler için gündeme getirdi mi? Getirmez; çünkü derdi haksızlığa karşı gelmek değildir.

Alevileri anlamakta zorluk çekiyoruz. Onlara her türlü kötülüğü ve katliamı yapan Suniler olduğu halde, bu konuda onlarla beraber olmaktan kaçınmıyorlar. Onların da derdi inançları değil, Stockholm Sendromu ile bağlı oldukları Irkçı, Tekçi, İnkârcı devletlerinin çıkarıdır.

Kendini Türk Solu olarak tanımlayanların durumu ise bilinenin dışında değildir. Unutmayalım ki TC.de sol örgütlerin ekseriyeti Kemalistler tarafından şekillendirilmiştir ve yönlendirilmektedir. Gerçekten demokrat olmak niyetinde olan Türkler, kendilerini ve siyasi yapılarını Kemalistlerin anlayışından kurtarmadıkları sürece, sadece egemen sisteme hizmet etmekten kendilerini kurtaramayacaklar. Asimilasyoncu ve inkârcı sistemden kendilerini kurtarmadıkları sürece, Kurdlerden dostluk görmeyeceklerini Kurdler onlara göstermelidir. Filistin İsrail meselesinde de Türk Solunun geliştirdiği politika, egemenlerin politikasından farklı değildir. Sadece kullandıkları sözcükler kısmen farklı olabiliyor.

Hala TC.nin politikasını belirleyen ve Filistin meselesinde de belirleyen Kemalistler ve Şovenist Irkçı Türklerdir. Dini nedenlerle politik tutum aldığını söyleyenler de yalan söylüyorlar ve Devletin isteğinin dışında tutum geliştirmiyorlar.

Kurdler çıkarları gereği tarafsız olmalı ve karşılığını aldıkları takdirde farklı tutum almalıdır.

Kurdlerin ve siyasi yelpazenin neresinde olursa olsun Kurd Örgütlerinin diplomatik tutum almalarını diliyorum.

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *