Yasaların Şiddeti

Şefîk ÇOLAK

T.C.nin kuruluş esaslarının sorgulanmasının engellenmesi kanunları

Yasaların Şiddeti

Türkiye Cumhuriyeti, kendi kuruluş esaslarının tartışılmasından ve sorgulanmasından hep korkmuştur. Kuruluş esaslarının çağdaş insani ve hukuk kavramlarına uygun olmadığını bilmektedir. Kuruluş esasları sorgulanmaya başladığında halkların uyanma sürecine gireceğini ve bu nedenle temellerinin sarsılacağını bilmektedir.

Kaçınılmaz sonucu engellemek veya geciktirmek için sürekli kuruluş esaslarına gerçekte olmayan çağdaş fonksiyonlar yüklemekte ve tezlerin propagandasını her türlü olanakları kullanarak yapmaya çalışmaktadır. Yalan ve masa başı hazırlanan tezlerini oluşturdukları çağdışı eğitim sistemi ile şekillendirerek kendi destekçilerine inandırmaya çalışmaktadır. Bu eğitim tarzından geri adım atmamak için bütün olanakları kullandığı halde çoğunlukla şiddete başvurmaktadır. Normal yollarla kabul ettiremedikleri tezleri, şiddet yolu ile kabul ettirmek yoluna gitmektedir. Sadece tarihsel miraslarına el koyduğu halklara şiddet uygulamamakta, kendisine kuşku ile bakma eğilimi olan, kendi halkına da şiddet uygulamaktadır.

Sistematik olarak sürdürdükleri yalana ve manipülasyona dayalı eğitim ile bütün kurumları tarafından yürütülen propaganda çalışmaları, her zaman istediği sonucu elde etmeyi sağlayamamaktadır. Bu durumda, başvurulanı elde etmek için yasal zorunluluk oluşturmaya çalışmıştır ve gelecekte de yasalarla zora dayalı kabullenmeyi yaratmaya başvuracaktır.

Türkiye Cumhuriyeti, aynı zamanda Türk Egemenlik Sistemi olarak tanımlanmalıdır. Bu sistem kendi varlığını korumak için her yola başvurduğu gibi, kendi destekçilerinden herkesi, gerek duyması halinde, feda etmekten geri durmamaktadır. Bunun tek istinası, sistemin gereği için yüceltilen Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk’ün yüceltilmesi, sistemin yüceltilmesine paralel yürütülmektedir. Atatürk’ü korumak, egemenlik sistemini korumak olarak tasarlanmıştır ve bunu iyi anlamak lazımdır. Bu anlayış sadece Kemalistlere ait değil, en az onlar kadar sistemin korunması gereği ırkçı ve inkârcı olan siyasal İslamcılar için de geçerlidir. İslam’ı tartışmak ayrı bir konu olmakla beraber, Türkiye’de var olanın, devlet dini olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Türkiye’de İslam, Osmanlı’da olduğu gibi mevcut devlete hizmet edecek şekle sokulmuş ve devletin kurumları tarafından tekele alınmış ve uygulamaya çalışılmaktadır. Bütün resmi veya gayri resmî kurumlar da bu amaca hizmet edecek şekilde kurumsallaştırılmıştır.

Çağımızda düşünce hürriyetini engellemek, zaman aşımına bağlı olmayan suçlar arasında tanımlanmaktadır. Buna rağmen T.C. Anayasası ve kanunların da bu suça aracılık eden veya düşünce suçunu zorunlu hale getiren maddeler az değildir. Buna en güzel iki örnek aşağıda tam metinleri olan 5816 sayılı ATATÜRK ALEYHİNE İŞLENEN SUÇLAR HAKKINDA KANUN ile T.C. Anayasası’nın 174. Maddesi verilebilir.

5816 sayılı kanun esas olarak bir kişi aleyhine işlenen suçların önlenmesine yönelik değil, sistemin korunmasına yöneliktir. Hakaret ve küfür ucu açık kavramlardır ve sistemi koruma amacı ile şekillendirilmiş Türk Hukuk Sistemi’nin nasıl kavradığı ve nasıl sonuçlar doğurduğu bilinmeyen bir şey değildir. Türk mahkemeleri her zaman yürütmenin ihtiyacına uygun davranmakta, yorumlamakta ve beklenen kararları vermektedir. Bugün RTE’nin isteğine göre kararlar veren mahkemeler aslında RTE’nin değil sistemin gereğini yerine getiriyorlar.

Atatürk’ü veya Devrim Kanunlarını, devrim kavramının ne olduğunu bilmeyenlere sunulan bir devrim kavramı ile karşı karşıyayız; eleştirmek, gerek ilgili yasa, gerekse de ilgili Anayasa maddesi ile yasaklanmıştır. Aslında bu yasalar ile düşünce yasaklanmakta ve uluslararası geçerli hukuk normlarına göre suç işlenmektedir.

İşlenen her bir suçun, tarihsel süreç içinde yargılanacağı göz ardı edilmemelidir. Bu yasalar için de, gelecekte T.C. ile uygulayıcıları mutlaka yargılanacak ve cezalandırılacaktır.

Bu coğrafyanın kadim halkları ve inanç gurupları uyanmalı ve Stockholm Sendromu’ndan kurtulmalıdır. Kendilerini demokrat olarak tanımlayan Türkler de artık gerçeği görmeli, ırkçı ve asimilasyoncu sisteme üstü kapalı da olsa destek vermekten kendilerini kurtarmalıdır. Kendilerini demokrat olarak tanımlayan Türkler’den yakın zaman için umutlu olmak isterdim.

 Şefik Çolak

20.12.2023

 

ATATÜRK ALEYHiNE iŞLENEN SUÇLAR

HAKKINDA KANUN

 Kanun Numarası             : 5816

 Kabul Tarihi                      : 25/7/1951

 Yayımlandığı R.Gazete   : Tarih : 31/7/1951 Sayı : 7872

 Yayımlandığı Düstur       : Tertip : 3 Cilt : 32 Sayfa : 1842

Madde 1 – Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.

Yukardaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.

Madde 2 – Birinci maddede yazılı suçlar; iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak veya umumi veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasıyla işlenirse hükmolunacak ceza yarı nispetinde artırılır.

Birinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar zor kullanılarak işlenir veya bu suretle işlenmesine teşebbüs olunursa verilecek ceza bir misli artırılır.

Madde 3 – Bu kanunda yazılı suçlardan dolayı Cumhuriyet savcılıklarınca re’sen takibat yapılır.

Madde 4 – Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Madde 5 – Bu kanunu Adalet Bakanı yürütür

 

İnkılâp kanunlarının korunması

MADDE 174- Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin lâiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:

  1. 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu;
  2. 25 Teşrinisâni 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisâsı Hakkında Kanun;
  3. 30 Teşrinisâni 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun;
  4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medenî nikâh esası ile aynı kanunun 110 uncu maddesi hükmü;
  5. 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun;
  6. 1 Teşrinisâni 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun;
  7. 26 Teşrinisâni 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lâkap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;
  8. 3 Kânunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun.

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *