İbrahim GÜÇLÜ
Türk Devletinde iktidar mücadelesini anlamak için, demokrasiyi rejim olarak benimseyen ve hayat tarzı olarak kabul eden ülkelerde iktidar mücadelesini ve iktidar değişimini en genel hatlarıyla ve basitçe anlaşılır bir şekilde ele almak istiyorum.
DEMOKRASİLERDE İKTİDAR MÜCADELESİ VE MUHALEFET…
Demokrasi, halkın kendi kendisini yönetmesi rejimidir. Başka bir deyimle faşizm rejiminin ve diktatörlük rejimlerinin aksinin gerçekleşmesi demektir. Faşizm ve diktatörlüklerde, halkın kendi kendisini yönetmesi söz konusu değil. Faşizmde normal yollarla iktidar değişikliği olmaz. İktidarı elinde tutan ölümüne kadar sürdürür. Ya da o faşist diktatörün karşısında yeni bir diktatör çıkarak, mevcut diktatörü zorla devirerek yönetimi ele geçirir, onun yerine geçer.
Demokrasilerde, halk/halklar iki yolla kendi kendisini yönetmeye çalışır.
Bu yollardan biri, doğrudan temsildir. Referandumdur. Bunun sürekli olması dünyanın maddi ve nüfus yoğunluğu gerçeklerine çok uyumlu değildir.
İkinci yol da, dolaylı temsildir. Genel anlamda da dolaylı yolla temsil söz konusudur. Çünkü dünyadaki nüfus yoğunlukları, teknik koşullar, hayatın yoğunluğu doğrudan temsil için elverişli değildir. Bundan dolayı da halk temsilciler vasıtasıyla, meclislerle kendi kendisini yönetir ve temsil eder. Bu da belirli dönemlerle sınırlıdır. Genel olarak 4 yılda bir halk kendi temsilcilerini seçerler.
Demokrasilerde, esas olarak siyaset yoluyla temsil gerçekleşir. Ama sivil toplumsal kurumlarda bu iktidar değişikliğinde önemli bir aktördür.
Demokrasilerde, siyasi partiler ve siyasi partiler niteliğinde kuruluşlar tarafından iktidar değişikliği, halkın temsili gerçekleşir ve hükümetler kurulur.
Demokrasiler genel olarak da anayasal rejimlerdir. İktidar değişikliği, halkın temsili ve kendi kendini yönetmesi anayasal hükümler temelinde ve çerçevesinde gerçekleşir.
Bu iktidar değişikliği, parlamenter sistemler ve başkanlık sistemlerinde esas ve öz olarak aynı olmasına rağmen, teknik ve uygulama alanı itibarıyla farklı tezahür eder.
Parlamenter sistemlerde, siyasi partiler seçimlere girerler. Seçimlerde, anayasalarda belirtilen milletvekillerinin çoğunluğunu kazanan parti tek başına hükümeti kurar. Eğer seçimlerde tek parti çoğunluğu kuramazsa, koalisyon hükümetleri kurulur.
Başkanlık seçimlerinde, başkan seçimi önemlidir. Çünkü başkanlık sistemlerinde hükümeti başkanlar kurar. Hükümet üyelerinin meclis üyesi olması şart değildir. Bütün siyasi partiler de seçime katılırlar. Aldıkları oy oranlarına göre mecliste halkı temsil ederler.
Demokratik ülkelerde seçimler genel anlamda anayasa ya da siyasal partiler ve seçim yasalarından belirlenen zaman içinde ve olağan koşullarda seçimler yapılır. Çünkü o ülkelerde olağanüstü koşullar yoktur. Muhalefet illa da iktidar olduğu zaman iş yapmaz, iktidara çelme takmaz. Muhalefet, seçimler yapılana kadar olduğu zaman iktidara destek olur.
Demokratik ülkelerde ve rejimlerde siyasi partiler arasında oldukça demokratik ve medeni bir rekabet vardır.
TÜRK DEVLETİNDE İKTİDAR VE MUHALEFET MÜCADELESİ…
Türk Devleti, tek lider (Atatürk), tek ideoloji (jakoben-Kemalist- otoriter), elittik (sivil ve asker bürokrasi elettiği) devlet olarak kuruldu. Anti-İslamcı (Türk milleti), anti-Kürt nitelikte sömürgeci, ırkçı, faşist bir devlet olarak yapılandı.
Türk Devleti’nin bu yapısı çok yalın bir ve açık biçimde 1946 yılına kadar böyle sürdü. Türk Devleti, her ne kadar 1946’da İkinci Dünya Savaşından sonraki demokrasi esintisinden yararcı davranarak çok partili sisteme geçiş yapmışsa da 1950’ye kadar Kemalist diktatörlük altında yaşamını sürdürdü. Çünkü 1946’da yapılan seçimlerde de Kemalistler genel seçimde kaybetmelerine rağmen iktidarı Demokrat Partiye terk etmediler.
Türk Devleti, Atatürk ve İnönü hâkimiyetinde tek parti, tek lider ve tek ideoloji diktatörlüğü devam etti.. Atatürk döneminde icazetli parti kuruluşlarına izin verilmişse de, Atatürk’ün partisi onların karşısında kaybedince, onlar kapatıldı. Yöneticileri tutuklanıp, cezalandırıldılar. Hem de İstiklal Mahkemelerinde yargılanıp cezalandırıldılar. 1946’ya kadar, Cumhuriyet Halk Fırkası dışında bir parti kurulamadı. Çok partili siyasi rejime geçiş yapıldıktan sonra Demokrat Parti (DP) kuruldu. 1950’de Kemalistler istemeyerek uluslararası baskı sonucu iktidarı Demokrat Partiye devretmek zorunda kaldı.
Bu tarihten sonra, Türk Devleti teknik anlamda yarı-demokratik bir rejim sürecine girdi.
Bundan dolayı kendisine sosyal-demokrat, liberal, muhafazakâr, liberal, sosyalist diyenler; bu sıfatları kullanan parti ve kurumların hiçbiri Kemalizm’den arınamadı ve kurtulamadılar. Kemalizm’le zehirlendiler. Günümüzde de bu zehirli hal devam ediyor. Buna rağmen de iki kesim arasındaki çatışma, çelişki, mücadele hep oldu.
Türk Devletindeki iktidar mücadelesi esas olarak, Muhafazakârlarla Kemalistler, Batıcılarla Doğucular, Kemalist Jakobenistlerle Osmanlıcılar arasından devam ederek bugünlere geldi. Bu aşamada da tam anlamıyla iktidar mücadelesi bu kesimlerin mücadelesi şeklinde sahneleniyor.
Türk devletinde, muhafazakârlar hep seçimlerle iktidarı kazandılar. Kemalistler-Jakobenistler, elitistler ve destekleyicileri, hep darbe yoluyla iktidarı ele geçirdiler. Ama onların iktidarı geçici oldu. Her darbe sonrasında muhafazakârlar seçimi kazandılar.
Ama Kemalistlerin, Sivil Asker Bürokratların darbe yapmaları hiç kolay olmadı: Çok acılı, büyük planlar sonucu, uluslararası desteklerle, kanlı gerçekleştiler. Darbeler gerçekleştirildikten sonra, darbe diktatörleri Türklere, Kürtlere, bütün diğer halk-ulus topluluklarına büyük acılar yaşattılar. İnsanları katletmekten geri durmadılar.
Darbeler olmadan önce, diktatörlük geleneğine sahip olmakla kalmayıp, o kültürü sürdüren Kemalistler muhafazakâr-liberal iktidarları ve onların liderlerini diktatör-diktatörlük olarak sıfatlandırdılar. Kemalistlere göre Menderes, S. Demirel, Turgut Özal diktatördüler. Şimdilerde R.T. Erdoğan
Bundan dolayı 1960, 1971, 1980, 28 Şubat, 15 Temmuz Darbelerin hazırlanması da kanlı ve sancılı oldu. 15 Temmuz Darbesi hariç, diğer bütün darbelerde iktidarlar değişti.
Sözüm ona askeri darbeler, diktatörlükleri yıktılar. Oysa onların yerine sivil asker (CHP) diktatörlüklerini kurdular. O zaman da yapılan tanımlamaların doğru olmadığı, yalan olduğu, yeni bir diktatörlük için temel oluşturulmak olduğu darbenin ilk günü açığa çıkıyordu.
Darbeleri yapanlar esas olarak askerlerdir.
Günümüzde de iktidar mücadelesinde, siyasi partiler ve güçler arasındaki ilişkiler açısından bütün darbelerin öncesi tezahürler var. Yine tespit edilen bir diktatör var. Yine diktatörlüğü kuran İslamcı muhafazakârlar var. Buna karşı mücadelenin başını çeken Kemalistler ve CHP var. Onlara göre, R.T. Erdoğan diktatörlüğü yıkıldığı zaman demokrasi gelecek.
Buna inanmamız isteniyor.
Bu konuda insanların aklıyla oynanıyor.
Oysa biz biliyoruz ki, bütün Türk siyasi partilerinde demokrasi yoktur. Bunun yanında hem iktidar ve hem de muhalefet liderlerinde diktatörlük eğilimleri var. Bu eğilimler yapısaldır ve Kemalizm’den kaynaklanıyor. Her yere yayılıyor. Her yerde ve herkes de diktatörlüğü meşru hale getiriyor ne yazıl ki.
Günümüzde askerlerle darbe yapılamayacağı gibi bir durum var. Bundan dolayı seçimden önce mevcut lideri ve iktidarı yıkmak için, erken seçim manevrası, başka manevralar, özellikle uluslararası güçlerin iktidar mücadelesine gizlice değil, açıkça dahil olması söz konusu.
Bu bağlamda, Türk Devletinde iktidar mücadelesi keskinleşiyor ve ilginç bir hal alıyor.
Kemalistlerle İslamcı muhafazakârlar, Batıcılarla Doğucular, Kemalist-Jakobenistlerle Osmanlıcılar arasından keskin ve ilginç bir iktidar mücadelesi, iktidar-muhalefet ilişkisi var.
Gelişmeleri yakından izliyoruz. Daha da yakından izlenmelidir. Önümüzdeki günler daha önemli iktidar mücadelesine şahitlik yapılacak verilerini sunuyor.
Çok açık ki, Türk Devletinde iktidar mücadelesi ve iktidarın el değiştirmesi demokratik rejimlerdeki gibi olmuyor. Özgün özelliklere sahip bir vizyon ve tablo sunuyor.
Diyarbekîr, 26. 10. 2021