Türk Devletinde “Cumhurbaşkanlığı ve Güçlendirilmiş Başbakanlık Sistemi” demokrat olmaz…

İbrahim GÜÇLÜ

(ibrahimguclu21@gmail.com) 

 

Türk Devletinde yıllardır “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” ve “Başbakanlık Sistemi” tartışılmaktadır. Ben de televizyonlarda ve yazdığım makalelerde bu konularla ilgili görüşlerimi, Türk ve Kürt siyaset sınıfına,  kamuoyuna iletmeye çalışıyorum. 

Genel seçimlere bir yıldan az zamanın kaldığı bu günlerde, iki sisteme ilişkin tartışmalar yoğunlaşmış durumda. Öyle görünüyor ki, giderek bu konulara ilişkin tartışmalar daha da yoğunlaşacak. Doğal olarak bir Kürt siyasetçisi ve Kürt Davasının bir hizmetçisi olarak bu konulara ilişkin görüşlerimi, demokratik sistemin genel parametreleri, Kürtlerin milli çıkarlarının parametreleri açısından zaman zaman ifade etmeye devam edeceğim. 

Bu makalemde söz konusu olan sistemlere ilişkin olarak farklı, daha kolay anlaşılır ve dikkat çekici araba metaforu üzerinden hareket ederek açıklama yapacağım. 

Bir arabada motor var, kaput var. Genel manada bütün arabalarda, motor arabayı yürütür. Kaput arabayı yürütmez. Kaputun belli eksiklikleri taşıması da önemlidir, ama arabanın yol yürümesini engellemez. Hiç şüphe yok ki, kaputtaki eksikliği de gidermek lazımdır. Ama bu kolay bir işlemdir. 

Hiç şüphe yok ki, arabadaki bu genel durum tespiti yanında, arabanın markası da önemlidir. Arabanın markası, arabanın kalitesini, işlevini, güvenlikli olmasını, ömrünü de ortaya koyar. “Türk Anadol” bir binek arabadır. Kalitesi ve ömrü düşüktür. Güvenli bir araba değildir. Mercedes, BMW, Audi ve benzeri arabaların kalitesi yüksek, ömrü uzun ve daha güvenlidir. 

Demokratik devletleri ve rejimleri kalitesi yüksek, güvenli, dayanıklı arabaya benzetmek sorunun anlaşılması kolaylaştırmak için yararlı bir metafordur. Demokratik olmayan devletleri ve rejimleri, kalitesi düşük, güvenli ve dayanıklı olmayan arabaya da benzetirsek, sorunu daha rahat anlaşılır kılarız. 

Batı’nın demokrasilerin, kalitesi yüksek, güvenli, uzun ömürlü arabalara benzetmek yanlış olmaz. Türk Devleti, kalitesi düşük, güvenli ve dayanıklı olmayan Anadol arabaya benzetmek haksızlık olmaz. 

Türk Devleti, belli bir elitin, sivil ve asker elitin otoriter ve diktatoryal devleti olarak kuruldu. Devletin, Kürtleri karşı aldığı ve dışladığı tartışmasızdır. Bunun yanında Türk halkını bile karşı alan devlet oldu. Kürtleri de inkâr eden, tüm milli haklarını gasp eden devlet oldu. Tabir caizse “Anadol” binek arabası niteliğinde bir devlettir.    

Türk Devletinde Kemalistler, İkinci Dünya Savaşından sonra dünyayı aldatmak için çok partili sisteme geçiş yaptı (1946). Bunu da demokrasi olarak sundu. Bugüne kadar da demokrasi ile şekli olmasından öte bir anlam taşımayan bir durum ortaya çıktı. 

Çok partili sisteme geçiş yapılmış olmasından sonra da, bireysel ve kolektif hak ve özgürlükler, Kürtlerin milli hakları ve sömürgeci-işgalci konumundan, devletin yapısal özelliğinden, halkın temsil ve egemenlik gücünde bir değişiklik olmadı. Kısa aralıklarla görece ve belli genişlikte Türk halkının temsili sağlanmış olsa da, sivil ve askeri elit dışında Türk Halkı da temsil edilmedi. Şimdilerde de Türk Halkının temsili söz konusu değildir.  İktidar sahibi olamadı ve egemenlik hakkı hep gasp edildi. Devlet, elitin devleti olarak varlığını devam ettirdi, Kürtlerin ve Türklerin ve diğer ulusal toplulukların devleti olmadı. 

Özcesi “Anadol” binek arabası olan Türk Devletinin kaputunda, 1946’da değişiklik yapıldı ve sadece çok partili sistem cilası çalındı. 

Türk Devletinin kuruluş felsefesinde, temsilde bazı değişiklikler, anayasa revizyonları, demokrasinin kurumlaşmasını sağlayamadı. Özellikle de devletin resmi ideolojisi Kemalizm’den vazgeçilmediği; devletin bu resmi ideolojinin tekliği ve, otoriterliği devam ettiği; faşizan karakteri değiştirilmediği için, demokrasi Türkiye her zaman bir gelecek bahar sorunu oldu. Bu baharın sonu hiç gelmedi. Geleciğiyle ilgili de laflar, demagojilerden öteye bir gelişmeden bahsetmek de oldukça zor. 

Devletin bu yapısından dolayı, parlamenter sistem dönemi, demokratik bir dönem değildi. “Cumhurbaşkanlığı Sisteminin” kabul edilmesiyle de Türk Devleti demokratikleşmedi. Tekçi ve otoriter devletin işleyişinde teknik anlamda daha bir kolaylık sağladığından belki bahse ilebilir. 

Bu nedenle, muhalefetin “parlamenter sistemin” önüne “güçlendirilmiş” kavramını getirmek de devleti ve sistemi demokratik hale getirmez. Ayrıca “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” siyaset bilimi ve uygulaması açısından da hayli zorlayıcı bir kavram. Demokrasi açısından kıymeti harbiyesi de olan bir buluş değildir. 

Bundan dolayı Türk Devletinde demokrasinin gerçekleşmesi, mevcut durumdan farklı niteliksel bir sistemin yaratılması, köklü bir değişiklik, devletin yapısal değişimi, devletin Kürtlerin, Türklerin, diğer ulusal toplulukların ortak devleti sorunudur. Bu devlet de, tartışmasız olarak federal bir devlettir. Federal Devletin demokrasisi, Kürtlerin milli haklarını sağlayan,  Kürtlerin gerçek temsilini de oluşturacak bir demokrasi ve devlet yapısı olabilir. 

Türk siyasi partileri, hükümet edenleriyle, muhalefet edenleriyle bu gerçeği görerek hareket etmeleri gerekir. 

Muhalefet partileri, mevcut durumdan daha demokratik, daha nitelikli bir temsil sistemi yaratmak istiyorlarsa, öncelikle kafalarını devletin değişimine yormaları gerekir. Bu değişimin Kemalistlerle ve Kemalizm’le olmayacağının da bilinmesi ve kabul edilmesi gerekir.    

Başka bir ifadeyle Türk siyasi partileri demokrasiden bahsetmek istiyorlarsa, kaputla değil, motorla ilgili kafalarını yormaları gerekir. 

Görülen o ki bu hamur çok su alacak. 

İstanbul, 5 Haziran 2022

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *