Medeni Avcıl’ı da Kaybettik…

Medeni Avcıl’ı da Kaybettik…
 
Oysa sıkça yaptığımız gibi dün akşam da O’nunla telefonla sohbet etmeyi planlamıştım. Sözde birkaç gün sonra, Diyarbekir’de görüşecek ve epeydir yaşamakta olduğu akciğer yetmezliği ile ilgili sağlık sorununa beraberce bir çare arayacaktık. Sohbetlerimizi Kırdkî (Zazakî) yapar ve çok iyi anlaşırdık da. Motkili Medeni, dildeki bu anlaşmamızı, biz Piranlıların Motki’den gitme oldukları yolunda bir ”tez” ile bağlayıp şakalaşırdı.
 
Medeni, 1970’li yıllar sonrasındaki Kürd milli hareketinin bilinci ve kararlılığıyla çok önemli bir kadrosuydu. Siyasete, daha sonraki aşamanın ayrışmalarında ”Rizgarici” olacak olan kadrolarla “Dr. Şıvancı” olarak başlamış, ancak süre içindeki ayrışmalarda KİP/DDKD’nin önemli kadrolarından biri olmuştu. 1978’de, o günlerin koşullarında milli nitelikli talepleri ve kitselliği ile meşhur Bitlis 1 Mayıs gösterisinin de baş organizatörlerinden biriydi . Daha sonra, 1979 Yılı’ında, ruhları şadolası Mahmut Çıkman, Mehmet Oruç ve diğer bazı arkadaşları ile birlikte KİP/DDKD’den ayrılmıştı.
 
Medeni, bir müddet İstanbul’da hem siyaset ile ilgilenirken aynı zamanda Bitlis Talebe Yurdu’nda kalıp Yurt yöneticiliğini de yaptı. Süre içinde, gerek Mahmut Çıkman, Paşa Uzun ve arkadaşları ile gerekse de Necmettin Büyükkaya ve arkadaşlarıyla örgütlü siyaset yapmak için belli girişim ve çabalar içinde oldu. Bu nedenle daha 12 Eylül Darbesi öncesinde, Neco’nun da teşvikiyle Güney Batı Kürdistan’a geçti. Necmettin Büyükkaya ve arkadaşlarıyla beraber, bir müddet Şam’da ve Kamışlo’da kaldı. Necmettin Büyükkaya’nın yakalanıp planlı bir biçimde katledilmesinden bir süre sonra, ülkeye dönerek Bitlis’e yerleşti. Günümüze kadarki zaman içinde, akil bir insan olarak Kürd milli hareketine ve Bitlis’in bu hareket içindeki önemli tarihsel ve kültürel rolünün anlaşılıp gelişmesine önemli katkılarda bulundu. Bu arada, O’nun kendi deyimiyle ”Babadan Kalma Meslek” olarak arıcılıkla uğraştı. Resimde de görüldüğü gibi Bitlis’in topoğrafik ve ekolojik yapısı, arıcılık için çok elverişliydi. Medeni, adeta arılarla yaşaşayıp, onlarla uyuyordu. Ben dahil yakın arkadaşlarına, arı kovanlarından çıkan uğultuyu dinletiyor, ritmik de olan bu uğultuyu ailevi, toplumsal yaşamının bir ninnisi olarak algılayıp yaşadığını belirtiyordu. Tüm bu nedenlerle yıllardır Bitlis ve yöresindeki Bal arıcılığı ile ilgili kurumun başkanlığını da yapıyordu.
 
Medeni’nin nasıl bir Kürd insanı ve welatperweri olduğu konusunda anlatacağım o kadar çok olayı var ki…Şimdilik O’nun bilinci, cesareti, yeteneği, vefası ve benzeri özelliklerini karekterize eden tipik bir olayını anlatmakla yetineceğim. Necmettin Büyükkaya’nın yakalanma olayı ve hemen sonrasını o anlatmış ben de uygun bir deyimle ”tene tene” şöyle not almıştım:
”Bir sabah Kamışlo’daki evde kahvaltıya oturmuştuk ki, evdeki telefon çaldı. Biri Neco’yu arıyordu. Çok kısa süren ve birkaç ”tamam” kavramıyla biten o telefon konuşmasından sonra Neco, yere serili olarak yapmakta olduğumuz ”kahvaltı masası”na da dönmeden yan odaya geçerek beni çağırdı ve hemen Kuzey’e geçmesi gerektiğini; bunu çevreden gizli tutmalarını belirterek giyinip gitti. İki gün sonra, Diyarbekir’deki evinde yakalandığı ile ilgili acı haber geldi. Evdeki arkadaşlardan sadece birisine bu gece Kuzey’e geçeceğimi belirttim. Hava kararınca, evdeki kalaşnikoflardan birisini, birkaç yedek şarjörü ve yeterli sayıdaki mermileriyle alarak çıktım. Bu tür geçişler için defalarca kullandığımız kestirme bir yol biliyordum. Bulutlu hava da geçiş için uygundu. Birkaç saat içinde karşı taraftaki bir Nısêbîn köyüne geçtim. Gece, yağan yağmurla daha bir kararmıştı. Yağmur, silahım dahil, üstümü başımı ıslatmıştı. Köye girer girmez, ışığı yanan ilk evin kapısını çaldım. Kapıyı, bana göre daha yaşlı olan bir adam açtı. Makul bir tepki ile ne arayıp istediğimi sordu. Ona, bu gece beni barındırıp barındıramayacağını sordum. Belli bir kaygı ve tereddütten sonra ”olur” dedi. Silahımı ve donanımını ona teslim ettim. Beni bir odaya aldı, sobayı yaktı. Bir çift pijama getirdi. Aç olup olmadığımı sordu, ”yok” deyince, tuvalet ihtiyacımı nasıl gidereceğimi de açıklayarak beni yalnız bıraktı. İçinde bulunduğum koşulların gailesi içinde de olsa rahat uydum. Sabah erkenden kalktım.
 
Evdekiler zaten uyanıktılar. Silahımı ve donanımını ev sahibine hediye ettim ve bana Nisêbîn’e nasıl gideceğim konusunda yardımcı olmasını diledim. Beni arabaların geçip gitmekte oldukları bir yola kadar götürdü, bir minibüse bindirdi. Yol boyunca, beni misafir eden Kürdün taktire şayan insaniliğini ve Kürdperwerliğini taktir ve gururla düşünedurdum. Buna rağmen tedbir için, yolda inerek minibüs değiştirdim. Kimliğim sahte ama sağlamdı. Nisêbin’den hemen Diyarbekir’e geçtim. Neco’un, geçmişte beni Güney-Batı Kürdistan’a geçirmek için Diyarbekir’de birkaç günlüğüne misafir ettirdiği eve gittim. Varlıklı ve saygın bir Viranşehirli olan ev sahibi , beni hemen tanıdı. Neco’nun yakalandığını bir gün önce duymuş ve üzülmüştü. O’na Neco’yu nasıl kurtarabileceğimizi sordum.
 
’Sıkıyönetim Mahkemesi’nde tanıdığım askeri bir hakim var; onun nezdinde girişimde bulanabilirim’ dedi ve ekledi ’Para lazım olabilir, kendim de bir miktar verebilirim’. Cevaben parayı düşünme, ne kadar isterlerse veririz dedim. ’Mesela’ diye sordu. Ben, milyon dolarlı bir rakam ifade edince, hayret ile karışık bir memnuniyet durumu yaşadı. Aynı günün akşamında, tanıdığı askeri hakim ile görüştü; hayli umutluydu.Ertesi akşam Hakim’e gidip döndüğünde ise morali çok bozuktu. Hakim, konuyla ilgili mekanizmalarının en üst düzeyine ulaşmış ve ”O adam çok tehlikeli ve sicilli, mümkün değil” cevabını almış ve Viranşehirli dostumuza iletmişti. O ara ben, bir taraftan not alırken Medeni’ye sormadan da edemedim: ’Peki hakim evet deseydi, milyon dolarları nereden bulacaktınız?’ diye. Medeni, Celal Talabani, anında parayı yetiştirirdi diyerek rahat ve emin bir cevap verdi. Tüm bu olup bitenlerden sonra Medeni, kısa bir süre içinde tekrar Kamışlo’ya dönmüş, Neco’nun diğer arkadaşları ve ailesiyle beraber, belirtilen nedenlerle umutsuzluk içinde olsalar da, benzer girişimlere devam etmişti. Taaki, Devlet tarafından adının altı oldukça koyu bir kırmızı kalemle çizilen Neco, Nazi kamplarını aratmayan Amed Zindan’ında, bilinçli ve planlı olarak 24 Ocak 1984 tarihinde katledilene kadar. ..”
 
Başta ailesi olmak üzere Kürd milli hareketi , eski mücadele-yol arkadaşları ve gerek tarihsel olarak gerekse günümüzde de Kürd ve Kürdistan milli mücadelesinin hareketi içinde önmeli yer ve rolleri olan Bitlisli hemşehrileri, Medeni’yi unutmayacak; daima yaşatacaklardır… Ruhu şad olsun!…
24 Nisan 2024
Sait Aydogmuş
 
 

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *