İbrahim GÜÇLÜ
Bilindiği gibi Türk Devletinde cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçim Haziran 2023 yılında yapılacak. Seçimlere daha 8 ay var. Buna rağmen seçim kampanyaları aylar öncesinden başlamış durumda. Gün geçtikçe de kampanya hızlanıyor ve şiddetli bir yapı kazanıyor. Bütün siyasi partiler kendi adlarına, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı seçimi kazanmak için her türlü yolu meşru kabul ederek, siyasette etik kuralları bir tarafa bırakarak her iki platformda da kazanmak istiyor.
1950’den bu yana yani Türk Devletinde çok partili rejimin kabulünden sonra, siyasi partiler seçimleri kazanmak için Kürdistan’daki halkımızın oyuna özel önem vermiştir. Bu dönemde de Kürdistan’daki halkımızın oylarına aynı yaklaşım söz konusu. Çünkü Kürdistan’daki halkımızın oyları, siyasi partilerin seçim kazanmasında ve hükümet olmalarında anahtar rol oynamışlardır.
Türk Devleti siyasi partilerinin bu yaklaşımı, Kürdistan’daki oyların sahipsizlinden kaynaklandığını ilk elden altını çizmeliyiz. Buna karşılık başka ciddi nedenler de var. Onları da açığa çıkarmak gerekir.
Bundan dolayı da Kürt siyasetçileri ve aydınları arasından bu konuya ilişkin tartışmalar da hep olmuştur. Günümüzde de olacaktır. Bunun nedenleri yeniden açığa çıkarılacaktır.
Kürdistan’daki halkımızın devlet ve sistem partilerine yaklaşımı ve hem de olumlu yaklaşımıyla, Kürdistan’ın Güneyindeki Kürtlerin tarih boyunca Irak Devlet kurumlarına ve siyasi partilerine olumlu yaklaşmaması da göz önüne alındığı zaman, sorun daha anlamlı bir hal alıyor. Bu kıyaslamada bugünlerde yapılıyor ve bir sorunsal olarak Kürt siyasetçilerinin ve aydınlarının önüne çıkıyor.
KUZEYLİ KÜRTLER TÜRK DEVLET PARTİLERİNİ NEDEN DESTEKLEDİLER, NEDEN DESTEKLEMEYE DEVAM EDİYORLAR?
Kemalistler devlet kurmadan önce, Kürtlerin desteğini kazanmak için Kürt büyüklerinin ellerini öptüler. Kürt büyüklerinin bir bölümü Kemalistleri kendi devletlerini kurmalarına ve iktidar olmalarına destek oldu. Kürt milli öncülerinin bir kesimi ise, Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki Kürdistan’ın sınırlı otonomisinin, Kürtlerin sahip olduğu milli haklarının Kemalistlerin döneminde son verileceğini düşünerek, Kemalistlere destek olmadılar. Kürdistan’ın bağımsızlığı için çalışmaya başladılar. Koçgiri’de bağımsızlık meşalesinin Dr. Nuri Dersimi ve arkadaşları tarafından yakılması bunun içindi.
Kemalistlerin kendi devletlerini kurmalarından sonraki gelişmeler, bağımsızlık için mücadeleden yana olan milli öncüleri doğruladı. Kemalistler devleti kurduktan ve iktidarlarını tek lider, tek parti, tek ideoloji paradigması çerçevesinde diktatörlüğünü kurunca, Kürtlerin millet olarak varlığını ret ettiler. Kürtlerin bütün milli haklarını gasp ettiler ve yasakladılar. Kürdistan’ı işgal ve ilhak ettiler. Kürdistan’da klasik sömürge altı bir yapı oluşturdular.
Kemalistlerin bu politikasını, insanlık dışı barbar uygulamasını kabul etmeyen Kürtler milli direnişler dönemini başlattılar. Ne yazık ki, Koçgiri’de başlayan bağımsızlıkçı silahlı milli direniş hareketleri, 1938 yılında Dersim’de yapılan son katliamla kanla, katliamla bastırıldı, Kürt milleti kopkoyu bir faşist diktatörlük altında, her türlü zulme reva görülerek yaşamaya mecbur oldu.
Kemalist Devlet, o tarihten sonra resmi devlet ideolojisi ve asimilasyonla Kürtlerin kimyasını bozmaya, Kürtlerin kendilerine yabancılaşmasına, kurulan insanlık dışı sisteme entegre ve dahil olmasına, Kemalist eğitimle çocuk beyinlerin Kemalistleşmesine ve Türkleşmesine olağanüstü çaba gösterdi. Kürtlerin Kürtçe konuşanları bile zihniyet ve kültür olarak Kemalistleştiler ve Türkleştiler.
Bütün Kürt kurumlarının ve yapılarının da ortadan kaldırılmasıyla, devlet; Kürtleri Kemalistleştirme, Türkleştirme, yabancılaştırma politikasında başarılı oldu.
O tarihten sonra, Kürtler Kemalist Faşist Diktatörlüğe tabi oldular. Zaman içinde değişmeye, devlete, devletin kurumlarına entegre olmaya başladılar. Tümden olmazsa da, büyük bir kesimiyle devletin savunucusu oldular, devletin kurumlarını savunmaya başladılar. Devletin partisi olan CHP’ye de Kürtlerin yandaş edilmesi Kemalist Devletin en önemli işlerinden biri oldu. Kürtlerin kendi partilerine sahip olmamaları, kendi adlarına siyaset yapamamaları da; Kemalist Devletin de Kürtler üzerindeki politika ve stratejilerinde başarılı olmasını sağlayan önemli bir aktör oldu.
Kürtlerin Türk kurumlarını ve siyasi partilerini desteklemeleri 1946 yılından sonra çok partili rejim döneminde de farklı bir nitelikte devam etti. Kürtlerin Kemalistlerin derin etkisi altında olanlar CHP’ye, CHP’nin Kürtler üzerindeki zulüm ve katliamlarıyla ilgili hafızaya sahip olan milliyetçiler, muhafazakârlar, Kürt değerlerini yaşamında, ailesinde yaşatan Kürtler de Demokrat Parti’yi (DP) desteklediler.
1946’da ve özellikle 1950’de Demokrat Partinin hükümet olmasında ve seçimleri kazanmasında Kürtlerin önemli bir rolü oldu.
Kürtlerin tutumu 1950’den sonra 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesine kadar bu şekilde devam etti. Darbeden sonra Türk siyaseti, siyasi partiler ve farklı ideolojiler anlamda bir çoğulculuk kazandı. Kürtlerin bir kesimi de Türkiye İşçi Partisi’ni (TİP) desteklemeye başladılar. TİP de, Kemalist değerlere çok uzak olmayan, kendisine sosyalist diyen bir partiydi.
Kürdistan Demokrat Partisinin 1965 yılında, DDKO’nun 1969 yılında kurulmasıyla birlikte, Kürtlerin bu eğiliminden değişimin ipuçları güçlü olarak görünmeye başladı. Ne yazık ki, 12 Mart 1971 Askeri darbesiyle bu süreç kırıldı. Bu süreçte TİP de kapatıldı.
Darbe sonrası yeni partileşme sürecinde Kürtler yine tarihsel eğilimlerine göre Türk devlet ve sistem partilerini desteklemeye devam ettiler.
Ama Askeri Darbe sonrasında, Kürdistan Milli Hareketinde hızlı ve çoğulcu, Kürtlerin kitlesel desteğini kazanan siyasi parti ve örgütlenme süreci başladı. Ben buna Kürdistan Milli Hareketinin İkinci Baharı Dönemi diyorum. Bu İkinci Bahar Döneminde, Kürtlerin eğilimlerinde hızlı bir değişim başladı, Kürtler Türk devlet ve sistem partilerinden desteğini çekerek Kürdistan parti ve örgütlerini desteklemeye başladılar.
Kürdistan’ın Kuzeyinde 1974 sonrası bu gelişme, Kürtlerin siyasi eğilimini milli hareketten ve milli değerlerinden yöne değişimin başlamasının önemli bir milattı.
PKK PROJESİYLE VE 12 EYLÜL ASKERİ SÖMÜRGECİ FAŞİST DARBESİYLE BU SÜREÇ KIRILDI VE TERSİNE DÖNDÜ…
Kürdistan Milli Hareketinin engellenmesi, Kürdistan siyasi parti ve örgütlerinin tasfiyesi, Kürtlerin bağımsızlık hedefinden uzaklaşması için operasyonal örgüt olarak kurulan PKK, aynı zamanda Kürtlerin milli hareketten ve örgütlerden yana gelişen ve değişen siyasi eğilimlerini de değiştiren bir proje oldu. Kürdistan parti ve örgütlerinin belediye başkanlıklarını kazanmaları, seçimlerde senatör ve milletvekili seçen düzeye gelmesi devleti korkutan bir olaydı.
Denilebilir ki devlet tek başına PKK ile de bunu engelleyemeyeceğini anlayan devlet eliti 12 Eylül 1980 yılında yaptığı Sömürgeci Faşist Askeri darbe ile bu eğilimi değiştirmek için zor ve şiddet uyguladı. Bu stratejisinde de başarılı oldu.
Darbe sonrasında da PKK’yı aynı zamanda legal planda Kürdistan’da ikame eden bir süreç başladı. Bugün Kürt partisini gerici kabul eden, Kürdistan’ın belli şehirlerinin bir kısmından önemli oranda Kürt oyu alan PKK partileri, eski devlet siyasetinin devamının bir halkası konumundadırlar.
Bu nedenle, Kürtlerin HDP’ye oy vermeleri, devlet ve sistem partilerine oy vermemesi anlamına gelmiyor. HDP de Kemalist sistemin bir partisidir.
Bu bağlamda, Kürtlerin Türk devlet ve sistem partilerinden uzaklaşmaları, kendileri için siyasete katılmaları, devlet ve sistem partilerine oy vermemesi Kürdistan milli hareketinin önünde ciddi ve temel bir sorun konumundadır.
Bunun üzerinde de fazlasıyla düşünmek ve çalışmak gerekir.
Diyarbekir, 25 Ekim 2022