Kürtleri yok sayarak, ‘Kürt meselesini çözdüm’ diyen bir devlet anlayışı

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yöneticileri, CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan, “Kürt meselesi diye bir mesele yoktur, biz bu meseleyi çözdük” diyorlar.

Bir garip iÅŸler devletidir Türkiye Cumhuriyeti Devleti…

Yeri geldiÄŸinde, iÅŸlerine geldiÄŸinde, “Kürtlerle Türkler kardeÅŸtirler, et ve tırnak gibidirler, birbirlerinden ayrılmazlar” derler; böylelikle Kürtlerin varlığını itiraf ederler.
Yeri geldiÄŸinde 25 milyonu aÅŸkın Kürdün varlığını, hak ve özgürlüklerini dile getirenler, “bölücülük’’le, ‘’ayrılıkçılık”la suçlanır, cezalandırılırlar.

Öyle bir devlet düşünün ki, 1930’lu yıllarda, Kürdistan’da çarşıda, pazarda konuÅŸulan her Kürtçe kelime için, o günün parasıyla küçümsenmeyecek bir meblaÄŸ olan beÅŸ kuruÅŸ para cezası kesiyordu.
Öyle bir devlet düşünün ki, 1980’li yılların başında, askeri-faÅŸist cunta döneminde, Diyarbakır Cezaevindeki tutukluların aileleriyle Kürtçe konuÅŸmaları yasaklanıyor, “Türkçe konuÅŸ, çok konuÅŸ ” deniliyordu.

Evet, bir yandan, Kürtçe yayın yapan TRT-KURDI adlı bir devlet televizyonu var; ama, yasal bir statüye sahip değildir.

5,6,7 ve 8. Sınıflarda Kürtçe seçmeli ders hakkı var; ama, yasal bir statüye sahip değildir.

5 Üniversitede Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümleri var; ama, yasal bir statüye sahip değildirler.
Diğer yandan da, bütün bu uygulamaları yok sayan uygulama ve anlayışlarla karşı karşıya kalıyoruz.

TBMM’de Kürtçe konuÅŸulurken mikrofonlar kapatılır, Kürtçe konuÅŸmalar engellenir, Kürtçe konuÅŸmalar, “bilinmeyen bir dil” diye tutanaklara geçirilir.

Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’ndan sorumlu Devlet Bakanlığı, “yasal bir düzenleme yapılmadan din görevlilerinin camilerde yaptıkları vaazları ve okudukları hutbeleri Türkçe’nin dışında bir dille gerçekleÅŸtirmelerinin mevzuat açısından mümkün olmadığını” söyler. Yani camilerde Kürtçe vaaz da yasak.

SaÄŸlık Bakanlığı, Türkçe dışında 5 dili (Ä°ngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, Arapça) daha e-reçetem sistemine ekledi. Ama, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaÅŸları sadece Türkçe ile hizmet alabilirler” denilerek Kürtçe e-reçetem sistemine eklenmedi.

TBMM’de Kürtçe konuÅŸmaların engellenmesi, camilerde Kürtçe vaazların yasaklanması, SaÄŸlık Bakanlığı’nın e-reçetem sistemine Kürtçe’yi dahil etmeyi reddetmesi, 1930’larda her Kürtçe kelimeye beÅŸ kuruÅŸ para cezası kesen, 1980’li yıllarda Diyarbakır Cezaevinde tutukluların aileleriyle Kürtçe konuÅŸmalarını yasaklayan anlayışın devamı, dışa vurumudur.

Peki Kürt diline bile bu ÅŸekilde yaklaÅŸan, Kürtleri yok sayan bir devlet anlayışı, nasıl oluyor da “Kürt meselesini çözmüş” oluyor, “Kürt, Türk kardeÅŸliÄŸinden” dem vuruyor.

Bırakalım 100 yıldır uygulanan katliam, baskı haksızlık, ötekileştirme, asimilasyon, inkardan dolayı özür dilemeyi; devletin literatüründe, resmi ve gayri resmi akıl ve prosedüründe, hala Kürtler, Kürt dili yok sayılıyor.
Evet, eğer gerçekten de ‘’her şey için yeni bir başlangıç’’ isteniyorsa, gerçekten de ‘’Kürt meselesi çözülmek’’ isteniyorsa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kürtlerin varlığını, ana dille eğitim hakkını tanımasının ve Kürtçenin Türkçeyle beraber resmi dil olarak kabul edilip bu hakların yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulmasının bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir; bu, bir başlangıç noktası olabilir.

Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Bizce, budur, baÅŸta “Kürt meselesi” olmak üzere tüm önemli meselelerin çözümünün de, barışın da ilk adımı.
01.09.2023
Mustafa Özçelik
PAK Genel Başkanı

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *