İbrahim GÜÇLÜ
24 Temmuz 1923 tarihi Kürtler ve Ortadoğu için çok önemli bir tarih. Birinci Dünya Savaşının üzerinden 5 yıl sonraki bir tarih. Osmanlı İmparatorluğu 1918 yılında Birinci Dünya Savaşından yenilgi almıştı. Balkan milletleri Osmanlı İmparatorluğundan ayrılmışlar kendi devletlerini kurmuşlardı. Afrika ve Ortadoğu’daki Arapların önemli bir bölümü de Osmanlı’dan ayrılmıştı. Osmanlı İmparatorluğundan Kemalist Türk Devletine devredilen üç temel sorun vardı. Bu sorunlardan biri, Arapların bir kesimidir. Diğer ikinci temel sorun, Kürt ve Kürdistan sorunuydu. Üçüncü sorun, Ermeni sorunuydu. Kürt-Kürdistan ve Ermenistan sorunu da kısmi olarak Sevr Antlaşması ile bir çerçeveye kavuşturulmuştu. Sevr Antlaşmasına göre Kürtler ve Ermeniler zaman içinde ve belli şartları yerine getirmek koşuluyla Birleşmiş Milletler Cemiyeti denetiminde belli bir sınırda devletlerini kuracaklardı.
Sevr Antlaşmasına göre karar altına alınan bölge statüsü şöyle tayin edildi. Sevr Antlaşmasının önemli maddeleri şöyle:
*Sınırlar (madde 27-36): Edirne ve Kırklareli dahil olmak üzere Trakya’nın büyük bölümü Yunanistan’a; Ceyhan, Antep, Urfa, Mardin ve Cizre kent merkezleri Suriye’ye (Fransız Mandası); Musul vilayeti en kuzeydeki kazası İmadiye dahil tamamen El Cezire’ye (Birleşik Krallık Mezopotamya Mandası, sonradan Irak) İstanbul Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak kalacak;[32]
*Boğazlar (madde 37-61): İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi silahtan arındırılacak, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak; Boğazlar’da deniz trafiği içinde Osmanlı İmparatorluğu’nun bulunmadığı on ülkeden oluşan uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek; komisyon gerekli gördüğü zaman Müttefik Devletlerin donanmalarını yardıma çağırabilecek;
*Kürt Bölgesi (madde 62-64): İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat’ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabilecek;
*İzmir (madde 65-83): Yaklaşık olarak bugünkü İzmir ili ile sınırlı alanda Osmanlı İmparatorluğu egemenlik haklarının kullanımını beş yıl süre ile Yunanistan’a bırakacak; bu sürenin sonunda bölgenin Osmanlı veya Yunanistan’a katılması için plebisit yapılacak;
*Ermenistan (madde 88-93): Osmanlı, Ermenistan Cumhuriyeti’ni tanıyacak; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecek (ABD Başkanı Wilson 22 Kasım 1920’de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan’a verdi.);
*Arap ülkeleri ve Adalar (madde 94-122): Osmanlı savaşta veya daha önce kaybettiği Arap ülkeleri, Kıbrıs ve Ege Adaları üzerinde hiçbir hak iddia etmeyecek;
*Azınlık Hakları (madde 140-151): Osmanlı din ve dil ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarına eşit haklar verecek, tehcir edilen gayrimüslimlerin malları iade edilecek, azınlıklar her seviyede okul ve dini kurumlar kurmakta serbest olacak, Osmanlı’nın bu konulardaki uygulamaları gerekirse Müttefik Devletler tarafından denetlenecek;
*Askeri Konular (madde 152-207): Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri kuvveti, 35.000’i jandarma, 15.000’i özel birlik, 700’ü padişahın yanındaki güvenlik birliği olmak üzere 50.700 kişiyle sınırlı olacak ve ağır silahları bulunmayacaktı. Türk donanması tasfiye edilecek, Marmara Bölgesi’nde askeri tesis bulunduramayacak, askerlik gönüllü ve paralı olacak, azınlıklar orduya katılabilecek, ordu ve jandarma Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecek;
*Savaş Suçları (madde 226-230): Savaş döneminde katliam ve tehcir suçları işlemekle suçlananlar yargılanacak;
*Borçlar ve Savaş Tazminatı (madde 231-260): Osmanlı İmparatorluğu’nun mali durumundan ötürü savaş tazminatı istenmeyecek, Türkiye’nin Almanya ve müttefiklerine olan borçları silinecek; ancak Türk maliyesi müttefikler arası mali komisyonun denetimine alınacak;
*Kapitülasyonlar (madde 260-268): Osmanlı’nın 1914’te tek taraflı olarak feshettiği kapitülasyonlar müttefik devletler vatandaşları lehine yeniden kurulacak;
*Ticaret ve Özel Hukuk (madde 269-414): Türk hukuku ve idari düzeni hemen her alanda Müttefikler tarafından belirlenen kurallara uygun hale getirilecek; sivil deniz ve demiryolu trafiği Müttefik devletlerarasında yapılan iş bölümü çerçevesinde yönetilecek; iş ve işçi hakları düzenlenecek hükümlerini içeren bir antlaşmadır.
Hiç şüphe yok ki Sevr Antlaşması Osmanlı ve mirasçıları için bir felaket olarak telakki edildi.
Ankara’da TBMM’nin Sevr Antlaşması’na tepkisi çok sert oldu. Ankara İstiklâl Mahkemesinin 1 numaralı kararı ile anlaşmaya imza koyan 3 kişiyi ve Sadrazam Damat Ferit Paşa’yı idama mahkûm etti ve vatan haini ilan etti. Fakat diğer taraftan antlaşmanın imzalanmasından sadece 3 ay sonra Yunanistan’da Kasım 1920’deki seçimleri İngiliz yanlısı Elefterios Venizelos’un kaybetmesi ve Müttefiklerin baş düşmanı olan eski kral I. Konstantin’in yapılan referandumda %99 oy alarak tahtına geri dönüşü ile İngiltere ve Fransa, Yunanistan’a yapılan tüm desteklerini ve yapılması planlanan 850.000.000 altın frank tutarındaki krediyi kestiler. Dahası İtalya ve Fransa, Yunanistan’a karşı Türkiye’yi destekleme kararı alarak Mart 1921’deki Londra Konferansı’nda İzmir ve Trakya’nın Türkiye’ye verilmesini şart koştular. Alman yanlısı bir Yunanistan’ı bölgede asla istemeyen İtilaf Devletlerinin sert şekilde Türk yanlısı politika göstermeleri üzerine savaş kararı alan Konstantin’i, TBMM hükûmeti; Rusya, İtalya ve Fransa’nın yardımlarıyla mağlup etti. İngiliz dışişleri bakanı Lord Curzon ise Yunan mağlubiyetinden dolayı hiçbir sorumluluk almayacakları şekilde Türkiye’nin galip geleceği bir politika takip etmişti. İngilizler, Yunanların mağlup olmasını temin için gizlice İnebolu’ya cephane dahi göndermişti.
Ermenistan cephesinde ise, bölgede ve Ermeniler üzerinde bir Amerikan veya İngiliz nüfuzu, Rusların en son istediği şeydi. Bu doğrultuda Türkiye ve Rusya gibi iki büyük devlete karşı iki ateş arasında kalan ve ordusunun bir kısmı Rus cephesinde bir kısmı Türk cephesinde bölünmüş olan Ermenistan teslim olmak zorunda kaldı. 2 Aralık 1920’de Sovyet hâkimiyetini kabul etti. Ermenistan Sovyetleştirildi ve 3 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması ile Doğu Anadolu’daki toprak iddiasından vazgeçti. 4 Aralık’ta ise Rus orduları Erivan’a girdi.
Bu gelişmelerin akabinde Lozan Antlaşması görüşmeleri başladı. Lozan Antlaşması Sevr Antlaşmasını ortadan kaldırdı. Kürdistan’ın aleyhine olan sonuçlar doğurdu. Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla Osmanlı İmparatorluğu ile Fars İmparatorluğu arasından ikiye bölünen Kürdistan, Lozan Antlaşmasıyla dörde bölündü. Kürdistan 4 sömürgeci devlet (Türk, İran, İki Arap Devleti Suriye ve Irak) tarafından işgal ve sömürge haline getirildi. Klasik sömürgeden daha geri bir siyasi, milli, toplumsal, ekonomik koşullara mahkûm oldu. Kürdistan’ın Osmanlı dönemindeki sınırlı otonom yapısına da son verildi. Kürtlerin tüm milli hakları gasp edildi.
Kürdistan’daki bu statü Batılı emperyalistlerin desteğiyle gerçekleşti. İngilizler ve Fransızlar Kürdistan’daki bu durumun baş sorumlularıdır.
Kürdistan’da bu statü güneyde belli ölçüde revize edilmiş olsa da esas olarak devam ediyor. Kürtler için bir yıkım statüsüdür. Bu statünün sonucu, Kürtler yüz yıla yakın bir zamandır direniyorlar. Direnişleri kanla bastırılıyor ve millet olarak katliamlarla karşı karşıyayız. Milletimiz üzerinde devam eden sürekli bir jenosit var.
Bu statünün değişmesi gerekir. Kürdistan’daki statünün değişmesi Kürt milletine mutluluk, özgürlük, bağımsızlık, refah ve huzur getirecektir.
Bunun için de Lozan Antlaşmasının son bulması olmazsa olmaz koşullardan görünmektedir. Bu nedenle bütün Kürtler olarak Lozan Antlaşmasının ortadan kaldırılması için uluslararası düzlemde, Birleşmiş Milletlerde, taraf devletler nezdinde Lozan Antlaşmasının ortadan kalkması için diplomatik teknik ve içeriğe ilişkin çalışma yapılmalıdır.
Kürdistan Devleti ve Kürdistan’ın Birliği bu lanet statükonun son bulmasını sağlayacaktır.
Hiç şüphe yok ki Lozan Antlaşmasına bu çalışmalarda 21. Yüzyılın ruhuna uygun hareket etmeliyiz. Bu ruh, geçmişten farklı yeni bir siyasi kültürü, yeni bir vizyonu, yeni bir milli bilinci gerektirir.
25 Temmuz 2022