İbrahim GÜÇLÜ
(ibrahimguclu21@gmail.com)
Kürdistan Başkanı Mesut Barzani, kısa bir süre önce, Almanya’da yapılan “Güvenlik Zirvesi”ne katıldı. Zirve, devlet başkanları ve başbakanlar seviyesinde gerçekleşti.
Kürdistan Başkanı’nın bu zirveye katılması, söylediklerinden ziyade, dünyadaki konumunun devlet başkanları ve başbakanlar zaviyesinden görülmesi, ona devlet başkanı muamelesi yapılmasıydı.
Kürdistan Başkanı’na, dünyada hiçbir federal bölge ve federal devlet başkanlarına uygulanmayan bir protokol ve diplomasi, verilmeyen bir kıymetti.
Kürdistan Başkanı’nın son on yılda, ABD Devlet Başkanı başta olmak üzere, dünyadaki diğer devletlerin devlet başkanları, başbakanları, sultanları ve emirleriyle görüşmesi de, Kürdistan Başkanı’na devlet başkanı ve Kürdistan’a devlet kıymetinin vermenin en önemli delilleriydi.
Almanya’daki “Güvenlik Zirvesi”, dünya çapından bir öneme sahipti. Ama Kürdistan ve Kürdistan Başkanı için iki öneme sahipti. Çünkü Kürdistan Başkanı, genel platforma katılmakla kalmadı, zirveye katıla birçok devlet başkanı ve başbakanla da ikili görüşme yaptı. Bu ikili görüşmesinin tek maddesi, Irak’ın durumu ve Kürdistan’da bağımsız devletti.
Bu görüşmelerin hepsinde de, Bağımsız Kürdistan devleti için destek aldığı dünya basınına yansıdı. Kürdistan Başkanı’na yakın çevrelerden ve danışmanlarından sızan, bize ulaşan bilgiler de basına yansıyan görüşleri doğrular niteliktedir.
Kürdistan Başkanı, Almanya’daki “Güvenlik Zirvesi” sırasında, Türkiye Başbakanı ile de ikili bir görüşme yaptı. O görüşmede, Kürdistan’ın Bağımsız Devletini ilan etmesi sorununun konuşulmaması olanaklı değildi.
Kürdistan Başkanı’nın, zirve sonrasında hemen Türkiye’ye davet edilmesi de bu görüşmenin önemini ortaya çıkarmakla kalmadı. Bu davetin, Almanya’da yapılan ikili görüşmenin bir devamı olduğunu ortaya koydu.
Kürdistan Başkanı’nın, Türkiye’ye gelmeden önce başlayan tartışmalar ve yapılan yorumlar da, bu davetin ve ziyaretin çok önemli olduğunu her yönüyle gösteriyordu. Nelerin konuşulacağının da ipuçlarını veriyordu.
Kürdistan Başkanı, Türkiye’de, İstanbul topraklarına ayak bastığı zaman, ortaya çıkan niteliksel simgeler, Kürdistan Bayrağının protokol direklerinde göndere çekilmesi, ziyaretin diğer ziyaretlerden farklı olduğunu gösterdi. Çünkü daha önceki görüşmelerde, sadece başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı makamında Kürdistan bayrağı asılmıştı. O durumun verdiği önemli mesajlar vardı. Ama Kürdistan Bayrağının, Hava Alanında göndere çekilmesi daha anlamlı, daha nitelikli, daha farklı mesaj veren bir gelişmeyi anlatıyordu.
Bu durumda, bu ziyarette farklı ve daha da stratejik konuların konuşulacağının açık ve kesin işaretlerini verdi.
Kürdistan Başkanı’nın Türkiye ziyaretinde, bölgedeki güvenlik konuları, ticari konulardan daha önemli Kürt millet meselesinin geleceği ve gelecekte alacağı formatlar konuşuldu.
Bu ziyarette, Kürdistan Başkanı, Bağımsız Devlet Projesini anlattı. Bunun zamanlamasını anlattı. Türk yetkililer sordu. O Bağımsız Kürdistan devleti ile Türkiye ve diğer Kürdistan parçaları arasındaki ilişkinin çerçevesini aktardı.
Ama sonuçta, göndere çekilen Kürdistan Bayrağının verdiği güçlü mesajlar ve bu mesajların tartışması kaldı. Halen de bu tartışmalar devam ediyor. Daha devam edeceğe benziyor. Yani halk deyimiyle, “bu hamur daha çok su alacak.”
Siyasi yorumcular, ünlü siyasetçiler, basın mensupları, konuşulanları zayıf tonda ve alt düzeyde yorumlarken; Kürdistan Bayrağının göndere çekilmesinin yorumunu daha üst düzeyde yorumlamayı daha önemli görüyorlar.
Ben de bu görüşle katılıyorum. Kürdistan Bayrağının verdiği mesajlar, stratejik mesajlardır.
Yorumlarda ortak düşünce: Kürdistan Bayrağının Hava Alanında göndere çekilmesinin, Kürdistan Başkanı’nın bağımsız devlet projesini destekleme, devletin ilanından sonra da Kürdistan Bağımsız Devleti’nin Türkiye tarafından tanınacağıdır.
Ben de bu yoruma sahibim. Türkiye’nin yüzde ellilik ya da altmışlık bir oranda Kürdistan Devleti’nin ilanını ve ilanından sonra onaylayacağını verili durumda tespit ediyorum.
*****
Kürdistan Bayrağının göndere çekilmesine karşı, Türk ırkçılarının, Kemalistlerin, Kürt ve Türk Stalinist solcuların/sosyalistlerin düşmanca tepki ve yorumları devam ediyor.
Bu tepkiler ve yorumlar, AK Parti Hükümetinin bu referandum koşullarında Kürdistan Bayrağını göndere çekmesinin kendisi için ne kadar büyük bir risk olduğunu gösteriyor.
Ne yazık ki Kürt yurtseverleri de, bu vakıayı yanlış tanımlıyor, yanlış yorumluyor ve yanlış okuyor.
Bilinmeli ki, uluslararası diplomasiye ve devletlerarası ilişkilere göre Türkiye’nin Kürdistan Bayrağını asması diye bir kural ve gelenek yoktur. Çünkü Kürdistan bağımsız bir devlet değildir. Kürdistan, federe bir devlet ya da Irak anayasasındaki tanımlamaya göre “Federe Bölge” olarak tanımlanıyor.
ABD, Almanya, Belçika, İspanya (yarı) federal devletlerdir. O devletlerin federe bölgelerinden, eyaletlerinden, özerk ve otonom bölgelerinden gelen başbakanlar, onların özgün bayraklarıyla karşılanmazlar.
Böyle bir diploması ve uluslar arası bir gelenek ve hukuk da yoktur.
Uluslararası gelenekte, Federal devletlerin bayrağının asılması, diplomatik bir gelenek ve zorunluluktur.
Federe Bölgelerin bayrağının asılması bir gelenek ve diplomatik bir zorunluluk ve nezaket de değildir.
Kürdistan, 2005 yılında referandumla kabul edilen anayasa ile federe bir devlet ve bölge oldu. O tarihten sonra, Kürdistan Başkanı ve Başbakanı çok defalar Türkiye’ye geldiler, hiç de Kürdistan Bayrağı Türkiye Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamına asılmadı. Hava alanında da göndere hiç çekilmedi.
Kürdistan Bayrağının, devlet makamlarında asılması ve göndere çekilmesi; AK Parti’nin çok özgün ve özel bir tasarrufudur. Bunu teslim etmemiz lazımdır.
Üstelik AK Parti, bu referandum döneminde, MHP ile yani örgütlü Türk ırkçılarıyla ittifak ettiği, onların oyuna ihtiyaç duyduğu; ayrıca milyonlarca kararsızın kararını olumsuz etkileyecek bir risk alarak bunu yapması, geleneklere rağmen stratejik bir davranıştır.
Elbette herkes çıkarlarına göre davranır. Türkiye’de çıkarlarına göre davranmaktadır. Kürtlerin de kendi milli çıkarlarına uygun hareket etmesi kadar doğal ve doğru bir şey olamaz. Kürdistan Bayrağının Türkiye’de göndere çekilmesi, Türkiye’den daha fazla Kürtlerin çıkarlarınadır.
Ayrıca devletler, her zaman geniş çıkarlarına göre değil, dar çıkarlarına, ırkçı vizyonla ırkçı çıkarlar çerçevesinde davranabilirler. AK Parti de böyle davranabilirdi.
Muhafazakârlar ve özellikle Özal Dışında tüm Türk hükümetleri ırkçı tutum gösterdiler.
Hep yazıyorum, birkaç gün öce de yazdım, AK Parti Hükümeti ile Kürdistan Federe Devletinin ittifak ilişkisi, hatta Kürdistan Devletine karşı olmaması tutumu; Kürdistan’ın Güneyinde bağımsız devletin gündemde olması nedeniyle, referandumda sandık başına gidecek Kürtleri olumlu etkilemesi de garipsenmemelidir.
Üstelik siyaset sınıfı ve Kürt Partilerinin çoğu da referandumda “hayır” kararındalar.
HDP zaten “hayırcı”. Üstelik Kürdistan Bayrağının göndere çekilmesi, PKK/HDP’lileri çıldırtmış durumda. Yapılan yorumlar dehşet verici ve iğrençlik seviyesinde.
CHP, referandumda, Kürdistan Bayrağının göndere çekilmesiyle, Kemalist Irkçı Milliyetçi Stalinist bir cepheyi rahatlıkla kurma heyecanını taşıyor.
Kürt yurtseverleri bu verileri yeniden değerlendirmelidirler.
Amed, Mart 2017