İsveç’teki Kürtler, İsveç NATO Müzakerecisinin PKK’ya dair son dehşet açıklamalarını dinledi mi?

Îbrahim GUÇLU 

PKK’nın, İsveç’in NATO üyeliğini sabote ve provoke etmek için eylemler yaptığını makalelerimde açıkça ifade ettim.  Bu eylemleri destekleyen, bu eylemlere sesiz kalan Kürtlerin kendilerine ve Kürtlere de kötülük yaptıklarının, sorumsuz davrandıklarının sürekli altını çizdim.  İsveç Başbakanı da PKK eylemlerinden sonra, Türk Devleti’nin fırtına koparmasıyla birlikte yaptığı basın toplantısında “PKK eylemelerinin amacı, bizim NATO üyeliğimizi sabote ve provoke etme” olduğunu açıkladı. Böylece de yazdıklarım daha da somut doğrulanmış oldu. 

Bu gelişmelerden sonra İsveç’teki Kürtlerin, İsveç’e sahip çıkmalarının gerektiğini ve nedenlerini de içeren bir makale yazdım. Oysa İsveç’in Türk Devleti ile NATO sorununu müzakere eden yetkilinin son açıklamasından sonra, aslında İsveç’ten ziyade biz Kürtlerin kendimizi korumamız gerektiği sonuca vardım. Yazımın aslında iyi niyetli, PKK karşısında bile aciz olan Kürtlerin, kimseyi korumayacaklarını ve acizliklerini unutmuş olmamdan kaynaklı olduğunu gördüm. 

İsveç NATO müzakerecisinin ne dediğini, denilenlerin İsveç’teki Kürtler (genel olarak da diyebilirim) için ne anlama geldiğini, bize ne sorumluklar yüklediğini daha sonraki paragraflarda açıklayacağım. Bundan önce İsveç’teki Kürtler ve gençlerimiz için dehşet verici olan gelişmeden bahsetmenin İsveç Müzakerecisinin açıklamasını anlamlandıracağını düşünüyorum.  

Ben de 10 yıl boyunca İsveç’te kaldım. Türk vatandaşlığından atılan bir Kürt davasının emekçisi olarak İsveç vatandaşlığını kazandım. Benim gibi Kürdistan değişik parçalarından gelen on binlerce Kürt de İsveç tarafından korundular. Geçen makalemde İsveç’in Kürt korumacılığını elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Ayrıca İsveç’in her zaman Kürt dostu olduğu, Kürtleri koruduğu, Kürt davası ve milli hakları konusunda duyarlı olduğu da Kürt düşmanları tarafından da bilinmektedir. 

Buna karşılık da genel olarak Kürtler de, İsveç toplumuyla uyum gayreti içinde olan bir topluluk oldu. Kriminal ve yasa dışı işlerden uzak oldular. Bunu da sürekli korumaya çalıştılar. Ne yazık ki, sömürgeci devlet tarafından PKK, 1975 yılından sonra Kürdistan’ın Kuzeyindeki halkımızın, Kürdistan parti örgütlerinin, milli hareketinin başına bela bir operasyonal proje olarak çıkarıldıktan sonra, Avrupa ve İsveç’te de bela örgüt oldu.  PKK cinayetler işlemeye ve kriminal işler yapmaya başladı, İsveç Başbakanı Olof Palme’nin katledilmesinden sonra, PKK’nın uzun zaman sorgulanması, halen bu konuda töhmet altında olması bunun en büyük delilidir. Bundan dolayıdır ki, 1985 yılından itibaren İsveç Devleti ve İstihbarat Örgütü SEPO PKK hakkından ciddi tedbirler aldı, ülkeyi PKK’dan koruma mekanizmaları kurdu. 

Benim İsveç’te bulunduğum zaman Kürt gençlerinin çok azının sıradan kriminal olaylara karışması söz konusuydu. Silahlı çete oluşturacak yapıda değillerdi. Ben Kürdistan’a döndükten sonra Kürt gençlerinin silahlı ve organizeli çete gruplarına karıştıkları ya da kendi başlarına silahlı çeteler oluşturduğu bilgilerini parçalı alıyordum. Bundan birkaç yıl önce benim çok yakın bir arkadaşım, Kürdistan’da olduğu zaman kendisine Mardin’de avukatlık yaptığım Mazhar Kaplan’ın oğlunun dehşet bir çete saldırısı sonucu katledilmesinden sonra, sorunu daha da ciddi izlemeye başladım. Ne yazık ki zaman içinde daha dehşet verici ölüm haberlerini almaya başladım. 

O zaman ismi geçen tehlikeli gelişmeyi daha yakından takip ettim. İsveç’ten Kürdistan’a gelip de görüştüğüm arkadaşlarla bu konuyu hep konuştuk. Ama her nedense Kürt gençlerinin silahlı çete gruplarına karışmalarını ve silahlı çete oluşturmalarını sıradan bir kriminal ve bir mafiya oyunu-planı gibi değerlendirip üzerinden geçildi. 

Bu güne kadar da, İsveç Kürt Diasporasındaki aydınların ve yazarların bu konudaki bir yazılarını, araştırma-incelemelerini de okumadım. Diasporanın bu konuyu kendisi için bir sorun yapıp, çözümü konusunda bir planına da rastlamadım.  

Ama ben hep bu Kürt gençlerinin silahlı çeteleşmesinin arkasında PKK’nın olacağını düşünenlerden biri oldum. Ama bunun ispat edecek veriler yoktu, İsveç’te yaşamakta olan arkadaşlarım da bu konuda bir veri sunmuyorlardı. Bir zaman sonra İsveç’ten tümden kopmuş olmam da bu konuda verisiz kalmama neden oldu diye düşünüyorum. 

Ne zaman ki İsveç’in NATO üyeliği konusundaki tartışmalar, olaylar, sabotajlar ve provokasyonlar gelişmeye ve derinleşmeye başladı; ben de bu tartışmaların tarafı oldum, bu konu bende belli boyutlarda aydınlanmaya, konuyla daha fazla ilgilenmem gerektiğini tespit ettim. 

İsveç’in Tük Devleti ile müzakere yapan yetkilisinin, “PKK, silahlı çete ve suç grupları tarafından besleniyorlar” sorunu her yanıyla benim için aydınlatır hale geldi. 

Ben İsveç yetkilisinin açıklamasının yetersiz olduğunu, PKK’nın ismi geçen silahlı çeteleri oluşturduğu, onların arkasından olduğu, onları kullandığı görüşüne ulaştım. Bu görüşümü de kamuoyuyla paylaştım. İsveç’teki Kürt Kardeşlerimin ve Kürt Diasporasının sorumluluğuna dikkat çektim. 

Bunu derinleştirerek ilerlemeyi doğru buluyorum. Bu ilerlemeyi sorularla yapacağım. 

1-PKK ile ilgili, durum geçmişte ve günümüzde Kürtlere karşı bir proje olduğu açık olmasına rağmen; kendisine Kürt yurtseveriyim diyen örgütler bildiriler dağıtarak, bazı elemanlarını o eylemlere katarak destekleme sorumsuzluğunu nasıl gösterebildiler? 

2-Kürdistan siyasi parti ve örgütleri, sivil kurumları, İsveç Kürdistan Dernekleri Federasyonu, bu tehlikeli gelişmeyi görmediler mi, yoksa görmezlikten mi geldiler? 

3- Kürdistan siyasi parti ve örgütleri, sivil kurumları, İsveç Kürdistan Dernekleri Federasyonu, bu gelişmeyi gördülerse neden sessiz kaldılar, tüm Kürtleri bilgilendirmediler? 

4-İsveç’te güçlü ve nitelikli bir Kürt diasporası var. Kürt disaporası yüksek düzeyde yazarları, aydınları, eğitimcileri, siyaset insanlarını, tecrübeli kanaat önderlerini, araştırmacı ve girişimleri barındırıyor. Bunlar nasıl bu tehlikeyi görmediler? Bu konuda araştırma yapmadılar? Yazılar yazmadılar? Kürtleri ve Kürt gençlerini aydınlatmadılar? Çözüm önerilerini sunmadılar? 

Bu soruların hepsi hem cevaplamayı ve hem de büyük sorumluluğu omuzlarımıza yüklüyor. Bu sorumluluğumuzun altından kalkmak, tahribatın genişlemesini engellemek için hareket geçmek lazımdır. 

Diyarbekîr, 31 Ocak 2023

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *