FADİME ÖZKAN İLE RÖPORTAJ…

Değerli Dostlar ve Arkadaşlar,

Ben, Avrupa’dan 1998 yılının Nisan ayında Türkiye ve Kürdistan’a döndüm.

Dönüşümden sonra, bütün Türkiye gazeteleri ve dergileri değişik zaman aralıklarıyla benimle röportaj yaptılar. Bazen aynı gazete birkaç kere röportaj yaptı. Bu röportajlarımın, sayısını bilmiyorum. Çoğu röportajlarım, röportaj yapan gazetelerin arşivlerindedir.

Bu süre zarfında birçok televizyonda, programlara da katıldım. Katıldığım televizyon programlarının sayısını da bilmiyorum. Ayrıca TRT 6’de bir yıl boyunca da iki arkadaşımla her hafta bir program yaptık. Yaptığımız program sayısı 40’e yakın.

7 Haziran Genel seçimlerinden sonra yeniden tezahür eden silahlı çatışmaların anlaşılması açısından benimle yapılan röportajlardan bir demet sunacağım.

Size sunacağım ilk röportajım, Fadime Özkan’ın Milliyet Gazetesinde çalıştığı zaman benimle yaptığı röportajdır.

Fadime Özkan şimdilerde Star Gazetesinde köşe yazarıdır.

 

Sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

 

İbrahim GÜÇLÜ

 

********

 

 

İbrahim Güçlü: PKK halksız devrime kalktı, büyük felakete sebep oldu

 28 Ocak 2013 Pazartesi

ALA RIZGARİ LİDERLERİNDEN İBRAHİM GÜÇLÜ İLE PKK’NIN KÜRT SİYASETİNE NE YAPTIĞINI KONUŞTUK


Güçlü: PKK’nın ilk işi anti-militarist ve çoğulcu Kürt örgütlerine silah doğrultmak oldu, sonra askere kurşun sıktı. Halk tabanı yoktu. Dış güçlere güvenerek ‘Kürtlere rağmen, Kürtler için’ savaşa kalkıştı ve en büyük zararı yine Kürtlere verdi.

1949 doğumlu, bir orta Anadolu Kürt’ü.

Daha ortaokuldayken sosyalist ideolojiye bağlanır ve sosyalizmin “Kürt sorunu”nu çözeceğine inanır. Sonraki yıllarda siyasi hayatı hep Kürt siyasi hareketi içinde geçer.

Önce, Kürt sorununu ilk dile getiren siyasi parti olan Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) üye olur.

Sonra, hukuk okurken devrimci Kürtçü siyasi oluşumlar içinde yer alır.

1969’da Türkiye’de Kürt öğrenci ve aydınlarının kurduğu ilk legal ve açık örgütlenme olan, Kürtlerin ulusal, kültürel, sosyal, dilsel, demokratik hak ve özgürlüklerini savunan Ankara Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO)’nın kuruluşunda yer alır.

Tutuklanır. Tarık Ziya Ekinci, Canip Yıldırım ve Musa Anter ile birlikte yargılanır, 16 yıl ağır cezaya çarptırılır.

1974’te af sonucu tahliye olur ve bu kez de Kürt ulusal hareketinin geliştirilmesi, Kürt kültürünün ve tarihinin araştırılması için Rızgarî Dergisi’ni çıkarır.

1980 darbesiyle vatandaşlıktan çıkarılır. 7 yıl Suriye’de kalır, Irak ve İran’dan sonra İsveç’e iltica eder. 98’de memleketine döner.

Şerafettin Elçi’nin başkanlığını yaptığı Türkiye Kitle Partisi’nin ve şu an Kemal Burkay’ın lideri olduğu HAK-PAR’ın kuruluşunda yer alır.

Özet geçtiğimiz bu “siyasi kariyer” İbrahim Güçlü’ye ait. O kendisini “siyasi yazar” olarak tanımlıyor ama biz, ihtisas alanını, tanıklıkları ve hemen her siyasi örgütlenmenin bir yerinde olmasından dolayı “Kürt siyasi tarihi” olarak daraltabiliriz.

İbrahim Güçlü ile yaptığımız röportajın çerçevesi de bu zaten. Güçlü ile bütün bu hararetli tartışmalar arasında en az konuşulan, gözden kaçan/kaçırılan bir mevzuu; PKK’nın Kürt siyaseti hareketine ve aslında Kürtlere ne yaptığını konuştuk.

PKK’nın geçmişte Kürt siyasi hareketi içindeki yerini konuşmak istiyorum sizinle, tanıklığınıza dayanarak. Bugün Kürt siyasi alanı PKK’nın hem domine ettiği hem terörize ettiği bir alan. Fakat 1970’lerde durum neydi, sizin de Kürt siyasi hareketi içinde aktif olduğunuz dönemde Öcalan nasıl bir kimliğe ve tanınırlığa sahipti? 

Ben Öcalan’ın adını 1974’te cezaevinden çıktıktan sonra duydum. Kürt hareketinin 1938’lerde başlayan bir geçmişi vardır. 49’lar tevkifatına konu olan, 59’larda süren, TİP’le, 1965’te kurulan Türkiye Kürdistan Partisi’yle devam ederek 12 Mart’a gelen Kürt hareketinin bir geçmişi var kadroları var. Ve bu süreçlerin hiç birinde Abdullah Öcalan yok.

Nasıl olabilir ki, Öcalan 1949 doğumlu?

12 Mart’tan önce biz hepimiz, yani Kürt siyasi hareketi içindeki herkes tutuklandı, Diyarbakır’da idamla yargılandı. Ama o tutuklanmadı. Türk solu çevreleriyle ilişkisi var mıydı bilmiyorum ama Kürt solu ile yoktu. Biz afla dışarı çıkıp Kürt hareketini yeniden örgütledik. Bunlar olurken o Ankara’da AYÖD denilen yüksek öğrenim derneğindeydi. Ankara’da Komal adlı yayınevimizde karşılaştık Öcalan’la tanıştık. Kendisini devrimci sol hareketin içinde gören, (zaten sonradan “Mahir Çayan’ın, Deniz Gezmiş’in mirasçısıyım diye yazdı) hiç ama hiç dengeli olmayan biri olarak tanıdım. Öcalan Kürtler içindeyken de onu tanıyan herkes dengesiz biri olduğunu söylerdi.

ÖCALAN İÇİN HERKES ‘DENGESİZ’ DERDİ

Dengeden tam olarak neyi kast ediyorsunuz?

Psikolojik açıdan dengeye sahip değildi. O zaman ki Kürt siyasi hareketine, liderlik parametrelerine, en azından Kürtlerin o zaman sahip olduğu siyaset parametrelerine aykırıydı. Bundan kastım da, Öcalan’ın öldürmeyi ön plana çıkarması, kan dökmeyi gerekli görmesi… Bir dönem sonra Dev-Yol çevresi kendisini dışladı, bu delidir, manyaktır dedi, o dönemde öldürmeyi savunmaya başlamıştı. Kürtler ciddi ve çoğulcu biçimde örgütlenmeye, kitleselleşmeye başlamışlardı. Yeni bir örgütlenme için de ne imkân vardı ne gereklilik. Abdullah Öcalan işte o dönemde ortaya çıktı, öne çıktı. Ama geçmişten, cezaevlerinden gelen, karizması olan, Kürtler içinde tanınmış kimsenin yanında görüler biri değildi.

BİR TRAJEDİ YARATTI

Abdullah Öcalan’ın Kürt siyasi hareketindeki böylesi bir tecrübeye ve siyasi kadroya rağmen bütün bir Kürt siyasi hareketini domine etmesi, diğerlerini silikleştirip kendisini kültleştirmesi o dönemin Kürt siyasi aktörleri için bir hayal kırıklığı mıdır bugün?

Benim için değil en azından. Çünkü PKK bir devlet projesiydi ve hayal kırıklığından öte bir trajedi yarattı. 12 Eylül olmasaydı bu proje tutmazdı. Darbe öncesinde PKK, Kürtlere silah yöneltmişti, PKK’nın devlete yönelmesi Öcalan’ın Suriye’ye çıkmasından sonradır.

ÖNCE SİVİL KÜRT SİYASİLERE SALDIRDI

PKK’nın devlet projesi olduğuna yönelik iddialar hep oldu ama hiçbir zaman da somutlaşmadı. Siz ne biliyorsunuz?

Sahip olduğum siyasi ahlak bakımından, elimde somut belge olmadığı için, PKK devletin ajan örgütüdür demedim ama ilk günden itibaren PKK’nin amaçları, refleksleri, yöntemleri itibariyle devletin Kürt hareketine yönelik tarihsel politikasıyla örtüştüğünü ifade ettim. O dönemde de “devlet Kürt ulusal hareketin gelişmesini istemiyor, Kürt hareketini geliştirecek örgütleri tasfiye etmek istiyor, PKK da ortaya çıktığı günden itibaren Kürt hareketlerinin liderlerini ortadan kaldırmaya çalışıyor, dolayısıyla PKK ile devletin politikası ortaklaşıyor” diyordum.

O ortaklaşmayı açalım biraz.

Devlet 1938’den beri Kürt siyasi hareketinin önderlerinin halkla ilişkisini kesmeye çalıştı. O dönemde liderler şeyhlerdi. 1919-1938 arasındaki Kürt hareketi dünyadaki ulusal hareketleri gibi gelişti. Libya’da Ömer Muhtar neyse Türkiye’de de Şeyh Sait ya da Seyit Rıza oydu. Devlet Kürt ulusal hareketinin başı olabilecek olanları İstiklal Mahkemeleriyle katliamlarla yok etti. Sonra da bunu PKK ile devam ettirdi.

Devlet geçmişten getirdiği bir hafızaya sahipti. Bu öyle bir hafıza ki devlet bir dönem ulusal başkaldırıda işe yarayabilir diye büyükbaş hayvandan yetişkin erkek nüfusa kadar her şeyin kaydını tutmuş. Devletin gözü önünde bir de 1960’da başlayıp 1970’te otonomiyle sonuçlanan, bugünküne yakın bir güney Kürdistan deneyimi vardı. Devlet bunlara bakarak bir politika belirliyor ve Kürt siyasi hareketini içerden yönetmemiz lazım diyor. Çünkü o dönem Kürt siyasi hareketleri bağımsızlık talep ediyordu, -biz bugün de vazgeçmiş değiliz. Biz sorunun Türklerle Kürtlerin ortak bir federal devlete sahip olmasıyla çözülebileceğine inanıyoruz.- O aşamada PKK kuruluyor ve PKK hem Kürt örgütlerinin hem o dönemin yükselen Türk sol örgütlerinin liderlerine üst düzey infazlar yapıyor, Türkiye Komünist Partisi’nden, Türkiye Köylü İşçi Partisinden, Dev-Yol’dan, Dev-Sol’dan, Tikko’dan.   

79-80 ARASINDA NUSAYBİN’DE BİN KİŞİ ÖLDÜ

Devlet bunu planladı, PKK’ya uygulattı öyle mi?

İkisinin politikası birbirine bu derece uydu sonuçta yahut devlet buna göz yumdu. 1979-80 arasında Siverek’te bin kişi öldü, Türkiye bunu bilmiyor. O zaman PKK Siverek’te örgütlü bile değildi üstelik.

Devlet isteyince yapıyor, aşiretleri birbirine vurduruyor. Aynısı Batman’da Nusaybin’de oluyor, devlet gelecekte bağımsızlığı destekleyebilecek en yurtsever Kürt aşiretleri kırdırıyor. 49’lar hareketi içindeki Ramanlar ailesini hedef aldı. PKK istediği gibi bindirme kıtalarla gelip olaylar çıkardı.

PKK BİZİ VURUYORDU, BİZ SUSUYORDUK

O dönem Kürt siyasi hareketi içinde -PKK dışında- kimler vardı?

1984’ten önce Kürdistan’daki hareketlerin güç itibariyle üçüncü dördüncüsü konumunda PKK. O zamanlar Şıvancı hareket dediğimiz DDKD var, Kemal Burkay’ın liderliğini yaptığı Özgürlük yolu hareketi var, bizim Rızgari var, Kawa var, sonra PKK var. Biz bu çoğulculuk içinde mümkün mertebe PKK ile çatışmama noktasında tuttuk. Hatta arkadaşlarla aramızda, PKK bizleri öldürse bile siz PKK ile çatışmayın, kararları aldık. Belki de en fazla bundan yararlandı PKK. Fakat bir aşamada KUK ile karşı karşıya geldi, KUK onlarla savaştı ve bu defa PKK zorlandı. Hatta 1979’da Öcalan Suriye’deydi, aramızda tartışmalar vardı ama bize “Bizi KUK’tan kurtarın” demeye başladı. Biz de “Rüzgar eken fırtına biçer. Siz Dersim’den sübyan Kürt çocuklarını getirerek buradaki Kürt yurtseverlerine karşı savaştıracağınızı zannettiniz” cevabı verdik. Tabi 1980 darbesini bunu da engelledi. Biz de PKK’nin tamamen devlet damarlı refleksi bir örgüt olduğunu düşündük.

LÜMPEN, JAKOBEN, İNFAZCI VE TERÖRİST 

Kürt siyasi hareketinden diğer isimler ne düşünüyordu? Kemal Burkay bunu söylüyordu mesela.

Kemal Burkay “Öcalan ajandır” dedi ama arkadaşları ve Mustafa Çamlıbel öldürüldükten sonra.  Öncesinde görmezden geliyordu. Kürtlerin çoğu PKK’yi uzun süre görmezden geldi. Biz Rızgari olarak ilk görenleriz. Bakıyorduk, PKK derviş gibi sürekli dolaşıyordu, gittikleri yerlerde de üretim dışı insanlarla ilişki kuruyorlardı.

HALKSIZ BİR DEVRİM ÇILGINLIĞI

Ne demek bu?

Yani PKK lümpen proletaryaya dayanarak örgütlendi. Onlara kimlik ve silah verdi, sağa sola saldırttı. Biz bunu komünizmin sol çocukluk hastalığı içinde ele aldık, devlet refleksiyle bütünleşen bir hareket olarak gördük. Kemal Burkay, KUK, DDKD Öcalan’a “ajan” dedi. Ben o zaman ve daha sonra bunun “halksız bir devrim çılgınlığı” olduğunu söyledim. PKK lümpen proletaryaya, üretim dışı kesimlere dayalı, jakoben, terörcü, infazcı bir harekettir. PKK 12 Eylül olduğunda da Türklerden ve Kürtlerden yüzlerce insan öldürmüş bir hareketti zaten.

12 Eylül olduğunda Öcalan çoktan yurt dışına çıkmıştı?

Öcalan’ın 1979’da darbeden önce Suriye’ye çıkması da bir mühendislik projesiydi. Ala Rızgari olarak bizim de hem Filistin’de hem güneyde Irak’ta ve İran’da eğitim gören yüzlerce arkadaşımız vardı. PKK’nin de vardı. Öcalan karakterine uygun olarak önce Suriye ile, sonra Irak ve İran ile ilişki kurarak Türkiye’ye karşı savaş başlattı.

SURİYE’YE YASLANDI, TÜRKİYE’Yİ VURDU

Ve devlete karşı ilk silahlı eylemini 1984’te Eruh’ta yaptı.

1984 enteresan ve çok hassas bir tarihtir. Bizim diğer Kürt siyasi örgütleri olarak silahlı mücadeleye karşı çıktığımız bir dönemdir bu çünkü Türkiye’de Turgut Özal’la birlikte normalleşmeye gidilmektedir. O yüzden Eruh’u biz tarihsel süreç bakımından Menderes’le başlayan Kemalizm’e karşı harekete karşı yapılmış normalleşmeyi engellemeye yönelik bir eylem olarak değerlendirdik. Kürtlere yönelik olarak tüm Kürt siyaseti hareketini bloke edebilecek bir hareket olarak da gördük. Karşı çıktığımız bir diğer yönü de bu saldırının Suriye’ye, İran’a Irak’a dayalı olarak yapılmış olmasıydı. Bunun yine Kürtlere zarar vereceğini söyledik.

DEVLET-PKK-HİZBULLAH ELİYLE KÜRT KATLİAMI

Kürt siyasi aktörleri için PKK hayal kırıklığına neden olmadı dediniz. PKK belli nedenlerle MİT eliyle kurulmuş ise, devlette bir hayal kırıklığına neden olmuş mudur sonradan?

Devlet içinde hayal kırıklığı olmuştur evet, cebelleşerek aşmaya çalışıyor, bir felaket oldu çünkü PKK. 1990’larda Hizbullah’ı devreye sokarak önlemeye çalıştı ama binlerce insanın infazına yol açan gelişmeler oldu. Ben bu yüzden Devlet-PKK-Hizbullah eliyle Kürt katliamı diyorum buna.

PKK’YA GÖRE EN BÜYÜK DÜŞMAN: AİLE

80 öncesi Kürt siyasi hareketlerine yöneldi, liderlerini öldürdü, faili meçhuller yaptı. Devletin de çok büyük hataları oldu fakat PKK da silahını Kürtlere de yöneltti. Hatta önce Kürtlere yöneltti. Tüm bunlar Kürtlerin hafızasında korunuyor mu? Genç kuşak Kürtler PKK’nın dününü ne kadar bilir?

Bugün Kürtlerin yüzde 80’ninin BDP’ye oy vermemesi o hafızanın canlı olduğunun göstergesi. Hatta bu hafızanın, ifade edilmese bile üretici sınıflarda daha güçlü olduğunu düşünüyorum. 1949’da Demokrat Parti kurulduğunda Kürtlerin ağırlıklı olarak DP’yi desteklemesi tesadüf değil. CHP’yi destekleyenler, aydınlar. Dolayısıyla halkın hafızası ve okumuşun hafızası diye iki ayrı durum çıkıyor ortaya. Ben bugün halkın PKK’ye güvenmediğini görüyorum ve ben halkın hafızasına güveniyorum. Mustafa Kemal Atatürk’ün Osmanlı’yı unutturması gibi Öcalan da Kürtlere kendi geçmişini unutturmak istiyor. Ağalara şeyhlere beylere yöneldi o yüzden ama PKK esasında “aile en büyük düşmandır” diyor, aileyi dağıtmak için çaba harcıyor, üretim dışı, köksüz bir halk yaratmak istiyor.

PKK AHMET TÜRK’Ü BİLE ETKİSİNE ALDI

PKK Kürt halkını etkiledi mi peki?

Kısmen. Şu trajik bir gerçektir: Ahmet Türk neden destekler orayı? İşte bu bir hafızasızlık sorunudur. PKK Stalinist bir örgüt. Ahmet Türk olsa olsa sosyal liberal demokrat. Geçmişte CHP içinde olmuş Ahmet Türk gibi birini etkilemişse demek ki PKK, buralarda önemli ölçüde suları bulandırmış demektir.

YAŞLILAR ÇOCUKLARININ TEHDİDİ ALTINDA

PKK’nın geçmişini bilen belli bir yaştakiler o bilgiyi, duyguyu sonraki kuşaklara aktarabiliyor mu?

Maalesef hayır. Bir anekdot anlatayım. Bir arkadaşım Kürdistan Demokrat Partisi’nin çok önemli, uzun zaman merkez komitesi üyeliği yapmış birinin evine misafir oluyor. Evin kızı geliyor yanlarına, ev sahibi, “kızımın yanında fazla konuşma, PKK’ye yakındır” diyor. Gelini oğlu giriyor, ev sahibi yine diyor “Bunlar PKK’ye yakındır, dikkatli konuş”… Yani PKK’ye uzak ve karşı olanlar bile bugün neredeyse kendi ailelerinin tehdidi altında.

KORKU SİYASETİYLE ALAN AÇTI 

Ne oldu peki, PKK, PKK’ya karşı olanların ailelerinde bile nasıl bu kadar etkili olabildi?

Birkaç nedeni var: 1) 1984’ten beri Türkiye basını PKK’ye çalışıyor. Medyanın PKK’nin aleyhine yaptığı yayın aslında halk tarafından PKK’nin hanesine kaydediliyor. 2) Devlet Kürt muhalefetini tasfiye etti, hepsi mülteci durumuna geldi, varlık gösteremediler. Halbuki o örgütler sivil demokratik anlayışa göre şekillenmiş örgütlerdi, militer örgütler değillerdi. Ne devletin ne PKK’nin militarizmi karşısında dayanamadılar. 3) Sıradan halk önderlerinin muhalefeti genel, yaygın bir hal alamadı, karşılık bulamadı. 4) Böylece PKK’nin baskısı ve yarattığı korku, toplumu konuşamaz, konuşmaz hale getirdi. (Ben 1998’de Türkiye’ye döndüm, 2002 gibi Diyarbakır’a yerleştim ve inanın Diyarbakır’da dışarıda kahvede PKK’yla ilgili kimse bir şey konuşmuyordu. Aman ha diyorlardı, birileri bizi dinliyordur. 2005-2006’dan sonra konuşulmaya başlandı). Birkaç insan tehditleri göze aldı, cesaret gösterdi, bu sayede PKK biraz konuşulur gibi oldu. Hala öyle. Zaten birkaç Kürt dışında da kimse PKK’nin gerçeklerini anlatmıyor. Bunlar dışında konuşanlar PKK savaşını, demokratik özerklik ilanını olumluyor, yazıyor. Dolayısıyla PKK’nin aslında ne yaptığını, nasıl bir örgüt olduğunu konuşmak yasaktı bölgede. Yasak olduğu için de sonraki nesiller PKK kültürüyle, PKK propagandasıyla büyüdüler.

PKK GERÇEĞİNİ BİR KAÇ CESUR KÜRT ANLATIYOR

PKK ilk ortaya çıktığında PKK’ye karşı olan ama sonraki süreçte evlatlarını PKK’ye kaybeden, çocukları ölen, cezaevine düşen ailelerde bu durum nasıl bir duyguya, düşünceye yol açtı sizce?

Önce tepki duydular ama çocukları öldükçe mecburen PKK’yi desteklemeye başladılar. “Çocuklarımız artık PKK olmuştur, dağdadır, cezaevindedir, bizim yapacak başka şeyimiz yoktur” demeye “Hiçbir şey yapmıyorsak susmalıyız” dediler. Biz birkaç kişi konuşuyoruz. Susturmak içinse binlerce insan var. Kürtlerden bana veya benim gibi konuşanlara karşı bir lobi var. Ama konuşmadığınız zaman daha kötü oluyor. Bütün bölgeden bu defa tek ses çıkıyor. Daha önce PKK’ye yakın olup da şimdi PKK’ye karşı konuşanların durumu daha zor. Ben burada Diyarbakır’da yaşıyorum, konferanslara gidiyorum, kahveye çıkıyorum. Hiçbir şey yapmasalar bile bana çay vermeyerek beni yıldırabilir evime kapatabilirlerdi.

Sizi koruyan ne oldu?

Sessiz çoğunluğun aslında gerçekleri görmesi koruyor beni. Kürtler PKK’ye inansaydı yüzde 80-90 oranında oy verirlerdi. Halbuki yüzde 10’luk oyu var PKK’nin. Silah zoruyla bunu yüzde 20’ye çıkarıyor ve bütün Kürtlerin tek temsilcisiymiş gibi yapmak istiyor.

PKK SURİYELİ KÜRTLERE DÜŞMAN ÜRETİYOR

PKK, Kürtlere rağmen ve Kürtler için, aslında ne yaptı?  

Suriye’ye bakarak görebiliriz bu sorunun cevabını: PYD ile Kürt muhalefetinin çıkarları, Esed rejiminin gitmesindeydi. Kürtlerin silahlanmaya ihtiyacı yoktu. Silah Kürtler için büyük bir tehlikeydi. Ama ne yaptı PKK? PYD’nin eline silah verdi, Esed ile anlaştı, Esed belli kentleri PYD’ye bıraktı. Sonuç ne oldu? Sonuç 1979’da İran Kürdistan’ında, 1993’te güney Kürdistan’da olduğu gibi Kürtler, Suriye muhalefetiyle karşı karşıya geldi, düşman kazandı. Halbuki Kürtlerin böyle bir problemi yok.

KÜRTLERİN TÜRKLERLE BİR SORUNU YOK Kİ!

PKK ve Türkiye Kürtler’ine dönersek…  

PKK, Türkiye Kürtlerine şunu yaptı: PKK Suriye’ye İran’a, Irak’a ya da Rusya’ya, Ermenistan’a, Yunanistan’a dayanarak Kürtlerin kendi güçlerini aşan şekilde Kürtleri devletle savaşa soktu. Kürtlere rağmen yaptı bunu. Kürtler böyle bir halk değil, mazlum bir halk. Biz niye yapalım bunu? Bizim silaha ihtiyacımız yok ki! Bizim davamız mazlumların davası, bir ulusal dava, bir insanlık davası. PKK öyle bir şey yaptı ki davamızın meşruiyetini ortadan kaldırmaya başladı. Kürtler ulusal bir dava mı yürütüyor kanlı bir mafya örgütünü mü yaşatmaya çalışıyor? Bu yükü nasıl kaldırabiliriz? Biz Türklerle niye karşı karşıya gelelim? Biz Türklerle sorunumuzu çözmek istiyoruz. PKK ayrıca öyle bir şey yaptı ki!

Ne yaptı?

Diyelim ki ailenizin 3 bin liralık geliri var. Siz buna göre tüketim yaparsınız. O eve başka bir kanaldan yasa dışı olarak 20 milyar girmeye başlarsa, siz de 23 milyara göre davranmaya başlarsınız. Oğlunuz sizden lüks araba ister, düzeniniz bozulur, bir daha 3 bin liralık düzene dönmek istemez. PKK bir suç örgütü ve Kürtlerin düzenini bozuyor.

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *