Doğan CEREN
Türkiye’de daha önceleri olduğu gibi 1982 12 Eylül’de yapılan Askeri Faşist Darbesi’nden sonra yüzbinlerce kişi insanlık tarihinin en vahşi işkencelerinden geçirildi. Bazı yerlerde okullar, karakollar, askeri kışlalar ve cezaevleri birer işkence merkezine çevrildi. Onlarca insan bu işkencelerde katledildi. Fiziken sakat bırakıldı. Ruhları örselendi, ömür boyu travmalı bir hayat sürdürmelerine sebep olundu. Yüzlerce işkence mağduru gibi bende bu vahşi işkenceler sonucu hem bedensel hemde ruhsal sorunlar yaşadım, yıllarca süren tedaviler gördüm. Cunta sonrası sözde sivil hükümetlerle idare edilen Türkiye’de bu işkenceler sürdüğü gibi, işkence mağdurlarının tedavileri için küçük çaplı tedavi merkezleri açılmasına da engeller çıkarıldı. Günümüzde o derece ağır işkence vakaları gündeme gelmesede, yer yer işkence bir sorgulama ve sindirme yöntemi olarak değişik biçimlerde sürmektedir.
Konuyu uzatmak istemiyorum ama işkencenin asıl mağduru olan Kürt Ulusal Hareketi ve Türkiye Devrimci Hareketi’nin bir insanlık suçu olan işkenceye karşı mücadelede yetersiz kaldığını ve bunun işkencecileri dahada pervazsızlaştırdığını belirtmeden geçemiyeceğim.
İşkence kurbanlarının fiziki ve ruhsal sağlığı üzerine yeterince çalışılmadı. Bu konuda kitlesel bir karşı mücadele geliştirilmesinde başarılı olmadığımız gibi, uluslararası düzeyde de sonuç alıcı bir diplomasi mücadelesi veremedik.
Bu vahşi işkenceler sonucu tedavi gördüğüm yıllarda onlarca yazı kitap ve işkence raporu okudum. Ancak işkenceye karşı mücadelede, devletin bir muhasebe yapması ve mağdurlardan özür diledikten sonra tedavilerini üstlenmesi, sebep olduğu her türlü mağduriyeti telafi etmesi ve suçluları cezalandırması ve işkence yuvalarını kapatması sağlanamadı.
Yetersizde olsa son yıllarda bu konuda yürütülen mücadele sonucu Ankara’daki cezaevinin müzeye çevrilmesi önemli bir gelişmeydi. Buna bir kaç yıldır Diyarbakır işkencehanesi olarak bilinen cezaevinin bir utanç müzesine çevrilmesi için verilen mücadele insanın yüreğini ferahlatan bir girişimdir.
Diyarbakır Cezaevinin İşkence müzesi olması için verilen mücadele ses getirmiş olmalıki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Diyarbakır’da yaptığı bir konuşmada, bu cezaevinin bir “kültür merkezi olacağını “ söyledi. Erdoğan’ın bu açıklaması olumlu bir adım olmakla birlikte, her türlü işkencenin yapıldığı, onlarca insanın işkencede öldürüldüğü bir acı hatıralar merkezinin nasıl bir kültür merkezi olacağı ise açık bir soru olarak duruyor orta yerde. Lakin bu konuda bir daha aynı acıların yaşanmaması için Diyarbakır zulmünden geçen çok sayıda değerli insan ise buranın bir işkence Müzesi yapılması talebiyle mücadele etmekte ve bunun içinde bir komisyon kurmuştur. Konuyla ilgili çok değerli tartışma ve analiz programları yapılmakta ve makaleler yazılmaktadır. Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nin işkence müzesi olması için yürütülen çabaları yürekten destekliyorum.
İşkence ile mücadele ve bu insanlık suçunu teşhir için dünyanın değişik yerlerinde verilen mücadelenin conucu bir çok Avrupa ülkesi geçmişiyle hesaplaşma ve bu suçların son bulmasını sağlamak için bazı ülkeler tarih boyunca yapılan işkence ve işkence aletlerini sergilediği müzeler kurmuştur.
İşkence ile ilgili yapmak istediğim bir çalışma nedeniyle, bir kaç ülkede bulunan işkence ve işkence aletleri müzelerini yerinde görmeye gidip, buralarda çalışan personelin izniyle fotoğraflar çektim. Arşivimdeki bu görsellerin bir kısmını daha önce Facebook sayfamda yayınladım. Diyarbakır Cezaevi’nin işkence müzesi olması için mücadele eden yürekli dostlarıma adadığım bir dosyayı da sizlerle paylaşıyorum. Umarım Türk Devleti bu acıyı yaşayan insanların çığlıklarına kulak verir.
Bu hafta sizlerle paylaşacağım fotoğraflar, 2014 yılında eşimle ziyaret ettiğim Estonya’nın başkenti Tallinn’deki müzede bulunan İşkence aletleri ve bu aletlerin işkencede kulanılma biçimlerinin fotoğraflarıdır.
Doğan Ceren
———————-
Kaynak: Diğer işkence alet ve yöntemlerini görmek isterseniz, aşağıdaki facebook adresine gidin!