Demokratik Cumhuriyet Ev Olmadan Duvar Rengi Hayali

İnsanlığın huzur içinde yaşamını devam ettirebilmesi için farklı kesimlerin birbirlerine karşı anlayış içinde olması gerekir. Bir halk, bir siyasi yapı veya inanç gurubunun diğerleri üzerinde hakimiyet kurmaya çalışması durumunda huzursuzluk kaçınılmaz olarak gerçekleşir ve sorunlar katmerleşir.

Bilim, basit düşünme sanatıdır. Bilimsel yöntem, yeniden keşif yapmaya ihtiyaç duymaz. Sadece olguların doğru tahlil edilmesi sonucunda, kısa ve uzun süreli yöntemler dönemin koşulları gereği farklılık gösterebilir. Teşhis ve hedefler doğru olmadığı sürece, istenen sonuç elde edilemez. Gerçek çözüm hedeflenmediği sürece, yapılan çalışmalar ve verilen mücadeleler sadece kısır döngüye bizi sokar. Enerjimiz ve olanaklarımız boşa harcandığı için de bilmeden sadece egemenlere hizmet etmiş oluruz.

Gerçek anlamda demokrasi, sadece biz Kurdlerin değil, insani değerlere bağlı olan herkesin isteğidir. Bu düşünce, herkes için cazip bir taleptir. Kim olursa olsun bütün halklara yakışır. Bizim durumumuza gelecek olursak: Kurdistan’ın işgalinin yaşandığı 4 ülkede, demokrasinin olması mümkün müdür? Elbette mümkündür; ama Kurdistan sorunu çözülmeden nasıl olacaktır? Asıl soru budur. Bir başka anlamda Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin veya egemen halkların demokrasi sorunu var mıdır?

Bu sorunun cevabını verebilmek için bu dört ülkede demokrasinin önündeki engelin ne olduğunu bilmek zorundayız. Bu dört ülkede ve Yakındoğu ile Ortadoğu’da demokrasinin önündeki en büyük engel Kurdistan sorunudur ve bu sorunun şekillendiği durum bu ülkelerin yapısal sorunu olmuş durumdadır. Yapısal sorunlar ve bu ülkelerin kuruluş esasları değişmeden, demokrasinin olamayacağını bilmek durumundayız.

Türkler, Araplar ve Farsların Kurdlere nasıl baktığı önemli olmakla beraber, Kurdler kendi sorunlarını ancak kendileri çözebilirler. Taleplerinde ve ilişkilerinde Kurdistan sorununu çözmeyi esas almak zorundalar. Aksi takdirde egemenlerin tuzağına düşerler ve çözümsüzlüğü esas alanlardan beklentileri geçmişte nasıl boşta kaldı ise gelecekte de boşlukta kalacaktır.

Kurdistan sorunu, demokrasi sorunu değil, yapısal bir sorundur.  Demokrasi mücadelesi önemlidir; ama Kurdistan sorununu çözecek yol ve yöntem değildir. Kurdler egemen halklar için ve onlar adına demokrasi mücadelesi vererek, bu ülkelere demokrasi getiremezler, sadece kendilerine boş ve anlamsız uğraşlar yaratmış olurlar. İnsanlık tarihinde sömürgeci devletler için demokrasi mücadelesi veren Kurdlerden başka bir halk da yoktur ve bu anlayışı makul gören bir siyasi anlayış da olmadığı gibi, Kurdlerin bağımsızlık çalışmalarının önüne konulan bir engel olarak durmaktadır.

Kurdler, egemen halkların hamallığını yapmaktan vazgeçmedikleri sürece, onlar kendileri için demokrasi mücadelesi vermeye çalışmayacaklar. Mevcut anlayış sürdüğü sürece onlar, Kurdlere karşı üstenci anlayıştan vazgeçmeyecekler. Bize düşen onları, her şeyden önce, kendileri için demokrat olmaya zorlamaktır. Kardeş olmaya gerek yoktur. Onları, bizimle iyi komşuluk ilişkisine zorlamak, daha doğru yoldur. Unutmayalım ki kardeşlik tercihe bağlı değildir ve ortak çıkara dayalı bir birlikteliği zorunlu kılmamaktadır. İyi komşuluk ise karşılıklı anlayışı ve ortak çıkarlar çerçevesinde hareket etmeyi zorunlu kılar.

Kurdlerin önemli bir kısmı, son yıllarda Demokratik Cumhuriyet kavramına sarılmış bulunmaktalar ve bunun Kurd sorununu çözeceğini hayal etmekteler. Bu kavramın içi boş olduğu gibi, Kurdistan sorununu çözmekten uzaktır. Sömürgeci devletlerin Kurdlere dayattığı tuzaktan başka bir şey değildir. Sömürgeci devletlerin yapısal sorununu çözmeyi esas almamaktadır. Kurdlerin statü sahibi olmasını ve birlikte yaşamasını esas almamaktadır. Kurdlerin dört parçada olduğunu unutmayalım. Bu nedenle egemen halklar ile Kurdistan sorununu çözmeyi esas aldıkları sürece, iş birliği ve ittifaklar geliştirmeye açık olmaktan başka yolumuzun olmadığını görmeliyiz.

Türkler, Araplar ve Farsların bize nasıl baktığına çok fazla takılmadan, kendi gerçeğimize dönmeliyiz.  Onların bize nasıl olumsuz baktığı ve nasıl haksız tutum içinde oldukları konusunda verilecek örnek yazılarak bitirilecek kadar değildir. Çok da önemli değildir. Onların kendi aralarındaki sorunlar da, bizim sorunumuz değildir. Bırakalım kendi sorunlarını kendileri çözmeye çalışsınlar ve verilecek bedel varsa onlar versinler. Bize dostane yaklaştıkları sürece, bizler de dostluk için ne gerekiyorsa zaten yaparız.

Sevgili büyüğümüz Feqî Hüseyin Sağnıç’ın çok hoşuma giden bir sözü vardır. “Biz Kurdler, evimiz olmadan, evimizin duvarının rengini ve nasıl boyamamız gerektiğini tartışıyoruz.” (Em Kurd, li ser rengê dîwarê mala xwe û bê mal, em çawa boyax bikin nîqaş dikin.) Gerçekçi olalım. Önce evimizi yapmaya çalışalım. Evimizin duvarlarını yaptıktan sonra istediğimiz gibi boyayabilme şansına o zaman sahip oluruz.

Şefik Çolak

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *