Huseyin Akinci
Ortadoğu halklarının geleceği yeni bir çağın cılgınlıklarına gebe gibi görünüyor. Kan ve viranla ben geliyorum diyen çılgın bir çağın ayak sesleri,kimi nereye konumlandıracağını tahmin etmek güç. Tamda böylesi bir zamanda, sayın Öcalan’ın silahlı mücadeleyi sonlandırın bağlamında ileteceği mesaj önem kazanıyor. Her ne kadar bahsi geçen barışın şekli ve şemalı hakkında önü arkası belirsizliğe oynanıyorsa da. Yıllar yılı “İmralı ve Öcalan irademizdir diyenler,doğduğu evin çamurunu bile her derde devadır mantığına yol vermekle yeri göğü inletenlerin sayın Abtullah Öcalan’ın öngörüsüne ne gibi bir katkı yapacakları da merak konusudur. Aslına bakarsanız daha önceki barış girişmleri olsun, Kürt halkının başına örülen hendek sendrumuda olsun! Öcalan irademizdir diyenlerin sayın Öcalana karşı zikzaklı duruşlarına şahit olmuşluğumuz vardır.
Yani açıkcası yeri göğü inletip Öcalan irademizdir diyenlerin kendi mantık parametlerine özgün bir şekilde ”Sayın Öcalan’ın demokratik siyaset girişimini işlevsizleştirmeye katkı sundular? Dolayısıyla her kim ne derse desin, yeni bir barıştan bahs edilmeden önce, bahsi gecen gecmiş sürecin gelirini giderini en üst perdede sorgulamayı hak ediyor. Gerçe Öcalan irademizdir diyenlerle, Öcalanla müzakereyi sürdüren devletin samimiyet karmaşası tek bir tarafın samimiyetsizliğiyle ortaya çıktığını söylemek güç. Velhasıl Sayın Öcalan’ın demokratik siyaset girişimi ile ilgili kim ne diyorsa desin, Öcalan’ın demokratik siyaset öngörüsü” silahlı mücadeleden kat be kat daha etkin bir geçişe kapı aralanıyor.Yeterki orayı buraya,burayı oraya kurban etmemeye itina gösterilsin? Çünkü Ortadoğu coğrafyası çılkın bir çağın cılkınlığı ile karşı karşıyadır. Kimin ne yaptığını ve ne yapacağını kestirilemeyen çılgın bir çağın giriş evresindeyiz?
Yaşamaya sürüklendiğimiz bu çılkınlığa, toplumların yaşamını özgürlükle somutlaştıracak ne varsa inkar ve zülme ihale edilmişliği’ ile kalmaz! Zira doğmamışların geleceği dahi zalimlerin zülmüne ipotek edilmiş olacak! Doğanın ürettiği zenginliği ile, Bir çok inanç ve etnik toplumların yaşamına kucak acmış Mazapotamya gibi bir coğrafyada? İnkar ve zalimliğin nasıl bu kadar ucuzladığına insan şaşıyor doğrusu.İnançların özgürce gelişip serpilmesine yatak sermiş, Etnik toplulukların kendi öznel özelliklerine ev sahibliği yapmış böylesi bir coğrafyanın, nasıl ve ne zaman çılgınların dans pistine dönüştüğüne şaşırtıyor insanı! Dolayayısıla barışın sıkca konuşulduğu bir dönem de,inkar ve zorbalığın Ortadoğuda dur durak bilmediği bir süreçte Barışın nasıl da anlamsız hale geldiğini düşünmek bile istemiyor insan! Allah adına kelle koparanla Halkların varlığını inkâr edenlerin hükımdar olduğu bir coğrafya da,insanlığın gereklerine özgü bir barışın nasıl olacağı gercekten de merak konusudur?
İnsan olmanın tüm gerekleriyle yoğrulmuş barışın sıkça kullanıldığı bugünler de,Kürtlerin demokratik hak hukuku bir başkasının sofrasına meze olmayacağına nasıl inanabiliriz. Çünkü çıkarsal savaşların hükmü ile kirlenen bu coğrafya’da,barışa heves etmek bile anında hayalete dönüşüyor! Dolayısıyla Allah adına kelle uçuranlar, Allah adına parti kuranlar, Allah adına Hizbullahın askeri olanlar, Egemenlik egoları ile bir başka halkı yok sayanlar, Binlerce yıllık özgünlükleriyle var olan bir halkı inkâr edenlerin varlığı var oldukça Barışın anlamı hiçbir zaman kendine özgü anlamıyla buluşma zemini olmaz bu coğrafyada! Bu nedenle Barış sözcüğünün anlamı her ne kadar insanım diyen insanın yüreğini ısıtıyor olsa da, bu coğrafyada yeşerip hayat bulması güç! Çünkü zülüm ve zalimliğin en gözde kurbanı, hak ve hukuk olduğu bir coğrafyada barışa yol almak zordur!
Barışa karşı duyarlılık elbette ki barışa yol almanın yarısıdır ve de değerlidir. Ama ne yazık ki haktan hukuktan yoksun bir yaşam tarzına mahkûm edilen halkların varlığı uluorta dururken,Halklar arası barıştan bahsedilmenin anlamsızlığı da net çıkıyor ortaya.Ama ve herşeye rağmen Halkların varlık sebeblerinden kaynaklı değerleri ile kavgalı olana karşı çıkıp barışa sarılmak gerekir. Çünkü savaş ve kiyam dilinin popüler olduğu bir coğrafyada,samimi bir şekilde barışı özümsemek elbette ki insani bir gereksinmedir.Ama gel gör ki bu gereksinme dahi çıkarlara dayalı insanlıktan çıkanların oyuncağına dönüştürülmüş!. Dolayısıyla barış duygusunun gelişmediği toplumlarda, barış provaları bir asır daha egolarımızı tatmin etmekten öteye taşınmaz, ama yine de her türlü önyargılardan kurtulup özverili bir dil üslupuyla barışı özümsemekten başka çaremiz de yok malesef.
HÜSEYİN AKINCİ
(Makale içerikleri tamamen yazarın sorumluluğundadır. Sitemiz, bu görüşlerden dolayı herhangi bir sorumluluk kabul etmez.)