Bedirhan Epözdemir
Zaman su gibi akıp gidiyor. Hem de çok hızlı bir şekilde. Geri bıraktırılmış toplumlarda yaşanan alt-üst oluşlar insanı bir zaman tüneline doğru adeta sürüklüyor. Geçirilen zaman diliminin acı-tatlı anıları bir sinema şeridi gibi insanın gözlerinde gidip-geliyor.
Yaşanılanların çoğu, tarih oluyor sanki. Hem de unutulmuş bir tarih. Belki de gelecekte unutulmuşluğun tarihi, tarihçiler için çok önemli bir konu olacak. Tam tersi de olabilir. Hiçbir şey hatırlanmaya bilir de. Bu curcuna içinde bu olasılıkta var, çünkü koşullar da uygun. En büyük neden de unutkan bir toplum oluşumuz. Hafızasını yitirmiş, arşiv siz, belgesiz bırakılmış bir toplumdan başka ne beklenir ki?
Herkes tarihi kendisi ile başlatırsa toplum tarihsiz kalır. İşte o zaman toplumun geleceği tehlikede. “Benim, benden başka kimse yok” mantığı ulusları büyük felaketlere götürür. Ben merkeziyetçi zihniyetin sonu yenilgi ve bozgundur. Biz bu süreci yaşıyoruz bir az da bence. Süreç doğru bir rayda gelişmezse uçurumlardan kurtulmak olası değil.
Hani bilinen ve de artık klasik olmuş bir Musa Anter söylemi var. Bir sohbette Rahmetlik Anter’e ret ve inkârı kendisine ilke edinmiş, her şeyi kendilerinin başlattığı inancında olan bir genç; “Siz bize hiçbir miras bırakmadınız, biz bu işe sıfırdan başladık” der. Apé Musa genç arkadaşımızı süzdükten sonra o sivri zekâsı ile şöyle yanıtlar; “Önemli olan sıfırın altından sıfıra getirmektir. Sıfırdan sonra basamakları birer-birer çıkmak kolaydır. Ama unutmayın sıfırın altından sıfır getirmek için çok acılar çekildi” der. Evet, acılar çekildi, çekiliyor. Çünkü temelden yoksun bırakılan yapı yükselmiyor ve her zaman yıkılma ile yüz-yüze.
Bu bağlamda Kürd Coğrafyasında tarihsel olarak birçok konuda ilkleri yaşamış bir kenttir Bitlis. Yanı en azından “ sıfırın altından, sıfıra” getirme erdemine erişmiş bir kent. Ama kimse yazmamış irdelememiş bugüne dek bu ilkleri. Çünkü hisler ve ihtiraslar “İlkleri” hep teğet geçmiş. Bir de Bitlis’te yetişen aydın, siyasetçi ve yazar-çizerler (burada kastedilen elbette ki ulusal-demokratik mücadeleyi amaç edinenlerdir.) Oldukça mütevazı davranmışlardır. Artı içinde bulundukları siyasi çizginin “Bölgecilik” korkusunu yenememişler. Bu durum bugünde yer-yer devam etmektedir. Oysa korkuyu yenmenin, gerçekleri haykırmanın zaman geldi, geçiyor bile.
Tarihin derinliklerine gitmeye örneğin İdris-i Bitlis-i’ye, Şerefxanlar’a veya 60’lı yıllarda yurtsever safları sıklaştırıp, kenetlenen kitlelerin Rahmetlik Ziya Şerefhanoğlu’nu (bu arada Ziya Beyle ölümünden bir süre önce 1981 yılında birkaç sefer görüştüğümü paylaşmak istiyorum) bağımsız olarak Senatör seçmelerini bir tarafa bırakalım. Son otuz yıllık zaman diliminde yaşanan ilkler var.
Daha Kürd Siyasi hareketlerinin merkezi düzeyde çözemedikleri sorunların Bitlis ve Tatvan’da yerel düzeyde kenetlenerek nasıl çözdüklerinin “ilkleri” var. Çok önemsediğim ve saygı ile yâd ettiğim yerel düzeyde ulusal-demokratik güç birliği var. Merkezlerin sekter ve ayak diretmelerine rağmen kenetlenmeler var. O koşullarda ırkçı-gerici saldırıların püskürtülmesi, siyasallaşmanın terörize olmamasında bu sıkı dayanışmanın büyük katkısı var.
Bütün bunlara kaynak o dönemi yaşayan, bu demokratik eylemlerin yürütücülerinin çoğunluğu hayatta. Bu nedenle egoların tutsağı olmadan, grup sektersizimin için düşmeden o günleri yazmak, olayları irdelemek belki de sürece katkı sunar.
Örneğin yalnız Bitlis için değil Kürdistan için çok önemli olan 1 Mayıs ve UDG (Ulusal Demokratik Güçbirliği) Newrozu, Söz konusu bu iki eylem ile aynı önemde olan bir “Ecevit Olayı” var. Bunlarla benzerlik ve paralellik arz eden çalışmalar var. Bunlar elbette ki hassas bir şekilde, objektif olarak yazılmalı.
1Mayıs 1979 Bitlis’te yer-yerinde oynuyordu.(B.Epözdemir arşivî. İzinsiz yayınlanamaz)
Aradan uzun bir zaman geçti. Neredeyse yarım asırlık bir zaman. O dönemde yapılan demokratik barışçıl eylemler genel anlamda bir güven duygusunu da beraberinde getirdi. Doğal bir adalet mekanizması oluştu. Halk, her seferinde hiçbir etki altından kalmadan içten ve samimi tavırlarla çocuklarına sahip çıktı. Somut çalışma ve kazanımları gördükçe onları bağrına bastı. Egemen güçlerin bütün provakatif düşünce ve eylemleri bu barışçıl-demokratik atmosferden dolayı sonuçsuz kaldı. Ve Bitlis Türkiye genelinde siyasi yönden sakin olan belki de çok az kentten biri oldu. Bu çok önemlidir ve neden-sonuçları üzerinde kafa yorulmalıdır.
Asıl konuya geçmeden önce bunları irdelemeyi, o günleri yaşayan ve naçizane karınca-kaderince katkı sunan birisi olarak görev bildim.
Halkımız birleşip,kenetlenerek 1 Mayıs’a sahip çıktı.( Bitlis- 1 Mayıs’79/B.Epözdemir’in arşivinden. İzinsiz yayınlanamaz)
Ama konuya geçmeden önce bir noktayı daha belirtmek istiyorum. Son yıllarda bazı Kürd siyasetçi ve aydınlarının anılarını okurken, insanın elem duymaması mümkün değil. Halen geçmişimizi tarih edinme yeteneğinden yoksunuz. Tarihi istediğimiz gibi yorumluyoruz. Halen egolarımızın ve duygularımızın tutsağıyız. Kahramanlık ve hainlik arasında halen ince bir çizgi var. Bir telaş sarmış dört bir yanı. Belki de bu telaştan dolayıdır, yapılan ironiler.
Bitlis’te İlk Kitlesel 1Mayıs
Bitlis’te ilk kitlesel 1 Mayıs tam bundan 33 yıl önce 1 Mayıs 1979 da kutlandı.
Bu bölgesel düzeyde Bitlis’te bir ilktir. Kuşkusuz daha önceki yıllarda Bitlis’te 1 Mayıs ve diğer önemli günler çeşitli etkinliklerle kutlanmış ve anılmıştır. Bu kutlanma ve etkinliklerin çoğu yerel düzeyde ve siyasi hareketlerin her biri kendi başına Organize ettikleri çalışmalardır.
Davul-zurnalı halaylarla yer-yerinde oynuyordu.
Oysa 1979 1 Mayısı bölgesel düzeyde ve kitlesel olarak ilk kez Bitlis’te kutlanmıştır. Kutlama o dönemde hatırı sayılan iki Kürd siyasi hareketti Özgürlük Yolu ve DDKD tarafından ortaklaşa organize edilmiştir. Kutlamalara renga-reng kıyafetleri, davul zurna eşliğinde, yaşlı-genç, kadın-erkek Kürtçe-Türkçe slogan ve halaylarla binlerce kişi tarafından coşku ile kutlanmıştır. Kutlama bir bayram havasında, kolluk kuvvetlerinin şehrin giriş ve çıkışında çeşitli suni engellemelerine rağmen barışçıl bir havada sonuçlanmıştır. Esnafın ve halkın büyük desteğini kazanarak, bir emek bayramı havasında herkes tarafından sempati ile karşılanmıştır.
O dönemde bütün Kürd siyasi hareketleri böylesi anlamlı özellikleri olan günleri çeşitli etkinliklerle Diyarbekir’de kutluyordu. Adı geçen DDKD ve Özgürlük Yolu da 1 Mayısı Diyarbakır’da kutlama çabası içindeydiler. Ama kısmı sıkıyönetim Diyarbakır’daki kutlamaları tehlikeye sokmuştu. DDKD’li arkadaşlar tedbir için Bitlis’te müracaat etmişlerdi. Bu durum karşısında iki hareketin yöneticileri anlaşıp, organizasyon için ortak bir komite oluşturdular. Mitingi idare etme ve konuşmalar her iki siyasi hareketten olan arkadaşlar tarafından yapıldı.
Renga-reng kiyafetleri ile Kürd Kadınları da kortejin en ön sıralarında yerlerini aldılar.
Kısaca çok kısa bir sürede iki hareketin yoğun çabaları sonucunda 1 Mayıs 1979’da Bitlis’te kutlanan 1 Mayıs, bir şölen havasında ve disiplin içinde geçti. 1 Mayısı kutlama geleneği olan ülkelerdeki kutlamaları aratmayacak bir şekilde sonuçlanan kutlama halkta büyük bir sevinç yarattı. Öyle ki kutlama sonucunda yakalanan tertip komitesi halkın yoğun tepkisi ile kısa sürede bırakıldılar.
Yürüyüş ve miting süresince Kürd Kimliği hep ön planda tutuldu. Bitlis şehir hoparlöründe ve megafonlarda şehir “Ey Reqip” ve Cigerxwin’in şiirleri ile yankılanıyordu. Kitleler hep bir ağızdan “Kine Em”i okuyorlardı. Müzik ekipleri Kürtçe-Türkçe türküleri ile bu büyük şölenin oluşmasına büyük katkı sağladılar. Bütün gözaltı, barikatlara, toplatılan ve yırtılan kıyafetlere rağmen emekçilerin ve halkın kararlı duruşu sayesinde zorbalara geri adım attırıldı. Bitlis ve çevresinde kırmızı, sarı, yeşil bez ve kumaşlar adeta karaborsaydı. Yazım ve şapka için kâğıt ve Karton kıtlığı vardı.
Ele-avuca sığmayan coşkulu gençlerimiz sorumluluk bilinci ile görevlerini yürütüyorlardı.
Bu tarihsel olayı 1 Mayısın kutlandığı bu günlerde özellikle mücadeleci genç arkadaşlar için tarihe bir not düşmeleri için yazmayı gerekli buldum. Hatırladıklarımı ve bildiklerimi objektif olarak anlatmaya çalıştım. Kuşkusuz hatırlamadıklarım ve eksik bıraktıklarımda olmuştur. Hoşgörünüze sığınarak, bu nedenle O dönemi yaşayan ve bizatihi sorumluluklar alan dostlarımın yazmasına büyük değer biçiyorum.
Biz, her konuda tarihsiz olmadığımızı kanıtlamak zorundayız. Onun için yazmak gerekli. Sözün geçici, yazmanın kalıcı olduğunu bir an olsa bile aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bitlis’in yiğit ve devrimci evladı Hakkı Uzar’ın posteri taşındı. O dönemin ilk şehidi. İstanbulda faşistler tarafından katledildi.
Ev çankî Bombeye? Bu nasıl bombadır?
Bu arada bitirmeden 1 Mayıs ile ilgili bir anı ve gözlemimi paylaşayım. Tatvan’da 1978 yılının 1 Mayıs’ı çeşitli siyasi hareketler tarafından değişik etkinliklerle kutlanıyordu. Afişlemeler, bildiriler, seminer ve salon toplantıları. Bu ara DHKD’den gençler o yıl dikkat çekmek için değişik bir yöntem izlediler. Tatvan Cumhuriyet Caddesine( ki Tatvan’ın en büyük caddesidir. Van-Diyarbakır Karayolu da oradan geçer.) bomba süsü verilmiş ve üzerinde “Bijî Yek Gulan-Yaşasın 1 Mayıs” yazılmış büyük bir bez afiş astılar. Kısa bir sürede yankı buldu. Güvenlik güçleri caddeyi trafiğe kapattılar. Halk toplanmış merakla ve heyecanla olanları izliyor. O sıra Tatvan’da bomba uzmanı yok. Mecburen Bitlis’ten gelecek. Bu da zaman alacak. Merak ve heyecan en üst zirvede iken, güvenlik güçleri telaş içinde koşuştururken, biriken kalabalık içinden Alikan Koçerlerinden birisi bomba süsü verilmiş ve bez afişe asılı duran tenekeyi iki eliyle kaldırarak: “Ev çanki bombeye /bu nasıl bomba)?” Diyerek, devrimci gençlerin oyununu bozdu. Bozdu, bozmasına ama afiş iki buçuk saat orda asılı kalarak, eylem de amacına ulaşmış oldu. Güvenlik güçleri de derin bir nefes aldılar, bir kaza ve beladan kurtulmanın coşkusuyla, Bitlis’ten bomba uzmanlarına gerek kalmamanın keyfini yaşadılar.
Sıfırın altından sıfıra getirenleri saygı ile yâd ederken, Onların izinde yürüyüp barış ve demokrasi bayrağını yere düşürmeyenlere bin selam olsun.
Bu vesile ile 1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik ve dayanışma gününü kutluyor, 1 Mayısın halkımıza barış ve demokrasi getirmesini diliyorum.
Not:Bütün resimler 1 Mayıs 1979’a aittir. B.Epözdemir’den habersiz yayınlanamaz.