İbrahim GÜÇLÜ
(ibrahimguclu21@gmail.com)
“Türkiye’de adalet ve hukuktan bolca bahsedildiği bugünlerde, bugünkü adaletsizlik ve hukuksuzluğun nedeni olan, mahkemeden başka cellatlar kurumu niteliğindeki İstiklal Mahkemeleri tarafından, hukukla alakası olmayan yargılamalar sonucunda Haziran 1925’de idama mahkum edilen ve aceleyle infaz edilen Şey Sait Efendi, Cibranlı Halit Bey, diğer Kürt önderleri, bağımsız Kürdistan savaşçılarının ruhu şad olsun. Onların anıları önünde eğilirken, İstiklal Mahkemelerinin yargılarını insanlık ve hukuk dışı katliamcı kararlar olarak nitelendirmeyi bir görev kabul ediyorum.”
*****
Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP, 18. Gündür “Adalet Yürüyüşünü” sürdürüyorlar. Bu konuda haklı olarak yoğun tartışmalar var. Devlet partileri, muhalif partiler, solcular ve sağcılar, yazarlar, sanatkârlar, konuya ilişkin yoğun bir tartışma içindeler. Kürtler de, hiç şüphe yok ki bu tartışmanın tarafı durumundalar. Tartışmada doğru olan ve doğru olmayan yanlar var. Sorun tüm boyutlarıyla da tartışılmıyor. Ben de sorunu Bas News Gazetesine yaptığım açıklama ve Kürdistan 24.Net’teki bir önemli habere ilişkin bir değerlendirmede ele aldım. Ama tartışmaya, Türkiye’de adaletsizliğin kökeni, hak ve özgürlükler, hukuk, demokrasi, CHP/Kılıçdaroğlu, Kürtler açısından biraz daha yakından, çok boyutlu ve çok yönlü bakmak gerekiyor.
Kılıçdaroğlu “Adalet Yürüyüşüne” başlamadan, CHP ve yakın çevreleri, bu yürüyüşe tarihi bir referans ve çerçeve bulmaya çalıştı. Kılıçdaroğlunu, Gandi’ye; “Adalet Yürüyüşünü” de Gandi’nin İngilizlere karşı olan “uzun yürüyüşüne” benzettiler.
Bence bu tanımlamanın kendisi trajik-komik bir tanımlamadır. Üzerinde daha detaylı duracağım.
Türkiye’de en büyük problem, bireysel ve kolektif haklar ve özgürlükler, hukuk ve demokrasi konusunda, bütünlüklü, evrensel, vicdani bir bakış açısının olmamasıdır. Her parti, her kişi kendi açısından ve kendi çıkarları açısından bu soruna bakıyor. Devlet ise, insanların ötesinde başka bir uydudan soruna bakma demokratik olmayan, dar, geleneksel sömürgeci bir zihniyete sahip.
Bu nedenle önce hak ve özgürlükler konusunda doğru bir tanıma sahip olmak, bu haklarda tutarlılık, bütünlüklü bir bakış, adaletli ve eşitlikçi bir yaklaşım göstermek gerekir.
Hak / Özgürlükler ve “Adalet Yürüyüşü”…
Demokrasilerde ve faşist olmayan tüm rejimlerde, insanlar ve kurumlar yürüyüş yapma, toplanma, miting yapma hak ve özgürlüğüne sahiptir. Yürüyüş, düşünce ve ifade özgürlüğünün kendisini dışa vurumun yollarından biridir. Bunun engellenmesi, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik bir saldırı ve darbedir.
Elbette bu hak ve özgürlükler kullanılırken, başkasının hak ve özgürlüklerine saygı duymak, onları ihlal etmemek, çiğnememek; şiddete başvurmamak; hakaret ve tahkir etme yoluna gitmemek gerekir.
Kılıçdaroğlu ve partisi CHP’nin de, “adalet” talebinin gerçekleşmesi amacıyla “Adalet Yürüyüşünü” yapması, onun hak ve özgürlükleri arasındadır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün yöntemlerinden biridir. Kimse Kılıçdaroğlu ve CHP’nin bu hak ve özgürlüğüne karşı çıkamaz ve engelleyemez. Yeter ki başkasının hak ve özgürlüklerini kısıtlamasın, engellemesin, şiddete başvurulmasın.
Bu yürüyüşün engellenmesini isteyen herkese, her kurum ve yetkiliye, itiraz etmek ve mücadele etmek her insanın görevidir.
Bunun yanında, “Adalet Yürüyüşü”nün farklı yorumlanması, yürüyüşten vazgeçilmesinin istenmesi, haklı bulunmaması da, özgürlükleri engelleme olarak yorumlanmamalı. Bu davranış ve yaklaşım da, ifade özgürlüğünün kullanılması kapsamındadır. Bunu farklı anlamda yorumlamak, buna karşı çıkmak da, hak ve özgürlük ihlali anlamına gelir.
Bu yürüyüş Gandi’nin yürüyüşüne benzetilebilinir mi?
Gandi, Hindistan’da, İngiltere sömürgeciliğine karşı, Hindistan’ın bağımsızlığı için mücadele eden bir ulusal kurtuluşçudur. Dünyada milletlerin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde, simge ve öncü kişilerden biridir.
Gandi, Hindistan’ın bağımsızlığı için, birçok kritik, hayati, barışçıl, sadece kendini bağlayan ve kendisine zarar veren büyük ve ünlü eylemler yapmıştır. Gandi’nin aylar süren açlık grevi de bu en ünlü eylemlerinden biridir. Kendi kumaşından yapılan elbiseleri giyerek, İngiliz elbiselerini yakması da onun ünlü başka eylemidir. İngiltere sömürgeciliğine karşı yaptığı ünlü ve haklı eylemlerinden biri de, “uzun yürüyüştür.” Bu yürüyüşünde somut bir amaç vardı. Bu amaç da, Hindistan’ın bağımsızlığıydı. Bu eyleminde yüzde yüz de haklıydı. Sonuçta da haklı çıktı.
Gandi, hak ve özgürlükler konusunda oldukça tutarlı ve bütünlü davranmıştır.
Gandi, Hindistan bağımsızlığını elde ettikten sonra, Müslümanlar, Hindistan’dan ayrılıp kendi devletlerini kurmak istedikleri zaman, Hintliler bunu engellemeye çalıştılar. Hem de Hintliler, Müslümanların bu taleplerine karşı savaş açtı. İç savaş gelişmeye başladı. Gandi, Müslüman halkın ayrılmasını ve devlet olmasını savunmak, iç çatışmayı engellemek için de, ölüm orucuna yattı. Bu ölüm orucu da, olumlu sonuç verdi. Pakistanlıların ayrılması gerçekleşti.
“Adalet Yürüyüşünün”, Gandi’nin uzun yürüyüşü ile hiçbir alakası yok.
Gandi’nin yürüyüşü tüm milletin onayladığı ve milli bir eylemdi.
Kılıçdaroğlu, CHP milletvekili Enis Berberoğlu eğer ceza almamış olsaydı, bu yürüyüşü yapmayacaktı. Bu da bu yürüyüşün, genel ve toplumsal çıkarlar gözetilerek yapılmış bir yürüyüş olmadığını ortaya koyuyor. Eğer toplumsal ve genel çıkarlar gözetilerek yapılmış olsaydı, daha önceden bu eylemin yapılması gerekirdi. Örneğin, başka milletvekillerin tutuklanması, ceza almaları, milletvekilliklerinin son bulması; yazar ve gazetecilerin tutuklanması ve ceza almaları durumunda bunu yapardı.
Türkiye’de adaletsizlik, Enis Berberoğlu’na cezanın verilmesiyle ortaya çıkmadı. Eskiden beri var olan bir sorun. Üstelik devletin kuruluş paradigması ve felsefesi ile ilgilidir. Devletin kuruluş felsefesinin sahibi de, Kılıçdaroğlunun genel başkanlığını yaptığı CHP’dir.
Adaletsizlik, partiler, hükümetler sınırlı değil, bir sistem, devlet, yapısal bir sorundur.
Kılıçdaroğlu Gandi Olabilir mi?
Gandi, kendi ulusal kimliğini sahip çıkan bir liderdir. Hindistan’ın bağımsızlığı için İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadele eden bir ulusal kurtuluşçu, Toplumsal ve ulusal çıkarları savunan bir toplumsal lider. Parti çıkarlarına ve ideolojik çıkarlarına kendisini hapis etmeyen, onları hiçe sayan bir halk adamıdır. Bu özellikleri itibariyle, kendi toplumunda ve dünyada bir itibar sahibidir. Bu özellikleri itibariyle aynı zamanda evrensel bir liderdir. Demokrat da bir liderdir.
Kılıçdaroğlu, Kürdistanlı ve Kürt milletinin bir ferdi, Kürt aşiretlerinden birinin üyesi, Dersimli olmasına rağmen, kendisinin Kürtlüğüne, ulusal kişiliğine sahip çıkmayan; kendisini Horasanlı Türkmen olarak tanıtan; Horasan’ın yüzde yetmişin de Kürt olduğunu bilmeyen; kendi ülkesi Kürdistan’ın işgal, ilhak, sömürgeci statüsünü görmeyen, tasvip eden, bunu sağlayan partinin, CHP’nin, lideri.
Kürt olmasına rağmen, Kürtlerin katliamlarını destekleyen, zamana yayılmış ve sürekli Kürdistan’da sürdürülen jenosid hareketinin destekleyicisi. Cumhurbaşkanı, Dersim katliamını gündeme getirdiği zaman, bırak gerçeği kabul etmeyi, bırak o görüşü desteklemeyi, Dersim katliamının olmadığını söyleyen, parti çıkarlarına, ideolojik saplantılara, kişisel hesaplara mahkûm bir parti lideri.
Kürtleri yok sayan, Kürtleri Türkleştirmek isteyen Kemalist zihniyetin savunucusu. Kürtlerin soy kırım eylemini kendi bünyesinde süreklilikleştirmiş ırkçı, sömürgeci zihniyetli bir partinin destekleyicisi ve ötesi öncüsü.
Kürtlerin bireysel ve kolektif haklarına karşı olan; bu konuda hiçbir görüş açıklamayan, açılım yapmayan bir parti lideri.
Bunun yanında Kılıçdaroğlu, alevi de olmasına rağmen, Aleviliğine de sahip çıkmayan bir parti lideri.
Toplumsal ve genel çıkarları, parti çıkarlarına ve Kemalizm’e feda eden bir parti lideri.
Evrensel değerlerle ilişkisi olmayan yerel bir parti lideridir.
En olumsuzu da, Devlet eliti tarafından tayinle gelen, komplo ile CHP’nin başına getirilen, sivil olmayan bir siyaset bürokratı ve memuru.
Demokrat lider de değildir. Darbeler yapan ve destekleyen bir partinin başındadır.
Kendi kimliğine sahip çıkmayan Kılıçdaroğlu, ulusal kuruluşçu, milletlerin örnek aldığı ve öncü kabul ettiği, evrensel nitelikli bir lider olan Gandi ile nasıl aynılaştırılabilinir?
Adaletsizliğin Kökeni, CHP’nin Özgürlüklere, haklara, demokrasiye bakış açısı, İstiklal Mahkemeleri…
Kılıçdaroğlu ve CHP’nin “Adalet Yürüyüşü” söz konusu olunca CHP üzerinden yeniden durmak da kaçınılmaz olur. CHP’nin analizi, Kılıçdaroğlu ve CHP’nin hak ve hukuk, adalet, eşitlik, hak ve özgürlükler konusunda yaptıklarının samimi olup olmadığını, sonuç alıcı olup olmayacağını da açığa çıkarır.
CHP, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının partisidir. Onlardan sonra tüm Kemalistlerin, yani sivil ve asker bürokratik elitin partisi oldu. Osmanlı İmparatorluğunu yıkan, İttihat ve Terakki Partisi’nin devamıdır. T.C Devletini kuran ve sahibi olan partidir.
Bir elitin partisi olarak, Türk halkının da egemenlik hakkını gasp eden partidir.
Bu nedenle CHP, tutarlı bir hak ve özgürlükler savunucusu değil, çifte standartlı, sadece kendisinin temsil ettiği kesim için hak ve özgürlükleri savunan bir mekanizma ve siyasi bir partidir.
Demokrasi, halkın kendi kendisini yönetmesi rejimidir. CHP, demokrasiye karşıdır. Otoriter ve tekçi rejimin; tek parti, tek ideoloji, tek lider diktatörlüğünün devam ettiricisi zihniyetin mirasçısıdır.
Zorunlu olarak çok partili sisteme geçmeyi kabul etmesine rağmen, Türk halkının sivil hükümetlerini darbelerle yaparak ve darbeleri destekleyerek yıkan partidir.
Türk milleti ile Kürt milleti, diğer ulusal azınlıklar ve topluluklar arasında eşitliği savunmayan, Türk milleti adına Kemalist elitin diktatörlüğünden yana olan bir partidir.
Kürdistan’ı işgal, ilhak eden, sömürgeleştiren sistemin yaratıcısıdır. Kürtleri yok sayan, bütün milli, sosyal, kültürel, ekonomik haklarını gasp eden sömürgeci ve faşist sistemin yaratıcısıdır.
Kürt milletinin hak taleplerini, milli ayaklanmalarını, kanla, askeri şiddetle, katliamlarla, toplu ve çileli sürgünlerle, Kürdistan’ı insansızlaştırarak bastıran sömürgeci devletin sahibidir.
Kürt milli liderlerini, savaşçılarını, İstiklal Mahkemeleri denilen askeri, evrensel hukuk denetiminden uzak, hukukun “h” harfiyle bile alakası olmayan mahkemelerde yargılayıp idam yapan, parti ve zihniyetin temsilcidir. İdam kararlarına karşı itiraz bile yoktu.
Kürt liderlerini ve savaşçılarını idam eden kurum; “mahkeme” ismini kullanmasına rağmen, mahkemeyle alakası olmayan, cellat kurumlardı. Bu kurumlarda, adalet tesisi değil, adaletsizlik, zulüm üretildi. İbret olsun diye de halka da seyir ettirildi.
Türkiye’deki adaletsizliğin kaynağı buraya dayanmaktadır. Mahkemelerin hukukla alakasının olmaması, bağımsız ve tarafsız olmaları bu geleneğe ve anlayışa dayanmaktadır. Bunun da sorumlusu CHP’dir.
CHP bu konularda, köklü bir değişikliğe uğramadan, siyasi intihardan geçmeden, sorgulama yapmadan nasıl “adalet” talebinde bulunabilir? Nasıl kitleler ve özellikle de Kürtler karşısında sahici kabul edilebilir?
“Adalet Yürüyüşü”, Hak ve Özgürlükler, Kürtler…
Kürtler, millet olarak bütün milli haklarından mahrumdur. Bütün hak ve özgürlükleri gasp edilmiştir.
Ülkesi işgal, ilhak, sömürgeleştirilmiştir.
Türklerle haklar ve statü açısından bir eşit olmayı bırakalım bir tarafa, “adı bile yok.”.
Kendi kendisini yönetmek durumunda değil. Yönetme hakkı gasp edilmiştir.
Ülkesinde egemen değildir, egemenliği kanla, katliamla gasp edilmiştir.
“Sömürgeci demokrasi” ile karşı karşıyadır.
Bu tablo da, Türkiye’de, adaletsizlik, hak ve özgürlüklerden yoksunluk, demokratiksizlik, en belirgin olarak Kürtler alanında ve Kürt millet meselesinde açıkça görülmektedir.
Adaletli olmanın kriteri, Kürtler ilgili var olan adaletsizliğe karşı çıkmaktır.
Hak ve özgürlükler konusunda en belirgin kriter, Kürtlerin milli hak ve özgürlükleri konusunda tutarlı olmak, savunucusu olmaktır.
Demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından birincisi, Kürtleri milli haklarının iadesini, Kürtlerin iktidar ve egemenlik hakkını savunmaktır.
CHP ve lideri Kılıçdaroğlu, bu konuda özürlü olmanın ötesinde suçlu konumdadırlar.
Bu durumda, CHP ve lideri Kılıçdaroğlu’nun “adalet” talebi ne kadar ciddi ve samimi olabilir?
Amed, Temmuz 2017