İbrahim GÜÇLÜ
(ibrahimguclu21@gmail.com)
Bulunduğumuz aşamada Ortadoğu’da olup bitenler, en çok dikkat çeken, dünya devletlerinin de üzerinde durdukları gelişmelerdir. Bunun da öne çıkan üç nedeni var. Bu nedenlerden biri, Suriye’deki iç savaştır. Bu iç savaşa bağlı olarak gelişen ve herkesi meşgul eden DEAŞ sorunudur. İkinci neden, suni ve şii mezhepleri çerçevesinde gelişen çatışmalar, bu çatışma nedeniyle ortaya çıkan devlet ve güç toparlanmaları. Üçüncü neden de, Kürdistan ve Kürt milletinin konumu, devletleşme konusunda girdiği süreçtir.
Ortadoğu’daki bu hayati gelişmelerin, olgu olarak çok yönlü gelişmeler olduğu da tartışmasız. Bu gelişmeler, hızlı değişkenler sahip bir konumda: Bir gün siyah olan gelişmenin, beyaza ve turuncuya döndüğü gerçeği ile karşı karşıya bulunulmakta. Bu nedenle de, belirsizlikler oldukça fazla. İnsanlar, devletler, devlet dışı güç odakları bile bir gün sonra, ya da bir ay sonra ne olacağını bilecek durumda değil.
Oysa “Soğuk Savaş Döneminde” yani iki kutuplu dünyada, büyük çaplı gelişmeler karşısında, kimin ve hangi devletin nerede mevzilendiği, çıkarlarının bulunduğu alan ve çapı rahatlıkla bilinmekteydi. Bundan dolayı da gelişmelerin yönü, boyutu ve varacağı yer de rahatlıkla saptanabilmekteydi.
Soğuk Savaş Dönemi sonrasındaki tek kutuplu dünyada da, gelişmeler, konumlanmalar, aşağı yukarı Soğuk Savaş Döneminin izahları ve oluşan denklemleriyle, güç konumlanmalarıyla bilinebilir durumdaydı.
Oysa yeni dönemde, dünyada köklü ve önemli stratejik bir değişiklik var. Bu stratejik değişiklik de, dünyanın çok kutuplu bir yapıya doğru evrimleşmesidir. Bu çok kutupluluk, kimin menfaatinin kesin hatlarıyla nerede olduğu, kimin kiminle ittifak edeceği, belirsizlik taşımaktadır. Bazen süper bir devletin, olağan devletlerin etkin ve belirleyici olmadığı; ama devlet dışı güç odaklarının bile belirleyici olduğu gelişmelerle, hem de sürpriz gelişmelerle karşı karşıya kalınmaktadır.
Ortadoğu’daki temel ve hayati gelişmelerle ilgili de, bu denklem, vizyon geçerli.
Suriye’de bu bağlamda: Çok boyutlu, çok yönlü, çok bilenmeyenli bir denklem konumundadır.
Suriye’nin en stratejik bilinmezi: Suriye sorununun ne zaman sonuçlanacağı; Suriye’nin yakın bir gelecekte nasıl bir çözüme ulaşacağı; gelecekte nasıl bir rejim ve sistemin şekilleneceğiyle ilgili bilinmezdir. Bu bilinmez içinde, bugünkü rejim sahiplerinin (Baas’ın ve Esat ailesinin) yerinin ne olacağıdır.
İkinci bilinmezi, İran ve yedeği Hizbullah, Suriye’de ilk plânda fiilen iç savaşa dahil oldu. Ama Suriye rejimini koruyamayacağını anladığı zaman, Rusya’yı ikna etti. Rejim de Rusya’yı çağırdı. Rusya’nın duruma müdahil olmasından sonra, rejimin geleceği daha fazlasıyla güvenceye bağlandı ve uzadı. Rejim, kaybettiği önemli şehirlere yeniden egemen oldu. Bununla birlikte, Suriye rejimini korumakta olan, değişik ve köklü farklı değerlere sahip Rusya ve İran’ın, gelecekteki menfaatlerinin nasıl bir çatışma ve örtüşme göstereceğidir. Suriye’de bu iki farklı değerlere sahip gücün, paylaşım oranlarının ne olacağıdır.
Rusya’nın Şiilik üzerinden Suriye’de nüfuz sahibi olmaya çalışması, seküler kültür açısından ahlaki değildir. Ama ne yazık ki, devletler için, çıkarlar önemli. Ahlaki ilkelerin bir değeri olmuyor.
Üçüncü bilinmez: ABD, başından beri Suriye konusunda ikircikli olmasıdır. Rejimin tasfiyesi konusunda bir görüş sahibi olmadı. DAEŞ’ten sonra, Batılı müttefikleriyle birlikte hava saldırılarıyla soruna taraf oldu. Bir vekâlet savaşını başlattı. Bunun için de PYD, zaman içinde onların en önemli lejyoner takımı oldu. TRUMP döneminde de aynı siyasetin devam edeceği görülmekte.
Diğer yandan da Rusya ve Türkiye ile ittifakını sürmek istemekte. Rusya, rejimi İran ile birlikte korurken, ABD İran’ı düşman ilan etmiş durumda. Bundan dolayı, bu ittifak nasıl yürüyecek, hangi alanlarda çıkar ortaklığı sağlanacak? Bu büyük bir belirsizliktir.
ABD’nin, vekâlet savaşı yürütmesi, devlet dışı güçlerle hareket etmesi, demokratik siyasetin parametreleri ve ahlakı açısından oldukça sorunlu bir durumdur. Burada da ortaya çıkan gerçek, devlet çıkarlarının her türlü ahlaki ilkenin üstünde olmasıdır.
Dördünce bilinmezlik: DAEŞ’ın geleceğinin ne olacağıdır. 56 ülke DAEŞ’ı yok etmek için ittifak etmemişken, DAEŞ’in halen direnmesi, gelecekte de bir sorun olmaya devam etmesi de, ayrı bir bilinmezlik.
Beşinci bilinmezlik: ABD Türkiye ilişkileri, ABD’nin PYD ile savaşı sürdürmek istemesi ve PYD’yi silahlandırmasıdır.
Bu yazımda aslında bu bilinmezlik, bu denklem, bu temel sorun üzerinde duracağım. Bunun özellikle Kürtler açısından ne anlama geldiğini analiz edeceğim.
ABD’nin PYD’yi silahlandırması Türkiye açısından ne ifade ediyor?
ABD ve Türkiye çok eski müttefikler. Aynı zamanda NATO’nun üyesidirler. Türkiye, ABD müttefikliğinden ve NATO üyeliğinden çok şey kazanmıştır. Buna rağmen Türkiye ile ABD arasından zaman-zaman sorunlar ortaya çıkmıştır. Ama müttefiklik kapsamında çözümler olmuştur.
Son yıllarda, Suriye konusunda aralarından görüş ayrılıkları var. Özellikle de ABD’nin, PKK/PYD ile ilişkileri konusunda önemli bir sorun ve ayrılık var. Öncelikle PYD’nin tanımı konusunda bir ayrılık var. Türkiye, PYD’nin PKK ile aynılığını savunuyor. ABD ise farklı olduğunu ileri sürüyor. Bu nedenle, PYD ile ilişkiler geliştirdiğini ve PYD’yi silahlandırdığını savunuyor.
Son zamanlarda, Rakka’da PYD ile operasyon yapma konusunda ısrar etmesi ve PYD’yi silahlandırması, iki müttefik arasındaki arayı daha da açtı.
Sorunun tartışılması, Beyaz Saray’a taşındı. Beyaz Saray’da Türkiye Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan açıkça görüşlerini ifade etti. PKK/PYD’ye karşı operasyonlarına devam edeceklerini dile getirdi. ABD Başkanı, PYD’ye ilişkin desteklerine rağmen, herhangi bir tepki göstermedi.. ABD Başkanı Trump, PYD konusunu görmezlikten gelerek, DAEŞ ve PKK’ya karşı mücadelede, Türkiye’ye her açıdan yardımcı olacağını ifade ederek, sorunu geçiştirmeye çalıştı.
NATO toplantısında da bu sorun gündeme gelecek. Eğer nötr bir analiz yapılacak olursa, ABD’nin tutumu stratejik müttefikliğe ve NATO üyeliğine ve sözleşmesine uygun değildir. Bu da yeni bir dünyanın, çok kutuplu bir dünyanın kurulmakta olduğunun işareti sayılabilir.
ABD’nin bu tutumu da, devletlerin çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunun en büyük göstergesidir.
Bunun yanında Türkiye’nin, PKK/PYD sorununu ortada ve bu sorunu anlamak olanaklı. Ama ABD’nin PYD’yi silahlandırmasının Türkiye için bir tehlike olacağı, abartılı bir durum. PYD silahlarının Türkiye karşısında çok etkili silahlar olmayacağı açık.
PKK/PYD’nin doğrudan Türkiye’ye saldırması da Kürdistan’ın Güney Batısından düşünülemez. Buna ABD de izin veremez. Çünkü böyle bir durum, ABD’nin bölge çıkarlarıyla tümden bir çatışma ve aykırılık taşır.
Bu nedenle, Kürtlerin gelecek açısından, ABD’nin PKK/PYD’yi silahlandırması sorununa daha fazla yoğunlaşmaları gerekir.
PYD’nin, ABD tarafından silahlandırılması; gelecekte Kürtler için büyük tehlikedir…
Olayı anlamak için PKK/PYD’yi tanımlamak, amacını tanımlamak, amaca uygun yaptıklarını saptamak ve Suriye rejimi ile olan bağlarını açığa çıkarmak gerekir.
PYD, çok eski tarihlere dayanan Kürdistan’ın Batısındaki milli hareketle bir bağı olmayan bir hareket. Kürtlere rağmen, 2003’te kurulan bir örgüt. PKK tarafından Suriye rejimi ile birlikte kurulan bir örgüt. Başka bir ifadeyle, üyelerinin çoğunluğu Kürdistan’ın Batısındaki Kürtlerden teşkil etmesine rağmen, PKK’nın bir örgütüdür. PKK tarafından doğrudan yönetilen bir örgüttür.
Suriye rejimi ile birlikte kurulduğundan, PYD isminde “Kürt” ve “Kürdistan” kavramlarına rastlanmaz. PYD’nin açılımı: “Partiya Yekîtiya Demokrat” yani “Demokratik Birlik Partisi”dir.
Ama düşünüldüğü gibi, olağan bir parti değil. Militer ve bağımlı bir yapı. Birliği, Komünist ve Faşist rejimlerde olduğu gibi herkesin onun bünyesinde birleşmesi olarak ele alıyor. Demokrasi ile alakası yok. Tek lider, terk ideoloji, tek parti diktatörlüğünü savunmaktan öteye, Suriye rejimi ile birlikte uygulamaya geçirmiş durumda. Bir diktatörlük rejimini, Baas ile birlikte yeniden yapılandırmış.
Bu diktatörlük rejimiyle, Kürtler üzerinden zulme devam ediyor. Kürdistan siyasi partilerinin çalışmalarını yasaklıyor. Yönetici ve üyelerini tutukluyor, öldürüyor. Rahat bir şekilde lokal katliamlar yapabiliyor.
Kuruluşunda, PKK’nın misyonu ile yüklendi. Kürt milli hareketine, Kürdistan örgütlerine, Kürdistan toplumuna karşı bir operasyonal örgüt misyonuna sahip oldu.
Suriye’de “Arap Baharı” sonrası ortaya çıkan sivil ayaklanmadan sonra, misyonunu her yanıyla açığa vurdu. Arap ve Kürt muhalefeti, Baas Rejiminin yıkılmasını, Baas partisinin ve istihbarat örgütlerinin tasfiyesini istediği; bunun yerine çoğulcu, demokratik, parlamenter bir sistem önerdikleri halde, PYD rejimden yana tavır koydu.
Her yanıyla rejimi korudu. Rejim de, buna uygun bir şekilde, gelecek günlerde kullanmak için PYD’yi hazırladı ve silahlandırdı.
Suriye’de sivil ayaklanma hareketinin iç savaşa dönüşmesinden sonra, Baas Rejimi muhalefet hareketi karşısında ACİZ HALE GİRDİĞİ ZAMAN, İKİ ENSTRÜMANI DEVREYE SOKTU. Enstrümanlardan biri DAEŞ, ikinci enstrüman da PKK/PYD oldu.
DAEŞ, genel olarak dünya kamuoyunda Baas Diktatörlüğünün aklanması ve tercih edilmesinin enstrümanı oldu. Bu nedenle, Suriye’deki uluslararası müdahalenin önüne geçilmiş oldu.
PKK/PYD, Kürdistan’daki muhalefetin, Arap genel muhalefetiyle birleşmesini engelleme, güç bölünmesini yaratma enstrümanı oldu. Rejim, PKK/PYD ile ilişkiyi, ona yüklediği misyonu öteye taşıdı. Beylik deyimle “B Plânını” hayat geçirdi. Kürdistan’da devlet kurumlarını ayakta tutarak ve tayin edici hale getirerek, PKK/PYD’yi savunma gücü haline getirdi. Diktatörlüğü ortaklaştırdı.
O noktadan sonra, PKK/PYD rejim için savaşan bir askeri güç oldu. Halep’te belli mahalleleri de PKK/PYD ile kontrol altına aldı. Sonra yönetimi tekrardan ele geçirdi.
PKK, bölgede, İran’ın da en yakın savaşçısı örgütlerinden biri. Bu nedenle, İran, Suriye rejimini doğrudan korumak için silahlı güçlerini Suriye’ye soktuktan sonra, İran ile PKK/PYD’nin uydu ilişkileri yeni bir kapsam ve renk kazandı.
Rusya’nın Suriye rejimini korumak için doğrudan duruma müdahil olmasından sonra, Rusya PKK/PYD ilişkileri de yeni bir düzey ve nitelik kazandı.
PKK/PYD’nin, Irak merkezi hükümeti ile ilişkileri, onların paralarıyla geçindikleri de bilinmekte.
Bunun yanında, ABD’nin PYD’yi silahlandırması, Rakka’da operasyonal karar gücü haline getirmesi, PKK/PYD açısından ilişkilere, lejyonerliğe farklı bir kapsam kazandırdı. Rakka bir Kürt şehri olmamasına rağmen, PKK/PYD, Kürt gençlerini orada öldürtüyor. Rakka’dan DAEŞ temizlendiği zaman da, Rakka Baas Rejimine teslim edilecek. Doğrusu bu ne perhiz ve bu ne turşu demekten kendimi alıkoyamıyorum.
O zaman ssıl ABD’nin bu pirincin taşını ayıklaması gerekir. Gerçi ABD, PYD ile ilişkisinin, taktik ve geçici olduğunu açıkladı. “PYD’liler ölmek istiyor. Biz de ölmeleri için Rakka’ya gönderiyoruz” diyerek, dünyanın en ahlaki olmayan tutumunu gösteriyor.
Yani çok bilineni olan bir denklemle karşı karşıyayız.
PKK/PYD, hem rejim, hem İran, hem Irak, hem Rusya, hem de ABD’nin askerleri konumunda.
Bu durumda, önümüzdeki günlerde gündeme gelecek gelişmeler hiç de iyi olamayacak.
PKK/PYD’nin Kürdistan diye bir sorunu da yok. Bu nedenle, Kürtlerin çoğunluğunun ve ENKS’nin federal Suriye projesine şiddetle karşılar ve bu projeye karşı savaşıyorlar. Bu nedenle, Kürdistan’ı “Suriye’nin Kuzey Bölgesi” olarak ilan etti. Kürdistan’da karton kantonlar, asıl olarak Araplar tarafından yönetilmektedir.
Suriye Baas Rejiminin, “Arap Kemeri” ile Kürdistan’ı Araplaştırma projesiyle başarılmayan, başarılmış durumdadır. Kürdistan’ın şehir ve kasabalarında yüzde altmışı ve yetmişi Araplardan oluşmaktadır. Bu da, gelecekte Kürtlerin başına demokrasi ile örülecek çorabı göstermektedir.
PKK/PYD, Kürdistan’ın diğer parçalarında da devlet kuruluşunu engellemeye çalışmaktadır. Yıllardır, devletleşmenin engellenmesi için mücadele etmektedir. Bulunduğumuz aşamada, Kürdistan Federe Devletinin bağımsız devlet olmaması için savaşına devam ediyor.
Bütün bunları altı alta koyup sentezleştirdiğimiz zaman, PK/PYD’nin silahlanmasının asıl Kürtler için büyük bir tehlike olduğunu görmek ve saptamak zor olmayacaktır.
ABD’nin, PKK/PYD’yi silahlandırması, onun geçmişte: Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti Devleti Dönemindeki politikasını, 1975 yılında Kürdistan Otonomisinin yıkılmasına sebep olan politikasını, Kuveyt Savaşı sonrası Kürt politikasını, günümüzde Kürtlerin devlet olması konusunda halen bir açık görüş sahibi olmamasını da hatırlatıyor.
PKK/PYD’nin silahlandırılması, aynı zamanda Kürdistan’da bir iç savaşın koşullarını da yaratmanın bir enstrümanıdır da.
ABD, PKK/PYD’yi silahlandırmasına rağmen, Suriye’nin geleceği, Kürtler ve Kürdistan hakkında da bir proje sahibi olmaması, daha da manidar bir durum.
Amed, 28 Mayıs 2017
NOT: ENKS Başkanı’nın Kürdistan 24’deki açıklamaları, benim PKK/PYD hakkındaki analizlerimin hem bir özeti ve hem de bir doğrulanması. Okuyucunun daha iyi aydınlanması için, bu değerli açıklamayı yazıma eklemeyi doğru buldum.
İbrahim Biro: PYD’nin Kürtlere yaptığını Baas yapmadı
Haber Merkezi
Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) Başkanı İbrahim Biro, “PYD’nin Suriye Kürdistan’ında Kürtlere uyguladığı terörizmdir” dedi.
Kurdistan24’e açıklamalarda bulunan İbrahim Biro, “Bir süredir PYD, silahlı elemanları yoluyla ENKS’nin parti binalarına, üyelerine ve liderlerine saldırıyor. Özellikle son dönemde bir çok üyemiz gözaltına alındı” şeklinde konuştu.
PYD’nin ENKS’ye karşı uygulamalarının Suriye Kürdistan’ında zor bir dönemin yaşandığının göstergesi olduğunu dile getiren Biro, “60 yıllık Baas rejimi Suriye Kürdistan’ını boşaltamadı ama PYD’nin uygulamaları sonucu Suriye Kürdistan’ı halkı göç etmek zorunda kaldı. PYD’nin uygulamaları terörizmdir” ifadelerini kullandı.
Kürdistan Başkanı Mesud Barzani başkanlığında, ENKS ile TEV-DEM arasında yapılan anlaşmaya da değinen Biro, “Maalesef PYD Kürtlüğe saygı duymaktan uzak bir noktada. PYD kendisini Kürt partisi olarak görmüyor. PYD Kürtlük aleyhine hareket ediyor. Yakın bir dönemde aramızda bir anlaşma olacağını düşünmüyoruz. ENKS olarak PYD’nin Suriye Kürdistan’ında kurduğu sistemi meşru görmüyoruz. Bu sistemin çökmesi için çalışıp demokratik bir sistem kurmalıyız” açıklamasında bulundu.
Kürdistani partilere PYD’nin baskı yöntemlerinden vazgeçmesi, ENKS üyelerini serbest bırakması için çağrı yapmaları talebinde bulunduklarını söyleyen Biro, YNK ve Goran’ın çağrılarına cevap vermediğini, bugünlerde tekrar yeni bir çağrı yapacaklarını dile getirdi.
YPG’nin DAİŞ’e karşı mücadelede kendisine verilen silahları Kürdistan halkına karşı kullanmak için bir fırsat olarak değerlendirdiğini söyleyen Biro, “ABD’nin önceliği DAİŞ’in yenilgiye uğratılmasıdır. Askeri açıdan YPG kullanılıyor. PYD’nin de Kürtlüğe dair hiçbir iddiası olmadığı için Kürt gençlerini Kürtlerin toprağı olan ve Kürtlerin toprağı olmayan yerlerde ölüme gönderiyorlar” diyerek konuştu.
Roj Peşmergelerinin Batı Kürdistan’a geçişine dair açıklamalarda da bulunan Biro, bu konuda uluslararası güçlerle bir anlaşmaya varmadıklarını, mecbur kalmaları durumunda uzlaşma olmaksızın Batı Kürdistan’a geçeceklerini ve topraklarını koruyacaklarını söyledi.
Son olarak Biro, ENKS’li uzman bir heyetin PYD’nin uluslararası hukuku çiğnediği ve demokrafik yapıyla oynadığına dair belgeleri uluslararası mahkemeye taşımak için çalışma yürüttüğünü belirtti.
Gelecek Yazım: Kürdistan’ın Kuzeyindeki Milli Ayaklanmalardan Sonra İlk Yasal Kürt Örgütlenmesi: DDKO (26 Mayıs 1969)