Şefik ÇOLAK
Bizans ve Osmanlı yönetim ve devlet geleneğinden gelmiş olan ve T.C.de çok daha katı uygulanan bir kural vardır. Devlet, her dönem işgal altında tutuğu halklara başta olmak üzere bütün halklara karşı acımasız suçlar işlemiş yer yer genosite varan katliamlar yapmıştır.
Bu suçlar devletin askeri ve güvenlik kurumları tarafından planlanmakta ve uygulanmaktadır. Bu kurumlar bazen resmî kurumlar olmayıp devlet tarafından örgütlendirilen ve yönlendirilen paramiliter suç örgütleri şeklinde olmuştur. Bu örgütler devlet adına suç işlemişler ve işlenen suçların karşılığında devlet tarafından ödüllendirilmişler ve korunmuşlardır. Suçlar işlendikten sonra, devlet kendini aklama yoluna gidiyor. Bu amaçla devlet, resmî kurumların yöneticilerini veya paramiliter suç örgütlerini suçlamaktadır. Suç işleyen paramiliter yapıları tasfiye yoluna gidiyor ve yerlerine ilerde görev yapacak yeni kurumlar ve örgütler kuruyor. Yapılan propagandada kullandıkları kavram ise: “Bunları yapan devlet değil kontrolden çıkan yöneticilerdir” şeklindedir. Çünkü devleti aklamak esastır. Narko ve paramiliter yapılanma, birbirlerinin devamı olan Bizans, Osmanlı ve T.C. devlet geleneğidir. Devletin ve yönetim sisteminin devamı için bu devletler her türlü suçları işlemekten kaçınmamakta. Bazen kendi elemanlarını dahi suçlamakta ve geçici olarak cezalandırma yoluna bile gitmekteler.
Osmanlı’da, bu amaçla padişahlar kendi kardeşlerini ve ailelerini dahi katletmişlerdir. T.C. Topal Osman’ı dahi idam etmiştir. Her ne kadar devlet, bazen kendi elemanlarını suçlar için yargılamış gibi yapmışsa da, çoğunlukla yargılamaları devam ettirmemiş ve bir süre sonra da bunları aklama yoluna gitmiştir. İadeyi itibar yapılmayan çok az kişi vardır. T.C.ye baktığımızda Atatürk (MKA) hariç bütün başbakanlar, hükümetler ve TSK hariç başta güvenlik kurumları olmak üzere bütün kurumlar suçlanmış gibi yapılmıştır. Onların görevi bitmiş ve toplum nezdinde ak ve hak hukuka saygılı, namuslu olarak gösterilen yenilerinin görev yapma zamanı gelmiştir. Yakın zamanda AKP ve RTE’yi de aynı akıbet beklemektedir. Devlet için son 20-25 yılın suçlularını ve tantanalı suçlama görüntülerini yakın zamanda göreceğiz. Devlet suçlarını bazı kişilere yükleyecek ve kendini aklayacaktır. Bu yolla her zaman yaptığı gibi hedef şaşırtacak ve halk da bu tuzağın aparatı olacak. Suçları işleyen devlet değil, bazı kişiler olarak lanse edilecek. Türk Egemenlik Sistemini, esas alan devlet yine kutsal olarak kalacaktır. Sistem bu döngüyü devam ettirmeyi sürdürmek için ne gerekiyorsa onu yapıyor. Mazlum halklar ve demokrasiye inananlar da, doğru hedefe yönelmedikleri sürece, buna kanmaya devam edecekler.
Son yıllarda demokrasi yanlısı olan ve TES ile uzlaşmayan partiler, siyasi yapılar, demokratik kitle örgütleri ve şahıslardan bir kısmı şu argümanı bir siyasi tespit gibi kullanmaktalar. “AKP-MHP FAŞİZMİ VEYA AKP-MHP DEVLETİ.” Bu siyasette yanılgı içindeyiz. Devşirmeler Devletinin istediğinin bu olduğunu fark etmiyoruz. Bilmeden yanlış kavram kullanıyoruz ve Egemenlik Sistemi’nin tuzağına düşmüş bulunmaktayız. Bu tanımlama faşizmin bilimsel tanımına uymadığı gibi, T.C. hiçbir zaman bir partinin veya siyasi gurubun devleti olmamıştır. T.C. bir parti devleti değildir. Bu tanım, devletin tanımı ile de uyuşmamaktadır. T.C.de devlet partileri vardır. Bu kavramların sakıncaları da vardır. AKP ve MHP iktidarda olmaz ise, faşizm olmayacak ve devletin işlediği suçlar ve hukuksuzlar olmayacak sonucuna bizi götürür. Biz bilmeden devleti aklama yoluna girmiş bulunuyoruz. Egemenlik sisteminin bizden istediği de budur. CHP-İYİ iktidarı olmuş olsaydı demokrasi mi olacaktı? Hedef şaşırtan bu kavramlardan zaman kaybetmeden kurtulmalıyız.
Emperyal birer devletler olan Osmanlı ve T.C.nin tarihini iyi incelediğimizde, yürüttüğümüz bu siyasette ne kadar yanıldığımızı rahatlıkla görebiliriz. Mevcut iktidar için bu suçlama bir sorun değildir. Onlar sistemin kendilerine yüklediği görevi yerine getirdiklerini biliyorlar. Bu görevden dolayı da nemalanıyorlar. Suçlanmayı dert etmiyorlar, çünkü bu devletin işledikleri suçlar için kendilerini cezalandırmayacağını biliyorlar. Devletin tarihinde olduğu gibi, sistem, devam ettiği sürece geçmişte olduğu gibi devletten cezalandırılmama güvencesi almışlardır.
Sistemin ve sistemin parçası olan partilerin, kurumların, örgütlerin ve şahısların en büyük korkusu, halkın gerçeği görüp asıl suçlu olan sistemi sorgulamaları ve ona karşı mücadele edip sistemi değiştirmeleridir. Bu durumda cezasızlık güvencesinin olamayacağını biliyorlar. Kendilerini güvencede görmedikleri takdirde, suç işlemekten ancak o zaman çekineceklerdir.
Gerçek hedefe yönelik olarak, mücadelemizi şekillendirdiğimizde sonuca varırız. Harcadığımız enerjinin ve ödediğimiz bedelin karşılığını alabiliriz. Yanlış siyaset ile istediğimiz sonucu almanın yolunun olmadığını bizim ve atalarımızın mücadele tarihini incelediğimizde ve analiz ettiğimizde rahatlıkla görebiliriz.
“AKP-MHP FAŞİZMİ VEYA AKP-MHP DEVLETİ” kavramından ve siyasetini yürütme yanlışından biz ve demokrasi isteyenler hemen kurtulmalıdır. Yanlıştan dönmememiz halinde, istemeden rakiplerimize hizmet etmekten kurtulamayız.