Paris Düşerken!

Şeyhmus ÖZZENGİN

Mazlum bir ulusun, ulusal demokratik mücadelesi ve hak talebi ile, bu ulusun haklı davasını kriminalize etme, terorize etme, iki ayrı ve birbirine zıt görevlerdir. Birisi, mazlum ulusun sesi ve direniş ruhunu doğru bir mecrada, dostlarını çoğaltmayı hedeflerken, diğeri; haklı mücadeleyi haksız duruma düşüren, düşmanın işinini kolaylaştıran ve provakasyonlarını besleyen, davanın dostlarını ürküten, mücadeleyi yalnızlaştıran bir provakatif iştir. Kurdler, iki yöntemden birinin, Kurd ulusuna hizmet ettiğini, diğerinin ise mücadeleyi sabote ettiğini bilince çıkarmak zorunda.

HDP eski eşbaşkanlardan Sezayi Temelli olayın sıcağı sıcağına kitleyi ve öfkesini şu sözlerle yönlendiriyordu:

“Paris yaniyor, bırakın yansın”(!)

KCK sorumluları, verdikleri demeçlerle Fransayı hedefe koyan demeçler vererek, Kurd dostlarını ürküten bir provakasyona davetiye çıkariyordu.

Ayni gün, PKK medyası ve kiralik kalemleri korodan ayri düşünmüyorlardı. Çağrılar, kalemlerin ucundan akan zehir, Parisi yakıp, yıkmayı hedefliyordu.

PKK Paris sorumlusu olduğu idia edilen biri, öfkeli kitlenin öfkesine benzin döküyor ve yönlendiriyordu.

Paris Sokakları savaş alanına dönmüş. Kurd dostları şaşkın şaşkın olup-biteni seyrediyor ve dudak büküyor, “bunlar Kurd olamaz” detircesine, olaylara karşı tepkisini gizlemiyorlardı. Aklı başında bir kaç kişinin tedhişçilere müdahalesi de karşılıksız kaliyordu.

Fakat, Pariste katledilenler arada kayip gidiyordu. Sokaktaki tedhişçinin umrunda da değildi. Katliam Kurdleri boğazlamişti ve bu tedhişçiler, bir kez daha bu vesileyle kurdleri boğazliyordu.

Sokakta park edilen arabalar, ters çevirilerek ateşe veriliyor, tahrip ediliyor, otobüs duraklarının camları indiriliyor, önlerine çıkan her şeyi yakıp yıkıyorlardı.

Kimdi bunlar?

Kime hizmet ediyorlardı?

Fransa devlet başkanı, Paris belediye başkanları, Belediye binalarına Fransa bayrağı ile birlikte, Kurdistan bayrağını direğe çekiyorlardı. Kurdlere yönelik saldırıyı protesto ediyorlardı. Olayın faili yakalanmişti. Bir deli olduğu idia ediyordu. Bir deli bu kadar öfke ve tedhişi organize etme gücüne ve aklına sahip mı? Bunu kimse cevaplamiyordu. Kimse cevabını da aramiyordu. Çünkü olay, Paris’i yakmaya ve kurdleri kriminalize etme pozisyonuna dönüşmüştü.

Sanki Îran, Suriye, Türkiye istihbaratları Paris sokaklarında Fransadan hesap soruyordu. Kurdlere olan dostluğunun ve desteğinin “hesabını ver” dercesine!

Türk basını; “Kurd dediğiniz bunlardır işte! Yılanı kucağınızda beslerseniz işte böyle ısırır, Kurdlere yardım ederken, ev sahipliği yaparken iyi düşünün” diye meydan okuyord ve bütün Avrupayı tehdit ediyordu.

Oysa pariste kurdler öldürülüyordu. Paris yanmiyordu. Pariste kurdler yaniyordu. Pariste kurdler ve haklı bir dava boğazlaniyordu. Düşman istihbaratların elinde PKK gibi bir aparat örgüt vardı ve bununla bayağı büyük işler yapıliyordu. Kimdi bunlar?

Bunların arkasında kim ve kimler var?

Kimler ve nasıl bu kadar hızlı, bu kitleleri yönlendirebiliyor, hiç mi sokaktaki kurdün aklı yok?

Oysa Paris düşmüyordu. Pariste Kurdler, Kurd davası ve Kurd dostluğu boğazlaniyordu. Elisa Sarayında Kurdleri karşılayan dostluk ve düşünce boğazlaniyordu. Fransa Kurd dostluğu boğazlaniyordu.

Kurdler bu soruların cevaplarını aramak ve bulmak zorunda. Her olayı, bir nimet gibi düşmana sunan PKK, kurdler tarafından sorgulanmak, ona maddi, manevi destek verenleri uyarmak durumundayiz.

Her şey açık ve ortada. PKK, düşmanın elinde silah, kurdleri boğazlayan bir sürece hizmet ediyor. PKK haklı davanın önünü tıkıyor ve “Türk sol”u adı altında, bütün paramiliter güçleri Kurd saflarına taşiyor, besliyor. Kurd davası boğazlaniyor.

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *