Kürdistan siyasetinde neredeyse tarih tekerrür ediyor. 1960’lı, 70’li yıllarda Kürtler, Kürdistan, ayrı örgütlenme vb. konularda Türk sol ya da sağ kesimleriyle Kürtler arasında yaşanan tartışmalar, bugün de , farklı söylem ve argümanlarla da olsa, yeniden siyasetin ana gündem maddelerinden birini oluşturuyor. Adeta başa döndük!.
Kürtler bir ulus mudur, değil midir? Kürdistan bir ülke midir, değil midir? Kürdistan halkının Kürdistan isimli partileriyle, örgütleriyle, kurumlarıyla örgütlenmeleri gerekli midir, doğru mudur, değil midir? Kürdistan halkının kendi ülkesinde kendisini bir statü ile özgürce yönetme hakkı var mıdır, yok mudur?
Evet, yıllar önce yanıtı bulunmuş ve çoğu da pratikte uygulanmış bu soruları bugün yeniden tartışıyoruz.
Kürdistan’daki 200 yıllık özgürlük mücadelesi ve 100 yıllık Kürdistan esaslı ayrı örgütlenme tecrübesine rağmen geldiğimiz yer ironiktir. Yüzbinlerce şehit, onbinlerce tutsak , binlerce yıllık hapis cezaları, milyonları bulan göç ve sürgün, boşaltılmış, yerle bir edilmiş binlerce köy , ödenen bunca bedel, emek ve yaratılan kurum ve değerlere rağmen, birçok Kürt ve Kürdistanlı aydın, siyasetçi ve yazar, yeniden bu tür soruları tartışır hale gelmişse yaşadığımız tahribat ve travmanın ne kadar derin olduğu kendiliğinden anlaşılır.
Bu tartışmayı ağırlıklı olarak kimler yapıyor?
Ne yazık ki, Türk devleti ve Türk aydın, yazar ve siyasetçilerinin yanısıra, onlarca yıldır ‘’Kürdistan’’ diyen, ‘’Kürt ulusunun kendi geleceğini tayin hakkı”nı savunan, ‘’Kürdistan’ın bağımsızlığı ve özgürlüğü’’ için en zor koşullarda bu davanın savunucusu olmuş, mücadele etmiş ve bedel ödemiş önemli bir kesim de bu tartışmaya dahil olmuş durumda.
Bu tartışmayı yürütenler biliyorlar ki, halk olarak onlarca yıl, Türk devletine karşı düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü savunduk. Kürdistan kimlikli partilerin özgürce örgütlenebilmelerini talep ettik. Bütün bir ulus olarak bu uğurda büyük bedeller ödedik. Ama bugün ne yapıyoruz ? Kürdistan isimli partileri illegal olarak kuranlar, örgütleyenler, bu uğurda bedeller ödeyenlerin bir kısmı, bugün legalite koşulları oluştuğu halde, ne yazık ki ya düşünsel olarak bunu reddetmekte; ya da ‘’Kürdistan isimli parti kurmanın zamanı değildir, her yerde rahat örgütlenme koşulları yoktur, saldırılara maruz kalırız, koşullar henüz oluşmamıştır’’ demektedirler.
İnsan sormadan edemiyor: en zor şartlarda Kürdistani kimlikle örgütlenmeye çalışan sizler için 40-50 yıl önce koşullar vardı da, şimdi mi yok oldu? Bunca yıldır, Kürdistan isimli parti kurmakla yanlış mı yapıyordunuz? Yoksa siz de, Türk devletinin söylediği ve uyguladığı gibi, ‘’Kürdistan isimli parti ve örgütler, illegal kalsınlar’’, ‘’açık çalışma yürütmesinler’’ mi diyorsunuz?
Dahası var; kimileri, bırakınız Kürdistan isimli parti kurmayı, artık Kürdistan’a da ‘’Kürdistan’’ demiyor; ’’Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgeler’’ diyorlar. Kimileri , 7 haziran seçim sonuçlarından hareketle, Türkiye’yi kast ederek, “bölünmüş ülkeyi birleştirdik, bu bile büyük bir hizmettir” diyerek övünebiliyorlar. Kimileri de , Kürdistan’a ilişkin bildiği her şeyi bir anda unutup, “Türkiye’nin doğusu” diyebiliyorlar. Bu durum, aslında yaşadığımız travmanın hangi boyutlara vardığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Acı ama gerçek; Kürtlerin ulusal, Kürdistan’ın ülkesel varlığını ve Kürdistani eksenli parti kurmayı bir tarafa bırakıp, ‘’ortak vatan, demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, bayrakla sorunumuz yok’’, ‘’ulus devlet modeli miyadını doldurmuştur’’ diyerek çıtayı alabildiğine düşüren politik bir hareket de oluşmuş durumda. Kimileri için ‘’realist’’, kimileri için de ‘’taktik’’(bu yaklaşımın ‘’taktik’’ olduğunu söyleyenler, bunun ne için ve neye karşılık bir ‘’taktik’’ olduğunu ve bu durumda ‘’stratejik’’ olanın ne olduğunu da halka açıklamak zorundadırlar.) olarak görülen bu yaklaşım, ne yazık ki ‘’günün moda siyaseti’’ olarak ön plana çıkmaktadır. Bu vb. anlayışı savunanlar, artık ‘Türkiyelileşmek’’ gerektiğini, ‘’dar miliyet esaslı siyasetin miyadını doldurduğunu’’, ‘’Kürt sorununun Türkiye’deki anayasal vatandaşlık, demokratikleşme ve insan haklarına saygı çerçevesinde’’ çözümlenenebileceğini, ‘’Kürdistan’ı ayrı bir coğrafya olarak tanımlamanın mümkün olmadığını, her yerde Kürtler ve Türklerin etle tırnak gibi içiçe geçtiklerini’’,vb. söylemektedirler.
Bu yaklaşım elbette ki yeni değildir. Ağırlıklı olarak Türk kesiminde dillendirilen bu anlayış, Kürtlerin
belli bir kesimince de savunulmaktaydı. Kürtlerin ulusal ve ülkesel varlığının “nazikçe inkarı” anlamına gelen bu tarz siyaset, ‘’Osmanlıcılık’’, ‘’islamiyet’’, ‘’Türkiyelileşme’’, ‘’sol ve sosyalizm’’, ‘’demokrasi ve liberalizm’’ , ‘’halkların kardeşliği’’ vb. gibi bir çok kavram altında ama aynı içerikle onlarca yıldır savunulmaktadır.
Türk devleti, kuruluşu itibariyle‘’tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak’’ paradigması üzerinde bina edilmiştir. Bugün var olan tüm Türk partileri de bunu bir ‘’övünç kaynağı’’ olarak savunmaktadırlar.
İşin dikkate değer tarafı , bu anlayışın, aynı niyetlerle olmasa da, değişik görüntü ve gerekçelerle Kürt aydın ve siyasetçileri tarafından da savunuluyor olmasıdır. Böyle düşünenlerin varlığı, bir realitedir. Hatta dönem dönem bu eğilim baskı, yıldırma ya da siyasal ve ideolojik manipülasyonlarla, küçümsenemeyecek bir kesimin görüşü olarak da öne çıkabiliyor.
Elbette ki, böyle düşünen Kürtlerin düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne saygılı olmayı temel bir prensip
olarak benimsememiz lazım. Bizleri tek tip düşünce anlayışına, totalitarizme götürecek tutum ve
yaklaşımlardan uzak durmak gerekir.
Bu noktada, sorunun çözümüne bakış açılarındaki farklılıklara geçmeden önce, ‘’Türkiyelileşme’’ kavramına da bir açıklık getirmekte yarar vardır. ‘’Türkiyeli’’ parti ne demektir?
‘’Türkiyelileşme’’ Kavramı ne anlam ifade ediyor?
Bu sorunun yanıtı, ‘’ülke olarak Türkiye’nin sorunları nelerdir’’, sorusuna verilecek cevap ile doğrudan bağlantılıdır.Türkiye’nin ülke olarak, yaşamın her alanında, özgürlük, adalet, eşitlik, demokrasi ve ekonomik tıkanma sorunu vardır. Türkiye coğrafyasında yaşayan milyonlarca Kürdün ve diğer etnik azınlıkların sorunu vardır.Türkiye’nin eğemenliği altında bulunan Kuzey Kürdistan sorununun çözümü de en temel sorunların başında gelmektedir.Türkiye ülke olarak komşularıyla ilişkiler bağlamında çok boyutlu sorunlar yaşamaktadır. Bölgede Kürdistan’ın ülke olarak parçalanmışlık sorunu ve diğer üç parçadaki Kürtlerin gerçekliği de yine Türkiye’yi ilgilendiren önemli bir sorundur.
Evet, en genel ve temel çerçevede Türkiye bu sorunlarla tanımlanabilecek bir ülkedir. O halde Türkiyeli bir parti derken, bütün bu sorunlara çözüm sunan parti kast ediliyor demektir. Özgürlükçü, demokrat bir Türkiye partisi için de zaten bu kaçınılmaz bir görevdir.
Peki Türkiye’nin bugün bütün bu sorunlarına çözüm sunan bir parti Türkiye’de var mıdır? Eğer önyargısız bir şekilde değerlendirecek olursak, ne yazık ki Türkiye’de bu anlamda bir ‘’Türkiye’’ partisi yoktur. Türklüğü esas alan, bazı sorunları da bu çerçevede çözmeye, bazılarını da çözümsüz bırakmaya çalışan Türkiyelileşememiş ‘’Türk’’ partileri sözkonusudur.
Bu yaklaşımla baktığımızda, kendisini o şekilde tanımlamasına karşın, HDP de aslında bir ‘’Türkiye’’ partisi değildir. Küçük bir kesim hariç, Türkiye toplumunun farklı kesimlerinden oy alamadığı da seçimlerde görülmüştür. Bileşiminin ve destekçilerinin büyük çoğunluğunu Kürtler oluşturmaktadır. Ama Kürdistan sorunu başta olmak üzere, tanımladığımız sorunların çoğuna tanımlanmış herhangi bir çözüm getirmeyen, ne ‘’Türkiyeli’’ ne de ‘’Kürdistani’’ diyemeyeceğimiz, bir partidir HDP. Filistin meselesi başta olmak üzere, bütün ulusal meselelerin çözümünde devletten söz eden HDP , sorun milyonlarca Kürt ve Kürdistanlının sorunu olduğunda bu hakkı es geçiyor. Kürdistan sorununa çözüm sunmayan herhangi bir partinin ne ‘’Türkiyeli’’, ne de özgürlükçü, demokrat bir parti olarak tanımlanamayacağı da açıktır.
Mevcut Türk partileri , bir yandan Türk devlet sisitemini ‘’Türklük’’ esaslı ayakta tutmaya çalışırken, diğer yandan da Kürtlerin varlığının inkar edilemeyecek bir boyut alması kaşısında, ‘’Yeni bir Türkiye’’ arayışlarını sürdürmektedirler. İşte HDP de, ‘’Kürt sorununu Anayasal vatandaşlıkla çözmeye çalışan Yeni Türkiye’ye’’ Kürtleri entegre etmeye çalışan bir parti , bir partner misyonunu üstlenmiş görünmektedir. Elbette ki, gerek HDP’nin, gerekse Türk devletinin evdeki hesabının çarşıdakine uymayacağı açıktır. Çünkü Kürt ve Kürdistan meselesi, ‘’anayasal vatandaşlık esaslı Yeni Türkiye’’ kabına sığmayacak denli derin ve geniş bir sorundur.
Bu anlamda, ‘’Türkiyelileşme’’ kavramının aslında yerli yerinde kullanılmadığını söyleyebiliriz. ‘’Entegrasyon’’ yerine ‘’Türkiyelileşme’’ kavramı kullanılmaktadır. Bu da yanlıştır. Çünkü yapılmak istenen şey, ifade etmeye çalıştığım anlamda bir ‘’Türkiyelileşme’’değil; sorunun ‘’Kürdistan sorunu’’ ekseninden uzaklaştırılması ve Kürtlerin ‘Yeni Türkiye’’ye entegre edilmeye çalışılmasıdır.
Türkiye’de Kürt sorunu için tartışılabilecek olan çözüm yollarını, Kürdistan sorununun çözümünde de uygulamaya çalışanlar, niteliksel bir yanlışlık sergilemektedirler. İstanbul’daki bir Kürdün sorunu ile Konya’daki bir Kürdün sorununu ; Şırnak, Diyarbakır, Malatya, Urfa’daki bir Kürdistanlının sorunuyla aynı kefeye koyarak çözümler aramak , aslında ‘’çözümsüzlüğü’’ tekrarlamaktan öteye gidemeyecektir. ‘’Türkiyelileşme’’ ve ‘’Kürdistani’’liğin önemli bir ayıracı da bu konudaki bakış açısıdır. 25.06.2015
Yazının İkinci Bölümü: Kürt ve Kürdistan Sorunun Çözümüne Bakışta Dört Kategori ……. PAK ve Özgürlükçü, Demokrat Kürdistani Parti
Mustafa Özçelik
PAK(Partîya Azadîya Kurdistanê-Kürdistan Özgürlük Partisi) Genel Başkanı