Rizgarî Online/Berlin/Ulus devletlerin kuruluş sürecinde bir çok iç ve dış nedenle kendi devletini oluşturamayan Kürdler, geçtiğimiz yüzyılda Ortadoğu Bölgesindeki yaşanan büyük alt üst oluşta da Emperyalist devletlerin oluşturdukları yeni düzenlemenin mağduru durumuna getirildiler. Nihayetinde ülkeleri bu güçlerin onay ve desteğiyle Türkiye, Irak, İran ve Suriye devletleri arasında pay edilerek vatansız ve devletsiz bırakıldılar.
Ne varki Kürd ulusu bütün olumsuz koşullara rağmen bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini hala sürdürüyor. Mevcut sömürge konumunu ortadan kaldırmak için hemen pek çok yolu deniyor.Kürd ulusu hem Kürdistan’ın dört parçasında hem de diasporada sürekli hareket halindedir.
Avrupada yaşayan iki Kürd kadını da Kürdistan sorununda Avrupa devletlerine sorumluluklarını hatırlatmak ve sorunun çözümüne el atmaları için 5 200 Km’lik bir uzun yürüyüş başlatmış durumdalar.
Kendilerini kamuoyuna EM(Biz) diye tanıtan bu iki sivil Kürd aktivisti Gülbahar Adanc ve Saadet Che Demir’e Kürdistan sorunu’nu, bu sorununun çözüm yöntemini ve Uzun Yürüyüş eylemlerinin amacı hakkında sorular sorduk.
İşte Rizgarî Online`ın sorduğu sorular ve verdikleri yanıtlar;
-Gülbahar Adanc ve Saadet Che Demir sizi tanıyabilir miyiz? Norveç’ de yaşadığınızı biliyoruz, nerede dünyaya geldiniz?
Yanıt: Gülbahar Adanc Ankara’da, Saadet Che Demir Konya’da dünyaya geldi.
Yürüyüşteki amacınız nedir, Kürdlerde ”uzun yürüyüş” örnekleri nadiren görülmektedir. Bu yürüyüş fikri nereden aklınıza geldi?
Yürüyüşün amacı Ortadoğuda süren savaşta sivillerin yaşadıkları kabul edilemez durumlarına ve bu durumun meydana geliş sebeplerine Avrupa kamuoyunun dikkatini çekmektir. Bizler de yaşananların bir parçasıyız.
Ortadoğu´daki devletler savaş ortamında kendi vatandaşlarına zulüm etmekte, hatta savaşa bizzat sebebiyet vermektedirler. ”Yönettikleri“ topraklardaki sivilleri savaş sahasına kurban etmektedirler. Kendilerini dünyaya demokratik devlet yönetim biçimini benimsemiş olarak gösteren bu devletler, davranış biçimlerini iktidarı bir şekilde insanlarına uygulamaktadırlar. Avrupa buna seyirci kalmaktadır. Çözüm aramamak, ya da yanlış olduğunu bildiği çözümler peşinde koşmak, EM nazarında seyirci kalmak demektir. Bu tür bir devlet politikası, bu tür bir dünya düzeni kabul edilemez. Bahsi edilen devletlerin günümüzde izlemeyi sürdürdükleri politika, tutum, gerek kendi halkının değişik etnik kökenli sivilleri arasına gerekse komşu ülke sivilleri arasına nefret ve intikam tohumlarını da ekmektedir.Kirli devlet politikaları sivilleri sadece öldürmekle kalmıyor, bir sonraki nesiller için de tehlike oluşturuyor. Komşu ülkeler ve değişik etnik kökenli insanlar arasında kurulabilecek dostane ilişkileri de negatif yönde etkiliyor. Peki ama ne için?
Savaşan kaçan milyonlarca insan evlerinden, topraklarından sürükleniyor, rahat şartlarda yaşam arama çabasına giriyor. Savaş mağdurları Avrupa kapılarına çaresizlikle dayanmışken, Avrupa devletleri sorunların çözümü için, sebepler yerine sonuçlar üzerine kafa yoruyor. Savaş sebepleri aynı zamanda göçlerin sebepleridir de, ve böyle olması Avrupa devletlerinin neden göç sebeplerini dikkate alınmadığını, ya da ikinci plana attığını biraz olsun açıklıyor.
EM yürüyüşü boyunca bu sebepler üzerine de dikkat çekiyor. En temel savaş sebeplerinden biri de, Ortadoğu’ da büyük nüfus sahibi olup, varlıkları yüzyıldır inkar edilen Kürdlerin yaşadığı ”İnkar Ediliş Sorunu“ dur. Zamanın ve de zamanımızın güçlü devletleri 19. yy‘dan sonra Kürdlerin kaderlerini kendi kolonileri olan Türkiye, Iran, Irak ve Suriye‘ye bırakmıştır. Kürdlerin dünya arenasında varlıkları inkara devam edildikçe, Ortadoğu’da kimlikleri, istekleri, ev ve toprak sahibi oldukları yok sayıldıkça o bölgenin durulmasını, iyileşmesini beklemek saçmalıktır. Bu sebeple Avrupa kamuoyunun Kürd sorununun temel yapısına artık iyiden iyiye odaklanması, oradaki etnik katliamların durdurulması için kendi parlamentolarında bu yönde aktive olmaları gerekmektedir.
Bildirgemizde odaklandığımız en temel sorun budur. Avrupa ve Ortadoğu‘nun yüzyıl evvel yapılan Lozan antlaşmasında yok saydıkları koca bir halkı, yeniden var sayması ve Ortadoğu’ daki gerekli etkin rolünü bugün kendilerine teslim etmesi Ortadoğu’nun ve Avrupa’nın geleceği için mühim bir adım olacaktır. Böylelikle sıcak savaş arenasının kendisini barış arenasına teslimiyetinin yolu bulunurken zorlanılmayacaktır.
Ortadoğudaki Kürd dinamiği, varlığının ehemmiyeti; çözümlerin silaha gerek görülmeden halledilmesi demektir. Ortadoğuda da sıcak savaş durulacak ve çözümler anti militer şekilde bulunmaya başlanılacaktır. Sorunların inkarı yalnızca yeni sorunlar doğurur. Avrupa devletleri artık bu konuda aktive olmaları gerektiğinin zamanının geldiğini anlamalıdırlar. Bilmek ile, zamanın geldiğini anlayarak bir şeyler yapmaya başlamak bambaşka iki şeydir çünkü.
Kürdlerde uzun yürüyüş eylemlerine rastlanmaktadır aslında. Mevcuttur. Belki bu kadar uzun bir yürüyüş görülmedi. Ya da sembolik olarak yapıldı. EM yaşanan ağır zedelenmelerin sembolik yaşanmadığına inanıyor, ve yürüyüşünü bu anlamda sembolik gerçekleştirmiyor. Yürüdüğümüz yolun uzunluğu en azından yürüyüşün amacına eşdeğerdir diye düşünüyoruz. Adım adım, sindirerek aşılabilecek problemlerimiz var çünkü. Kürdistan Sorunu, bir Ortadoğu,bir Avrupa ve de bir Dünya sorunudurtarihin gözünde.
-Herhangi bir siyasi organizasyona bağlı mısınız?
Hayır. EM problemin çözümüne odaklı daha çok. Amacımız az evvelde belirttiğimiz gibi hepimizin sorumluluğunda olan bir problemin çözümüne dairdir. Bu yüzden bütün siyasi ve sivil organizasyonların bir araya gelerek bu problem etrafında bağlanması en büyük umudumuzdur. Büyük problemler, büyük çözümler gerektirir. Ve ancak çoklukların bir araya gelerek bulabilecekleri çözümlerdir bunlar. Bu açıdan bir yere bağlanacaksak, bu problemin kendisi olmalıdır. Teoride anlaşılması kolay, fakat pratikte zorlandığımız bir nokta bu. İnkar Ediliş probleminin siyaseti etrafında, gerek Kürd gerek enternasyonal siyasi organizasyon ve partiler, sivil örgütler, lobiler bir araya gelebilir, birlikte çalışabilirlerse, ancak işte o zaman Kürdler kendilerini dünyaya teoride ve pratikte kabul ettirebilirler, diye düşünüyoruz.
-Günde kaç saat yürüyorsunuz, yürüyüşünüz esnasında herhangi bir sembol taşıyor musunuz, eyleminizi ne tür araç ve yöntemlerle duyuruyorsunuz ?
Günde ortalama yirmi ile otuz kilometre arası yürüyoruz. Arada dinlenme günlerimiz oluyor tabiiki. Ayrıca bu konaklama günü sayısı başkentlere gelince artıyor. Bildirgemizi Dışişleri Bakanlığına verebilmek için randevular ayarlamak, eylemimizin duyurusunu yapabilmek, ve ihtiyaçlarımızı karşılamak açısından önemli bu duruşlar.
Yürüyüş esnasında herhangi bir sembol taşımıyoruz. Sembolik olmayan yürüyüşümüze semboller gerekmiyor. Ayaklarımız ve inancımız var.
Eylemimizi geçtiğimiz şehirlerde duyurmak için sürekli insanlarla konuşuyor, hazırlamış olduğumuz flyerları yani ufak eylem tanıtma kağıtlarını önünden geçtiğimiz evlerin posta kutularına atıyor, yerel gazetecilerle görüşüyoruz.
-Geçtiğiniz şehirlerde, ülkelerde ne tür tepkiler alıyorsunuz, örneğin Avrupalılar ve medya kuruluşları eyleminize ilgili gösteriyor mu?
Oldukça olumlu tepkiler alıyoruz. Hatta şöyle söylemeliyiz ki, asla olumsuz tepki almadık. Eğer olumsuz olarak değerlendireceksek, soru işaretleri diyebiliriz. Daha çok ”nasıl olacak, nasıl yapılır, hayır başka yolları olmalı, canınızı tehlikeye atmak bu!“ vs. gibi endişe uyandırıcı, anlamakta zorlandıklarını gösteren tepkiler olabiliyor. Bunun dışında bir çok Kürd ve Avrupa medyası, kamuoyu çok destek verici.
Buraya, yani Berlin’e gelirken geçtiğimiz iki Alman şehri olan Waren ve Teterow yerel gazeteleri hakkımızda haberler yayınladılar. Basılan bu gazetelerde birer sayfa yer vermiş olmaları çok güzel. Bizi evlerinde ağırlayan insanlar hala arayıp, bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını, eylemin yönünü ve gidişatını soruyorlar. Daha çok kesime duyurabilsek, daha fazla sesimiz çıkacaktır. Bu yüzden enternasyonal medya çok önemli.
-Hemen her Avrupa ülkesinde Kürdler yaşıyor, konakladığınız yerlerde Kürdlerle karşılaştınız mı?
Evet. Danimarka’da rastladık. Oldukça yardımcı oldular. Fakat Kuzeydoğu Almanya üzerinden olan yürüyüşümüzde Kürdlere pek rastlamadık. Bir kaç restoran sahibi o kadar. Onlar da konuyla pek ilgili değillerdi. Oldukça izole idiler dünyada yaşananlardan. Almanların ilgisi ve yardımseverliğiyle güzel bir yolculuk geçirebildik Kuzeydoğu Almanya’da. Berlin ise çok daha farklı bir şehir tabiiki. Herkes bir şeylere ilgili ve çok daha sosyal. Konaklama ve ihtiyaçlarımız konusunda çok yardımcı oldular. Ve fakat sanırız eylemimizi Alman medyasına, kurum ve kuruluşlarına duyurmamız gerektiğinin ne kadar büyük bir önem ihtiva ettiğinin tam bilincinde değiller. Bu Kürd çevrelerinde gözlemlemiş olduğumuz bir eksikliktir. Sorunlarımızın yabancı basın ve yabancı siyasi çevrelerde yankılanması çok önemli. Bu sebeple bir süre daha burada kalıp Alman medyasına ulaşmaya çalışıyoruz kendi imkanlarımızla.
-Kürd medyası eyleminize ilgi gösteriyor mu?
Evet. Kürd medyası EM ile oldukça ilgili ve alakadar. Ancak Kürd medyasının bu haberleri dış medyaya da taşıyabilmesinden yanayız. Böylelikle daha sağlam bir kamuoyu oluşturabiliriz.
-Sizce Kürd ve Kürdistan sorunu nedir?
EM Kürdün temel sorununu Kürd olamaması olarak görüyor. Kürdün varlığı kağıt üzerinde, yani resmiyette kabul edilmelidir dünya devletlerince. Avrupa ve Ortadoğu devletleri bunu hangi çözüm şartları çerçevesinde gerçekleştirebilirler; bilmiyoruz. Fikir üretmek kolaydır, ama bilmek bambaşkadır. Fikrimiz odur ki; Çözümün inşası başlamadığı sürece, Kürdlere uygulanan etnik kökenli katliamların adı asla Avrupa ve Ortadoğu meclisleri açısından,”etnik katliam“ olarak nitelendirilmeyecek, ölen sivillerin ölüm sebepleri tartışılmayacak, yaşayan sivillerin hangi şartlarda yaşadığı benimsenmeyecek, en önemlisi Kürdler kendi geleceklerini dünyaya ve kendilerine fayda getirebilecek şekilde inşa edemeyeceklerdir.
Kürdistan sorunu yoktur. Kürdistan olamama gibi bir sorun vardır. Kürdistan nedir? Ülke midir? Ruh mudur? Toprak mıdır? Devlet midir? Özerk midir? Federasyon mudur? Savaş mıdır? Barış mıdır? Ölüm kalım mıdır? Kaç parçadır? Haritada nerededir? Kafalarda nerededir? Soruları artırmak mümkündür. Sorular arttıkça çözümden uzaklaşıyoruz. EM soruları azaltarak ”Varlık Sorunu“ na odaklanma taraftarıdır. Kürdistan, çoğunluğu Kürd olan nüfusun üzerinde yaşadığı geniş toprak parçasıdır. Dünya haritasındaki yeri de yuzyıllardır nüfusun Çoğunluğuna göre şekil bulmuştur.
Orada yaşayan birine bugün sorsanız, ”Neredesin, yaşadığın yerin adı ne?“ diye, ”Kürdistandayım“, diyebilir mi? işte sorun burada gündeme geliyor. ”Kürdistandayım“ diyebilir de, demeyebilir de. Yüzyıl evvel aynı soruyu sormuş olsaydınız durum farklıydı. Yani Kürdistan kelimesi toprağa gömülmeden evvelki zamanda. Aşikardır ki, kelimeler kağıtlardan ne kadar silinirse silinsin, insanların ruhundan aitliklerini, ve ait oldukları yerlerin isimlerini söküp atamıyorsunuz. Yüzyıl sonrası bile, bugün, geçmişinin bilincine varan, ve kendisine edilen haksızlıkları yaşarken öğrenenler, ”Kürdistandayım“ diyebiliyor. Zaten var olan bir toprak parçasının, başka milletlerin devletlerine 1. Dünya Savaşı’ nın zafer sahiplerince pay edilerek ortadan kaldırılmaya çalışılması Kürdistan Sorununu doğurmuştur. Yuzyılımızın en büyük Ortadoğu sorununu doğurmuştur. Kürdistan’ın sorunu varlık ile yokluk arasında bir yerdedir. Araftayız. Kürdün ve Kürdistan’ın tanınması, öyle kendilerine pay edilmiş milletlerin, devletlerin korkacağı cinsten bir durum olmamalıdır EM varlık sorununun giderilmesiyle birlikte, Türkiye, İran, Irak ve Suriye‘deki, ve hatta Avrupa’daki bir çok sorunun çözümüne dair yeni bir soluk olacağına inanarak yola çıktı.
Kürd ve Kürdistan varlığı Ortadoğu’da yepyeni olumlu başlangıçlara sebep olacaktır. Kağıt ve haritalar üzerinde ne şekilde, nasıl var edileceği günümüz politikalarınca tartışılabilir. Fakat sıcak savaş ile, iç savaş ile, etnik katliam ile, ya da bu etnik katliamları körükleyerek değil; Avrupa, Ortadoğu ve Kürdistan muhatap kuruluş ve taraflarınca tartışarak masada çözüme ulaştıracakları bir durumdur bu.
-Sorunun çözümü için neyin/nelerin olması gerekir?
Daha öncede belirttiğimiz gibi sorunun çözümü en nihayetinde devletlerin ve ilgili tarafların diplomatik yollarla masada çözecekleri bir sorundur. Ve fakat yalnızca bununla da kalmıyor. Öncesinde halledilmesi gereken başka bir hadise var: Kürdün yüzyıllık parçalanışıyla birlikte kendisine dair olanı kaybedişi;”Milli duygu“su, milli bilinci. Kim olduğu, olduğu şeyin ehemmiyeti, olduğu şey ile kendisine ve etrafına ne sunduğu ve etrafından geri kendisi için ne aldığı. Kıymet ve değeri, dünyadaki yeri ve pozisyonu, sesi, çığlığı. Bir halktan bahsediyoruz ki kendi adaletini kendisi tayin edemiyor. Halkın elinden alınan milli duygusu; varlığının ehemmiyeti, varlığının dünya üzerindeki tasdikidir. Bu tasdik her şeyden önemlidir. Bu tasdik olmadıkça, hiçbir sorun çözülemez, bir başkasının bunu çözmesi ise imkansızıdır.
-Yürüyüşünüzü Norveç’ den başlattığınızı biliyoruz, nerede bitirmeyi düşünüyorsunuz?
EM yürüyüşünü Edirne sınır kapısında bitirmeyi planlıyor.
-Kürd halkına, siyasetçilerine vermek istediğiniz mesajınız var mı?
EM Kürt halkına, siyasetçilerine ve Avrupa halklarına, Ortadoğu halklarına dahi ve cümle siyasetçilerine bu yürüyüşe başlayarak mesajını vermiştir. Eylemin kendisi başlı başına bir mesajdır. Şu andaki durumdan memnun değiliz. Böyle devam etmesini istemiyoruz. Herkes üzerine düşeni yapmakla hükümlüdür. Arı bal yapıyorsa, tavuk yumurtluyorsa her gün, sen de halk olarak memnun olmadığının şu durumdan kurtulmak adına her gün üzerine düşeni yapacaksın. Halk olarak olduğun yer neresiyse orada, sesini ona göre çıkaracaksın. Sonuçta yönetimlerden şikayetçiyiz halk olarak. O halde yönetmeye başlamalıyız. Yöneticilerini yönetmekten aciz halk, örgütsüz, birliksiz halktır ve zamanla başka başka yönetimlerce yok edilir.
Kürd siyasetçilerini kendi halının çıkarına olabilecek antlaşmaların içerisinde, aktif olarak görmek istiyoruz. Kürd siyasetçileri, Kürd geleceğinin inşası için birlikte ortak bir politika izlemeleri gereken dönemdeler. Hangi düşünce yapısından olursa olsunlar, hangi ideolojiyi barındıran siyasi çatı altında durursa dursunlar, ortak bir politika belirlemelidirler. Böylelikle Avrupa ve Ortadoğu ile müzakereye oturabildiklerinde nihai söyleyecekleri sözleri, çözümleri bir olur. Kendi içerisinde birleşemeyen sözler, dışarıda tepki bulamaz, yankılanamaz. Bu tek sözleri ise Kürdçe olmalıdır: Hebûn .
Bizimle bu röportajı yaptığınız için teşekkür ederiz.
Biz teşekkür ederiz.
http://tr.rizgari.com/modules.php?name=News&file=article&sid=53982