11 Mart 1970: Kürdistan Otonomisi / Halepçe Katliamı

İbrahim GÜÇLÜ

(ibrahimguclu21@gmail.com)

Değerli K24 Gazetesi okuyucuları, gazetenizin/gazetemizin değerli yöneticilerinin isteği üzerine, bundan sonra, her hafta sizinle birlikte olacağım. Görüşlerimi sizinle paylaşma olanağı bulacağım. Sizler de görüşlerime, yorum, eleştiri getirerek beni zenginleştireceksiniz. Şimdiden katkılarınızda dolayı teşekkür ederim. Gazetenizin/gazetemizin yöneticilerine de başarı ve mutluluklar diliyorum. Umut ederim ki karşılıklı bir memnuniyet ve moral zenginleştirmesi konsepti içinde olmaya devam ederiz. 

                                      *****

Tarihin tozlanmış sayfaları karıştırıldığında, Mart ayı, Kürtlerin, sosyal ve siyasal hayatı, milli mücadele tarihi açısından olumlu ve olumsuzluklarıyla, bereketli ve önemli bir aydır. Bu yazımda, Kürtlere ve Mart ayına ait iki önemli tarihi olayla ilgili yazacağım.

11 Mart 1970: Kürdistan Otonomisinin İlanı…

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kürtler de, diğer milletler gibi bağımsız ve ulus devletlerini kurmak istediler. Ama ne yazık ki, Kürtler bu çaba ve mücadelelerinde başarılı olamadılar. Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde klasik sömürge statüsünde ve yarı-otonom/özerklik içinde yaşamlarını devam ettirdiler.

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ve dağılmasından sonrasında Kürdistan, Lozan Antlaşmasıyla dört parçaya bölündü. Kürdistan’ın yarı-otonom/özerk yapısına bile son verildi. Kürdistan klasik sömürge yönetiminden daha geri ve alt bir yapı karakterinde yapılandırıldı. Kürdistan, Türk, Fars, Arap (Irak ve Suriye) Devletlerinin egemenliği altına girdi.

Kürdistan’ın parçalanmasından sonra da, Kürtlerin, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi son durmadı, devam etti. Doğal olarak Kürtlerin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi, Kürdistan’ın her parçasında bağlı ve sömürgesi olduğu yeni  merkezlere göre farklı seyirler izledi.

                                                           *****

Kürdistan’ın Güneyinde de hem Irak Merkezi Sömürgeci otoritesine ve hem de onları himaye eden İngilizlere karşı bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi devam etti. Şeyh Mahmut Berzenci önderliğinde devam eden bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi, 1932 yılında Kürt Krallığının ilanıyla neticelendi. Ama ne yazık ki bu Kürt krallığının ömrü uzun olmadı. Yıkıldı. Şeyh Mahmut Berzenci de Hindistan’a sürgüne gönderildi.

Şeyh Mahmut Berzenciden sonra da, 29 Yüzyılın başlarından itibaren Kürtlerin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi içinde olan Barzaniler, Kürt Krallığının yıkılmasından sonra öncü konuma geçtiler. Ondan sonra da, Irak merkezi Sömürgeci yönetime karşı sürekli bir mücadele sürdürdüler.

Barzanilerin öncülüğündeki bu mücadele, 1945 yılında yenilgiyle sonuçlandı. Bunun üzerine Kürdistan Lideri Mustafa Barzani, silahlı güçleriyle birlikte İran’a geçti. 1946 yılında Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti’nin kuruluşuna katıldı. Kendisi silahlı güçleriyle birlikte Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Qazî Mihemed’e tabi oldu. Genel Kurmay Başkanlığı görevini üstlendi.

Kürdistan Milli Lideri Mustafa Barzani, Kürdistan Mehabad Cumhuriyetindeki bu davranışıyla, Kürdistan parçaları arasındaki ilişki açısından önemli bir hukuk çerçevesini belirledi. PKK’nın, Kürdistan Federe Bölgesi ve Şengaldeki işgalini gelecek yazımda ele aldığım zaman bu konuyu daha ayrıntılı hale getireceğim.  

Ne yazık ki, Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti’nin ömrü uzun olmadı. ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği’nin İran’dan çekilmelerinden sonra, Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti, yok edilmek ve yaşamına son verilmek üzere, İran silahlı güçlerinin saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Buna karşılık, Kürdistan Lideri Mustafa Barzani, Kürdistan Cumhurbaşkanına savaşma önerisi yaptı. Bu önerisi kabul edilmedi. O zaman, birlikte Sovyetler Birliğine geçişi önerdi. Bu önerisi de, Qazî Mihemed’in “halkımla birlikte kalacağım” ulu düşüncesiyle ret edildi.

Qazî Mihemed, Mustafa Barzani ve arkadaşlarının Sovyetler Birliğine geçişi konusunda izin verdi. Kürdistan Lideri Mustafa Barzani, kan ağlayarak, bu öneriyi kabul etti. Kürdistan lideri, İran, Irak ve Türk silahlı güçleriyle savaşarak arkadaşlarıyla birlikte Sovyetler Birliğine geçti. 1958 yılına kadar orada sürgün hayatına devam etti. Irak’ta Abdülkerim Kasım tarafından yönetim değişikliğinin gerçekleşmesinden sonra, Kürdistan Lideri Mustafa Barzani ve arkadaşlarının Irak’a gelmeleri için davet yapıldı.

 Kürdistan lideri, Irak’a ve Kürdistan’a dönüş yaptığı zaman, 1946 yılının Ağustos ayında Hamza Abdullah’ın öncülüğünde Hîva, Şoreş, Rizgarî örgütlerinin de birleşmesiyle oluşan Irak Kürdistan Demokrat Partisi’nin de genel başkanıydı.

Kürdistan lideri Mustafa Barzani ve arkadaşları 1958 tarihinde Mısır üzerinden Irak’a geçtiler. Irak’ta büyük bir kitle gösterisiyle karşılandılar. Dönüşü, aynı zamanda Kürdistan’ın diğer parçaları üzerinde de büyük, olumlu, ulusal uyanış etkisi yaptı.

Kürdistan lideri Mustafa Barzani ve arkadaşlarının Irak’a dönüşüyle birlikte, Irak Anayasa’sında değişiklik yapıldı. Irak’ın İki ulus (Arap ve Kürt) ve İki Bölgeden (Arap ve Kürt) oluştuğu kabul edildi. Böylece Irak Devleti, üniter, tekçi ve Arap milli devleti olmadan çıkarılıp, otonom ve adem-i merkeziyetçi bir devlete; Kürtlerin ve Arapların devletine dönüşmeye başladı. Ulus üstü devlet için önemli bir adım atılmıştı. Bu gelişme, Irak’ta tarihi ve stratejik anlamda önemli gelişme ve değişimdi. Elbette Kürtleri de fazlasıyla memnun eden bir gelişmeydi. Çünkü Kürtlerin 50 yıla yakın zamandır sürdürdüğü milli mücadele, ürünlerini veriyordu.

Irak’ın, Anayasa’nın bu hükümlerine göre, idari, siyasi, ekonomik, askeri anlamda yapılandırılması gerekirdi. Ne yazık ki, Irak Merkezi yönetimi, aradan uzun zaman geçmeden ırkçı ve sömürgeci özelliklerine geri dönerek, yeni Anayasa’ya aykırı hareket etmeye başladı.

Irak Kürdistan Demokrat Partisi de, buna karşılık, haklı olarak, Eylül 1961 yılında, bağımsızlığını ve özgürlüğünü elde etmek için meşru olan silahlı mücadeleye karar verdi.

Kürdistan Lideri Mustafa Barzani öncülüğünde devam eden bu mücadele, sonuçta başarı elde etti. Baas Yönetimi Kürtlerle anlaşmayı kabul etmek zorunda kaldı.

Merkezi Sömürgeci Hükümet, Kürtlerle, Onun öncü partisi Irak KDP ile 11 Mart 1970 antlaşma yapmak zorunda kaldı. Bu antlaşmayla, Kürdistan’ın, özerk/otonom bir bölge olması benimsendi.

Kürtler, özerk ve otonom yapıyı barış yoluyla değil, silahlı mücadelesiyle kazandıkları için, özerk/otonom bölge güçlü Kürt silahlı güçlerinin denetiminde oluştu.

11 Mart 190 Antlaşmasında, Kerkük’ün statüsünün de plebisit ile tayin edileceği karar altına alındı. Plebisitin 4 yıl sonra yapılması yine aynı anlaşmayla benimsendi.

Ne yazık ki, Irak Merkezi Sömürgeci yönetimi, bugünkü gibi Kerkük konusunda ipe un sermekle kalmadı, 11 Mart 1970 Antlaşmasının da son bulması için Kürdistan Lideri Mustafa Barzani ve oğlu İdris Barzani’ye de birkaç kere suikast düzenledi. Sevindirici olan, bu suikastlerde başarı sağlayamadı. Kürt emniyet ve istihbarat güçleri erkenden bu suikastleri tespit ederek engellediler.

Sonuç olarak Irak Merkezi Sömürgeci Yönetimi, Kerkük’ün Kürdistan Otonomisisnin bir parçası olmaması için, Mart 1974 yılında Kürdistan Özerk/Otonom Bölgesine karşı savaş açtı. Bu savaş 1 yıl şiddetli bir dozda devam etti. Ne yazık ki, İran ve ABD’nin Kürtlere olan desteğini çekmesinden sonra, Irak Kürdistan Demokrat Partisi ve Kürdistan Lideri Mustafa Barzani, savaşı durdurmak zorunda kaldı.

Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın ortak çabalarıyla, Fransa’ya karşı ulusal kurtuluş mücadelesi veren Cezayir’de, 1975 yılında yüz karası bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşma ile birlikte, Kürdistan Özek/Otonom Bölgesinin yaşamına son verildi.

Irak’ta oluşan Kürdistan Özerk/Otonom Bölgesine: Sadece Türk, Arap, Fars Sömürgecileri ve ırkçıları değil, ne yazık ki sosyalistleri, liberalleri, demokratları da karşı oldular.

Ama Kürtlerin mücadelesi, Kürdistan Geçici Komite ve Kürdistan Yurtseverler Birliğinin öncülüğünde daha kapsamlı bir şekilde yeniden başlatıldı.

Bu mücadele, Kürdistan Federe Devleti’nin kuruluşu gibi daha anlamlı ve daha kapsamlı bir Kürt statüsünün oluşmasına, egemenlik sisteminin yapılanmasına yol açtı.

Kürdistan’da 1975 yılındaki felaketin, yıkımın, katliamın; daha sonrasındaki Enfal ve Halepçe katliamlarının arkasında, Kürdistan Federe Bölge Oluşumu, bir ölçüde Kürtlerin derin yaralara derman/merhem oldu.

Halepçe Katliamı…

Irak Sömürgeci Faşist Baas Rejimi, Kürdistan’ın Güneyindeki Halepçe Şehrinde, İran ve Irak Savaşı’nın devam ettiği koşullarda, Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin İran Sömürgeci Devletiyle ilişkilerini Kürt milletinin çıkarlarının ötesine taşıdığında,  zehirli gazlarla ve kimyasal silahlarla çağın, ikinci büyük katliamını, dünyanın gözünün önünde, gerçekleştirdi.

Aynı Baas Rejimi, 1974 yılındaki Kürt-Arap Savaşında da Sovyetler Birliğinin açık desteği, sağladığı silah olanaklarıyla napalm bombaları kullanmıştı. O zaman da bir katliam gerçekleşmişti.

Helepçe’de 1988’da gerçekleşen felaket, bir katliam ve soykırım hareketidir.

Halepçe Katliamı, sömürgeci devletler tarafından, 20. Yüzyılın başlarından itibaren, 1919’da Koçgiri ile başlayan ve Lozan Antlaşması sonrası Kürdistan’da devam eden milli mücadelelerden sonra, Kürt milletine (milletimize) yönelik gerçekleştirilen katliamların bir devamıdır.

Sömürgeci Devletlerin,  20. Yüzyılın başlarından itibaren planlı ve sürekli hale getirdikleri Kürt Soykırım Hareketinin bir halkasıdır.

Halepçe Katliamı, Kürdistan’ın Güneyinde 1983 yılında başlayan ve 180.000 katliamıyla sonuçlanan Enfal Kürt katliamının devamıdır.

Halepçe, insanlığın katledilmesidir.

İnsanlığın buna karşılık susmasıdır.

Bu nedenle de Halepçe, insanlığın yüzkarasıdır ve hukuksal sorgulayıcısıdır.

Halepçe, Birleşmiş Milletlerin Kürtler için hiçbir şey ifade etmemesidir.

Halepçe, Batı Demokrasisinin iflasıdır.

Halepçe, insanlık değerlerinin tümünün ayaklar altına alınmasıdır.

Halepçe unutulmamalı.

 

Amed, 19 Mart 2017-03-19

 

Gelecek Yazım: PKK’nın, Kürdistan Federe Devleti ve Şengal’deki İşgali…

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *