İbrahim GÜÇLÜ
(ibrahimguclu21@gmail.com)
Son günlerde Kürdistan’daki son dramatik bir olay tartışması üzerine “Kemalizm”, “Kemalist olmak”, “Kemalist olmamak” üzerine dokunmalar oldu. Bu dokunmaları doğru anlayanlar oldu. Doğru anlamayanlar oldu. Ya da doğru anlayıp da manipüle edenler oldu.
Ayrıca benim de konuyu/konuları tam anlatamama, kavratamama sorunum da olabilir.
Bu bağlamda bu soruna kısaca her şeyden, şahıslardan, tartışılan konu ve olaydan, söylenenlerden, yazılanlardan bağımsız bu konuları yeniden anlatmanın yararlı olacaktır. Birileri de bu yazdıklarımdan yararlanabilirse o da güzeldir ve bir katkıdır.
Sorunların tanımlanması ve analiz edilmesinde “zaman ve mekân boyutu” önemlidir. Bu son tartışmalarla ilgili tespit ettiğim şey, bu kavramların zaman ve mekândan bağımsız ele alınmasıdır. Oysa ben bu tanımlamaları zaman ve mekânla sınırlandırmaya çalışıyordum.
İnsanlar, toplumlar, devletler, örgütler, dinler, mezhepler, ideolojiler, fikirler, müdahaleli ve müdahalesiz olarak; zaman ve mekâna göre değişirler, gelişirler, gerilirler, zenginleşir ve fakirleşirler. Ortadan kalkabilirler de.
Tıpkı akarsuyun kendisi için her hal ve şartta kanal bulup yoluna devam etmesi gibi bir olgudan bahsediyoruz.
Bu bağlamda en önemli konu, zamanın ruhudur. Zaman değişir ve zamana göre değişiklikler olur. Çoğu zaman mekân değişmez.
Başlığa çıkardığım kavramlarla ilgili mekân: Türkler, hâkim ve egemen ulustur. Kürtler, ezilen, bağımlı, sömürge parçalanmış bir ulustur. Ülkeleri Kürdistan dörde bölünmüş, dört devletin işgali ve egemenliği altındadır. Türklerle zoraki ve iradesi dışında yaşamaktadır.
Başlığa çıkardığım kavramlarla ilgili “zaman”: “Mustafa Kemalistliğin ortaya çıktığı, Mustafa Kemal’in iktidar/diktatörlük olduğundan günümüze kadar devam eden zamandır. Bu zaman, farklı dönemlerden oluşmaktadır. Farklı dönemlerde de kavramlar, Türkler ve Kürtler için farklı içerikler kazanmaktadır.
Mustafa Kemalist Hareketin, Osmanlı iktidarına karşı alternatif olma sürecinin başından itibaren “Mustafa Kemalseverler/Mustafa Kemalistlik” vardı. Tıpkı ta başından beri Apoistlerin/Aposeverlerin olması gibi. O dönemde bunu benimseyenler, İttihat terakkici gelenekten gelen ve geleneği savunan Türklerdi. Osmanlıcı muhafazakâr Türkler, “Mustafa Kemalistsever” değillerdi. Kemalizm’in bu ilk rüşeym döneminde “Mustafa Kemalsever” Kürt, parmak sayısı kadar olabilir.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının hareketi güç kazanmaya başladığı zaman, “Mustafa Kemalsever” Türklerin sayısı arttı. Ama Osmanlıcı muhafazakâr Türkler yine “Mustafa Kemalsever” değillerdi. Bir kesimi tersine sert muhaliflerdi. Kürdistan’da, Kürtlerin bir kesimi de, kendileri için Osmanlıdan daha iyi iş yapacak diye Mustafa Kemal hareketine olumlu baktılar. Sınırlı da olsa destek oldular. Ama Kürtler de ideolojik anlamda “Mustafa Kemalseverlik” söz konusu değildi. Kürtlerin medreselerdeki eğitimi, farklı millet mensubu olmaları, buna engeldi.
Mustafa Kemal iktidar olup, kendi diktatörlüğünü kurup, sistemi her açıdan ele geçirip ve kontrol ettikten sonra, “Mustafa Kemalseverlik” farklı bir anlam, bir içerik kazandı. Kurumlaşmaya doğru gitti.
Bana göre ve gelişmelerin gösterdiği gibi, Mustafa Kemal sağ olduğu zaman da “Kemalizm” vardı. Kemalizm resmi ideoloji olma yolundaydı. Mustafa Kemal’in fikirleri, ruh hali, tutum ve davranışları; devleti, toplumu, dini, mezhepleri, farklı etnik toplulukları, kültürü, sanatı, dili, velhasıl her şeyi etkiliyordu.
Mustafa Kemal düşünceleri, ruh hali, eğitime yön veriyor.
Mustafa Kemal Diktatörlüğünün eğitim sisteminin başlamasından sonra, Türklerde “Mustafa Kemalseverlerin” sayısında artış oldu. Devletin Anti-İslam karakterinden dolayı muhafazakâr Türkler “Mustafa Kemalsever” olmadılar. Tersine karşı ve muhalif oldular.
Kürdistan’da Kürtlerin ezici çoğunluğu, Mustafa kemal Diktatörlüğü, Kürtlerin Türk olduğunu savunduğu, Kürtleri yok etme ve Türkleştirme stratejisi izlediği, Koçgiri’de Kürt ulusal mücadelesini kanla ve katliamla bastırdığı, Osmanlı döneminde Kürdistan’da var olan Kürdistan otonom yapısını ortadan kaldırdığı, Anti-İslam olduğu, diktatörlüğün eğitim sisteminin dışında medrese eğitimi gördükleri için “Mustafa Kemalsever” değillerdi.
Kürdistan’da, yeni diktatörlük döneminin eğitimi içine giren ve eğitimde üniversitelere kadar tırmanan ve üniversiteleri bitiren çok az sayıda “Mustafa Kemalsever” Kürtler vardı. Onun rejimini, fikirlerini, yaptıklarını benimsiyorlardı.
Kürdistan milli direnme dönemlerinde, “Mustafa Kemalsever” olmazsalar bile Türklerin ezici çoğunluğu Kürdistan’da Kürtlere yönelik barbar uygulamalara, katliamlara göz yumdular. Kürdistan’da, Kürtlerin içinde, küçük sayıdaki “devletçi” ve “Mustafa Kemalsever” dışındaki tüm Kürtler Mustafa Kemal Diktatörlüğüne, onun fikirlerine, siyasetine, uygulamalarına yüzde yüz karşıydılar.
Mustafa Kemal’in ölümü ve Dersim’de katliamın sonlanması aynı tarihlere rastlar.
Bu dönemde sonra Türklerde ve Kürtlerde Mustafa Kemalseverlik bir ideolojiye dönüştü. Kemalizm oldu. Kemalizm de aynı zamanda devletin resmi ideolojisi haline geldi.
Türklerde ve Kürtlerde bu tarihten sonra 1950’lere kadar kesin Kemalistlerin hâkimiyeti ve diktatörlüğü geçerliydi.
Bu dönemde Türklerin muhafazakârları diktatörlüğe yine sessiz muhalefettirler. Bu dönemde Türklerde Komünist küçük bir muhalefet de oluşmasına rağmen, o da Kemalist değerleri savunuyordu. Türklerde Kemalistler, sayısal olarak arttı ve önemli bir kitleye kavuştu. Kürdistan’da Kürtlerin ezici çoğunluğu sinmiş durumdaydı. Ama Diktatörlükte Kemalist eğitimden geçen ve Kemalistleşen önemli bir Kürt gurubu oluşmuştu.
Bu döneme damgasını vuran hâkim görüş: Kemalizm’in “ilerici”, çağdaş” devrimci” bir ideoloji olduğu, bütün diğer ideolojilerin gerici olduklarıdır.
Türklerde ve Kürtlerde 1946 ve özellikle 1950’den sonra Kemalizm penceresinden bakıldığı zaman durum daha net ortaya çıktı. Kemalizm’e ve Kemalist Diktatörlüğe karşı olan muhafazakâr Kürtler ve Türkler, CHP’ye karşı Demokrat Partiyi desteklediler. Türk ve Kürt Kemalistler “ilericilik”, “devrimcilik”, “çağdaşlık” adına CHP’yi desteklediler.
Bu çizgi denilebilir ki günümüze kadar devam ediyor. Ama zaman içinde Kemalistler, Türklerde bazen azaldılar ve bazen de çoğaldılar. Kemalizm’i benimseyenler Türklerde ve Kürdistan’da da genel olarak Kemalist eğitimden geçenler oldu. Kürdistan’da okumuşların sayısı az ve kitlesel olmadığı için okuyanların büyük bölümü Kemalizm’i benimsedi.
Daha sonraki tarihlerde Kürdistan’ın Dersim Şehrinde okumuşlar arasında Kemalizm’in hâkim olmasını sadece bir tespit olarak sunuyorum. Kürdistan’da Kürtler açısından bu konunun ayrıca incelenmeye değer olduğunu düşünüyor ve biliyorum.
1960’lardan sonra sosyalist ve nasyonalist Kürdistan milli hareketinin gelişmesi; TİP’te Kürtlerin çalışması, TKDP ve DDKO’nun kuruluşundan sonra Kürt okumuşları arasında Kemalizm’in etkisi azaldı. Aynı zamanda Kemalist Kürtlerin sayısında da azalma oldu. Ama yine de önemli bir kitle olmaya devam ettiler.
1974’den sonra Kürdistan milli hareketinde başlayan yeni 3. Bahar dönemiyle Kürt rönesansına kapı açıldı. 1980’lere kadar bu rönesans ve milli hareket güçlendi ve kitleselleşti. Bu rönesans ve milli hareket Kemalist Kürtlerin sayısında kesinlikle bir azalmaya yol açtı.
Ama ne yazık ki PKK eliyle Kürdistan’da Kürtlerdeki Kemalistlik/Kemalizm hem nitelik ve hem niceliksel olarak güçlendi. Bu süreç halen devam ediyor.
Diyarbakır, 16 Haziran 2020