İbrahim GÜÇLÜ
DDKO Davasının hüküm aşamasına/sona gelmesi, DDKO kurucu, yönetici, üyelerine ceza verilmesinden sonra bizler için yeni bir durum gündemleşti. Mahkeme karşısındaki kapsamlı siyasi ve hukuki savunmamızı, Temyiz Mahkemesi (Yargıtay) karşısında da gerçekleştirmemiz gerekirdi. Bunun için avukatlarımızla yaptığımız görüşmelerden sonra hazırlıklara başladık.
Bunun yanında başka konuları ve projeleri düşünmeye başladık. O projeleri oluşturmanın ötesinden onları nasıl hayata geçireceğimiz de daha önemliydi. Özellikle de hapiste kalıp kalmayacağımız, kalmayacaksak nasıl kalmayacağımız konusu da bizim temel konularımızdan biriydi.
Bunun yanında kişisel özgün sorunlarımızla ilgili bir karara varmak, başka bir ifade ile eski kararı/kararları gözden geçirmek gerekiyordu.
Bundan dolayı da öncelikle DDKO Davasından en fazla ceza alan DDKO Kurucusu ve yöneticisi olarak vicdani bir sorunu çözmem gerekiyordu. Bu da Gülfer Han’la ilişkilerimizi gözden geçirmek ve onu özgür kılmaktı.
CEZADAN SONRA GÜLFER HAN’A, “HAYATINI ÖZGÜRCE DÜZENLEME HAKKIN VAR” DEDİM. O BENİ ŞAŞIRTACAK VE ASALETLİ CEVAP VERDİ…
Mahkemenin sonucunda fazla bir ceza almıştım. Cezam 16 yıl 8 ay hapis cezası, 5 yıl 6 ay Gelibolu’da sürgün cezası idi. Bu cezayı yatmak dışarıdakiler, eşler, nişanlılar, yakın akrabalar, kardeşler için daha fazla bir işkence ve büyük bir yük olacağı tartışmasızdı. En azından ben böyle düşünüyordum. Eğer cezayı yatmadan bir çıkış/kaçış yolu bulursak tümden yasal olmayan illegal bir konuma geçilmiş olacaktı.
Bunları göz önüne alarak vicdani olarak Gülfer Han’a haksızlık edemezdim. Bu sorunu açıkça ve bütün boyutlarıyla Gülfer Hanla konuşmam gerekiyordu. Öyle de yaptım. Yoksa o vicdani sorun sırtımda büyük bir yük olacaktı. Bireyciliğe Gülfer Hanımı feda etme fırsatçılığını kullanmış olacaktım. Bu da sahip olduğum dünya görüşüme aykırı ve dünya görüşümü sorgulayıcı bir temel konu olacaktı. Biliyordum ki, bir dönem sonra bunun ağırlığına dayanmam olanaklı olmayacaktı.
Bu nedenle fazla zaman geçirmeden Gülfer Hanla bu temel sorunu konuşmayı gündemleştirdim.
İlk görüşmemizden sonraki ikinci görüşmemde Gülfer Han’a dedim ki, “DDKO Davasının sonucuna tanıksın. Sen de davanın bir avukatı olarak bütün gelişmelerden haberdarsın. Sonuçta en fazla ceza alan iki kişiden (Ben ve Mümtaz Kotan) biriyim. Aldığım ceza, fazla bir ceza. Türkiye koşullarında hapishaneden çıkıp çıkmamızda garanti değil. Bizim de ileriye yönelik projelerimiz var. Bu projelerimiz yerleşik bir hayat, güçlü bir aile kurmamızın da önünde engel görünmekte. Bu nedenlerden dolayı, senin özgür olduğunu ifade etmeyi bir görev kabul ediyorum. Senin de önünü açmam gerekir. Kürt toplumun kültürel ve sosyal koşulları açısından sen de zor durumda kalmamalısın. Bundan kınanacak, kızılacak, küsülecek bir durum söz konusu olmaz. Bu senin beni terk ettiğin anlamına hiç gelmez. Böyle düşünenler cevabını benden alır. Yine dost ve arkadaşlığımız devam eder. Aramızda hiçbir kırgınlık olmaz.”
Gülfer Han, hiç düşünmeden net tutumunu belirledi. Dedi ki “bu sözleri senden duymamış olayım. Sen cezaevinden çıkana kadar seni bekleyeceğim ve bizim ilişkimiz devam eder. Bunu sadece senin için değil kendi kişiliğim için yapıyorum. Çıktıktan sonra ne olur? O zaman gelişmelere ve duruma bakarız.”
Bu duruş ve davranış, tam da kararlı bir Kürt duruşuydu. Asaletli bir duruştu.
Sözüne sadık kaldı. Şimdiye kadar da ortak hayatımız devam ediyor.
Gülfer Han’ın o açıklamalarından sonra daha güçlü ve sıkı bir şekilde Kürt davasına hizmet etmek konusunda daha güçlü hale geldim. O zaman rahatlayarak, “yola devam dedim.”
Böylece ilişkimizde yeni bir dönem açılmış ve yeni bir sözleşme gerçekleşmiş oluyordu.
GÜLFER HAN, CEZA ALMAMIZDAN SONRA GENEL AF’A KARŞI ÇIKMAMIZI DA METANETLE KARŞILADI…
1973 yılında genel seçimler vardı. Bu seçimlere CHP hayli iddialı girdi. Seçimi kazanmasında en önemli dayanağı da Genel Af projesi görünüyordu. 12 Mart 1971 Askeri Darbesi mağduru ailelerin desteğini kazanmak CHP için önemliydi. Bundan dolayı da Genel Af Yasası çıkaracağını kamuoyuna açıkladı.
CHP’nin Genel Af Projesi, basında, kamuoyunda genişçe tartışılmaya başlandı. Genel Af’ın en çok tartışılacak alan ve mekânlardan birisi de, hiç şüphe yok ki doğrudan afa muhatap olan cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerdi. Doğal olarak bütün hapishanelerde Genel Af konusunda başlayan tartışma, doğal olarak Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Cezaevinde de başladı.
Bu konuda da cezaevinde iki görüş ortaya çıktı. Görüşlerden biri, Genel Af’a karşı olan görüş ve kesimdi. İkinci görüş ve kesim de, Genel Af’ı savunan kesimdi.
DDKO Komünü Genel Af’a karşı çıkan kesimin başını çekiyordu. Bu konudaki görüşlerini içerde ifade ettikleri gibi, gelen görüşmecilerine de sarih bir şekilde aktarıyorlardı. Ben de bunlardan biriydim.
Genel Af’ın savucuları, Dr. Tarık Ziya Ekinci’nin başını çektiği TİP Grubu, yani Türkiyeci guruptu.
Bizim Genel Af’a karşı çıkmamız nedeni şuydu: “Biz suç işlemiş değiliz. Biz bir davayı ve hem de haklı bir davayı savunuyoruz. Kürt halkımızın varlık ve hak mücadelesini sürdürüyoruz. Bundan dolayı devletten ve siyasi partilerden af dilenmek kendimizin inkâr, düşüncelerimizde teslimiyet, savunduğumuz kutsal milli davamızda sapma, hatta ihanet olacağıydı.”
Bu sorun öyle bir sorun ki, doğrudan kişisel çıkarları doğrudan ilgilendirdiği için, çok büyük bir kamplaşmaya yol açtı.
Bu bir anlamda insanın kişisel hakkı konusunda bir tasarruftu. Onun için,12 Eylül Darbesinde hapishanede olmadığım için, genel af kampanyasına katıldım. Çünkü içeride bulunan Kürt dava adamlarının içerde kalmasını isteyemezdi. Ama bu kampanyaya katılırken, geçmişteki tavrımızı da hatırlatmıştım.
Ayrıca bizim bu tavrımıza rağmen, ailelerimizin, annelerimizin Genel Af için CHP’ye çalıştıkları ve hem de yoğun çalıştıkları haberlerini alıyorduk. Genel Af taraftarları kendi görüşlerinin doğruluğuna da bunu enstrüman olarak kullanıyorlardı. Hapishaneden çıktıktan sonra annemin günlerce sokaklarda tek-tek evleri dolaşarak CHP için oy istediğini, meydanlara koştuğunu kendisinden, kardeşlerimden, bilumum yakınlarımdan, aşiretimden, yabancılardan dinledim. Ayrıca annemin iyi bir propagandist ve ajitatör olduğunu ifade ediyorlardı.
Gülfer Han, genel af yasasının çıkmasının kendisini doğrudan olumludan yana ilgilendirdiği halde, bizim düşünce ve tutumuzu anlayışla karşılıyordu.
1973 YILINDA BAĞIMSIZ ADAYLA BELEDİYE SEÇİMLERİNİ ÖRGÜTLENMESİNE KATILMASI…
Genel Af karşı çıkmamızın kapsamlı tarihi bir arka plânla, Türk siyasi partilerle ilişkiler konusuyla doğrudan bağlantılıydı.
Kürtler, Tek Parti diktatörlüğü döneminde de, 1946’dan sonra çok partili düzende/rejimde de Türk siyasi patriklerine oy vermişlerdi. Bu durum, bölünmüş olan Kürt milletini başka bir anlamda, hem anlamsız bir anlamda ustaca bölmüştür. Bu durum, bundan sonra Kürt milli mücadelesi açısından doğru olamazdı. Bu duruma ve davranış tarzına milli bir ruhla son vermek gerekiyordu.
Bu nedenle, Türk siyasi partileriyle saflaşmanın/ayrışmanın, Kürtler olarak seçimlerde bağımsız seçim politikasına sahip olunması gerektiğini oluşturmak gerekiyordu.
Biz de bu anlayışı ve stratejiyi savunan bir ekiptik. Bunun gereği olarak da, 1973 genel seçimlerinden genel af’a karşı olduğumuz gibi, Türk siyasi patriklerine genel ve yerel seçimlerde oy verilmemesini de savunduk. Bu görüşlerimiz doğrultusunda hapishane dışındaki arkadaşlarımızı mobilize etmeye ve harekete geçirmeye çalıştık.
1973 yılında Ergani’de yerel seçimlerde bağımsız Adayı desteklemek bu siyasetimizin bir sonucuydu. Gülfer Han da bu organizasyonun içinde olan bir avukat arkadaşımızdı. Bağımsız Aday da DDKO’nun Başkanı olan Ömer Kan’ın kardeşi, DDKO’lu ve daha sonra Rizgarî Siyasi Hareketinde de yol arkadaşımız olan Abdurrahman Demir’in de dayısı Tahir Kan’dı.
Yerel seçimlerde sıkı bir kampanya yürütüldüğü haberi biziz sevindirmişti.. Seçimlerde önemli bir varlık gösterildi. Yerel siyasette yeni bir pencere açıldı. Ne yazık ki seçim, Türk siyasi partilerinin olanaklarından, geçmişten gelen tecrübelerinden ve dayanışmasından, karşı kampanyasından dolayı kazanılmadı.
O günkü zor ve ham koşullarda bu açılımı yapan Başkan Adayı ağabeyimiz Tahir Kan’ı, Gülfer Han’ı, diğer DDKO’lu arkadaşlarımızı, tüm Kürt yurtseverlerini, özel olarak rahmetli Ramazan Demir Ağabeyi bugün de kutlamayı bir görev kabul ediyorum.
Onların çalışmaları daha sonra siyasi milli yürüyüşümüzde öncü oldular.
Diyarbekîr, 27 Ekim 2020