UMUDUN İŞÇİSİ OLMAK

Yılların ataletinden kurtulmanın ve korkularımızı yenmenin yegâne yolu kendi kendimizle hesaplaÅŸmaktan geçiyor. Kendimizi sorgulayıp zaaflarımızı, eksiklerimizi ve korkularımız tespit etmediÄŸimiz müddetçe, kıyıda köşede ya da etrafta hazır bulacağımız bir günah keçisi olacaktır.         Militan kiÅŸilik salt söylemle yürümüyor aksine pratik belirleyici ve etkin olanıdır. BirçoÄŸumuzun tanık olduÄŸu ya da bir biçimiyle yaÅŸadığı dar-grupçuluk faktörü günümüzde de fazla bir deÄŸiÅŸime uÄŸramadan varlığını sürdürmektedir. Kendimiz dışında kimseyi görmeme, muhatap almama ve her ÅŸeyin “ben-biz” eksenli geliÅŸtiÄŸini gibisinde bir saplantıyla etrafımızdaki gerçeklere sırt çevirme ya da görmemezlikten gelme alışkanlığını her nedense aÅŸmak istemiyoruz. Oysa geçmiÅŸte yaÅŸanılan ve bizimde içinde yer aldığımız, tanık olduÄŸumuz deneyimler birer göstergedir.

Devrimci mücadelenin buram buram etkinlik, coÅŸku ve toplumsal geliÅŸmelerin yoÄŸunlaÅŸtığı günümüzde edilgenlik bataklığına saplanarak yaÅŸama ve gerçeklere “muhalif” olmanın getirdiÄŸi alışkanlıklar çerçevesinde mücadelenin sıcak solukları karşısında duraÄŸanlaÅŸarak deÄŸil;  var olan statüyü kabullenerek çaresizlik dehlizinde “yazgı”ya boyun eÄŸmek hiçte deÄŸil! Aksine yaÅŸanılan sürece karşı savaÅŸarak, üreterek ve yaratarak ben de varım demek özgür kiÅŸiliÄŸimizin belirgin yanı olmalıdır. Umudu, sevecenliÄŸi ve sevgiyi nakış nakış iÅŸlemek için kısacası bu kavgada ben de varım diyebilmek için korku ve bencil egomuzun üzerine yürümek zorundayız. Teorinin pratikle tanıştığı, kaynaÅŸtığı bir süreci yaşıyoruz. Bu sürecin çetrefilli yanları yoÄŸun olduÄŸu gibi yığınlarda gün be gün artan ve kararlılık faktörü bilinç öğesiyle örtüşüp daha da çoÄŸalmaktadır. Tıpkı derelerin, çayların birleÅŸip taÅŸkın ırmakları dönüşmesi gibi yığınların öfkesi, özlemleri ve beklentileri her geçen gün katlanarak çoÄŸalmakta; Toplumsal çeliÅŸkilerin daha da keskinleÅŸmekte ve emekçiler artık zayıf halkanın miadını doldurduÄŸunu yığınsal mücadeleleriyle haykırdıkları bir süreçten geçiyoruz.

Elbette bu sürece damgasını vuracak olan ve belirleyici olan örgütlü mücadele olacaktır.  Bu örgütlü mücadele de insan unsuruyla olacaktır. YaÅŸamın her alanında kendisini aÅŸmış ve tüm yönleriyle uzmanlaÅŸmış insan unsuru… Yani deÄŸiÅŸimi, dönüşümü kavrayacak ve her türlü yeniliÄŸe açık aydın unsuru… Dahası somut koÅŸulların somut tahlilini yapan, toplumsal gerçekleri görüp çözüm öneren, çözüm yolları için bir takım fedakârlıklardan sakınmayan ve çözüm örgütleyebilen aydın insanlardan söz ediyoruz. Kısacası yaÅŸamı güzelleÅŸtirmek salt umutlanmakla, hayal çadırlarına kapanmakla olmuyor. Aksine umut diye tasarlanan beklentilerin gerçekleÅŸmesi için emek sarf etmek gerekiyor. Yani beklentileri ve özlemleri gerçekleÅŸtirmenin yolu örgütlü yaÅŸamdan geçiyor. Bir baÅŸka ifadeyle umutların gerçekleÅŸmesi çok çalışmaya baÄŸlıdır. Bu da üreterek, yaratarak ve savaÅŸarak eskinin yerine yeniyi geçirmekle mümkündür. Özgür yarınlara uzanan zikzaklı yollar ancak emeÄŸin ellerinde güzelleÅŸir ve anlam kazanır.

Yoksa sırça köşklerde ya da dingin limanlara demir atıp içi kabuÄŸuna çekilmek, yaÅŸamdan uzaklaÅŸmak ve geçmiÅŸine beddualar ederek yaratıcılık söz konusu olamaz. Aksine tüm örülü duvarları yıkarak, kabukları parçalayarak ve nesnel gerçeklerle bütünleÅŸerek haykırmak gerekiyor. EÄŸer bezgin ve suskun bir ÅŸekilde bir takım kuytuluklara çekilip bireysel tutkuların peÅŸinde koÅŸarsak, gün gelecek ki kendimizi korkunç uçurumların başında bulabiliriz. Dahası seçenekler öylesine sınırlı bir konuma gelebilir ki, ya gözlerimizi kapayıp kendimizi tümden boÅŸluÄŸa bırakmak ya da bulutlar üzerinde “hiç”liÄŸe karşı dolaÅŸmak zorunda kalabiliriz. Bu baÄŸlamda yüzyıllardır boynumuza astıkları “yazgı”yı ve baÅŸkalarınca belirlenmiÅŸ sınırları ret etmek,  haksızlıklara karşı koymak,   baÅŸkalarının dayattığı seçeneklere mahkûm olmadığımızı pratik tutumumuzla göstermek zorundayız. Bunu yapmanın ve de baÅŸarmanın yolu, yöntemi de kendi geleceÄŸimizi kendimiz tayin etmek, bilinçli ve özgürce seçeneklerde bulunma hakkını elde etmekten geçiyor. Tabii ki, bu da ancak ve ancak mücadele etmekle mümkündür. SavaÅŸarak üretmek ve yazılmayanı yazmak, haykırmak, çizilmeyeni çizmek kısacası toplumsal yaÅŸamın siyasal, kültürel, iktisadi ve sosyal zemininde olanca gücümüzle mücadele etmek, sorumluluk almak ve üretken olmaktır. Sorumluluk almadan ve bedel ödemekten kaçan birilerinin dışarıdan gazel okumalarının pek kıymeti harbiyesi olamaz.

Düşmanla baÅŸa çıkmanın ve onu yenmenin yolu da ancak bu ÅŸekilde olur. Düşmanı tanımak, gerçek yüzünü teÅŸhir etmek ve onu insanlık ailesi önünü de mahkûm etmenin yolu da örgütlü yaÅŸamdan geçiyor. İçerde ya da dışarıda olmak, ülkede veya ülke topraklarından uzak diyarlarda olmak mücadele etmeye kararlı birileri için sonuç pek deÄŸiÅŸmiyor. Çünkü her bireyin, her yapının ve her toplumun yaratacağı, üreteceÄŸi bir deÄŸer, bir üretkenlik mümkündür.  Yeter ki bunu baÅŸarma azmine sahip olsun. Yeter ki, bu konuda ilk adımı atabilsin gerisi peÅŸ peÅŸe gelecektir. Onun için diyoruz ki, umutlarımızı çoÄŸaltmanın, beklenti, istem ve özlemlerimizin gerçekleÅŸmesinin yegane yolu kararlı ve bilinçli bir mücadele mühendisliÄŸine baÄŸlıdır…

26.03.1997

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *