İbrahim GÜÇLÜ
PKK, Diyarbakır’da, yeniden gerçek yüzünü gösterdi. Bir köy katliamı yaptı. Bu PKK’nın yaptığı ilk katliam değil, son da olmayacak.
PKK katliamı, bütün Kürt ve Kürdistan toplumunu üzmekle kalmadı, dehşete düşürdü.
Katliama karşı kitlesel tepkiler sürüyor. Ama bu tepkiler, daha sokağa dökülecek kadar yeni bir karakter kazanmış değil.
Terörist, barbar katliamlar ve eylemler, kitlesel gösterilerle baskılanır, kuşatılır, korku duvarını aşındırır, giderek engellenir.
Ne yazık ki Kürdistan’da halen tepkiler bu yapıya kavuşmuş değil.
PKK’nın köylüleri hain ve işbirlikçi ilan etmesi tepkileri daha artırıyor.
PKK’nın bu yaklaşımı vicdani sınırları yıkıyor, aletsizliği, gayri insaniliği açığa çıkarıyor.
HDP Eş Başkanı’nın yarım ağız PKK’nın özür dilemesini istemesi, kitlede kabul görmedi. Katledilen köylülerin yakınları, ilk gün taziyeye giden HDP Heyetini kabul etmeyerek, somut bir şekilde tepkilerini ortaya koydular.
Bana göre, bu katliamı özür ile geçiştirmek olanaklı değildir. Nasıl ki Roboski Katliamını yapanların yargılanması gerektiğini söylüyorsak ve talep etmişsek, Diyarbakır’daki köy katliamını yapan PKK yetkililerinin yargılanması ve cezalandırılması gerekir.
Bir televizyon programında belirttiğim gibi, PKK eğer iyi niyetli ve Kürtlerin çıkarlarına iş yapan bir örgüt olsa, bunu uluslararası ceza mahkemesine başvurarak yapabilir.
Ama ne yazık ki, PKK bu meziyetlerden ve karakter yapısından uzaktır. PKK için, nerede o günler, nerede o insanlık ve hukuk düşüncesi?
PKK’NIN HALK DÜŞMANLIĞI DİYARBAKIR’DAKİ KÖY KATLİAMI İLE BİR KEZ DAHA AÇIĞA ÇIKTI…
PKK’nın, Kürt ulusal hareketinin rotasını değiştirmek, Kürt milletinin kendi kaderini kendi iradesiyle federal devlet, bağımsız devlet ve kon-federal devlet oluşturmasını statüsünde gerçekleştirmesini engellemek; bunun için de toplumsal ve siyasal ulusal dinamikleri yok etmek için Kemalistler tarafından projelendirildiğini hep yazdım ve yazıyorum.
PKK, kuruluş felsefesi ve manifestosunda bunları açıkça yazdı. Bunun yanında grup olarak ortaya çıktığı günden itibaren bugüne kadar yaptıklarıyla bunu hep ispatladı.
PKK’nın bu niteliğinin karşılıklarından biri de, halk ve Kürt milleti düşmanlığıdır.
PKK’nın halk düşmanlığı karakteri, “Hendek Savaşı” denilen “Vekalet Savaşı” ile bir kez daha açığa çıktı. Diyarbakır’daki köy katliamı ile bu karakter daha net bir özellik kazandı.
PKK’nın köy katliamı yeni değildir. Geçmiş tarihlerde de PKK’nın köy katliamlarına şahit olduk. Bu nedenle PKK’nın Diyarbakır’daki köy katliamı yabancısı olduğumuz bir vakıa değildir.
PKK, son 6 ayda şehirleri yıkıp-yaktı, köyleri yakıp yıkması sanıldığı gibi hiç zor değildir. PKK meşrebine çok uygundur.
PKK’nın köy katliamının nasıl yapıldığıyla ilgili birçok senaryo, şehir ve köy efsaneleri var. Bunları bir tarafa bırakarak söyleyebiliriz ki, gerçek olan şey PKK’nın Diyarbakır’da bir köy katliamı yaptığı ve bunu da, yaptığı açıklama ile itiraf ettiğidir.
PKK, Diyarbakır’daki köy katliamıyla ilgili açıklamasında köylüleri suçluyor. Başka bir açıklama beklemek de, hayalcilik olurdu.
PKK kendi içinde binlerce infaz yapıp, sonra şehit ilan eden riyakar bir mantığa sahiptir.
PKK’nın yaptığı köy katliamında, önce dört kişinin öldürüldüğü hemen tespit edildi. Daha sonra 12 kişinin öldüğü DNA testiyle ancak tespit edilebilindi. Böylece 16 kişi katledilmiş oldu.
Ama bunun yanında bütün köy öldürülmüş oldu. Bütün çevre köyler ve Diyarbakır öldürülmüş oldu.
Bu da, PKK’nın kullandığı patlayıcının ne kadar dehşetli, güçlü, akıl dışı bir şey olduğunu ortaya koyuyor.
Bir dava örgütünün böyle bir metot ve böyle bir güçte patlayıcı kullanması akıl dışı, dava ahlakına aykırıdır.
Özellikle de mazlum ve sömürge Kürt ulusunun özgürlüğü ve bağımsızlığı için mücadele eden bir örgüt böyle bir metotla hiçbir zaman mücadele edemez.
Halka karşı, insanlara karşı (Türk bireyleri, askerleri ve polisleri de katarak söylüyorum) bu kadar hunhar ve barbar bir eylem olamaz.
PKK, Diyarbakır köy katliamında kullandığı metot ve malzemeyle, insan hak ve özgürlüklerine, insanın mutlak yaşam hakkına, demokrasiye düşman olduğunu ortaya koyuyor.
Ayrıca, PKK’nın son köy katliamında kullandığı metot ve geçmişte kullandığı metotlar da IŞİD’i çağrıştıran bir durum olması da, üzerinde durulması gereken temel bir konudur.
NE YAZIK BU KATLİAMA KARŞI PKK DIŞINDAKİ KÜRT ÖRGÜTLERİ, AYDINLAR VE KANAAT ÖNDERLERİ SESSİZ…
Bütün bunların yanında en büyük tehlike ve olumsuzluk, değişik niteliklere, dünya görüşlerine sahip olan Kürdistan siyasi parti ve örgütlerinin bu duruma sessiz kalmasıdır.
En önemlisi bu parti ve örgütlerin, halkımızı PKK’nın bu katliamına karşı demokratik siyasi bir tarzda harekete geçirecek tutum içinde olmamalarıdır.
Parti ve örgütler bu tutumlarıyla, nasıl milli demokrat hareketin ihtiyaçlarına cevap verecek alternatif milli demokrat örgüt ve partiler olacaklar? Milli Demokratik kitlesel bir hareket yaratacaklar?
Bunu anlamak da zordur.
İnsan Hakları savunucu derneklerin, sivil toplum örgütlerinin tutumu daha da dramatiktir. Diyarbakır’da sağ ve sol, dindar ve seküler nitelikte olan ve belirli konularda ortak açıklama yapan yüzlerce dernek neredeler?
Kürt aydınları ve kanaat önderleri nerelerdeler? Bu katliam karşısında kanaat önderlerine ve aydınlara sessizlik yakışır mı?
Bugüne dek konuyla ilgili birkaç televizyon, ajans ve gazetede açıklamada bulundum
Sonuç olarak, PKK’nın Diyarbakır’daki köy katliamını lanetliyorum. Ölenlerin ailesine baş sağlığı diliyorum.
Amed, 18 Mayıs 2016.