M. Selimi’yi unutmayalım/Benim ve Sancar’ın meclis’teki konuşmamız…

M. Selimi’yi unutmayalım/Benim ve Sancar’ın meclis’teki konuşmamız…

İbrahim GÜÇLÜ

Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) tarafından Mustafa Selimi’ye yapılan ihanetin yankıları devam ediyor. Bu ihanet, hep yazdığım ve yazıldığı gibi sadece Mustafa Selimi’ye yapılan bir ihanet değildir. Bu ihanet, bütün Kürtlere ve Kürdistan Federe Devleti’ne yapılan bir ihanettir. Bundan dolayıdır ki, Halepçe Katliamı kadar etki yaptı, yürekleri yaktı. Vicdanları harekete geçirdi. Uluslararası kampanyaların konusu oldu.

Mustafa Selimi’ye yapılan ihanet, Kürdistan Federe Devletinin egemenliğine ve hukukuna bir saldırıdır. Bu da KYB’nin ve PKK’nıin İran Barbar Devletine, Irak Merkezi Hükümetine, Türk Devletine, Suriye Devletine dayanarak yaptıkları yeni bir ihanet değildir. Yakın tarihte Kerkük ve Şengal ihaneti gözler önünde. Bu bağlamda, sürekli olan ve devam eden bir tehlikedir.

Bundan dolayı Mustafa Selimi’ye yapılan ihanet hep diri, akıllarda tutulmalı. Sürekli halkımızın gözlerinin önüne serilmeye devam edilmelidir.

Mustafa Selimi’ye yapılan ihanetin hep canlı tutulması, yeni ihanetlerin yapılmasının önünü kesebilir diye düşünüyorum.

MİTHAT SANCAR’IN MECLİS’TEKİ KONUŞMASI KÜRTLERE İHANETİR…

Mithat Sancar, Mardin Arap kökenli bir akademisyendir. HDP milletvekili ve HDP Eş Genel Başkanlarından biridir.

Resmi açıklamalarda HDP’nin Kürtlerin partisi olmadığını ileri sürmekteler. Haklılar. Çünkü PKK’ya her yönüyle bağımlı bir partidir. Ama Kürtler içinde Kürtlerin partisi olduklarını, Kürtleri temsil ettiklerini açıklamaktan da geri durmuyorlar.

Tartışmasız olan şey şu ki, özüyle de HDP bir Kürt partisi değildir. Buna rağmen, Türk kamuoyu ve Kürt kamuoyunun bir kesimi de HDP’nin Kürtlerin partisi ve temsilcisi olarak görmektedir.

Bundan dolayıdır ki, HDP’nin yaptıkları Kürtleri yakından ilgilendirmekte. Yaptıkları bir açıdan da, Kürtler adına değerlendirmeli ve mercek altına alınmalıdır.

Mithat Sancar’ın konuşmasına bu anlamı yüklediğim için, analiz ediyor ve eleştiriyorum.

Sancar’ın konuşması, birçok basın organında yayınladı. Aktarmıyorum. Makalenin sınırları aşar. Ama analizlerimi izleyip denetleyin.

Atatürk’ün Kürtlerin düşmanı olduğu, Kürtleri Türk kabul ettiği, ya da Kürtleri Türkleştirmek istediği, Kürdistan’da katliamlar yaptırdığı, Kürdistan milli hareketlerini devlet şiddetiyle bastırdığı, Kürt liderlerini astırdığı, Kürdistan’ın insansızlaştırılması için toplu halde ve zorla göçe zorladığı, Kürtlere yönelik sürekli hal alan jenosidin babası olduğu bütün Kürtler bilirler.

Kürt yurtseverleri yıllardır bu uygulamaları teşhir etmekteler ve bu uygulamalara karşı mücadele etmektedirler.

Sancar ne yapıyor? Atatürk’ü överek göklere çıkarıyor.

Aklı başında ve resmi tarih anlayışının dışında olan Türk tarih ve siyaset yazarlarının Atatürk’ün milli bir kurtuluş yönetmediğini yazmalarına rağmen, Sancar onu Milli Kurtuluş lideri gösteriyor. Gerçi bütün Stalinst solcular ve PKK de bu görüşte.

Sancar’ın, hem Stalinist solcu, hem PKK’lı ve hem de Kürtlere karşı olan Arapların refleksiyle bu görüşleri dile getirdiğini tespit etmek zor değil.

Sancar, Atatürk’ü ve onun meclisini demokrat, çoğulcu, bütün toplumsal kesimlerin, Kürtlerin, diğer ulusal toplulukların temsilcisi olduğunu söylüyor. Böyle bir meclis hayal ettiğini ifade ediyor. Meclis’e halkların iradesinin egemen olduğunun altını çiziyor.

Oysa açık olan bir şey var ki, Atatürk döneminde her yerde ve her kurumda tek lider, tek parti, Cumhuriyet Halk Fırkası, sivil asker bürokrasinin egemenliği vardı. Tam anlamıyla her yere sinmiş, otoriter, totaliter, militer bir diktatörlük vardı. Daha sonra da Hitler, Musollini, Baas Partileri, birçok başka diktatörlükler Atatürk’ün diktatörlüğünü model aldılar.

Bundan dolayı, Türk Meclisinde Kürtlerin egemenliğinden bahsetmek için kör, sağır, cahil olmak gerekir. Onun ötesinden Türk milletinin de egemenlik hakkının olmadığı yıllardır tartışılıyor. Vesayet ve diktatörlük sistemi yerine milletin egemenliğinin geçirilmesi için çalışıldığı ve mücadele edildiği de şahit olduğumuz bir gerçek.

Atatürk diktatörlüğü, bütün kişisel, kolektif hak ve özgürlükleri gasp etti. Kürtlerin millet olarak ve azınlık toplulukların milli hak ve özgürlüklerini gasp etmesine rağmen, Atatürk’e “demokrat” demek, bir şaşkınlık ve bilgisizlik değilse ki değil, bir çılgınlıktır.

Atatürk Meclisi’nde bütün milletlerin tensil edildiği tezi de tam bir yalan ve çarpıtmadır. Meclis’te ilk zamanlar Kürtlerden ve diğer ulusal azınlıklardan temsilcilerin olması, Atatürk’ün, sivil ve askeri bürokrasinin hegemonik alanını ve meşruiyetini genişletme çabasıdır.

Atatürk’ün, meclise getirilen Kürtlerin başına neler getirdiğini, idam ettiğini bilerek Sancar bu sözleri ve görüşleri ifade ediyorsa, bu görüş ve tutum ancak ve ancak Atatürkçülüğe ve Kemalist Türk Devletine hizmet olabilir.

Sancar’ın, Atatürk’ün Kürt meselesini çözmek için olumlu anlamda çalıştığını ileri sürmesi de, sadece bir basiretsizlik değil, Atatürk ve Türk Devleti adamı olmanın bir tezahürüdür.

Atatürk Kürtleri yok etmek ve ortadan kaldırmak için bir stratejiye sahip oldu. Kürdistan’da katliamların yapılması bunun bir sonucudur.

Sancar bu görüşleriyle, Atatürk ve Türk Devleti’nin Kürdistan’daki katliamlarını, dile, kültüre, millet olarak varlığına, Kürdistan’ı insansızlaştırma politikasına meşruiyet kazandırıyor.

Buna karşılık, Kürt milletinin 1919 Koçgiri’de başlayan ve Dersimde son bulan milli mücadelesini, hak arayış çabalarını gayrı meşru kabul ediyor. Kürt liderlerinin ve savaşçılarının idam ve katliamını onaylıyor.

PKK da ve Kemalist yazarlar ve en başta da Kadro Hareketi içindeki yazarlar, “Atatürk reform yapmak ve demokrasiyi kurumlaştırmak istiyordu, Kürtlerin gerici ayaklanma hareketleri buna engel oldular” demiyorlar mı?

Bu görüşte olan bir insan Kürtlerin temsilcisi değil, olsa-olsa düşmanı olabilir.

BEN MECLİS’TE KÜRT VE KÜRDİSTAN DÜŞMANI ATATÜRK VE KEMALİST TEZLERİ SURGULADIM VE AÇIKÇA ELEŞTİRDİM…

Meclis Komisyonunda 12 Şubat 2012 tarihinde, yazılı ve sözlü tarzda görüşlerimi açıkladım.

Komisyonda, 3.5 saat boyunca sözlü görüşlerimi açıkladım. Sorulara cevap verdim. Komisyon üyeleri de ilgiyle ve dikkatle hiçbir müdahale yapmadan beni dinlediler.

Komisyonda: Devletin sömürgeci niteliğini anlattım. Devletin son 100 yılda Kürdistan’daki milli direnme hareketleri döneminde, ara dönemlerde, darbeler zamanında Kürtlere yaptığı vahşice uygulamaları, katliamları, idamları, toplu sürgünleri, katledilen Kürt milli liderlerinin ismini vererek onların haklı olduklarını ifade ettim. Devletin resmi ideolojisi Kemalizm’in Kürtleri yok ve düşman saydığını, Kemalistlerin devlete sahip olduktan sonra nasıl Kürtlere ihanet ettiğini dile getirdim.

Kürdistan’da sömürgeci devlete karşı Kürtlerin ulusal ayaklanmalarını sayarak, bunların meşru olduklarını ifade ettim. PKK’nın devlet tarafından hangi yeni strateji ve amaçla kurulduğunu uzunca anlattım. Devletin son 40 yılda Kürt milletine yönelik bu yok etme işlemlerini, katliamlarını Öcalan ve PKK eliyle yaptığını aktardım.  PKK’nın, PKK içinde ve dışında yaptığı katliamlara işaret ederek; PKK’nın katlettiği bazı Kürt yurtseverlerin isimlerin yazımda detaylı bulacaklarını aktardım.

Otoriter, totaliter, faşizan, Stalinist, Kemalist ideolojilerin PKK üzerindeki etkilerini de yorumladım. Kemalist Otoriterliğin, tekçiliğin PKK tarafından savunulmasının tesadüf de olmadığını ekledim.

PKK’nın Kürtlerin geçmiş organik milli hareketleriyle ve örgütleriyle bir ilişkisinin olmadığını, derleme üretim dışı çoğu da Kürt olmayan ve Kürtler tarafından hiç de tanınmayan unsurlar tarafından kurulduğu analizimi sundum.

Türk Meclisinin, tarihi boyunca böyle bir radikal hesaplaşmayla karşılaşmadığını Türk gazetelerinin kendileri yazdı. Bu konu günlerce televizyonlarda tartışmaya mazhar bir konu oldu.

Diyarbekîr, 5 Mayıs 2020

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *