„KENDİNİ KORUMAK!“

Şeyhmus Özzengin

Gazete Duvar’da „konuk Yazar“ unvanıyla, Gülfer Akkaya, „Hemşerim nasılsın?“ başlığıyla, 25 Ağustos 2021 tarihinde bir yazı yayınlandı.

„Hemşerim Nasılsın“ makalesi, Didem Arslan için kaleme alınmış. Bilindiği gibi Didem Arslan, programında Kurdçe konuştukları için kovulan Kurd konuklarla ilgili, sosyal medyada kurdler ciddi bir tepki gösterdi. Bu tepki üzerine Didem Arslan da yediği halt nedeniyle çok sıkışmış olacak ki, Twitter’de özür dilemişti. Özrü, kabahatinden büyük olmuştu. Didem Arslan özür dilerken hem yalan söylemişti ve hem de yediği haltı yalanlarıyla örtmeye çalışmıştı. Gülfer Akkaya’da, Didem Arslan’ın çok „sıkıştığı“ ve çok „üzüldüğünü“ düşünerek, hemşerice günlünü almak için „Nasılsın Hemşerim“ diye Gazete Duvar’da bir yazı yayınladı.

Gülfer Akkaya’nın yazısı, Didem Arslan’ın tavrından daha mide bulandırıcı bir yazı. Gülfer Akkaya, Didem Arslan’ının burası Türkiye Cumhuriyeti, doğru dürüst Türkçe konuşun“ tepkisiyle Kurd konukları programdan kovdu. Didem Arslan, bu çirkef tavrından dolayı sosyal medyada Kurdler tarafından protesto edildi. Gülfer Akkaya’da şu gerekçe ile Didem Arslan’a sahip çıkarak, günlünü almaya çalışiyor. Bunu yaparken ne kadar çirkef bir durum çıkiyor ortaya ve neye sığıniyor.

„Bizlere evlerde Kürtçe konuşmamak öğretilirdi. ‘Sakın ha, Kürt olduğunu, Alevi olduğunu söyleme kimseye’ diye tembihlenerek yetiştirilirdik evlerde. Okula gidecek çocuklarla Kürtçe konuşulmazdı, Kürtçe öğrenmeyelim diye. Bizimle Türkçe konuşulurdu. Çünkü burası Türkiye Cumhuriyeti’ydi.“(!)

Evet orası Türk cumhuriyeti:

O cumhuriyet tek(çi)lerin cumhuriyeti.

Orada Kürtçe konuşmak yasak.

Kürtçe müzik dinlemek yasak.

İnsanların kendi kimlikleriyle barışık yaşaması yasak.

Kürd olmaz yasak.

Ama gerçeklerinden vaz geçmek, asimile olup koyun sürüsüne karışmak ve yok olmak serbest. Çünkü orası Türk cumhuriyeti!

Türk cumhuriyetinde, herkes Türk olmak zorunda. Okullarda, Kürd çocuklarını asimile etmek için tek Türkçe okutulur ve kürde yasaktır. Bunlar Türk diyarındaki gerçekler. İnsanlığın yüzkarası bu gerçekleri görmezlikten gelmek ya da meşru göstermek, Türk solculuğun marifeti. Tam bu marifetle Gülfer Akkaya Didem Arslan’la empati kurarak, diyor ki:

„Didem (Arslan) Hanım programda o cümleleri kurarken (programımda Türkçe konuşun, doğu dilini konuşmayın, Burası Türkiye Cumhuriyeti, doğru düzgün Türkçe konuşun) fark ettim ki, hayatımda defalarca maruz kaldığım şeye Didem Hanım da maruz kalmış. Konuşurken satır aralarında kendisine aktarılan o toplumsal bilinç var.“(!)

Bu nasıl bir „toplumsal“ bilinçtir? Birileri senin dilini yasaklıyor. Senin varlığını inkar ediyor, seni yok sayıyor ve yoğun bir yasaklar ve asimilasyona tabi tutuyor; sen de „toplumsal bilinç“ diye bu susturmaya, susturarak cevap veriyorsun! „Aman Kürd olduğum anlaşılmasın, işimi kaybetmeyeyim“(!) endişesiyle, bu zulüme dört elle sarılıyorsun! Bu baskıya katılarak Kürdleri Kürtçe konuştukları için programdan kovuyorsun. Bu çirkef tavırla programcıya arka çıkıyorsun ve „sus” diyenlere arka çıkıyorsun! Bunun da adı „toplumsal bilinç“ oluyor! Lanet gelsin sizin o toplumsal bilincinize!

Utanmadan bir de kılıf uyduruyor bizim Türk solcusu, Hem de „Kür”“ olduğunu ima ederek:

„Kendini korumak. Geleceği kesin olan zulme, baskıya, öfkeye, aşağılamaya ve yok edilmeye karşı kendini korumak..“

Bir kürdün kendini koruması nedir Gülfer Akkaya?

Ben söyleyeyim sana: İnkara ve yok sayılmaya karşı gururlu bir şekilde ben kürdüm diye bağırmaktır.

En olmadık yerde özgürce dilini ve şarkısını haykırmaktır ve onu inkar eden yok sayanların rüyasına girmektir.

Bizi asimile etmeye çalışanların yüzüne kendi dilimiz, kültürümüz ve ulusal kimliğimizle, inancımızla haykırmak ve asla ulusal değerlerimizden taviz vermemektir.

Elbette her şeyin bir bedeli var ve kurdler 100 yıldır türk zulümü altında bu bedeli ödüyor zaten. Bundan ötesi yok.

Fakat, Gülfer Akkaya susmanın yolunu ve nedenlerini göstererek, biz kurdlere yol gösteriyor. Tipik bir türk devletı yolu:

„Çünkü burası Türkiye Cumhuriyeti’ydi. Burada yaşayacağız, burada çalışacağız, burada evleneceğiz. Mal, mülk edineceğiz. Burada işyeri açacağız. Burada siyaset yapacağız.“

Evet Gülfer Akkaya, dili yasak olan, yaşadığı toprakların adı yasak olan, kültürü yasak olan, kimliği yasaklanan bir ulusun yaşamı ona ait değildir. Edineceği mal mülk de ona ait değildir. Açacağı işyerleri de ona ait değildir. Yapacağı siyaset de onun için değildir. Bir gün, Türk kalabalıkları, Polisi ve jandarması kapısında, kollarına kelepçe takar, işyerine kalabalıklar gelip yakma, yağma ve talan eder, kapısına çarpı işareti koyar. Topluca kurşuna dizilirler. Tıpkı Konya’da, Adapazarı’nda ve daha nice yerlerde Kürd ailelerin başına geldiği gibi!

Hani Didem Arslan’la empati kuruyorsun ya! İşe yaramaz. İşe yarayan bir tek gerçek var. Kürdün kendi varlığıyla, kendi kimliğiyle, kendi diliyle ve kendi özgürlüğüyle direnmesidir. Kürdün teslim olması, kürdün Kürd olmaktan çıkmasıdır. Türkleşmesidir. Sen kürdlere „Didem gibi, Gülfer gibi Türklere teslim olmayı“ öneriyorsun!„ „Türk olun mutlu yaşayın, Türkçe konuşun çok konuşun“ diyorsun. Diyarbakır zindanlarında, Türk devleti bunu yıllarca denedi. Nice canlar aldı ama Kürdü yok edemedi. Sende o celladın diliyle „hemşerim nasılsın“ diyorsun!

Bu mu Kürd olmak?

Bu mu Dersimli olmak?

Bu mu Dersim katliamını yaşamış atalarınızın kemiklerine sahip çıkmak?

27.08.2021

 

Geef een reactie

Het e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *