Türkiye’nin Kürt Politikası ve Bölgesel Dinamikler: Siyasi Analiz

Husamettin Turan

Türkiye’nin Kürt Politikalarının Tarihsel Arka Planı

Türkiye’nin Kürt politikası, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış sürecinden itibaren şekillenmiş ve özellikle Cumhuriyet dönemiyle birlikte merkeziyetçi ulus-devlet inşası çerçevesinde katı bir güvenlik eksenli yaklaşıma evrilmiştir. 1920’lerden itibaren Kürt kimliğinin resmi olarak tanınmaması, çeşitli isyanlarla karşılık bulmuş ve bu süreç Türkiye’nin Kürtlere yönelik güvenlik odaklı politikalarının temelini oluşturmuştur. 1980’lerden itibaren Kürt hareketlerinin silahlı mücadeleye yönelmesi ve PKK’nın ortaya çıkışı, Türkiye’nin Kürt politikasının daha da katılaşmasına neden olmuştur.

Günümüzde, Türkiye’nin Kürt politikasının temel bileşenlerinden biri, Kürt siyasi hareketlerinin uluslararası düzeyde güç kazanmasını engellemeye yönelik stratejilerdir. Özellikle Suriye’de PYD/YPG öncülüğündeki Kürt yapılanmasının siyasi ve askeri güç kazanması, Türkiye için ulusal güvenlik açısından bir tehdit olarak değerlendirilmektedir.

Suriye Kürtlerine Yönelik Stratejik Yaklaşımlar

Türkiye’nin Suriye’de Kürt siyasi hareketine yönelik politikaları, 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı ile birlikte belirginleşmiştir. Türkiye, ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) verdiği desteğe karşı çıkarken, özellikle PYD/YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde siyasi ve askeri özerklik kazanmasını engellemeye odaklanmıştır. 2016’dan itibaren Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarıyla Suriye’nin kuzeyinde askeri operasyonlar gerçekleştirilmiş ve Kürtlerin olası bir siyasi statü kazanmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Saha verileri, Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun (SMO), Tişrin Barajı bölgesinde askeri açıdan başarısız olduğunu göstermektedir. Bu durum, Türkiye’nin Suriye’deki askeri ve siyasi hedeflerine ulaşmada karşılaştığı zorlukları ortaya koymaktadır. Öte yandan, ABD ve Fransa’nın SDG’ye yönelik devam eden desteği, Kürt siyasi hareketinin uluslararası arenada meşruiyet kazanmasını sağlamaktadır.

Mazlum Abdi’nin, Kürtlerin siyasi haklarından taviz vermeyeceklerine ve Suriye’nin merkezi olmayan bir yapıya evrileceğine dair açıklamaları, bölgedeki siyasi dönüşümün önemli bir göstergesidir. Federal ya da konfederal sistem tartışmaları, Suriye’nin gelecekteki siyasi yapısında Kürtlerin nasıl bir rol oynayacağına dair önemli ipuçları sunmaktadır.

Türkiye’nin Güney Kürdistan Bölgesi ile İlişkileri

Türkiye’nin Kürt politikası yalnızca Suriye ile sınırlı kalmayıp Güney Kürdistan Bölgesi (IKB) ile olan ilişkilerini de kapsamaktadır. Türkiye, Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ile ekonomik ve siyasi ilişkilerini sürdürmesine rağmen, bu ilişkinin temelinde güvenlik ve enerji politikaları yer almaktadır. Türkiye, KBY ile ticari ve petrol anlaşmaları yaparken, aynı zamanda PKK’nın Irak’taki varlığını sona erdirmeye yönelik sınır ötesi askeri operasyonlarını sürdürmektedir.

Mesud Barzani’nin liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Türkiye arasında zaman zaman olumlu diplomatik ilişkiler kurulsa da, Türkiye’nin Kürt meselesine yönelik genel politikası, Kürtlerin bağımsız ya da özerk bir siyasi statü kazanmasını engellemek üzerine kuruludur. Türkiye, Barzani yönetimiyle ekonomik ve siyasi iş birliğini sürdürse de, bu ilişki Türkiye’nin genel Kürt politikasında radikal bir değişim anlamına gelmemektedir.

Bağdat, Tahran ve Ankara yönetimlerinin Kürt siyasi hareketlerine karşı zaman zaman ortak politikalar geliştirdiği görülmektedir. Türkiye’nin IKB ile olan ilişkileri, Irak merkezi hükümeti ve İran’ın Kürtlere yönelik tutumlarıyla da doğrudan ilişkilidir. Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi ile ekonomik ilişkilerini güçlendirmesi, bir yandan İran’ın bölgedeki nüfuzunu dengelemeye yönelik bir strateji olarak da değerlendirilebilir.

Türkiye’nin Kürt Meselesine Yönelik Söylem ve Gerçeklik

Türkiye’nin Kürt meselesine yönelik iç ve dış politikaları arasındaki farklılıklar dikkat çekicidir. Türkiye’de zaman zaman çözüm sürecine dair söylemler ortaya atılsa da, mevcut siyasi atmosferde Kürtlerin anayasal haklarının genişletilmesi ya da Kürtçenin resmi dil olarak kabul edilmesi gibi adımların atılması yönünde herhangi bir somut gelişme görülmemektedir.

Özellikle Türkiye’de Kürt meselesine yönelik güvenlikçi yaklaşımlar, siyasi haklar ve demokratikleşme süreçlerinden ziyade terörle mücadele perspektifiyle ele alınmaktadır. Türkiye’nin resmi söylemlerinde, Kürtlerin siyasal ve kültürel haklarına ilişkin herhangi bir genişleme taahhüdü bulunmazken, devletin temel hedefi Kürtlerin Suriye’de ve bölgede siyasi bir statü kazanmasını engellemek olmuştur.

Kürtlerin Suriye’de federal ya da konfederal bir yapıda siyasi statü elde etme talepleri, Türkiye tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilirken, ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından desteklenmektedir. Bu durum, Türkiye’nin dış politikada Batı ile olan gerilimlerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır.

Sonuçlar ve Bölgesel Dinamikler Üzerine Değerlendirme

Türkiye’nin Kürt meselesine yönelik politikalarının temel bileşenleri arasında güvenlik kaygıları, bölgesel dengeler ve uluslararası aktörlerle ilişkiler yer almaktadır. Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki Kürt hareketlerine karşı tutumu, ulusal güvenlik perspektifine dayanmaktadır. Ancak sahadaki veriler, Türkiye’nin Suriye’de Kürtlerin siyasi statü kazanmasını engelleme çabalarının tam anlamıyla başarılı olmadığını göstermektedir.

Özellikle SDG’nin ABD ve Fransa gibi ülkeler tarafından desteklenmesi, Kürtlerin bölgedeki siyasi rolünün güçlenmesine yol açmaktadır. Türkiye’nin Suriye’de Kürt hareketine karşı askeri operasyonlar gerçekleştirmesi, uluslararası alanda eleştirilere yol açarken, bölgedeki dengeleri de değiştirmektedir.

Irak Kürdistan Bölgesi ile Türkiye arasındaki ilişkiler, ekonomik ve güvenlik temelli bir çerçevede ilerlemektedir. Türkiye, KBY ile iş birliğini sürdürmesine rağmen, Kürtlerin siyasi haklarının genişletilmesi konusunda herhangi bir politika değişikliğine gitmemektedir.

Türkiye’nin Kürt meselesine yönelik uzun vadeli stratejisinin, bölgesel dinamikler ve uluslararası aktörlerin tutumlarına bağlı olarak şekilleneceği öngörülmektedir. Ancak mevcut politikaların, Kürtlerin siyasi haklarının tanınması yönünde değil, Kürtlerin bağımsız ya da özerk bir yapı kazanmasını engelleme üzerine inşa edildiği görülmektedir.

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *