TARİHSEL HAFIZA VE TOPLUMSAL MÜCADELE

Cano AMEDİ

Tarihin karanlık ve kanlı sayfalarına baktığımızda birbirini besleyen ve devam ettiren korkunç bir jenosid, katliam ve şiddet sarmalıyla karşılaşıyoruz. İnsanlığa karşı işlenmiş bu suç sarmalının düşünsel zeminini besleyen ırkçılık doktrini, bütün zamanların kanayan yarasıdır. Bu korkunç ve bir o kadar sınırsız kitlesel katliamların alt yapısını ve iklimini hazırlayan ve toplumsal mühendislik diye ifade edilen teknokrat ve bürokratlardan oluşan bir mekanizma mevcuttur.

Egemen güçler, toplumsal suç ortaklığını ve ırkçılık iklimini etkin kılmak için suç zeminini din, ideoloji ve ırkçılık gıdasıyla körüklemekteler. Yaşadığımız coğrafyada, özellikle ülkemizde jenosid ve katliamların izini, yazılı ve sözlü arşivin derinliklerinde sürdürmek mümkün. Ancak hep göz ardı edilen ve üzerinde durulmayan bir nokta var ki bu başlı başına ciddi bir konudur. Çünkü “kanun ve nizam” dairesinde iş gören bürokrat ve teknokratların kaos ve kriz siyasetindeki rol ve sorumlulukları hep görmemezlikten geliniyor. Oysa bu teknokrat ve bürokratlar, sahadaki suçlular kadar sorumludurlar. Bu sorunlu ve sorumlu seçkin elit, sınıfsal ayrıcalıklarını sürdürebilmek için dokunulmazlık zırhının avantajlarını elde ederek kendi konfor ve ayrıcalıklarının devamı noktasında devamlı bir korku girdabının diri olmasına özen gösteriyorlar. Bunlar devamlı olarak “devletin bekasını ve gelecek fobisini diri tutarak, körükleyerek kitleleri seferber etme becerilerine sahipler. Böylelikle toplumsal suç ortaklığının ve politik ikliminin baskın rüzgarını arkasına alarak pervasızca hareket etme özgürlüğünü elde eden bu kesim en az karar vericiler kadar suçlu ve sorumludurlar. Bu kişilerin tespit edilip, hukuk önüne çıkarılmaları elzem olduğu kadar bir o kadar yargılanıp cezalandırmaları tarihsel bir zorunluluktur.

Duyarlı her birey ve çevre, konuya dair bilincin oluşmasına önem vermelidir. Herkes kendi yaşam güzergahında ya da yakın çevresinde bu kategorideki kişilerin hukuki zeminlerde, tarihe ve kamuoyuna karşı hesap vermelerini sağlamanın toplumsal bir sorumluluk olduğunu bilmelidir. Bu kişilerin ve olayların izini sürüp, suç halkalarının teşhiri ancak toplumsal hafızanın direnci ve güçlü bir arşive sahip olmakla mümkündür. Bu amaçla olaylara ve süreçlere tanıklık eden herkesin yaşadıkları travma ve trajedilerini yazılı ve sözlü belgelendirme bilinciyle hareket etmesi gerekmektedir. Bu belgelendirme alışkanlığı gelecek kuşaklar için bir miras, bir kültürün devamlılığını sağlayacaktır.

Konuyu dağıtmamak açısından son yüzyılda Kürd milletinin karşılaştığı bütün süreçler, uygulamalar ve olaylar bu yazının özünü oluşturuyor. Dolaysıyla bu tarihsel bakış açısıyla toplumsal belleğimizi bilgi ve belgelerle güçlendirip, insanlık ailesine, gelecek kuşaklara kalıcı bir toplumsal duyarlılık ve hesap sorma kültürünü aktarmak için ENFAL ve FETİH ürünü her türlü işgal ve barbarizme karşı direnmek insan olmanın en belirgin vasıflarından biridir. Bu düşünceler ışığında bir kez daha Diyarbakır zindan gerçeğine vurgu yaparak yazımı noktalamak istiyorum.

5 Nolu zindanı olarak hafızalara kazınan Diyarbakır askeri cezaevinde her türlü işkence tezgahlarından geçen biri olarak, bu konunun anlam ve önemini bilince çıkarmak gerektiğini ifade etmek istiyorum. Yıllardır yazıp çiziyoruz, birlikte birtakım hamleler, girişimlerde bulunduk, 12 Eylül 1980 darbesini yapan generaller ve idarecileri hakkında, Diyarbakir 5 nolu zindanın sorumlularının yargılanması için dava açtık, Türk yargı sisteminin tüm kanallarını kullanarak davayı Avrupa insan hakları mahkemesine taşıdık. Ancak her yerde “zaman aşımı” duvarıyla karşılaştık.

Her şeye rağmen yılmadık ve pes etmedik. Her yıl 5 Eylül ve 3 Ocak direnişleri yıldönümünde cezaevi kapısının önünde bu bilinci diri tutmaya çalışıyoruz. İşkence ve barbarca uygulamalar sonucu yaşamını yitiren arkadaşlarımızı anmayı; katillerden ve sorumlulardan hesap sormayı tarihsel bir görev olarak görüyoruz.

Bugün, Necmettin Büyükkaya’nın 41. ölüm yıldönümü! (24.1.1984) Necmettin Büyükkaya şahsında 3 Ocak 1984 direnişinde yaşamını yitiren Cemal Arat, Orhan Keskin, Remzi Aytürk, Yılmaz Demir’i saygı ve sevgiyle anıyorum! Bir bütün olarak, 5 Nolu zindanında yaşamını kaybeden tüm arkadaşlarımızın anısını yaşatmak, işkence ve insanlık suçunu işleyen sorumluları teşhir etmek, barbarlık kültürünün ürünü olan tüm uygulamalara karşı direnmek, herkesin görevi ve tarihsel sorumluluğudur! 24.1.2025 Cano Amedî

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *