ŞEYH SAİD’in ABDURRAHMAN PAŞA KÖPRÜSÜNDE YAKALANIŞI

Bundan önceki “Nisan karanlığı” yazımda Şeyh Said efendinin Solhan-Gırvastan (Arakonak), Varto- Habiban (Haksever) köyüne, oradan korta Avrêz ê üzerinden Bulanık hattına doğru giderken Alparslan bir barajının yapıldığı Mamaxik köyünden murat nehrini geçmeye çalışırken saldırı sonucu tekrar geri dönerek Abdurrahman paşa köprüsünde trajik bir şekilde yakalanışına kısaca değinmiştim. Yoğun istek üzerine konuya biraz daha açıklık getirme ihtiyacını hissettim.

            Şeyh Said Habiban köyünden ayrılırken, binbaşı Kasım onu Abdurrahman paşa köprüsünden korta Avrêz ê den Bulanık-Malazgirt hattından İran’a doğru götürmek ister. Ancak Aşağı Hacı bey köyünde Şeyh Ali’nin akrabaları, köprünün askerler tarafından tutulduğunu ileri sürerek binbaşı Kasım’ın muhalefetine rağmen, kafileyi bu noktada murat nehrinin en büyük kolu olan Varto’nun büyük su (ava mezin) çayından geçirmek suretiyle köprüye gitmelerine mani olurlar. Böylece şeyh ve beraberindeki 400 atlı, Abdurrahman paşa köprüsünden 4 km yukarıda suyu geçerek köprüyü kullanmadan Derik (yedikavak), Karaseyit (özenç), Çalbuhur (bağiçi) köylerinden Bulanık ilçesine doğru yoluna devam eder. Binbaşı Kasım’ın kızı Çaçê hanım, babasının anneliği Gülo hanıma, bir mektup vererek onu buradan Varto’ya gönderdiğini anlatmıştır. Böylece Şeyh Sait efendi Abdurrahman paşa köprüsünü baypas ederek, şu anda Alparslan bir barajının yapıldığı Mamnaxik köyüne kadar gelmiş, burada murat nehrini geçmeye çalışırken “Nisan Karanlığı” yazımda da belirttiğim gibi karşı tarafta bulunan ağa, şeyh ve bazı aşiretlerin saldırısına uğrayarak geri dönmek zorunda kalmıştır.

            Yalnız Bulanık Koğak (Dokuzpınar) köyünden şeyh Maruf efendi bu şeyh, ağa ve aşiret mensuplarına “sizlere Allah’tan vahi mi, yoksa mektup mu geldi, siz şeyh Said efendinin kıyamına karşı çıkıyor ve destek vermiyorsunuz” diyerek tepki gösteriyor fakat etkili olamıyor. Kadiri tarikatına bağlı olan bu şeyhler ve yandaşlarının tamamı şeyh Said’in kıyamına karşı tavır almışlardır.

            Kafiledeki 400 süvari bu noktada nehri zorla geçerek karşı kıyıdakilerle çatışmak suretiyle yollarına devam etmek isterler. Ancak Şeyh Said efendi, Kürtlerin birbirleriyle çatışmasını ve kardeş kanının akmasını istemediği için buna engel olur ve geri dönerek biraz daha yukarıda Bulanık kesimindeki murat nehri üzerinde bulunan “pıra Seyda” köprüsünü kullanarak yoluna devam etmek ister. Fakat binbaşı Kasım, buranın da askerler tarafında tutulma ihtimalinin yüksek olduğunu ileri sürerek tekrar geri dönmelerini ve Abdurrahman Paşa köprüsünü kullanarak Çabakçur’a (Bingöl) gitmelerinin daha mantıklı olacağını söyler.  Yalnız bu arada gece vakti İspeya köyü civarında binbaşı Kasım’a bir mektup ulaştığı, içeriği ve kimden geldiği bilinmeyen bu mektubu binbaşının çakmak ışığında okuduğu söylenir. Binbaşı Kasım’ın bu önerisi üzerine şeyh Said kafileyi Melhemli köyü karşısındaki “gır bizin” (keçi tepesi) denilen yerde toplayarak durum değerlendirmesi yapar. Daha sonra şeyh Said, Melekanlı şeyh Abdullah ve binbaşı Kasım kafileden ayrılarak, 3-4 saat kadar üçlü bir görüşme yaparlar. Görüşmede ne konuşulduğu bilinmez ama, şeyh Said’in kafileye yaptığı açıklama ve konuşma görüşmenin ip uçlarını vermektedir. Şeyh Sait kısaca ”Ben ilahi katta mesul olmamak adına yola çıktım, gayem kan akıtmak ve insanları birbirine kırdırmak değildir. Ancak geldiğimiz noktada çatışmalar kaçınılmaz hale gelmiş ve kardeş kanının akması an meselesi haline gelmiştir. Bu kadar fazla süvari birliğiyle dolaşmak artık çok zordur ve mümkün değildir. Burada, herkes birbirleriyle helalleşsin, köyüne ve evine dönsün. Bana gelince, ben 40-50 kişilik bir gurupla birlikte Çabakçu’a (Genç ve Palu mıntıkasına) döneceğim ve ortalığın biraz yatışmasını ve baharın gelmesini bekleyeceğim. Bundan sonra bir durum değerlendirmesi yapar ve gelişen koşullara göre hareket tarzımızı belirleriz.”  Deyince büyük bir feryat figan kopar ve kimse Şeyh Said’ten ayrılmak istemez. Ancak kalabalık ikna edilir ve öncelikle o mıntıkanın süvarileri köylerine dönerler. Geri dönüşte Abdurrahman paşa köprüsüne gelinceye kadar yol güzergahında yolları ayrılan süvariler, onar-yirmişer guruplar halinde ayrılarak köylerine dönerler. Köprüye gelinceye kadar Şeyh Said efendinin yanında ancak 40- 50 kişilik bir süvari gurubu kalmıştır.

            Nisan karanlığı yazımda da belirttiğim gibi Abdurrahman paşa köprüsünde o fiili durum meydana gelir, Şeyh Said ve bir kısım dava arkadaşları askerler, Çeçen, Çerkez, alevi milislerle suni işbirlikçiler tarafından iki katır yükü altınla birlikte yakalanır. Aslında altınlar üç katıra yüklüdür, fakat bir katırları yol üzerinde bulunan Anêr(değerli), Derik(Kumlukıyı), Karaköy ve Karapınar köyleri arsındaki Qiri gölde bazı ağa ve şeyhler tarafında öldürülünce onun yükü de diğer at ve katırlara dağıtıldığı için saf olarak iki katır yükü kalmıştı.

Şeyh Said yakalanınca çatışma çıkar ve büyük bir arbede yaşanır. Herkes sağa-sola kaçışarak ateş etmeye başlar. Bu arada şeyh Ali’nin atı vurulur ve o yere düşer. Oğlu Şeyh Necmettin geri döner ve babasını almak ister, ancak şeyh Ali, damadı Şeyh Said’in askerlerin elinde olduğunu görünce, oğluyla gitmekten vazgeçer ve şeyh Said’in yanına döner. Yakalananlar köprünün güney yamacındaki sırtta ve o vadinin içinde 6-7 saat gibi bir süre bekletilir ve gelen talimat üzerine Şerafettin dağlarından Solhan ve Genç üzerinden Diyarbakır’a yaya olarak sevk edilirler.

Şeyh Said efendi yakalanınca yanında Melekanlı Şeyh Abdullah ve akrabaları, binbaşı Kasım ile kardeşi Reşit ve diğer akrabaları ile bir kısım ağa ve şeyhler bulunmaktadır. Bunların hiçbiri kaçmaya yeltenmemiştir ve hepsi şeyh Said’le birlikte Diyarbakır’a götürülmüşlerdir. Kaçan ve yakalanmayanlardan kimisi, kendilerini ormanlık alanlara atarken, bir kısmı da dere ve çay kenarındaki ağaçlıklarda izini kaybettirmeye çalışır. Bu arada Harabeyakup (Taşdibek) köyü sırtında kurulu bulunan topçu bataryasından, karşı köyler ve kaçan süvariler, top mermileriyle sürekli olarak dövülmeye başlanır. Şeyh Necmettin ve karameşeli hacı Halit ê ümo (Hacı Ömer, hacı Selahattin ve Hasan Özgül’ün dedesi) ile beraberindekiler kendilerini zar zor Karameşe ormanına (dala karamêşê ye) atarlar.

Aynı gün, Alevi ve diğer milisler, askerlerle birlikte köylerde insan avına çıkar, erkek, kadın, çoluk, çocuk mal, davar ne varsa hepsini toplarlar. Evleri ve köyleri ateşe verirler. Topladıkları insanları “Kürtler değerlerine sahip çıkar” yazısında izah ettiğim gibi, Elo yê Hekari olayında olduğu gibi hemen infaz ederler. Karaseyit (özenç) köyünden hacı Devrêşin yeğenleri Süleyman Êlo(Reşo Taştan’ın kardeşi), Saidê Ozo, Yusuf ê Xızno, Moro yê Mıstê İso, Fettullah(Talha’nın babası), doğdaplı Ahmet Mirza(Tevfik’in babası) Zirinkli mele Muhamed(mele Şahabettin’in babası), Ayna köyünden Serdil beg, Sultaşı(ocaklı) köyünden Mamê(Yusufê İnco oğlu), A.Hacıbeyli Süleymanê Mıhê(Ewê’nin kardeşi)ve hacı Ehmedê bellê ayni gün infaz edilen kişilerdir. Bir kısım insanlar da mal ve davarlarla birlikte Varto’ya getirirler. O gün Alevi milislerin başında bu infazları gerçekleştiren Cafer ê Alê (Hormek aşireti mala Ferê ye mensup) daha sonra 1929 yılında Moro oğlu Sincar(Kıro) tarafından babasının infazına misilleme olarak Karlıova Varto hududunda öldürülür.

Bu arada şeyh Necmettin’in hamile hanımı ve küçük oğlu Abdurrahman da Varto’ya getirilenlerin arasındadır. Gaye onu telsi olmaya zorlamaktır. Bunu duyan şeyh Necmettin ve arkadaşları (Sahagli Mıhemedê Gülê ve mele Hüseyin ê Temir, Karameşeli hacı Halit ê Umo, Pazulu mele Hüseyin ê Bakê v.b kişiler) aynı gece, Varto jandarma karakolunu basar, askerlerin ağız, el ve ayaklarını bağlayarak hanımını ve çocuğunu diğer rehinelerle beraber kurtarırlar. Aşağı Alagöz ile goma gorgo (dallıöz) arasındaki derede saklanırlar. Ertesi gece Solhan’ın kamışlı köyü yakınında, hamlindeki çocuğun ölmesiyle zehirlenen şeyh Necmeddin’in hanımı hayatını kaybeder. Çocuklarını Pag köyünden Reşit beyin yanına bırakan Şeyh Necmeddin, bir-iki ay sonra  Rındalyalı şeyh Bahattin’nin kız kardeşi Perizade ile evlenir. 1928 yılına kadar Melaka ile Hazarşê arasındaki dereden geçen su kenarında, kendisine bir sığınak yapar ve hanımı, çocukları Abdullah ve Aburrahmanla birlikte burada yaşamaya başlar. İnsanlar, bu mıntıkaya halen  “Tela şex Necmeddin” diyorlar.

Şeyh Said efendi yakalanınca 26 Marttan beri Varto’ya yerleşen Osman Nuri paşa, ayni gece karakol basma olayı ile büyük bir prestij kaybına uğrar ve bunun üzerine çok hunharca katliamlara girişir. İlk etapta Varto ilçe merkezinde Xelil lê Uso yê Dawo ailesinden(Halil ve iki oğlu Ahmet ile Reşit, kardeşi Abdulcelil ve oğlu Selim) beş kişiyi Varto ile İnak köyü (yeni mahalle) arasında “çem ê sus” denilen yerde kurşuna dizer. Bunların daha önce Şeyh Said efendiyle, Varto’yu teslim alınca da Melekanlı şeyh Abdullah ile ilişki içerisinde oldukları gerekçe gösterilerek ve Karakol basma olayında da yardım ve yataklık yaptıkları var sayılarak gözdağı mahiyetinde katledildikleri anlaşılmıştır.

Osman Nuri Paşa ve mahiyetindeki milisler, köylerde topladıkları yüzlerce kişiyi, İnak köyünde (yeni mahalle) “Newala kuştiya” denilen yerde, şimdiki yeni mahallenin güney doğusunda ve Newala Liçê’nin batısındaki derede sorgusuz sövalsuz bir şekilde  kurşuna dizerler. Yukarıda isimleri zikredilen şahıslar ve Sultaşılı Mamê Uso yê İnco (Deniz soyadlı ailenin dedeleri)  bunlardan bir kaçıdır. Aynı zamanda Dadinanli Dewrêş ağanın oğlu Temo ve 33 köylüsü Şerafettin dağlarından, Sahaglı mele Emin ve Sultaşili Mele Eyüp yedi arkadaşıyla birlikte Aşağı Alagöz deresinde öldürülürler.

Bu arada İnakli Abdulkadir (Evkadirê Zeynel Abdi), yeğeni Abdullah ve Ehmê İbo ile Xazi yê Usub, Şeyh Sait efendinin yakalanışına misilleme yapmak üzere ses getiren bir eylem gerçekleştirmek isterler. Bunun için Muştan Varto ve Hınıs’a askeri malzeme ve mühimat taşıyan birliğe, Şeyh Sait’in yakalandığı Abdurrahman paşa köprüsünün üstünde saldırarak bir eylem yapmayı amaçlarlar. Ancak köprüye çok yakın olan ve beş akrabası kurşuna dizilen Karaseyitli (özenç) aile dostu hacı Dewrêş’in “askerler köyümüzü yakar, geri kalan insanlarımızı da katliama uğratırlar” ısrarını dikkate alan Abdulkadir, köprüde bu eylemi yapmaktan vazgeçer ve İnak’ın hudutları dahilindeki Newala Kuştiya’nın güneyindeki “Kani Geni” denilen yerde bu eylemi gerçekleştirir. On iki kişilik askeri birliğin yedi at ve katırdan oluşan mühimatına el koyarlar. Askerlerin elini bağlayarak Varto ilçe merkezindeki karakolun yakınına bırakırlar. Osman Nuri paşaya “biz istesek her zaman asker öldürebiliriz, fakat gayemiz insan öldürmek değildir, geldiğimiz noktada nasıl bir çıkış yolu ve mutabakat zeminini oluşturmanın hesabını yapmak zorundayız” mesajını gönderirler. O günden sonra Osman Nuri paşa Varto’da yargısız infaz yapmaktan vazgeçer ve yakaladığı insanları kafileler halinde Hınıs Ağır Ceza Mahkemesine sevk eder.

Şeyh Said ve beraberindekiler Diyarbakır’a ulaşmış ve yapılan yargılama sonucu 27 Haziranda idam edilmişlerdi. Ertesi gün çeçen milislerden Zırınkli Ehmed ê kecel Aşağı Hacıbey köyüne gelir. Şeyh Ali’nin hanımı devletle olan ilişkisini bildiği için, ondan kocası ve şeyh Şaid’in durumunu öğrenmeye çalışır. Oda dün gece idam edildiklerini ve kendilerinin de bunu kutlama adına Zırınk köyünde büyük bir şenli yaptıklarını söyler. Bunu duyan Hacı Ewê onun Hacıbekten ayrılmasını kollayarak yoluna pusu kurar ve yakalayınca “haydi şimdi şenlik yap” diyerek başını taşla ezip onu öldürür.

Bugün geldiğimiz noktada bazı şahısların bu kutsal başkaldırı üzerinde post kavgasına tutuşarak rol kapmaya çalıştığı görülmektedir. Halbuki halkımız kimin hangi safta yer aldığını, nerde ve nasıl bir pozisyon sergilediğini ve ne durumda olduğunu gayet iyi bilmektedir. Bu nedenle birilerini temize çıkarmaya çalışırken, bir başkasını karalamaktan vazgeçilmelidir. Israrla ve zoraki olarak bir kişiyi, bir yerlere yerleştirmeye çalışarak, ona iyi veya kötü kaftan giydirme garabetine özellikle düşmemek gerekir.

Şeyh Said efendinin oğlu, şeyh Ali Rıza’ya sormuşlar “hareketin içerisinde olan biri olarak, olayı en iyi bilen kişisiniz, orta yerde bu kadar yanlış ve yaban şeyler dolaşırken, neden doğruları yazarak insanları bilgilendirmiyorsunuz.” denildiğinde rahmetli şöyle cevap vermiştir. “ Şayet bugün bunları yazar veya anlatırsam bütün Kürt ailelerini karşı karşıya getirerek birbirlerine düşman etmiş olurum. Bu nedenle olayın bilinen şekliyle kalması herkesin yararınadır” demiştir. Hayatı pahasına canını ortaya koyarak kıyam eden Şeyh Said ve yandaşlarına, şayet bugün bir rol biçilecekse bu kahramanlık, fedakarlık, vatanperverlik ve mücadele ruhu olmalıdır. Bu duyguların önünde herkesin ve her kesimin sevgi ve saygıyla eğilmesi gerekir. Ruhları şad olsun. 28.06 2015

                                                                                              Abdulbari HAN

                                                                                  Varto Eski Belediyue Başkanı

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *