Metin Kiper: Bir Düşüşün Anatomisi

PKK, 5-7 Mayıs 2025’te toplanan 12. Kongresi’nde kendini feshetme kararı aldı, artık silahlı mücadele yürütmeyeceğini deklare etti. Bir devir kapandı, 29. Kürd İsyanı, Öcalan’ın sözleriyle sonu gelmeyen roman sona erdi. İyisiyle kötüsüyle, günahıyla sevabıyla PKK, Kürd siyasi tarihinde önemli bir yer kaplamıştır. Dile kolay, 52 yılı bulan bu hareket, Orta Doğu’daki dinamikleri birçok yönden şekillendirip Kürd ve Kürdistan gerçekliğini hemen her boyutta etkilemiştir. Bir ad biçilememiş sürecin yüksek temposu altında, yakın tarihin muhasebesini yapmak, hafıza tazelemek ve kavramsal bir çerçeve sunmak yararlı olacaktır.

PKK, 27 Kasım 1978’de kurulduğunda savunduğu “Bağımsız Birleşik Sosyalist Kürdistan” çizgisinden, 12 Mayıs 2025’teki “Tam Bağımsız Türkiye” çizgisine gelmesi, kuşkusuz sosyal bilimlerin hemen her alanının itinayla incelemesi gereken bir vakadır. Bu süreç zarfındaki ideolojik savrulma, Altın Palmiye ödüllü 2023 yapımı Fransız filmi “Bir Düşüşün Anatomisi”nin adı ile anılmayı hak etmektedir. Kürdistan fikriyatından uzaklaşan Türkiyelileşmeci eğilimin ve getirdiği sonuçların sebep oldukları üzerine kalem oynatılmalıdır. Zira sömürgecilerin veremeyeceği zararı, Kürd hareketi olma iddiasındaki yapılar vermiştir. Maddi olarak silahlı hareketin Kürd halkına ödettiği bedeller çok ağırdır. Kürd milleti silahlı çatışma koşullarında on binlerce insanını kaybetmiş, binlerce köy, mezra ve yerleşim yeri boşaltılmış, milyonlarca Kürd, Türkiye metropollerine sürülerek asimilasyonla yüz yüze getirilmiş, Kürdistan Kürdsüzleştirilmiştir. Maddi kayıpların ötesinde, Kuzey Kürdistan’da milli bilinç, ilk başta Kürdlere devlet gerekmediği söylemi ile zehirlenmiştir. Öcalan’ın adeta yarı tanrı mertebesine yükseltildiği bir düzlemde, demokrasi kavramının sonu olmayan bir şekilde istismar edildiği politik fanteziler, Kürd hareketine angaje edilmiştir. Bu savrulma her ne kadar siyasi taktik ve manevra olarak tevil edilmek istense de, durumun böyle olmadığı ortadadır.

Öcalan’ın Kürd hareketini getirdiği yer de, tespitleri, yazdıkları ve söyledikleri de oldukça açıktır. Öcalan, en iyi ihtimal, tamamen yanlış bir tespitle, ulus devletler çağının artık modasının geçmiş olduğunu ifade etmektedir. Halbuki ulus devlet sisteminin devam ettiği buz gibi ortadadır. Gümrük duvarlarının yükseldiği, otoriter hareketlerin ve aşırı sağın ivme kazandığı, göçmen karşıtlığının tehlikeli boyutlara ulaştığı, sınır güvenliğinin kuvvetlendirildiği bir dünyadayız. Bununla birlikte, Öcalan’ın karşı olduğu ulus devlet, Kürd ulus devletidir, Kürdistan’dır. Nitekim kendisinin Türk, Arap, Fars devletlerinin sınırlarına ve egemenliklerine karşı olduğuna dair hiçbir açıklaması yoktur. Fakat demokratik bir Türkiye için mücadele yürütme konusunda oldukça yoğun bir çaba sarf ettiği görülmektedir. Kısacası, ulus devletler çağının bittiği iddiası, gülünç bir yalandır.

Gelinen noktada PKK’nin silahlarını hangi şartlarda teslim edeceği, PKK gerillalarının nereye gideceği lojistik bir konudur ve hatırı sayılır bir zaman gündemi meşgul etmeye devam edecektir. Askeri olarak PKK’nin pozisyonu, teknik olarak savaş yürütüp yürütemeyeceği, stratejik olarak yenilip yenilmediği ise başka bir meseledir. Esasen, PKK fikirsel olarak yenilmiştir. PKK, Öcalan’ın sorgulanmaz liderlik mertebesinin kendisine açtığı sınırsız hareket alanında yaptığı manevralar tarafından yenilmiştir. PKK, iradesini, kültüralist taleplerde dahi bulunamayan Öcalan’a teslim ettiğinde yenilmiştir. PKK, Kürdistan’dan bahsetmeyi bıraktığı andan itibaren yenilmiştir. Ve fikirsel olarak yenilen, sahada da kazanamaz.

Fesih kararının hemen ardından Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, Kürdleri Türk milletinin bir unsuru olarak gördüğünü açıkça belirtmiştir. Kürdlüğü Türklük içinde asimile etme amacı güden devlet amentüsü hâlâ yerinde durmaktadır. İdari sistemde ve üniter yapıda değişikliğin söz konusu olamayacağını, bunun bir al ver süreci olmadığını, pazarlığın yapılmadığını deklare eden resmi açıklamalar da ortadadır. Siyasi tutsakların durumu, Kürdlerin iradelerinin gaspına son verilmesi hatta Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesi bile sosyal medya temennilerinden ileriye gitmemektedir. Dilerim ki en azından bu temennilerin gerçeklik payı olsun. Aynı şekilde Rojava’nın statüsü ve Türkiye’nin alacağı pozisyonla ilgili çıkarım yapmak için de erkendir. Hakan Fidan’ın SDG’yi Suriye’nin üçte birine el koymuş işgalci bir güç olarak gördüğü açıklama, fesih kararından birkaç saat sonra yapılmıştır. Dolayısıyla PKK’nin feshi, Rojava’yı Türkiye’nin şerrinden korumaya yetecek midir, şu an için bilinmemektedir.

Bugün gelinen noktada esas düşünmemiz gereken, PKK’nin silah bırakıp bırakmaması olmamalıdır. Elbette bu konu, en azından jeopolitik olarak Kürd milli çıkarlarını etkileyecektir. PKK’nin silahsızlandırılma arzusu, İran’da merkezi otoritenin bir şekilde dağılacağı bir konjonktürde, Kürdlerin Rojhilat’ta Rojava’daki gibi yeni bir Kürd bölgesi oluşturma ihtimaline karşı duyulan korkudan kaynaklanabilir. Veya yeni bölgesel ittifaklar kurma ve Orta Doğu’da etkin bir güç olma olasılığının engellenmesi de söz konusu olabilir. Bütün bunlar mümkündür. Fakat en kötü senaryolar bile tersine dönebilir, orta vadede yıkıcı etkileri giderilebilir. Ancak fikirsel yenilgilerin etkileri oldukça uzun vadeli olmaktadır. Devletleşmekten kaçınarak başlanan fikirsel yenilgiyi, statü ve hak talep edememek takip etmektedir. Mesele, bir güç meselesinden öte, bir şiar meselesidir. Öcalan önderliğindeki anaakım Kürd hareketi, maalesef şiarını ve Kürdistanî düşünme yetisini yitirmiştir, ulusal haklarını talep etme noktasında kendisine yabancılaşmıştır.

Umalım ki PKK’nin feshi, bu ideolojik savruluşa ve fikirsel mağlubiyete bir son vermenin nişanı olsun. Kürdler, tarihin başından itibaren birçok badireler atlatmış, zorbalara karşı her daim içlerindeki özgürlük meşalesini diri tutmayı başarmış, kültürlerini, geleneklerini, destanlarını nesilden nesile aktarmışlardır. Umutsuz olmak için hâlâ bir neden göremiyorum. Ancak bunun için Kürdlerin önceliklerini her daim kendi milli kurtuluşlarına vermeleri, eleştirel bakış açılarını geliştirmeleri, Kürdistanî bilinç ve şiarla donanmaları gerekmektedir. Kürd gençleri arasında yükselen milliyetçi sağduyu, ümitvar olmak için yeter de artar bile. (NA)

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *