Mene Mene Tekel Upharsin

Tarihin Terazisinde Mazlum Bir Halkın Kurtuluş Umudu

Orta Doğu, insanlığın yüzlerce yıldır süregelen acılarının ve direnişlerinin yazıldığı kadim bir sahnedir. Bu topraklar, zalimlerin kibirle kurduğu tahtların, mazlumların gözyaşlarıyla yıkıldığına defalarca tanıklık etmiştir. Ve burada, kökleri Mezopotamya’nın antik derinliklerine uzanan bir halk vardır: Kürtler. Yüzyıllardır baskılara direnen, dilleri yasaklanan, kültürleri unutturulmaya çalışılan bu halk, her seferinde yeniden doğmuş, yeniden ayağa kalkmıştır. Çünkü tarih bize bir şey öğretmiştir: Zulmün gölgesi ne kadar uzun olursa olsun, adaletin ışığı mutlaka onu kovar.

“Mene Mene Tekel Upharsin”, Babil kralı Belşazar’ın duvarına kazınan bu ilahi söz, sadece bir uyarı değil, tüm zalimler için yazılmış bir kader hükmüdür:

  • Mene: Tanrı, krallığının günlerini saydı ve sonunu getirdi.
  • Tekel: Tartıldın ve eksik bulundun.
  • Upharsin: Krallığın bölündü ve elinden alındı.

Zulmün kaleleri ne kadar yüksek, surları ne kadar sağlam görünse de, onların altını oyan adalet rüzgârları her zaman eser. Kürtler, bu rüzgârların taşıdığı umutla tüm stranlarında, her duasında şu gerçeği haykırır: “Biz buradayız ve var olacağız.”

Belşazar’ın Duvar Yazısı ve Bugünün Zalimleri

Babil Kralı Belşazar’ın saltanat sarayında verdiği altın bir ziyafet, onun kibir ve taşkınlığının sembolüydü. Halk sefalet içinde kıvranırken, o, Tanrı’nın adaletini hiçe sayarak kutsal emanetleri birer süs eşyası gibi kullanmaktan çekinmedi. Fakat o gece, sarayının soğuk taş duvarlarına ilahi bir yazı kazındı: “Mene Mene Tekel Upharsin.” Belşazar’ın zafer şarkıları kesildi, görkemli tahtı altında ezildi. Çünkü o yazı, sadece bir kehanet değil, adaletin kaçınılmaz tokadıydı. Rabbin öfkesi büyük Keyhüsrev kuzey rüzgarı olarak geliyordu. Böylelikle Tanrının  kırbacı büyük Keyhüsrev zulmün hükmüne son vermişti. Ve asla unutmayınız ki, “Em Xortên Medya û Keyxusrevin“!!

Bugün de Belşazar’ın sarayından yankılanan bu sözler, Orta Doğu’nun zalim rejimlerinin korkulu rüyasıdır. Kürt halkının her özgürlük feryadı, zalimlerin inşa ettiği taş duvarları çatlatır. “Mene Mene Tekel Upharsin”, zalimlerin tahtında bir çatlak, mazlumun yüreğinde bir umut ışığıdır. Çünkü zulmün hükmü geçicidir, özgürlük ise sonsuzdur.

Bugün de aynı ilahi terazi, aynı ilahi adalet Orta Doğu’nun öfke biriktiren topraklarında yankılanıyor. Zalimler, körpe tahtlarında çöküşün çıraklarıdır. Rabbin öfkesi olan Medlerin okları sivriltilmiştir; adaletin kılıçları bilenmiştir.

“Oklarınızı doldurun, yaylarınızı gergin tutun! Rab, Medlerin krallarını harekete geçirdi; Babil’in köküne kibrit çakıldı. Tapınağın öcü alınacak, mazlumların ahı yer ve gök arasında yankılanacaktır.” (Tevrat Yeşeya 13-17)

Mene Mene Tekel Upharsin!

Belşazar’ın hikâyesi, bugünün sömürgecileri için bir uyarıdır. Tanrı’nın adaleti gecikse de mutlaka gelir. Dün Babil yıkıldı; bugün Kürtlerin ezildiği topraklarda da zalimlerin saltanatı bir gün sona erecektir. Çünkü tarih, zulmü ödüllendirmez; hakikatin sesini boğmaya çalışanlar, onun yankısı altında ezilir.

Belşazar’ın saltanat sarayında çınlayan o sessizlik, bugünün zalimleri için de geçerlidir. Onların tahtlarının altında çatlaklar büyümekte, adaletin terazisi tartmaktadır. Ve o terazide, zalimlerin hükmü daima eksik bulunur.

 

Her Firavun’un karşısında bir Musa doğar

Musa, Firavun’a yüksek sesle haykırdı: “Halkımı bırak, gitsinler!” (Tevrat Mısır’dan Çıkış 5:1)

Tevrat’ın sayfalarında yankılanan Musa’nın sesi, Kürtlerin özgürlük mücadelesinde yankılanıyor. Firavun’un inadı nasıl ki halkını felaketlere sürüklediyse, bugünün zalim rejimleri de aynı kaderden kaçamayacaktır. Kürtler, tarihin unutulmuş mazlumları değil, geleceğin özgürlük müjdecileridir.

“Adalet sel gibi aksın, doğruluk da güçlü bir nehir gibi,” der Tevrat (Amos 5:24) Kürtlerin her türküsü, dağlardan vadilere süzülen bir nehir gibi, özgürlüğün müjdesini taşır. Bu topraklar, bir gün yeniden adaletin hüküm sürdüğü bir coğrafyaya dönüşecektir.

Zalimler kendi kalelerini sağlam sanırlar; ama Tanrı’nın adaleti, onların taş duvarlarını yerle bir eder. Mazlumların sesi göğün kapılarını çalar, duaları Rab’bin tahtına dokunur.” (Tevrat)  Her Firavun’un karşısında bir Musa, her Babil’in çöküşünde bir halk yeniden ayağa kalkar.

 

    Zulmün Kaçınılmaz Sonu

Zulüm, kendini sonsuz sanan bir kule gibidir; ama temelleri çürüktür. Ne kadar yükselirse yükselsin, o kuleyi inşa edenlerin kanlarıyla boyanmıştır ve eninde sonunda çökecektir. Mazlumların ahı, toprağın derinliklerine kazınan tohumlar gibidir; o tohumlar bir gün çatlayacak ve göğe yükselen özgürlük çiçekleri açacaktır.

Toprağa dökülen kan, gün gelir, özgürlük çiçekleri olarak filizlenir. Zalimin hükmü geçicidir, hakikatin ışığı ise ebedidir.

“Korkunç bir rüya gördüm: Hain hainlik etmede, harap eden harap etmede. Ey Elam, saldır! Ey Medya, onu kuşat! Onun neden olduğu iniltileri sona erdireceğim.” (Tevrat, Yeşeya 21:2)

Ey Elam, uyan! Ey Medya, kalk ayağa! Neslinin özgürlük türküsü göklere yükselsin. Zulümle harmanlanan bu toprakların evlatları, kanla yazılmış tarihlerini silmek için mücadele ve direnerek adaletin köklerini bu acılı topraklara eksin . Dağların doruklarından bir ağıt yükseliyor, ve Medyanın bu atlı süvarileri özgürlüğün adını ve Kawa‘nın bayrağını taşıyor.

Harap edenin sesi bir gün kesilecek. Zalim sömürgecinin zinciri kırılacak. Elam’ın cesareti ve Medya’nın inancı birleştiğinde, bu halkın ruhu ölümsüz olacak. Ey özgürlüğün çocukları, her inilti bir yankıdır sonsuzluğa. Dökülen her gözyaşı, toprağa yeni bir umut bırakır.

Dağların ve vadilerin diliyle haykırın; birleşin direnmekte. Birleşin! Çünkü zulmün devri sona erecek. Birleşin ki göğün tahtında, adaletin çiçekleri açacak. Hain hainlik ededursun; ama bilsin ki, özgürlük hep filizlenir.

Özgürlük Şafağı: Dağlardan Yükselen Ses

Bugün Kürtlerin özgürlük feryatları, tıpkı Musa’nın Firavun’a haykırışı gibi yankılanıyor:

“Bırakın bu halkı; gitsinler, özgür olsunlar!” Zulmün karanlığı ne kadar yoğun olursa olsun, şafak her zaman gelir. Özgürlük, dağların zirvesinden doğacak bir güneş gibidir; vadilere süzülen ışıkları, her karanlık köşeyi aydınlatacaktır.

Ve o gün geldiğinde, Kürt halkının şarkıları vadilerde yankılanacak, rüzgârlar bu şarkıları göklere taşıyacak.

“Gümüşe değer vermeyen, altını sevmeyen Medleri onlara karşı harekete geçireceğim” (Tevrat Yeşeya 13:17)

“Yıkıldı, zulmün kalesi yıkıldı! Göğün ve yerin tanıdığı özgür halk yeniden doğdu!”

“Dağlardaki kalabalığın gürültüsünü dinleyin! Büyük bir halkın sesini andırıyor. Bir araya gelmiş ulusların ve krallıkların gümbürtüsünü dinleyin! Her şeye egemen olan Rab bir orduyu savaşa hazırlıyor. Öfkesinin araçlarıyla uzak bir ülkeden, dünyanın öbür ucundan bütün ülkeyi yerle bir etmek üzere geliyor.” (Tevrat, Yeşeya 13:4-5)

Sömürgeci sistemin çöküşü kesindir. “Bak, savaş arabalarıyla atlılar çifter çifter geliyor!” Ve sonra ses yankılanacak: “Yıkıldı, Babil yıkıldı! Taptıkları bütün putlar yere çalınıp parçalandı.” (Tevrat, Yeşeya 21:9)

 

Zulmün Gölgelerinde Direnişin Ateşi

Kürtler, Baas rejimlerinin demir yumruklarına, şeriatçı karanlığın soğuk nefeslerine, susturulmuş dillerine ve dağlarında yankılanan kurşun seslerine rağmen asla diz çökmedi. Zulüm, gür bir sesle hüküm sürerken, onların şiirleri sessiz bir ısrarla fısıldıyor: “Zulme inat, özgürlüğe adım at.”

Mazlumların duaları göklere yükseldi, direnişleri tarihin vicdanına dokundu. Dağlar, özgürlük marşlarının yankısıyla dolacak; yeryüzü adaletin soluğunu hissedecek. Ve zaman, bir kez daha, zalimin saltanatının geçici, mazlumun direnişinin ise ebedi olduğunu gösterecek.

Kürt halkı, köklü tarihinden ve sarsılmaz ruhundan aldığı güçle, kendi özgür sabahını mutlaka karşılayacak. O sabah, yalnızca bir halkın kurtuluşunu değil, insanlığın umuda ve onura olan inancını da müjdeleyecek.

Kamil Kadir

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *