Kürdistan Demokrat Partisi – Sorular

Îsmaîl BEŞÎKÇÎ

1- Günümüzde yaşanan önemli değişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir önceki röportajımda Ortadoğu’da ve Suriye’deki değişiklikler ve bu gelişmeler karşısında Kürd siyasi hareketlerinin talepleri ve nasıl bir strateji izlemeleri konusunda düşüncelerimi kısaca anlatmıştım.

26-28 Şubat 2025 günlerinde, Hewler’de Ortadoğu ve Kürdistan’la ilgili önemli bir sempozyum gerçekleştirildi. Ortadoğu’nun, Kürdistan’ın sorunları tartışıldı. Sempozyuma dünyanın çeşitli bölgelerinden siyaset adamları, bilim insanları, gazeteciler katılmıştı. Bu ve benzeri konferansları Kürdistan hükümeti ve Güney Kürdistan’daki sivil toplum kurumları tarafından sürekli yapılması toplum ve tarih bilinci açısından çok önemlidir. Özellikle son dönemde Ortadoğu’da büyük değişikliklerin olduğu koşullarda bu etkinliklerin önemi büyüktür. Sempozyumun yapıldığı 27 Şubat günü Öcalan’ın çağrısı basın ve televizyon kanallarında kamuoyuna okundu. Öcalan’ın çağrısı 28 Şubat günü gündeme geldi. Öcalan’ın çağrı metni gerek Türkiye’de gerek Kürdistan’ın her parçasında gerekse Ortadoğu’da büyük bir yankı ve tartışmalara neden oldu. Çağrı metninde silah bırakma ve PKK’nin kendini feshetmesi çağrısı pozitif etki yaratırken Kürd milletinden, ulusal haklarından, siyasal statüsünden bahsetmemesi hatta bu taleplerin günümüzde bir anlamının olmadığı şeklindeki ifadeleri hayal kırıklığı yarattı.

2- Geçtiğimiz günlerde DEM Partinin Kürdistan’a yaptığı ziyareti ile ilgili izlenimlerinizi anlatır mısınız?

DEM Parti’nin Kürdistan’ın Güneyi’ne Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne yaptığı ziyareti, basından dikkatle izledim. Bunu barış arayışı olarak değerlendirmek gerekir. Kürdler arası diyalogların sık sık yapılması ulusal birlik açısından olumludur. Ancak bu ilişkilerin dürüstlük temelinde yapılması gerekir. Bu çevrenin, yıllardır, Kürdistan Demokrat Partisi’ni, Başkan Mesut Barzani’yi aşağılayan, küçümseyen açıklamalar yaptığını da hatırlamak gerekir. DEM çevresinde, PKK yayın organları ve Tv kanallarında her gün Barzaniler hakkında ağır ithamlarda bulunmaları hakaret derecesinde vardırmaları dürüstlük ötesidir. Kürd siyasi hareketleri kuşkusuz birbirlerini Kürd milletine hizmet etme noktasında uyarma ve geliştirme anlamında eleştirebilir bu çok doğaldır. Ancak bu eleştiri hakaret, itibarsızlaştırma ve dezenformasyon amaçlı olmamalıdır. Geçmişte, Başkan Mesut Barzani hakkında, Kürdistan Demokrat Partisi hakkında söylenenler uslup hatırlandığında bu açıklamaları bir değeri kalmıyor. Bu çevrenin, ‘Barzan Bayrağı’ diyerek Kürdistan Bayrağını çiğnediğini yaktığını da unutmamak gerekir. Bu konularda özeleştiri yapılmadan yapılan bu açıklamalar kanımca değerli değildir.

3- Sayın Öcalan’ın Başkan Mesut Barzani’ye gönderdiği mesaj hakkında ne düşünüyorsunuz? Gözlemleriniz nelerdir?

Abdullah Öcalan’ın, Başkan Mesut Barzani’ye gönderdiği silah bırakma ve kendini feshetme mesaj tabiki olumludur. Kürd ve Kürdistan meselesinin çözümü konusunda Kürd liderlerinin birbirlerini bilgilendirmeleri Kürdler arası birlik açısından değerlidir. Başkan Mesud Barzani’ye gönderilen mektubun içeriğini bilmediğim için herhangi bir yorum yapamam. Başkan Mesud Barzani’nin silah bırakılması ve PKK’nin tasfiye edilmesi ile ilgili sürece destek vermesi Güney Kürdistan’ın güvenliği açısından önemlidir. Bu süreçte Başkan Mesud Barzani’nin Güney Kürdistan’ın güvenliği ve Rojava Kürdistan’ın mevcut kazanımlarının korunması için gösterdiği çaba takdire şayandır. Başkan Mesud Barzani’nin bu yaklaşımına karşın PKK ve DEM’in faydacı değil samimi ve dürüst davranmaları gerekir.

4- Başkan Barzani’nin bu süreçteki rolü nedir? Nasıl bir etkisi var?

Başkan Mesut Barzani’nin bu süreçte önemli bir rolü vardır. Çünkü Başkan Mesut Barzani, dünyada, uluslararası kurumlarda ilgi, saygı gören bir Kürd liderdir. Başkan Mesud Barzani’nin milli duruşu Kürd milletine dünya milletleri nezlinde prestij ve saygınlık kazandırmaktadır. Başta Başkan Mesud Barzani, Kürdistan Başkanı Neçirvan Barzani ve Başbakan Mesrur Barzani’nin Rojava Kürdistanı’na sağladıkları siyasi, diplomatik ve maddi destek, Kürdler arası ulusal birlik açısından büyük bir değer taşımaktadır. Bu üç önemli liderin, dünya çapında gerçekleştirdikleri diplomatik temaslarda, Rojava Kürdistanı’nın haklarını kamuoyuna açık bir şekilde savunmaları, Kürdistan’da ulusal birlik ve ulusal bilinç açısından tarihe önemli bir kazanım bırakılmıştır.

5- Sayın Öcalan’ın mesajı nasıl bir içerik taşıyordu? Bu mesajın gereği olarak ne yapılmalıdır?

Öcalan’ın mesajını iki noktada değerlendirmek gerekir. Birincisi PKK’nin silah bırakması ve kendini feshetmesi. İkincisi ise Kürd meselesine yaklaşım biçimi. Genel olarak sömürge toplumların özgürlüğü için, silah dahil her türlü araca başvurması da meşrudur. Bu durum BM kararlarında da mevcuttur. Ancak PKK olgusu ve içinde bulunduğu durumdan dolayı PKK’nin silah bırakması ve kendini feshetmesi kararı Kürd milletinin hayrına olmuştur. Aslında 1993 yılından itibaren silahların bırakılması gerekiyordu. Eğer o yıllarda silahlar bırakılsaydı kanımca şimdiye kadar anadilde eğitim hakkı, Kürd kimliğinin yasallaşması ve hatta bölgesel bir statü dahi kazanılmış olabilirdi. Devletin asıl sahipleri o yıllarda PKK’ye silah bıraktırmayarak 4 binin üzerinde Kürd köyünün boşaltılmasına ve on binlerce Kürd gencinin demokratik Türkiye için ölmesine neden oldular. Ortadoğu’da uluslararası konjoktürel durumda bölgesel planlamalar gündeme geldiği için alel acele Türk devletinin asıl sahipleri harekete geçerek bu süreci başlattılar. Ortadoğu’ya yönelik uluslararası güçlerin başlattığı bu kasırga olmasaydı büyük ihtimalle böyle bir süreç başlamayacak ve PKK varlığını sürdürmeye devam edecekti. Uluslararası güçlerin bölgeye müdahalesi sonucunda Türk siyasal sistemi kendi bekasını korumak ve Ortadoğu’da bir Kürd devletinin önünü kesmek için bu hamleyi yaptı. Herşeye rağmen PKK’nin silah bırakma ve kendini feshetme kararı olumludur. Benim kanımca Türk siyasal sisteminin asıl hedefi PKK’nin silah bırakması değil YPG’nin silah bırakmasıdır. Asıl hedef PKK aracılığıyla YPG’yi silahsızlandırarak Rojava Kürdistan’ındaki mevcut kazanımı tasfiye etmek oradaki Kürdleri köleliğe mahküm etmektir. İmralı heyeti sözcüsü Sırrı Süreyya Önder’in son açıklamaları, asıl amacın YPG’nin silah bırakma konusunda ikna edilmesi olduğunu rahatlıkla anlayabiliyoruz. Ve bu düşüncesini açıkça TV kanallarında söylüyor. Bu konuda YPG’nin silah bırakması çok açık bir ifadeyle söylemem gerekirse Rojava Kürdleri açısından yanlış bir hareket  olur. Bunu teşvik edenler ise kürd taleplerine karşı olmuş  olurlar. Bu nedenle YPG’nin asla silah bırakmaması gerekir. YPG’nin silah bırakması Rojava Kürdistan’daki mevcut statünün sona ermesi akabinde Güney Kürdistan’ın tasviyesi gelecektir. YPG’nin feshedilmesi ve silah bırakması Ortadoğu’da Kürdlerin varlık ve yokluk meselesinin anahtarı olacaktır. YPG’nin silah bırakması Rojava Kürdistan’ındaki Kürdlerin kurbanlık koyun gibi kesilmesi demektir. Kürdler buna asla rıza göstermemelidir. Güney Kürdistan hükümeti buna net bir dille karşı çıkmalıdır. Rojava Kürdistan’ındaki Kürdlerin mevcut statüsünün yok olması Güney Kürdistan’ın statüsünün sonunun başlangıcı olacaktır. Uluslararası güçler Ortadoğu’da güçlü bir Kürdistan istiyorlar. Zayıf bir Kürdistan uluslararası güçler için çok anlamlı değildir. Bu nedenle sadece Güney Kürdistan parçasının Ortadoğu’da uzun sürede dört sömürgeci devlet arasında yaşama şansı çok zordur. Son bir yıl içerisinde Irak devletinin Güney Kürdistan’a ilişkin bir çok kısıtlama getirmeye çalıştığını görüyor ve gözlemliyoruz.
İkincisi ise metnin içeriğindeki “toplum devlet bütünleşmesi” ve kültüralist çözümler dahil Kürdler için en ufak talebin olmaması olguları üzerinde durmak istiyorum. Öcalan ve PKK son yirmi yıldır Kuzey Kıbrıs Türkleri ve Filistin için devlet talep ederken 70 milyona yakın Kürdlere devlet gerekmez, devlet kötüdür, devlet gericiliktir propagandası yaptılar. Bu görüş Türk resmi görüşüdür. Devlet olgusuna bu kadar karşı çıkan ve bunu teorileştirmeye çalışan Abdullah Öcalan Kürd toplumunu Türk devletiyle bütünleştirmek istediğini söylüyor. Hani devlet kötüydü. Öcalan’a göre Türklere devlet mübah ama Kürdlere ise haramdır. Kürd toplumunu Türk devletiyle bütünleştirme aynı zamanda gönüllü asimilasyondur. Yüz yılı aşkın Türk siyasal sistemi Kürdleri Türk yapmak için bin bir çalışma yaptı ama başaramadılar. Öcalan onların yüzyılda başaramadığı asimilasyonu gönüllü bütünleşmeyle başarmak istiyor. Öcalan ilk yakalandığında çürük bir duruş sergiledi. Ve Türk devletine hizmet etmeye hazır olduğunu söyledi. Öcalan şimdi toplum devlet bütünleşmesi ile Kürd toplumunun tümünü Türk devletinin hizmetine sokmak istiyor. Kişisel hizmeti toplumsal hizmete dönüştürmek istiyor. Diğer hususta milliyetçiliğin kötülüğünden bahsederek federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümlerin günümüz dünyasında geçersizliğinin teorisini yaparak Kürdlere dair hiçbir talepte bulunmamaktadır. İmralı heyeti sözcüsü Sırrı Süreyya Önder “şerefi üzerine yemin ederek” Öcalan’ın Kürd meselesine yönelik hiçbir hak talebinde bulunmadığını açıkça söylüyor. Bu konuda şunları söylemek isterim: ‘’ 40 yıldır savaşıyoruz. İsteklerimiz, amacımız neydi? Bu uğurda 50-60 bin, belki daha fazla insanımızı hiçbir talep yoksa neden kaybettik.? Hiçbir talep yoksa altı bine yakın köyümüz neden boşaltıldı.? Hiçbir talebimiz yoksa altı milyona yakın insanımız neden metropollere göç etmek zorunda kaldı? Her ağzını açtığında ‘DEM Parti kapatılmalıdır’ diyen, Kürd siyasi örgütleri hakkında en hafif söylemi bu olan Devlet Bahçeli, neden DEM Parti liderlerini telefonla, arka arkaya arayarak teşekkür ediyor…’’ Bu soruları Abdullah Öcalan’a soracak bir PKK’li bir KCK’lı yok mu? Kanımca vardır. Ve bu soruları soracakların sayısı her geçen gün artacaktır.
Abdullah Öcalan, Kürdler, özerklik, federasyon, kültürel haklar gibi taleplerde bulunmamalıdırlar ve devletle bütünleşmelidir diyor. Bu Türk toplumu içinde erime demektir. Bu bir insanlık suçu olan asimilasyonu savunmadır.
Bir noktaya daha işaret etmek istiyorum . PKK , KCK demokrasi ve özgürlük kavramlarını çok sık kullanıyor. Bakalım, bu soruları sorabilecek kadar bir özgürlük kazanılmış mı? Kendi içlerinde, bu soruları sorabilecek kadar özgürlük ortamı oluşmuş mu? Bu ortamın oluşup oluşmadığı ayrıca, incelenmesi gereken bir durumdur.

6- General Mazlum Abdi’nin Kürdistan Bölgesi’ne ziyareti ve Başkan Barzani ile görüşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu buluşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

General Mazlum Abdi’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi ziyaretini, Başkan Mesut Barzani ile görüşmesini olumlu buluyorum. Yukarıda dile getirmeye çalıştığım özeleştirinin burada da aranması gerekir. Ayrıca son gelişmelerle ilgili Başkan Mesud Barzani’nin rolü çok önemlidir. Başkan Mesud Barzani dört parçadaki tüm Kürdlerin ulusal liderliğine soyunmalıdır. Başkan Mesud Barzani buna en yakışan liderdir. Başkan Mesud Barzani bölgesel çıkarları göz ardı etmeden Kürdistan’ın genel ulusal çıkarlarını öncelemelidir. Bu nedenle Başkan Mesud Barzani Rojava Kürdistan’ın mevcut statüsünün korunması için gerek Mazlum Abdi üzerinde gerekse Türk devleti üzerinde diplomatik çabalarını yoğunlaştırmalıdır. Şeyh Abdüsselam Barzani ve Mela Mustafa Barzani’nin günümüzdeki yaşayan ruhu olan Mesud Barzani’ye büyük bir sorumluluk düşmektedir. Başkanın bu rolünü en iyi şekilde oynayacağına inanıyorum.
7 Mart 2025

İsmail Beşikci

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *