İhanetin İdeolojisi: – Apo’culuğun Kürt Ulusal Mücadelesi’ne Tsunami’si (Depremi)

Husamettin TURAN

İhanetin İdeolojisi:

– Apo’culuğun Kürt Ulusal Mücadelesi’ne Tsunami’si (Depremi)

Kürt halkının yüzyılı aşkın bir süredir verdiği ulusal direnişin içinde birçok kahramanlık, ihanet, zafer ve yıkım vardır. Her dönemin kendi önderleri, yol ayrımları ve kırılma anları olmuştur.

Ancak …

Son kırk yılda ortaya çıkan ve geniş kitlelere devrimci, özgürlükçü bir söylemle sunulan Abdullah Öcalan çizgisi, biçimsel radikalizmine rağmen öz itibariyle Kürt Ulusal Mücadelesi’ne içeriden vurulan en ağır darbedir.

Öcalan ve PKK çizgisi, başından beri bağımsızlık düşüncesine mesafeli durmuş; dört parça Kürdistan’ın birleşmesini değil, her parçada sistem içi bir çözüm arayışını esas almıştır. Bu anlayış, görünüşte halkçı bir dille konuşsa da, gerçekte ulusal olanı dışlayan ve Kürt halkının tarihsel taleplerini erozyona uğratan bir ideolojik inşa sürecine dayanır.

Abdullah Öcalan’ın düşünceleri, 1970’lerin başında Türk solunun ideolojik etkisi altında şekillenmiştir. Kürtlerin yaşadığı sömürgecilik, kültürel kıyım ve zorla Türkleştirme politikaları bu çerçevede yeterince analiz edilmemiş; Kürt Sorunu bir alt sınıf sorunu olarak tarif edilmiştir.

Bu yaklaşım, Kürtlerin kolektif kimliği ve tarihsel hakları yerine sınıfsal çelişkileri öncelemiş, böylece Kürt halkının asıl talepleri görünmez kılınmıştır.

PKK’nin kuruluşunda da bu çizgi hâkimdir. Öcalan, ulusal devlet düşüncesine karşı çıkarak bunu burjuva milliyetçiliği olarak damgalamış, bağımsızlık isteyen Kürtleri gerici, feodal veya işbirlikçi ilan etmiştir.

Bu zihniyet, Kürt halkının tarihsel önderliklerini doğrudan hedef almıştır. Barzani ailesi, Mahabad Cumhuriyeti liderliği, İran ve Irak’taki ulusal mücadeleler bu çizgi tarafından sürekli aşağılanmış ve dışlanmıştır.

Asıl düşman işgalci güçler değilmiş gibi, en sert ideolojik saldırılar Kürtlerin içindeki ulusalcı damar üzerine yöneltilmiştir. Bu da Kürtler arası iç bölünmeyi derinleştirmiş, ulusal birlik düşüncesinin önüne ciddi bir tıkaç koymuştur. Halkın özgürlük söylemiyle etrafında toplanması sağlanırken, aynı anda ulusal hedefleri sistemli biçimde törpülenmiştir.

1999 yılında Öcalan’ın yakalanması ve Türk devletinin mahkemesinde teslimiyet beyanında bulunması, bu ideolojik çizginin nereye evrildiğini açık biçimde göstermiştir. Silahlı mücadeleyi sonlandırma ve devlete sadakat söylemleriyle Kürt halkının on yıllar boyunca verdiği mücadele birkaç cümleyle tasfiye edilmeye çalışılmıştır. Bu sadece bir taktik değişiklik değil, ulusal mücadelenin ruhuna karşı işlenmiş bir ideolojik cinayettir.

Öcalan’ın sonrasında geliştirdiği demokratik ulus, konfederalizm ve devletsiz toplum gibi kavramlar ise ilk bakışta modern, evrensel ve barışçıl düşünceler gibi görünse de, esasen Kürtlerin tarihsel hedeflerini muğlaklaştıran, mücadeleyi yönsüzleştiren bir zemine dönüşmüştür.

Ulus-devlet düşüncesine karşı çıkmak, devleti sadece bir baskı aracı olarak görmek; bir sömürge halkı için varoluş mücadelesinin meşruiyetini ortadan kaldırmak anlamına gelir.

Bugün Kürtler Güney Kürdistan’da belli kazanımlar elde etmişse, bu doğrudan ulus-devlet düşüncesine dayalı bir mücadele sayesinde mümkün olmuştur.

Ancak PKK çizgisi, bu tür örnekleri küçümsemiş, halkın elde ettiği kazanımlara uzak durmuş, hatta kimi zaman zarar verecek tutumlar sergilemiştir.

Bu teslimiyetçi çizginin son halkası ise KCK Sözcüsü Besê Hozat’ın açıklamalarıyla ortaya konmuştur. Besê Hozat açıkça şöyle demektedir:

“Ortadoğu’da sınırlar yeniden dizayn ediliyor, ABD, İngiltere ve bir bütün BATI İsrail’in güvenliği için Kürtlere de bir devletçik vermek istiyor. Önder Apo bu tehlikeyi gördü ve önlem almaya başladı. Onun talimatları doğrultusunda PKK kendini feshetti ve silah bırakma kararını aldı. Önder Apo bir Türkiye yurtseveridir.”

Bu ifadeler, Öcalan çizgisinin geldiği nihai aşamayı özetlemektedir: Kürdistan devleti düşüncesi tehlike olarak görülmekte, PKK’nin silahlı mücadelesi bizzat kendi önderliği tarafından feshedilmekte, Türkiye devleti lehine sadakat siyaseti yürütülmektedir. Bir halkın yüzyıllık özgürlük hayali, birkaç teorik formülasyonla boğulmakta; devletsizlik kutsanmakta; Türk devletinin çıkarları için Kürtlerin devlet kurma iradesi bölge barışı adına tasfiye edilmektedir.

Bugün bu çizgi yalnızca ideolojik değil, aynı zamanda siyasi olarak da Türk devlet aklına entegre hâle gelmiştir. Kandil’deki yönetim, Ankara’nın hassasiyetlerine göre pozisyon almakta; HDP/DEM çizgisi, sistem içi kontrollü bir muhalefet işlevi görmektedir. Anayasal çözüm, federasyon, öz yönetim gibi temel talepler bile dillendirilmezken, Kürt halkının gerçek temsilcileri baskı ve tasfiye politikalarına maruz kalmaktadır. Geriye yalnızca devletin onay verdiği meşru muhalefet kalmaktadır.

Bugün geldiğimiz noktada, Öcalan çizgisinin Kürt halkına artık umut değil, engel olduğu açıktır. Bu çizgi, bir halkın direnişini post-modern teorilerle belirsizleştirmiş; ulusal bilinç yerine örgüt sadakati inşa etmiş; halkı değil, örgütsel üst kadroların çıkarlarını öncelemiştir.

Öcalan ve Kandil çizgisi, artık Ankara’nın ihtiyaçlarına göre şekil alan, sistemin sınırlarında kontrollü muhalefet sunan bir aparata dönüşmüştür. Kürt ulusal mücadelesi bu çizgiyle içerden felce uğratılmıştır.

Gerçek direniş, bu yapay ve teslimiyetçi anlayışı terk edip halkın öz gücüne, tarihsel hafızasına ve ulusal hedeflerine dönmekle mümkündür. Direnişin kutsallığı, onu istismar edenlerden korunmadıkça yaşatılamaz. Bugün ihanetle hesaplaşmak; geçmişin hatalarını düzeltmekle kalmaz, geleceğin özgürlüğünü de kurtarır.

 

(Makale içerikleri tamamen yazarın sorumluluğundadır. Sitemiz, bu görüşlerden dolayı herhangi bir sorumluluk kabul etmez.)

Geef een reactie

Je e-mailadres wordt niet gepubliceerd. Vereiste velden zijn gemarkeerd met *