MÜCAHİT ÖZDEN HUN
Değerli Okuyucular,
8 Mayıs 2025’te, Katolik dünyasının kalbi yeniden Sistine Şapeli’nde attı. Bacadan yükselen beyaz dumanla birlikte yeni Papa’nın seçildiği duyuruldu. Yapılan oylama sonucunda, Amerikalı Kardinal Robert Francis Prevost, XIV. Leo adıyla Petrus’un tahtına oturdu. Bu seçim, Katolik Kilisesi tarihinde bir dönüm noktası olarak kayda geçse de geride kalan bazı soru işaretleri ve kaçırılmış potansiyellerle birlikte anılmaya devam edecek gibi görünüyor.
Çünkü bu konklav, sadece bir ruhani liderin belirlenmesinden ibaret değildi; aynı zamanda Vatikan’ın gelecek vizyonunu ve küresel diplomasiye katkı kapasitesini tayin edecek tarihsel bir fırsattı. Bu fırsatlardan en büyüğü ise, uzun yıllardır Vatikan Devlet Sekreterliği görevini yürüten Kardinal Pietro Parolin’in seçilme ihtimaliydi. Parolin’in seçilmemesi, birçok gözlemciye göre, Katolik Kilisesi’nin BM’nin tıkanan sistemine alternatif olabilecek bir “ahlaki diplomasi” modeli geliştirme şansını yitirdiği anlamına gelmektedir.
Çünkü Pietro Parolin’in kariyeri, yalnızca ruhani bir sadakatten ibaret değil; uluslararası krizlerde gösterdiği arabuluculuk becerisi, kültürel çatışmaları yumuşatmadaki başarısı ve devletlerarası ilişkilerde sergilediği tarafsız tutumla, Vatikan’ı yeryüzünün en güvenilir diplomatik aktörlerinden biri hâline getirmiştir. Onun seçilmesi durumunda, Vatikan’ın diplomatik profili sadece güçlenmekle kalmayacak, aynı zamanda BM’nin etkisiz kaldığı birçok alanda küresel bir vicdan ve çözüm adresi olarak sivrilecekti. Bu nedenle denebilir ki, XIV. Leo’nun seçimi belki bir gelenek devamıdır, ancak Parolin’in seçilmemesi, küresel ahlaki diplomasinin devrim niteliğindeki bir yükseliş fırsatının ertelenmesi anlamına gelmiştir.
21.yüzyılın başından bu yana, uluslararası sistemin kriz çözme kapasitesi ciddi şekilde sorgulanır hâle geldi. Özellikle Birleşmiş Milletler gibi geleneksel yapıların tıkanıklık yaşadığı noktalarda, yeni aktörler barış inşasında öne çıkmaya başladı. Bu aktörlerin en dikkat çekicisi ise ne bir süper güç ne de bir bölgesel ittifaktı, Katolik Kilisesi’nin merkezî otoritesi olan Vatikan’dı. Bu dönüşümün mimarı, şüphesiz Kardinal Pietro Parolin’dir.
PIETRO PAROLIN KİMDİR?
Iğdır’a yerleşik Gêloî Aşiretine mensup Tahir Çakmak’ın oğlu olan Kardinal Pietro Parolin, 2013 yılında Devlet Sekreteri olarak atandı. Papadan sonra gelen ikinci adam konumundaydı. Pietro Parolin, dahiyane bir yaklaşımla klasik diplomasi kalıplarının ötesine geçti. İnanç ve manevi temelli bir dış politika modeli geliştirdi. Parolin’in yaklaşımı, açık beyanlardan çok perde arkası diyaloga ve ahlaki pozisyona dayanıyordu. Modern diplomaside çoğu zaman görmezden gelinen “vicdani güç”, onun yönetiminde yeniden merkezî bir değer kazandı. Diplomasiye “Vicdani Güç” kavramını yerleştirdi, dünya tarihinde bir ilke imza attı.
KARDİNAL PAROLİN’İN ETKİ ALANI VE ULUSLARARASI DİPLOMATİK BAŞARILARI
Kardinal Pietro Parolin, klasik devlet diplomasisinin çok ötesine geçen bir etki alanı inşa etti. Onun liderliğinde Vatikan, geleneksel diplomatik kanalların tıkandığı konularda bile sessizce ilerleyerek çözüm üretme kapasitesi gösterdi. İşte uluslararası alanda en dikkat çekici başarıları:
Çin ile Tarihî Anlaşma (2018)
Vatikan ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında 1951’den bu yana ilk kez diplomatik temas kurulmasını sağlayan piskopos atama anlaşması, Parolin’in diplomasi dehasının ürünüdür.
Bu anlaşma, yeraltındaki Katolik kilisesi ile devlet kontrolündeki kilise arasında yasal ve ruhani bir köprü kurdu. Uluslararası kamuoyu, bu adımı diplomatik açıdan “imkânsız”ı başarmak olarak değerlendirmiştir.
Küba ve ABD Arasında Normalleşme (2014)
Parolin, Papa Francis adına yürütülen gizli diplomatik görüşmelerde kritik rol oynamış, Küba ile ABD arasındaki ilişkilerin yeniden kurulmasında arabulucu olmuştu. Barack Obama ve Raúl Castro’nun vardığı tarihi anlaşma öncesinde, görüşmeler Vatikan’da Parolin’in yönetiminde gerçekleştirilmiştir.
Venezuela’da Rejimi Yumuşatma Çabaları (2016–2020)
Venezuela’da Maduro yönetimi ile muhalefet arasında diyalog kurulmasına öncülük etti. BM’nin etkisiz kaldığı bu süreçte, Parolin kişisel çağrılarla barışçıl çözüm arayışlarını sürdürdü.
Kolombiya’daki Barış Süreci (FARC – Hükümet)
Vatikan’ın Kolombiya barış sürecine verdiği destek, Parolin’in çatışma çözümüne dair uluslararası arabuluculuk yeteneğini gösterdi. Bu süreçte taraflar arasında güven tesisinde manevi ağırlığın nasıl kullanılabileceğine dair örnek teşkil etti. Venezuela, Nikaragua ve Kolombiya Krizlerinde ve Latin Amerika’daki iç siyasi bunalımlarda Vatikan, Birleşmiş Milletler’in diplomatik boşluğunu doldurmuş, arabulucu rol üstlenmiştir.
Orta Doğu’da Hristiyan Azınlıkların Korunması
Irak, Suriye ve Lübnan’daki kilise yapılarının korunması ve göçmen Hristiyan toplulukların uluslararası statüsünün savunulması, Parolin’in doğrudan yürüttüğü diplomatik gündemlerden biridir. UNESCO ve AB kurumları nezdinde yürüttüğü girişimler, inanç temelli insan hakları savunusunun örneklerindendir. Parolin, Hristiyan azınlıkların korunmasından tutun, Afrika’da yoksullukla mücadele eden Katolik yapılarla devletler arasında köprü kurulmasına kadar pek çok konuda aktif rol oynamıştır.
BM ve AB Nezdinde Ahlaki Diplomasinin Temsili
Parolin, Vatikan’ın BM nezdindeki kalıcı gözlemciliğini sadece sembolik olmaktan çıkarıp aktif diplomatik müdahaleye dönüştürdü. İklim krizi, göç, savaşlar, yoksulluk gibi küresel sorunlarda hazırladığı bildiriler, dünya liderleri tarafından dikkate alınan metinler hâline geldi.
VATİKAN, BM’YE ALTERNATİF BİR AHLAKİ OTORİTE Mİ?
Parolin’in yönettiği diplomatik süreçler, Vatikan’ı sembolik bir ruhani merkez olmaktan çıkararak, fiilen küresel bir barış aktörüne dönüştürdü. Herhangi bir yaptırım gücü ya da askerî aygıtı olmayan bu küçük devlet, “ahlaki güven” ve “ideolojik tarafsızlık” sayesinde, pek çok kriz bölgesinde BM’den daha etkin ve güvenilir bir konumda hareket etti.
SONUÇ
Kardinal Pietro Parolin belki bir papa olarak tarihe geçemedi. Ancak onun yönetiminde Vatikan, uluslararası diplomasi tarihinde eşine az rastlanır bir saygınlık ve etkinlik kazandı. Sessiz bir devrimci olarak, BM’nin çözemediği krizlerde barışı tesis etmenin yollarını aradı ve çoğu zaman da başardı. Bu nedenle Parolin’in adı, sadece kilise tarihine değil, modern dünya diplomasisi sayfalarına da onurla yazılmıştır.